Buradasınız
Metal İşçilerinin MESS’e Karşı Mücadele Tarihi/ I

Metal işkolunda işçi sendikaları ile metal patronlarının örgütü MESS arasında grup toplu iş sözleşmesi görüşmeleri Eylül ayında başladı. OHAL düzeninde baskıların arttığı, grevlerin yasaklandığı zorlu bir süreçte başlayan görüşmeler, işçilerin örgütlü gücüne bağlı olarak sonuçlanacak. Türkiye işçi sınıfı tarihinde özellikle metal işçilerinin muazzam mücadele deneyimleri bulunuyor. İşçi sınıfının örgütlü gücünü büyütebilmesinin, kararlı ve azimli bir mücadele verebilmesinin yolu bu deneyimleri öğrenmekten ve çıkarılması gereken dersler ışığında yol yürümekten geçiyor. 1977 yılında başlayan ve “büyük grev” olarak adlandırılan MESS grevleri süreci bugünün işçilerine çok şey öğretecek deneyimler ve dersler içeriyor.
İşçilerin mücadelesi engellenemez
Türkiye’de ilk iş kanunu 1936’da çıkarıldı. Sendikal örgütlenme ise 1947 yılına kadar yasaktı. 1947’de her ne kadar sendikal örgütlenme hakkı yasalaşsa da toplu sözleşme ve grev kanunu bulunmuyordu. 1963’teki Kavel Grevinde işçilerin kararlı tutumları sayesinde toplu sözleşme ve grev hakkı Meclisten geçerek yasalaşmıştı. 1960’larda ve 70’li yılların başında işçilerin çalışma koşulları ağırdı, sonradan yasalara geçecek pek çok haktan yoksun bulunuyorlardı.
kavel-direnisi.Jpeg

Sadece metal işçilerinin değil genel olarak işçi sınıfının pek çok sosyal ve ekonomik hak elde etmesinde, metal işçilerinin sendikası olan Maden-İş’in 80 öncesinde yürüttüğü mücadelenin payı büyüktür. Aynı zamanda DİSK’in de kurucusu olan Maden-İş’in yürüttüğü bu mücadele, patronlarda hem bir korku hem de büyük bir öfke yaratıyordu. Sendika ve grev hakkının olmadığı yıllarda işçiyi azgınca sömüren ve dikensiz gül bahçesindeki rahata alışmış olan işverenler, şimdi en küçük bir tavize bile yanaşmıyorlardı. Gerektiğinde devlet ve polis gücüne başvurarak işçileri yıldırmaya çalışan patronlar, bununla da yetinmeyip DİSK’i kapattırmaya ve DİSK üyesi sendikaları toplu sözleşme yapamaz hale getirmeye çalıştılar. Ancak işçiler, DİSK’i kapatmak isteyen patronlar sınıfına, 15-16 Haziran 1970’de gerçekleştirdikleri büyük işçi direnişiyle cevap verdiler. Bu yüzden denilebilir ki, 1980 öncesinde işçilerin DİSK ve Maden-İş öncülüğünde yürüttükleri mücadele, Türkiye’de hak hukuk tanımayan patronlar sınıfını adeta terbiye edici ve hizaya getirici bir mücadele olmuştur.
