Buradasınız
Daha Az Çalışıp Daha Sağlıklı Yaşamak!
Sancaktepe’den bir işçi
Biz işçiler, beslenme, barınma gibi en temel ihtiyaçlarımızı karşılayabilmek için çalışmak zorundayız. İş Kanununda işçilerin haftalık çalışma süresi 45 saat olarak belirlenmiş. Ne var ki haftada 45 saat çalışan çok az işçi arkadaşımız vardır. Bazı işyerlerinde günlük çalışma saati, 8 saatin üzerinde. Mesai sayılmaksızın, normal çalışma saati günlük 12 saate kadar fiili olarak çıkmış durumda. İşyerlerinde “Biz bu şekilde çalışıyoruz, işine gelirse” cevabını duyan da çok olmuştur. Haftada bir gün bile tatil yapmadan, gece gündüz çalışmak zorunda kalan işçilerin sayısı hiç de az değildir. Çalıştığımız her fazla saat, ömrümüzden, sağlığımızdan, ailemizden ve çocuklarımızdan bir şeyler alıp götürüyor. Yaşamımız her geçen gün sabun gibi eriyerek yok oluyor.
Ekonomik krizi derinden yaşamaya ve hissetmeye başladık. Evimize yiyecek almaya gittiğimiz pazarda, marketlerde bir ödediğimiz paraya bakıyoruz bir de torbalarımızın içindeki yiyeceklere. Her geçen gün torbalarımızdaki yiyecekler azalmaya, ödediğimiz paralar ise artmaya başladı. Gelen faturaların yüksekliği ise dudaklarımızı uçuklatıyor. Çocuklarımızın okul ihtiyaçlarını ise karşılayamaz olduk. Okuldan elimize verilen ihtiyaç listelerinin bir kısmını alamıyor, almak zorunda kaldıklarımızı ise kırtasiye kırtasiye gezerek, birkaç kuruş daha ucuza bulmaya çalışıyoruz.
Ödeyemediğimiz krediler, düşük ücretler, geçim derdi, bizleri fazla mesailere itiyor. Çocuklarımız uyanmadan evden çıkıyor, çocuklarımız uyurken eve giriyoruz. Ailemizle yeterince ilgilenemiyor, onlarla vakit geçiremiyoruz. Çalıştığımız tezgâhın, bandın başında, çocuklarımızı, ailemizi ve borçlarımızı düşünüyoruz. Sosyal hayattan kopuk, bir dost yüzü göremez, bir dost sofrasında yemek yiyemez, bir aile ziyareti yapamaz duruma geldiğimiz için yalnızlaşıyoruz ve psikolojik olarak sorunlar yaşıyoruz. Biz işçilerin, haftada 50-60-70 ve hatta 80 saat çalışmasına gerçekten ihtiyaç var mı?
Haftalık 40 saatin üzerinde çalışmanın getirdiği sağlık problemlerine dair, birçok üniversite ve kliniklerde araştırma yapılmış ve sonuçlar bilimsel olarak ortaya konulmuş. Bunların detaylarına baktığımızda, hiçbiri biz işçiler için yabancı, bizim için uzak sonuçlar değil. Ağır çalışma koşulları ve uzun çalışma saatlerinden dolayı maruz kaldığımız sağlık problemlerini, vücudumuzda oluşan kalıcı hasarları sıralamakla bitiremeyiz. Uzun çalışma saatleri, bedenimizin ve zihnimizin aşırı yorulmasına ve buna bağlı olarak da tükenmemize, geçirdiğimiz iş kazaları ile de bedenimizden uzuv kayıplarıyla bedel ödemimize neden oluyor. Stres altında çalışmanın yanı sıra, bir de hayatın yükü ile kalp krizi, kalıcı beyin hasarı ve felç geçirme ile yüz yüze kalıyoruz.
