Buradasınız
Kimin İçin Yaşıyoruz?
Sancaktepe’den bir metal işçisi
Siyasi iktidar, sözde salgının yayılma hızını azaltmak için, “bizlerin sağlığını düşündüğü için” yasakları yeniden başlattı. Sokağa çıkmanın yasak olduğu saatler oldukça manidar geldi bana. Sokağa çıkmanın serbest olduğu saatler ise daha da manidar... 05.00-21.00 arasındaki saatlerde “serbest gezen” durumundayız. Ancak çalıştığım saatlerden kaynaklı ne serbest gezmesi… Fabrikada tezgâhlarımızın başında altın yumurtlayan tavuk misali üretip duruyoruz. Sokağa çıkmanın yasak olduğu saatlerde yapabildiğimiz tek şey ise ertesi gün altın yumurtalarımızı verebilmek için, yemek yemek, duş almak, borç harçları düşünmeden, uykumuz kaçmadan uyuyabilirsek uyumak... Bu arada, 21.00’dan önce başka şeyler yapmaya da vakit yok. Eminim benim gibi birçok işçi arkadaşımız da 12 saat çalışıyordur. Akşam 19.00’dan önce işten çıkmak neredeyse hayal. Es kaza erken çıktıysak da bir yerlere uğramak gafletinde bulunduysak şayet, 21.00’dan önce yani “koronavirüs bizi yakalamadan önce” kendimizi eve atma telaşına düşüyoruz. Hafta sonu ise sadece çalışmak serbest olduğundan, tavuk çiftliğinin sahibi tarafından çıkarılan izinler ile sadece altın yumurtlamak için fabrikaya gidiyoruz. Altın yumurtalarımızı üretip gerisin geri evimize kapanıyoruz. Ama ne kapanmak… Çoluk çocuk, cümbür cemaat hafta içi de, hafta sonu da evlerimizdeyiz. Okul yok, sokak yok, park bahçe yok, akraba ziyareti yok, çay bahçesi, lokanta yok, yürüyüş yollarında iki adım volta atmak yok! Yok işte, hiçbir şey yok. Olan tek bir şey var… O da çalışmak…
İnsan düşünmeden edemiyor: İnsan hayatı bu kadar değerli ise ve virüs bu kadar tehlikeli ise, bağışıklık sisteminin güçlü olması bu kadar önemli ise niye bu kadar uzun saatler çalışıyoruz? Neden yeteri kadar dinlenecek zaman verilmiyor da, aşırı mesaili çalışma yapmak zorunda kalıyoruz? Neden iyi beslenebilmemiz için gıda maddeleri ucuzlatılmıyor? Neden doğalgazı korkusuzca açıp, üşümeden ısınamıyoruz? Gaz bulmuştuk hani? Fiyatları neden düşürmüyorlar? Daha bir yığın soru var kafamızda…
Yaşamımıza bir bakalım: Biz neden ve kimin için yaşıyoruz? Tüm sosyal yaşamın kısıtlandığı bir dönemdeyiz. Sadece işimize gidip geliyoruz. Tek yaşam belirtisi gösterdiğimiz aktivitemiz çalışmak. Tabi işi olanlar için. Bir de işsiz olan, ücretsiz izinde olan arkadaşlarımız var. Bu arkadaşlarımızın da sosyal yaşamlarının kısıtlanması bir yana, çalışma hakları da ellerinden alınmış durumda… Koronavirüs bahanesiyle işçiler, emekçiler olarak hayatımız sadece çalışmaktan ibaret hale geldi. Ya patronlar sınıfı? Onların da her türlü aktiviteleri, yaşamları kısıtlandı mı? Hayır… Onlar şaşaalı hayatlarına devam ediyorlar. Gelin aramızdaki farka bakalım.
- İşçi-emekçi çocuklarının gittiği tüm devlet okulları kapandı. Uzaktan eğitim ile eğitime uzak kaldılar. Patronlar sınıfının çocukları ise özel öğretmenler ile yakından her türlü eğitimlerini alıyorlar.
- İşçi-emekçi çocukları ortalama 70-80 metrekare evlerde “hayat eve sığar” masalı ile daracık alanlara sığmaya çalışıyorlar. Bir odadan ötekine… Körpe bedenleri, zihinleri, hareketsiz bir şekilde dinamizmini yitiriyor, umutsuzluk besliyorlar… Daracık alanlarda psikolojileri bozuluyor. Egemen sınıfın çocukları ise her türlü olanaklarının bulunduğu, sokağa çıkmaya ihtiyaç duyulmayan, bilmem kaç yüz metrekarelik bahçeli, havuzlu evlerinde yüzüyor, oynuyor, koşuyor, coşuyorlar…
- İşçi-emekçiler olarak sağlık hizmeti alma hakkımız elimizden alındı. Korona bahanesi ile her türlü tedavi ve tetkikler ertelendi. Randevu alabilmek ya mümkün değil ya da çok ileri tarihlere veriliyor. Patronlar sınıfı ise özel hastanelerde, beş yıldızlı otelleri aratmayan konforda tedavilerini olabiliyor.