Maden-İş örgütlü olduğu işyerlerinde yürüttüğü mücadeleler sayesinde iş güvencesi, iş güvenliği, kreş, servis, yemek, evlilik, doğum ve ölüm izinleri gibi pek çok hakkın sözleşmelerde yer almasını sağladı. 1970’den önce kıdem tazminatına hak kazanmak için aynı işyerinde kesintisiz üç yıl çalışma şartı aranıyor ve işçilere her çalışma yılı için ancak 15 günlük kıdem tazminatı ödeniyordu. Maden-İş gibi mücadeleci sendikalarda örgütlü olan işçilerin 1970’lerde yürüttüğü mücadeleler sayesinde, aynı işyerinde üç yıl çalışmış olmak şartı bir yıla düşürülüyor ve kıdem tazminatı ödemesi de her yıl için 15 günden 30 güne yükseltiliyordu. Ayrıca o dönemde yapılan toplu sözleşmelerle, kıdem tazminatı gün sayısı yasada belirlenen sürenin de üzerine çıkartılabiliyor, örneğin 45 ya da 60 gün olarak bağıtlanabiliyordu. Ve gene Maden-İş, yaptığı toplu iş sözleşmeleriyle, işverenlerin işten çıkardığı işçilere işsizlik maaşı vermesini sağlayan işsizlik sigortası uygulamasını bazı işverenlere kabul ettirdi. Daha 1970’lerde oturtulmaya çalışılan taşeron işçiliği sistemine karşı mücadele etti ve toplu sözleşme görüşmelerinde taşeron işçilerin kadroya alınması konusunda diretti. Çalışma saatlerinin kısaltılması, yemek ve mola sürelerinin arttırılması, ücretlerin yükseltilmesi, yıllık izin sürelerinin arttırılması konusunda azımsanmayacak başarılar elde etti.
Maden-İş sınıf sendikacılığı anlayışını savunuyor ve tabanın söz ve karar sahibi olması ilkesiyle hareket ediyordu. Toplu sözleşme görüşmelerine daha en başından işçiler dâhil ediliyor, teklif hazırlanırken işçilerin görüşlerine başvuruluyordu. Maden-İş örgütlülüğü sağlam tutmanın eğitimden geçtiğini biliyor ve örgütlü olduğu bütün fabrikalarda eğitim çalışmaları yürütüyordu. Temsilcilik seçimlerini toplu sözleşme görüşmelerinden önce yaparak işçilerin güvenini tazeliyor, böylece toplu sözleşme sürecine daha sağlam bir örgütlülükle giriyordu.
MESS işçi sınıfına karşı!
Elbette bu mücadeleler verilirken patronlar sınıfı da boş durmuyordu. Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası MESS öncülüğünde örgütlenen patronlar, işçi sınıfının mücadelesini ezmek için her türlü araca başvurmaktan çekinmiyordu. MESS’in birinci hedefi işçilerin örgütlülüğünü dağıtarak Maden-İş’i etkisizleştirmek, böylece kendi istediği maddelerin toplu sözleşmelere geçirilmesini sağlamaktı. Bunun için çalışmalara 1977 grevlerinden çok önce başlanmıştı. Önce grev-lokavt fonu ve aidat miktarı arttırıldı. Ayrıca bir dayanışma fonu oluşturuldu. Böylece uzun sürecek bir greve karşı sıkı bir hazırlık yapılıyordu. 1976’da üye işverenlerin tümü toplu sözleşme ve imza yetkisini MESS’e devretti. Bütün görüşmeleri MESS yapacak, üyelerin kendi başlarına görüşme yapma hakları bile olmayacaktı. Böylece MESS kendi içinde sıkı bir disiplin ve örgütlülüğü sağlayarak greve hazırlanmıştı.
MESS’in hazırlığının diğer bir boyutunu ise işçilere ve sendikaya yönelik karalama, yıpratma ve yalan kampanyaları oluşturuyordu. 1976 yılında MESS’in gazetesinde “21 Fabrika kapandı” manşetiyle haber yapılıyor, sendikaların ölçüsüz talepleri nedeniyle bu fabrikaların toplu sözleşmelerle yüklendikleri mali külfetleri karşılayamadıkları için kapandıkları yazıyordu. Basında ekonominin kötüye gitmesinin nedeninin yüksek ücretler olduğu propagandası yapılıyor, kemer sıkma politikalarının uygulanması gerektiği söyleniyordu.
1977’ye gelindiğinde MESS, bilerek toplu sözleşme görüşmelerini tıkamaya ve daha müzakere yapılmadan uyuşmazlık zaptı tutmaya başladı. Amaç belliydi. MESS, DİSK’in kuruluşuna öncülük etmiş, 15-16 Haziran direnişinde başı çekmiş, DGM direnişini örgütlemiş ve mücadeleciliğiyle işçilerin haklı güvenini kazanmış olan Maden-İş’i yenilgiye uğratmak ve böylece sınıf sendikacılığı anlayışına esaslı bir darbe vurmak istiyordu. Maddi olarak iyi bir hazırlık yapan MESS, Maden-İş’in uzun süreli bir greve dayanamayacağını hesaplıyor, grev silahının sonunda dönüp Maden-İş’i vuracağını düşünüyordu.