Her geçen gün ilerleyen teknolojiden, yapay zekâ, robot teknolojisi ve tam otomasyondan bahsediyor gazeteler, televizyonlar. Bu teknolojik gelişmeler ancak işçilerin çıkarına ve sağlıklı çalışma hayatı için kullanıldığında anlamlı olur elbette. İngiltere’deki bir kuruluş 2030 yılına kadar İngiltere’de 3,6 milyon işin makineler tarafından yapılabileceğini duyurmuş. Gene bu 10 yıl içinde, bu teknolojik gelişmelerin, İngiltere ekonomisine (patronlara yani) ciddi anlamda kârlar getirmesi bekleniyor. Bu gelişmeler, İşçi Sendikaları Konfederasyonunu da (TUC) harekete geçirmiş. TUC yaptığı yıllık konferanslarında, işçilerin daha az çalışıp, aynı parayı almalarını yani haftalık çalışma gününün 4 gün, hafta tatilinin ise 3 gün olmasını önermiş ve hükümetlerini bunu sağlama konusunda göreve davet etmiş. TUC Genel Sekreteri France O’Grady, sıradaki görevlerinin haftalık tatili 3 güne yükseltmek olduğunu söylüyor. İngiltere’de bulunan IndyCube şirketinde işçiler, dört gün çalışıp, beş günlük maaş alıyorlarmış. Bu hak, şirket çalışanlarının mücadelesi ile elde edilmiş bir hak. Şirket çalışanları, aynı zamanda TUC’un çağrısını da desteklediklerini söylüyor.
İleri teknolojinin kapitalizm altında işçilere sağlık, huzur ve mutluluk getirmediğinin en güzel örneği Japonya’dır. Dünyanın en ileri teknolojisine sahip ülkelerinden biri olan Japonya’da aşırı çalışmaya bağlı olarak ölümler giderek artıyor. Japonya’da aşırı çalışmadan kaynaklı ölümlere karoşi deniyor. Resmi rakamlara göre karoşi sayısı her yıl yüzleri buluyor. Aşırı stresli çalışma koşulları çalışanların sağlıklarının bozulmasına, kalp krizi ve felce yol açıyor. Hatta kimi zaman aşırı çalışmaya dayanamayan gençler çözümü intiharda buluyorlar.
Hafta tatilinin ve yıllık izinlerin arttırılması, çalışma saatlerinin düşürülmesi hayati bir talep ve mücadele konusudur. Bu talebi sahiplenmeli ve sendikalarımızın önüne bu talep için mücadeleyi görev olarak koymalıyız. Bunu yapabilmemizin yolu, elbette ki, işyerinde birlikte çalıştığımız arkadaşlar ile yan yana gelmekten ve örgütlenmekten geçiyor. Yeni teknolojik gelişmelerin, salt patronların kârlarına kâr katması değil, insanlığa hizmet etmesi için bizler de örgütlenmeliyiz.
Bir arabaya benzin koyarsak araba çalışır ve yürür. Biz işçilerin de yakıtı, dinlenmek, iyi beslenmek, sosyal yaşamdan, arkadaşlarımızdan ve ailemizden kopmadan insani ihtiyaçlarımızı gidermektir. Bir düşünelim. Üç gün tatilimiz olsa, bu üç günde neler yapabiliriz? Ailemize daha çok vakit ayırır, daha çok dinlenir, uğraşmak istediğimiz hobilerimize vakit ayırır ve daha yaratıcı olmaz mıyız? Ruhumuz, bedenimiz dinlenmez mi? İşte bunları sağlayabilirsek vücudumuz bizi yarı yolda bırakmaz. Bu yakıtları sağlayamazsak, vücudumuz stop eder ve bizi yarı yolda bırakır.
Hayatta kalmak, sağlıklı yaşamak için, biz işçilerin yan yana gelmeye, taleplerimizi hep birlikte, tek ses olarak duyurmaya ihtiyacımız var.
3. Havalimanında İşçiler İş Bıraktı
- Her Yer Bizim Düzenimiz Olsun Diye
- Neden Bu Kadar Stresliyiz?
- “Beni Bırak, Gözünü Bebekten Ayırma Sakın”
- Huzurlu Bir Yaşam İçin Mücadeleye…
- “Bizim Hayallerimizi, Sizin Geleceğinizi Çaldılar”
- Bizim Mahallenin Gençleri
- Kişisel Gelişim Zırvasına Kanma, Sınıf Mücadelesine Sarıl
- Sömürü Düzenini Uçurumdan Atmak İçin Örgütlenelim
- Hindistan’da 250 Milyon Dolarlık Düğün ve Yoksulluk
- Emek Sömürüsü Kapitalizmin Fıtratında Var
- Sahip Olduğunuz Servet Bizden Çaldıklarınızdır!
- “Sayende Sigortalı Çalıştım, Emekliliğime Az Kaldı”
- Bayramları Bayram Gibi Yaşamak İçin!
- Dünya Üzerinde Yaşayan Herkesin Evi Olmalı
- Onlar Yok Ediyor, Biz Yenisini Yapacağız!
- Suyun Lüksü Olur mu Hiç?