- İşçiler-emekçiler kazanılmış haklarını alabilmek için dahi yan yana geldiklerinde, tazminatlarını, maaşlarını talep etmek için sendikalarında toplandıklarında, yürüdüklerinde, devletin sopası sırtlarına iniyor. “Toplanmayın kardeşim yasak, Korona var!” deniliyor. Ya patronlar sınıfı? İşlerini yürütmek için, hayatımızı karartan uygulamaların altına imza atmak için özel otellerin, sarayların geniş toplantı odalarında yan yana gelip toplanabiliyorlar. Kongrelerini kalabalık gruplarla yapabiliyorlar. İşçiler işlerine gitmek için tıklım tıklım dolu toplu taşıma araçlarına mecbur bırakılırken özel şoförleri, arabaları, pilotları, uçakları zengin patronları en sağlıklı koşullarda bir yerden alıp bir yere bırakıyor. Hayat onlara güzel!
- İşçi ve emekçiler olarak mahalle marketlerinden sınırlı saatlerde alışveriş yapabiliyoruz. Eee, altın yumurtlamak için beslenmek, işe gidebilmek için ayakta kalmak gerekir. Paramız varsa, bir lokantadan çocukların gönlünü etmek için birkaç lahmacun, ekmek arası döner de söyleyebiliriz. Patronlar sınıfı ise, ağzına kadar dolu olan kilerlerinden hiç alışveriş yapmasa da aylarca beslenebilir. Lokantanın ya da restoranın kapalı ya da açık olması onları zaten bağlamaz. Evlerinde en iyi aşçılar, sultan sofrası diziyorlar onlara. Tüm öğünleri zaten bu şekilde... Olmadı organizasyon şirketleri eliyle bahçelerinde, havuz başlarında barbekü partisi yapıyorlar. Belki de hayatları boyunca bir kez mutfağa girip yemek pişirmişlikleri yoktur. Hayat onlara güzel!
- İşçi ve emekçilere hafta sonu mağazalar kapalı. Hafta içi zaten zaman yok. Çocuklarının ihtiyaçlarını nasıl karşılayacaklar? Canım almayıversinler! Zaten sokağa çıkmıyor, okula da gitmiyorlar. Bir eşofmanla otursunlar evde. Ya egemenlerin çocukları? Onların hafta içi çok zamanları var. Altın yumurtlamak zorunda değiller. Onlar o yumurtaların sahipleri. Çalışmadıkları için zamanları da çok. Gerekirse mağaza kapatırlar, gerekirse terziler, kuaförler evlerine kadar gelir, mağazalar ayaklarına kadar hizmet verir. Onları yasak masak bağlamaz. Hayat onlara güzel!
Farkına varalım kardeşler. Yaşamlarımız elimizden alınıyor! Kısıtlama adını verdikleri yasaklarla hayatımız zindana çevriliyor! Onların tatlı kârlarına hizmet etmekten, onların kârlarına kâr katmaktan başka bir yaşamımız kaldı mı? Örgütlenme hakkımızı elimizden alıyorlar. Sosyal hayatımızı neredeyse tamamen durdurdular. Düşünelim, sorgulayalım. Kimler için yaşıyoruz? Gidişat nereye?
- “İstanbul’da Mezar Yeri Alamayız”
- Battaniyelere Değil Sınıfımıza Sarılalım
- Sağlıksız Gıdalara Mahkûm muyuz?
- Emekli Maaşı Ne Zaman Ödenecek?
- Hani Bu Topluma Güven Olmazdı!
- Sabancı’nın Mutlu Yaşam Sırları
- Rahat Yaşamın Sırrı
- Kent Ekmek Kuyruğu: “Ben Öyle İstediğim İçin”
- Sistem Ne Ölümüze, Ne de Dirimize Saygı Duyuyor!
- “7 Kitap, 7 Defter, 1 Litre Su, Yarım Ekmek”
- Siz Kimi Taşıyorsunuz Sırtınızda?
- Yalanlara Değil Birleşmeye İhtiyacımız Var
- Kupona ve Kuraya Bağlanan Umutlarımız
- “Artık Kiracı Kalmaz”, TOKİ’ye Hücum!