Maden-İş metal işçilerini mücadeleye hazırlıyor
Bütün bu hesapların farkında olan Maden-İş de bir hazırlık yürütüyordu. Gerçekten de sadece kendi maddi gücüyle büyük çaplı ve uzun süreli bir grevi başarıya ulaştırmak zordu. Bu nedenle grev yerini ve grevci işçiyi örgütlemenin, her koşula hazırlamanın öneminin farkındaydı. Toplu sözleşme görüşmelerinin neden tıkandığını işçiye anlatıyor, görüşlerine başvuruyordu. Patronların kabul etmediği maddeler şunlardı: Kıdem tazminatındaki gün sayısının yükseltilmesi, işsizlik tazminatının uygulanması, yıllık ücretli izinlerin yükseltilmesi, haftalık çalışma süresinin 45 saate düşürülmesi, DGM direnişinde işten atılan işçilerin işe iade edilmesi, 1 Mayıs’ın uluslararası işçi bayramı olarak kabul edilerek sözleşmede yer alması.
30 Mayıs 1977’de Maden-İş ilk olarak 31 işyerinde üretimi durdurarak greve başladı. Haziran ayına gelindiğinde grevde olan fabrika sayısı 61’e yükselmişti. Bu denli kitlesel bir grev Türkiye’de ilk kez yaşanıyordu. Maden-İş’in örgütlülüğü ve hazırlığı MESS’in hesaplarını boşa çıkarmıştı. Grev yerleri adeta bayram yeri olmuştu. Her şey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş ve planlanmıştı. Nöbet listeleri oluşturulmuş, olası provokasyon ve saldırılara karşı hazırlıklar yapılmıştı. Ev ziyaretleri yapılıyor, yardım kampanyaları organize ediliyor, sünnet düğünleri, futbol turnuvaları, piknik ve geziler düzenleniyordu. Yemekler grev çadırlarında pişiyordu. Toplu sözleşme ile ilgili gelişmeler grev yerlerinde işçiye duyuruluyordu.
Dayanışma büyüyor
Güçlü bir dayanışma ağı örülmüştü. Yurt içinden ve dışından dayanışma mesajları geliyor, dayanışma ziyaretleri yapılıyordu. Öğrenciler, dernekler, ilerici kurumlar dayanışma ziyaretleri örgütlüyorlar, işçileri yalnız bırakmıyorlardı. Maden-İş örgütlü olduğu tüm işyerlerinde dayanışma komiteleri kurmuştu. Bu işyerlerinde işçiler her ay bir gündeliklerini dayanışma fonuna aktarıyorlar, bu fonda biriken para grevci işçilere veriliyordu. Yine dayanışma komiteleri aracılığıyla gıda yardımı toplanarak grevci işçilere gönderiliyordu. DİSK’e bağlı tüm sendikalar ile Türk-İş’e bağlı bazı sendikalar üyelerinden topladıkları paraları grevci işçilere göndermişlerdi. Türkiye’nin her yerindeki işçilerden, emekçilerden grev çadırlarına gıda malzemeleri yardımı akıyordu. Grevci işçilerle dayanışma geceleri düzenleniyordu.
Büyük Grev’in etkisi sanata da yansımıştı. İGD sanat tiyatrosu bütün grev yerlerini tek tek dolaşarak tiyatro oyunu sergiledi. Greve çıkan fabrikalarda duvar resimleri, karikatürler yapılıyordu. Bu karikatürler işçilerin moralini yükseltiyor, sanatçıların da greve olan ilgisini arttırıyordu. Böylece pek çok sanatçı grev çadırlarını ziyaret ederek, dayanışmasını göstermişti.