- “Senin Yolundan Gideceğim Amca”
- Her Günü Doğa ve İnsanlık Günü İlan Etmek İçin…
- “Kıpır Kıpırsın, Heyecanın Ne Güzel Ey Yolcu”
- “Bence, Sevgi Emektir”
Son Eklenenler
- Siyasi iktidarın sahte enflasyon verilerine dayanarak 2025 yılı için kamu emekçilerine yaptığı yüzde 11,54 oranındaki zam, kamu emekçileri tarafından ülke genelinde protesto edildi. 13 Ocakta iş durduran KESK, Birleşik Kamu-İş, Hür-Sen, ASİM-Sen...
- Aylardır uzmanların, siyasetçilerin, patronların hatta uluslararası finans kuruluşlarının yaptığı tartışma, analiz ve hesaplamaların sonunda 2025 yılı için asgari ücret 22 bin 104 lira olarak açıklandı. Bu açıklamayı, Türkiye İşveren Sendikaları...
- Günümüzde fabrikalarda, işyerlerinde “kolay yoldan para kazanma” hayaliyle şans ve bahis oyunları oynamak gitgide yaygınlaştı. Teknolojiyle birlikte kumarhane herkesin cebine girdi. Her molada, her köşede tüm başlar cep telefonlarına eğiliyor,...
- Balıkesir Gönen’de bulunan Arıtaş Kriyojenik’te 19 Aralıkta başlayan grev 10 Ocakta anlaşmayla sonuçlandı. DİSK/Emekli-Sen 11 Ocakta Türkiye genelinde İzmir’den Trabzon’a, İstanbul’dan Denizli’ye pek çok ilde “TÜİK Verileri Kirli ve Yalan; Açlık,...
- Aralık ayında Birleşik Metal-İş sendikasının örgütlü olduğu Hitachi Energy, GE Grid Solutions, Schneider Elekrik, Arıtaş Kriyojenik ve Green Transfo fabrikalarında peşi sıra grevler başladı. Çok geçmeden de sermaye sınıfının tatlı kârlarını düşünen...
- İzmir Buca’da sendikal baskıların ve işten atma saldırısının devam ettiği Telus önünde direniş başladı. Adana’da SASA Polyester’in PTA tesis şantiyesinde Gemont Endüstri ve ardından Metropol İnşaat adlı taşeron şirketler bünyesinde çalışan inşaat...
- Yeni bir yılın, 2025’in ilk günlerini yaşıyoruz. Ama işçi ve emekçilerin yüreğinde “yeni” olanın getirdiği heyecan ve umut yerine büyüyen endişeler ve kasvet var. Takvim yaprakları hariç hayatımızda değişen tek şey yaratılan ekonomik yıkımın...
- Her Aralık ayında izlediğimiz asgari ücret tiyatrosu bu yıl çok daha trajik bir şekilde sonuçlandı. Resmi enflasyonun, TÜİK’in uydurma rakamlarıyla bile yüzde 47 olduğu, ENAG’a göre yüzde 87 olduğu bir süreçte asgari ücrete sadece yüzde 30 zam...
- DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası ile Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) arasında 2024-2026 dönemi için yürütülen TİS görüşmelerinde MESS’in yüzde 40 oranında zam dayatması üzerine Schneider Elektrik’in Manisa ve Kocaeli...
- İzmir Büyükşehir Belediyesi bünyesinde, İZENERJİ, İZELMAN, Ege Şehir Planlama, İZFAŞ şirketlerinde çalışan DİSK/Genel-İş Sendikasında örgütlü işçiler maaş, yılsonu ikramiye ve eğitim alacakları ödemelerinin geç ve eksik yapılmasını protesto etmek...
- UİD-DER’li emekçi kadınlar olarak, bir grup Polonez direnişçisi kadın kardeşimizle güzel bir sohbet gerçekleştirdik. Direnişçi bir ablamız “bize hep ‘aman kurulu düzenimiz bozulmasın’ düşüncesini bellettiler” dedi. Bu söz üzerine uzunca sohbet ettik...
- Polonez işçileri 173 gün süren mücadelelerinin kazanımla sonuçlanmasının ardından fabrika önünde kurdukları direniş çadırını halaylarla, sloganlarla kaldırdılar. 7 Ocakta direniş alanında zaferlerini kutlayan işçiler, davul zurna eşliğinde halaylar...
- İktidar ve sermaye sınıfının saldırıları böylesine ağırken işçilerin birlik olamayacağını düşünmek kime yarar sağlar? Bu düşünce doğru bir akıl yürütme yöntemi olabilir mi? Karşımızdaki yıkım tablosu, işçilerin birleşmek dışında bir çıkış yolu...