- Yoksulluk Utanılacak Bir Şey Değil!
- İşçi Aileleri ve Kreş Çilesi
- Yaz Tatilinde Kriz Var!
- “Yok mu Arttıran?”
- Bakan Nebati’den “Işıl Işıl” Yorumlar ve Uçurumlar
- “Nehir, Nehir, Çocuğumu Geri Verin!”
Son Eklenenler
- Ramazan bayramı boyunca, insanlar birbirlerine temenni mesajları attı. Sevdiklerine onların mutluluklarını içeren dilekler ilettiler. Sevdikleri kişilerin kötü günler görmemesini, her türlü beladan ve kazadan uzak olmasını, açlık ve yoksulluk...
- Merhaba arkadaşlar, işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs yaklaşıyor. Bu sömürü düzeni kapitalizm dünya işçi sınıfının hayatını alt üst edip zindana çeviriyor. Dolayısıyla her 1 Mayıs’ın biz emekçiler için ayrı bir...
- Siyasi iktidarın ve sermaye sınıfının saldırıları arttıkça işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşulları kötüleşiyor, iş cinayetleri sürüyor. Bu koşullarda düşük ücretlere, sendikal baskılara, ağırlaşan çalışma koşullarına karşı pek çok sektörde...
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs yaklaşırken UİD-DER temsilciliklerinde “Sermayenin ve İktidarın Saldırılarına Karşı 1 Mayıs Ruhuyla Mücadeleye!” başlıklı etkinlikler gerçekleştirildi. 20-21 Nisanda...
- Son yıllarda mülteci, göçmen, sığınmacı ve yabancı sözlerini çok duyduk, duymaya da devam edeceğiz. Nedeni dünya üzerindeki 8 milyar insanın neredeyse 300 milyonunun, doğup büyüdükleri, yaşadıkları topraklardan kaçmak zorunda kalmalarıdır. Ve...
- Yunanistan’da en büyük işçi sendikası olan Yunanistan İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (GSEE) çağrısıyla artan hayat pahalılığını protesto etmek amacıyla bir günlük genel grev gerçekleştirildi. 16 Nisan’da yüzbinlerce işçi ve emekçi başta Atina...
- Ben Mersin’den, sendikasız bir fabrikada çalışan metal işçisiyim. Yaşamımı devam ettirebilmek için ben de sizler gibi çalışmak zorundayım. Çalıştığım fabrikada birçok sorunla karşı karşıyayız. Bu sorunlar Türkiye’de işçilerin genelinin yaşadığı...
- Türkiye’nin her yerinde pıtrak gibi çoğalan özel okullar, bir süredir ülke gündemine pek çok sorunla birlikte yerleşmiş durumda. 22 yıldır sanayi şehri Bursa’da çalışan bir özel okul öğretmeniyle sektördeki sorunlar üzerine gerçekleştirdiğimiz...
- 7 Martta greve çıkan Lezita işçileri, 17 Martta yürüyüş ve basın açıklaması gerçekleştirdi. Grevlerini sürdüren Lezita işçileri patronun grev kırıcılığına karşı da mücadele ediyor. 18 Martta Ankara’ya yürüyüş başlatan Agrobay işçileri, 21 Martta...
- İktidarın desteğini arkasına alan patronlar işçilerin haklarına pervasızca saldırıyor, işçiler mücadele ediyor. Adıyaman Besni’de Mega Polietilen fabrikasında ücret gaspına karşı başlayan direniş sonuç verdi, işçilerin 2 aylık ücretleri yatırıldı....
- Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze 1 No’lu Şubenin örgütlü olduğu Mersen’de işçiler, sendika ve toplu sözleşme hakları için 19 Nisanda greve çıktı. Sendikadan yapılan açıklamada şu sözlere yer verildi: “Fransa sermayeli Mersen’in merkez yöneticileri...
- İşçi Dayanışması’yla tanışmış işçi kardeşlerimiz, gazetemizin kendilerinde yarattığı değişimi çok iyi bilir. UİD-DER ile yolları kesişen her işçi kardeşimizin zihni açılır, doğru bir ifadeyle dünyaya ve her şeye sanki üç boyutlu bir gözlükle bakar...
- Bu dünyaya sadece çalışmak için gelmiş gibiyiz. İşyerinde arkadaşlarımın ağzından sürekli şu sözler dökülüyor: “Ya biz bu dünyaya çalışmak için mi geldik? Evde iş, fabrikada iş… Sürekli bir döngünün içinde dönüp duruyoruz. Neden bu kadar çok...