MESS grevi kırmak üzere harekete geçiyor
Örgütlü biçimde hareket eden patronlar grevi kırmak için her türlü yola başvurdular. Metal işçilerine ve Maden-İş’e karşı ortak kararlar alarak hayata geçirmeye başladılar. 15 günde bir MESS bildirileri çıkarılarak işçilerin adreslerine gönderildi. Aynı şekilde MESS gazetesi de evlere gönderiliyordu. MESS’in gazete ve bildirileri yalanlarla, karalamalarla doluydu. MESS özellikle iki hususu öne çıkarıyordu. Birincisi Maden-İş’in kasasında para olduğu halde işçilere dağıtmadığı söyleniyordu. İkincisi grevin amacının işçilerin ekonomik koşullarını iyileştirmek değil ideolojik olduğu propaganda ediliyordu. MESS gazetesinin bir sayısında şöyle yazıyordu: “İşçi arkadaş, grevler sizin mali olanaklarınız için yapılmıyor. İşçilerin sırtından ayda 40-50 bin lira maaş alanların kavgası bu. Bütün mesele sizi alet edip komünistlerin devleti ele geçirmesi için yapılan oyun bu.” Hemen her sayıda milliyetçi kışkırtmalar yapılıyor, işçilere sendikanın oyununa gelmemeleri, patronların kapısını çalmaları salık veriliyordu. Yıllardır işçiyi acımasızca sömüren patronlar bir anda babacan oluvermişlerdi. Tek dertleri işçinin iyiliğiydi! “Sendikanın işçiyi aldatmasına” pek üzülüyorlardı, o yüzden gazetelerinde, bildirilerinde işçiyi uyarma ihtiyacı hissediyorlardı! Aynı babacan patronlar Kasım ayında çalıştığı tespit edilen 300 grevci işçinin işine son verdiklerini duyurdular.
Maden-İş ise MESS’in almış olduğu grev kırıcı kararları öğrenmiş ve bunları 15 Ağustos 1977 tarihli Maden-İş dergisinde teşhir etmişti:
“MESS Grevlerimizi Kırmaya Çalışıyor. Bu Yolda Yeni Kararlar Aldı. MESS’in Bu Kararlarını Tüm Kamuoyuna: AÇIKLIYORUZ Karar-1: İşçiler grevi büyük bir kararlılıkla sürdürüyorlar. Bunu önlemek zorundayız. Bunun için işçiler arasında ikilik çıkarmaya çalışılacak. Bu yolda gerekli bazı girişimlerde ve fedakârlıklarda bulunulacaktır. Karar-2: İşçilerle iyi münasebetler kurulacak ve onlara, kendileriyle bir sorunumuzun olmadığı, fakat sendikalarının uzlaşmaz bir tutum içinde olduğu anlatılacak. İşçilerle sendikanın arası açılacaktır. Karar-3: Grevci işçilerden dışarıda iş bulup çalışanlar var. Onlar çalıştığı sürece bu grevler bitmez. Bu nedenle: Sivil hafiye teşkilatı kurulacak ve çalışan işçiler birer birer tespit edilecektir. Ayrıca da gizli bir polis-ajan teşkilatı ile bunların yeni iş bulmaları kesinlikle önlenecektir. Karar-4: İşçilerin kendileri, eşleri ve çocukları çeşitli yayınlarla grevi sona erdirmeleri için ikna edilmeğe çalışılacaktır. MESS, adresleri tespit edecek ve hazırlayacağı gazete, bildiri ve açıklamalı yazıları bu adreslere sürekli gönderecektir. Karar-5: Sendikanın militan zihniyetli bir takım adamları var. Bunlarla tek tek uğraşılmayacak, bunların tamamı bazı yollarla işçileri uyandıramayacak duruma getirilecektir. Karar-6: İşçilerin ne düşündükleri, neler konuştukları, şikâyetlerinin neler olduğu sürekli izlenecek, bütün işyerlerinde memnun edilecek bazı işçiler aracılığı ile bunlardan bilgi toplanacak ve değerlendirilecek. Karar-7: Sendikanın içinden haberler alınmaya çalışılacaktır. Bunun için sendika içinden bize haber iletecek elemanlar bulunacaktır. Karar-8: Çok sayıda işyeri, uyuşmazlık yaratılarak greve götürülecek ve sendikanın para gücü bu yolla tüketilecektir. Karar-9: Sendikanın çok parası olduğu, grevci işçilere az para ödediği durmadan tekrarlanacak ve sendikanın yaptığı ödemeleri eleştiren işçiler tespit edilerek bunların toplantılarda bu konuyu dile getirmeleri yolları araştırılacaktır. Karar-10: Bazı kuruluş ve kişilerin grevci işçileri maddi-manevi olarak destekledikleri ortadadır. Grevci işçilere açıktan yardımcı olan kuruluşlarla grevcilerin aralarını açmak için MESS girişimlerde bulunacak ve bu kuruluş mensuplarının grev yerlerine girmelerine işçilerin karşı çıkmaları yolları aranacaktır.”
Maden-İş bu kararlara militan bir kararlılıkla cevap veriyordu: “MESS bu kararları almış bulunuyor. Grevlerimizi bunlarla kıracakmış. «Grevleri kırmak bizim doğal hakkımızdır» diyor, bunu da gizlemiyor. Evet MESS, siz grev kırıcılık hakkınızı sonuna kadar kullanınız. Hatta birkaç toplantı daha yapıp daha başka kararlar da alınız. Elinizden geleni arkanıza koymayınız. İşte grevler, işte siz ve işte de biz… Grevler işyerlerimizde, bizler grev çadırlarımızda, nöbetimizdeyiz. Sizler de villalarınızda, köşklerinizde, hotel ve motellerinizde, plajlarınızdasınız. Sizleri bekliyoruz, gelin kırın grevlerimizi…”
Ekim ayına gelindiğinde halen grevleri kıramayan MESS bu sefer lokavt yoluna başvurdu ve 17 Ekimde 17 fabrikada lokavt ilan etti. Lokavtın amacı Maden-İş’i zor durumda bırakmaktı. Ancak işçilerin gözünde bu lokavt kararı MESS’in gerçek yüzünü bir kez daha açığa çıkardı. Lokavt ilan edilen fabrikalardan birinde çalışan kadın işçiler şöyle diyordu: “Biz greve çıkmadık. Memleket ekonomisini batırıyorlar diye devamlı açıklamalarda bulundular işverenler. Oysa üretimi kendileri durdurdular. Arkadaşlarımız MESS’in lokavt kararına aldırmıyorlar. Sonuna kadar direneceğiz. Öyle ki arkadaşlar MESS’i şimdi daha iyi tanıyorlar.” Lokavt ilan edilen fabrikalarda işçiler fabrikayı terk etmeme kararı aldılar. Bütün fabrikalarda aynı sloganlar yankılanıyordu: LOKAVT HAK DEĞİL SUÇTUR! LOKAVT NAKAVT OLACAK!
MESS’in evdeki hesabı çarşıya uymamıştı. Maden-İş’in geri adım atmayan kararlı tutumu ve MESS’in uzlaşmaz tutumu işverenlerde kaygı uyandırmaya başlamıştı. Aslında pek çok işveren MESS’ten ayrılmak istiyor, ama bunların çoğu çeşitli yaptırımlarla karşılaşacağı kaygısıyla cesaret edemiyordu. Buna rağmen grev süresince 57 işveren MESS üyeliğinden ayrıldı. Buna karşılık üyelik başvurusu yapan işveren sayısı ise sadece 22’ydi.
Metal işçileri MESS’i dize getiriyor
Bu koşullarda MESS grevde geçen 6 ayın ardından yeniden müzakere masasına oturmak zorunda kaldı. 11 Kasımda başlayan yeniden müzakere süreci 3 Şubat 1978’de varılan anlaşmayla sonuçlandı. Müzakerelerin yeniden başlamasıyla işçilerde oluşabilecek fazladan iyimserliğin tehlikelerinin farkında olan Maden-İş bunun için de önlemler almayı ihmal etmedi. Nitekim Aralık ayında görüşmeler yeniden kilitlendi. Bunun üzerine Maden-İş tek tek bütün işyerlerinde MESS’in kabul etmediği sözleşme maddelerini anlattı ve 15 Aralıkta binlerce işçinin katıldığı bir toplantı düzenleyerek işçilerin “greve devam” kararı almasını sağladı. Toplantı salonunda dev bir afiş göze çarpıyordu:
“DİRENDİM
Açlığa, zulme ve sömürüye
Güzel günler için
DİRENİYORUM
Çocuğumla, eşimle
Tırnağımla, dişimle
DİRENECEĞİM.”
Oldukça gerilimli geçen müzakerelerin sonucunda 3 Şubat 1978 günü toplu sözleşme imzalandı. Yeni toplu sözleşmeyle ücretler arttırıldı, ikramiyeler 25 işyerinde yılda 3 maaş, 31 işyerinde yılda 4 maaşa çıkarıldı. Çalışma süreleri ilk yıl 47,5 ikinci yıl 46,5 saat olarak belirlendi. Bu önemli bir kazanımdı çünkü o zaman yasal çalışma süresi 48 saatti. Grevde geçen süre içindeki ikramiyeler, yan ödemeler ve sosyal haklar işveren tarafından karşılandı. Grevde geçen süreyi kıdemden saymama çabaları boşa çıkarıldı. Maden-İş ayrıca tam da mücadeleci bir sendikanın yapması gerektiği gibi başarılı olamadığı hususların da altını çiziyor, bunların bundan sonraki mücadelenin temel taşları olacağını ifade ediyordu. Kıdem tazminatının arttırılması sağlanamamış, DGM direnişinde işten atılan işçilerin işe iadesi kabul ettirilememişti. Ama bu işçiler için kıdem tazminatı ödenmesi ve kara listelerin kaldırılması kabul ettirilmişti.
Büyük patronların saldırısının boşa çıkarıldığı bu grevler çok zor koşullar altında bile işçi dayanışmasının gerçek anlamıyla örülmesi durumunda başarı kazanılabildiğini, patronlar sınıfının saldırılarının geriletilebildiğini ortaya koyuyordu.
Türk Metal’in Hazırlıkları
Yastık Altındaki Altınlar!
- Onurlu Bir Mücadele Deneyimi: 1948 Maden İşçileri Grevi
- Maden-İş Geleneği, Singer Fabrika İşgali
- ABD’den Türkiye’ye, 1913’ten 2023’e
- “Cinnet” Değil İşçinin Hak Mücadelesi: 1974 Ülker Direnişi
- Sungurlar Kazan Fabrikası Direnişleri
- Tariş Direnişi ve Direnişin Dönüştürdüğü Emekçi Kadınlar
- Cumhuriyet Tarihinin İlk Kitlesel İşçi Mitingi: 1961 Saraçhane Mitingi
- Tarihin Aktarma Kayışı ve Cezmi Baba Gibi Olmak!
- Gözbağı ve İşçi Hüseyin’in Dönüşümü
- 1928 Tramvay Grevi
- Tarihten Bir Yaprak: 1974 Gıslaved Grevi
- Türkiye İşçi Sınıfının Mücadele Tarihinde DİSK’in Yeri
- 1969 Gamak Direnişi ve Şerif Aygün
- Berec Grevi ve Kadınlar
- Fotoğraf ve Tanıklıklarla 1968 Derby İşgali
- Tarihten Bir Yaprak: 1910 Bursalı İpek İşçilerinin Grevi
- Tarihten Bir Yaprak: “Magirus’ta Grev Var”
- Tarih Bizim Rehberimizdir
- Özal’ın Yakasına Sarılıp Hesap Soran Baştemsilci
Son Eklenenler
- Türk-İş’e bağlı sendikalarda örgütlü kamu işçileri, 2025-2026 yılı toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde siyasi iktidarın sefalet zammı dayatmasına karşı eylemlerine devam ediyor. 1 Temmuzda Türkiye genelinde kent meydanlarında kitlesel basın...
- İzmir Buca Belediyesi işçileri, birikmiş maaş ve alacakları ödenmediği için 18 Haziran’dan bu yana iş durdurmuş durumda. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 34. maddesi gereği yasal haklarını kullanan işçiler, belediye binası önünde maaş, gıda kartı ve diğer...
- Merhaba dostlarım. Bu yıl da Haziran ayını hem UİD-DER’in kuruluş yıl dönümünü hem de sınıfımızın tarihine damgasını vurmuş 15-16 Haziran günlerini anarak ve anlamlandırarak geçirdik. UİD-DER’imizin internet sitesinde, sosyal medyasında ve İşçi...
- UİD-DER’in 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişinin 55. yıldönümünde gerçekleştirdiği “15-16 Haziran: Gelenekten Geleceğe: Umut Örgütlü Mücadelede!” etkinliğine farklı sektörlerden yüzlerce işçi katıldı. Etkinliğe katılan konuklar arasında; unutulmaz...
- Özel Sektör Öğretmenleri Sendikasının 25 Haziranda başlattığı Büyük Öğretmen Yürüyüşünü gerçekleştiren ve bugün Ankara’ya ulaşan öğretmenlerin önü Ziya Gökalp Caddesi üzerinde polis barikatıyla kesildi. Talepleri için yürüyüşlerini Milli Eğitim...
- 31 Mart 2024’te yapılan yerel seçimlerin ardından İzmir Çiğli Belediyesinde çalışan 147 işçi tasarruf bahanesiyle işten atılmış, yürütülen mücadele sonucu işçilerin bir kısmının işe iadesi yapılmıştı. Verilen tüm sözlere rağmen işe iadesi yapılmayan...
- Bu yıl 1 milyondan fazla öğrenci LGS sınavına, 2,5 milyon öğrenci YKS sınavına girmek için başvuru yaptı. Her yıl milyonlarca çocuk ve genç, aileleriyle birlikte sınav stresiyle baş etmeye çalışıyor. Çocuklarının geleceğine yönelik kaygı duyan...
- Artan fiyatlar karşısında alım gücümüz düşmeye devam ediyor. Enflasyonun artış hızının azaldığı söyleniyor ama bu, fiyatların düşmesi anlamına gelmiyor. Yaz meyveleri tezgâhlara çıktı ama kilosu 150-200 liraya varan fiyatlar yüzünden alamıyoruz....
- 15-16 Haziran 1970 Büyük İşçi Direnişi, cesaretini, onurunu ve örgütlü gücünü kuşanmış Türkiye işçi sınıfının tarihe kazıdığı iki büyük gün… İşçi sınıfının tarihsel mücadele mirasını yaşatmak ve bu mirastan güç alarak işçilerin birliğini büyütmek...
- Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, geçtiğimiz günlerde en kötüsünü geride bıraktığımızı söyledi ve “2026 yılı, refahın daha çok hissedildiği, fırsatların genişlediği ve ekonomik güvenin pekiştiği bir yıl olacak” dedi. Yıllardır iktidar sözcülerinden...
- Özel Okul Öğretmenleri Sendikası üyesi öğretmenlerin Büyük Öğretmen Yürüyüşü 3. gününde devam ederken, 27 Haziranda Ankara’da Milli Eğitim Bakanlığı önünde basın açıklaması yapıldı. Aynı gün Haber-Sen Türkiye genelinde yaptığı basın açıklamalarında...
- Sevgili Polonez işçisi kardeşlerim, Dayanışma TV’de yayınlanan “146+Bir Polonez Bir İşçi Direnişinin Kalbinden” belgeselinizi büyük bir dikkatle izledim. Belgeseldeki her bir kare, her bir sözünüz direnişinizin gün gün örülmüş gerçek hikâyesini...
- “Gerçeğin içinden, sınıfın penceresinden” şiarıyla yayın yapan Dayanışma TV, işçi sınıfının ilham verici mücadelelerini belgelemeye, bu mücadelelerin işçi sınıfının ortak deneyimi haline getirilmesi çabasına katkı sunmaya devam ediyor. Dayanışma TV...