Buradasınız
Zamanı Karanlığa Boğanlara İnat, Umut Ekiyoruz Yarınlara!
Dünyadaki siyasal ve toplumsal gidişatı derinden etkileyerek tarihte iz bırakan, insanlığın ortak hafızasında kalıcılaşan yıllar, dönemler vardır. Kuşku yok ki küreselleşmiş bir dünyada, tarihte benzeri olmayan olayların sahne aldığı 2020 yılı da insanlığın ortak hafızasına derinden kazınacak, izler bırakacak. Dünya ölçeğinde cadde ve meydanların ıssızlığa terk edildiği, sosyal yaşam alanlarına kilit vurulduğu, bilim kurgu filmlerini aratmayan korkutucu ve bunaltıcı bir manzaranın hâkim olduğu böyle bir yıl tarihte iz bırakmaz mı? Çok açık ki sıra dışı bir zamanın içinden geçiyoruz. Bu sıra dışı tarihsel kesitin farkında olmak, onun ne anlama geldiğini tespit edip kavramak işçi sınıfının örgütlü mücadelesi açısından çok hayatidir.
Hiç akıldan çıkartmayalım: Pusulası olmayan toplum ve sınıflar meçhule giden bir gemi gibidir. Kapitalist düzenin egemenleri, örgütsüz olan ve düzen kurumlarının açıklamalarına sorgusuz sualsiz inanan kitleleri istedikleri gibi yönetirler. Covid-19 hastalığı küresel boyutta yayılırken kapitalist düzenin uluslararası kurumları başta olmak üzere egemenler, dört bir taraftan koronavirüse karşı savaşta olduklarını açıkladılar! Böyle dönemlerde egemen düşünce toplum üzerine tüm ağırlığıyla çöker ve bu düşünceyi sorgulayanlar derhal toplumdan aforoz edilir. Nitekim düzen cephesinin salgına karşı “önlemlerini” sorgulayanlar şu şekilde baskı altına alındı: “Bu hastalığı küçümsüyor musunuz? Sağlık mı, yoksa özgürlük mü önemli?” Bu şekilde bilinçler bulandırılırken, insanlar kasıtlı olarak korkutulup paniğe sürükleniyor ve toplum bir korku tüneline itiliyordu. Oysa gerçekte egemenlerin asıl derdi salgına karşı kapsamlı ve etkili bir mücadele yürütmek değil, onu çok yönlü bir saldırı aracına dönüştürmekti. Daha 14 Mart’ta kaleme aldığımız yazımızda, zamanı karanlığa boğan egemenlerin salgını kullanarak baskı ve yasakları, ekonomik krizin ağır sonuçlarını meşrulaştırmak istediklerine dikkat çekmiştik.
Gazetemizin 144. sayısında şöyle yazmıştık: “Egemenler korkuyu özellikle körüklüyorlar. Çünkü koronavirüs salgınıyla aynı anda başka bir şey daha oluyor. Sömürüye dayanan ve akıl almaz ölçüde toplumsal eşitsizlikler yaratan kapitalizmin bağrında biriken sorunlar patlıyor.” Tarihsel olarak tıkanmış kapitalizm, 2020’ye tarihinde eşi benzeri olmadık bir krizle girmiştir. Salgın sürecinin bu krizle kesişerek ekonomik çöküşü derinleştirmesi, bu gerçekliği değiştirmez. Krize salgının yol açtığı iddiası kocaman bir yalandır ve amaç kapitalizmi aklamaktır. Üstelik bu kriz, beklenmedik bir anda peydah olmuş değildir. Bizzat sermayenin uluslararası sözcüleri, 2018’in başından itibaren ekonomik fırtına ve 1929’daki gibi büyük bir krizin gelmekte olduğu üzerine konuşup duruyorlardı. Sonunda beklenen olmuş ve işte o zaman egemenler, salgını kapitalist sistemin yarattığı yıkıcı sorunların üzerini örtmek üzere bir kılıfa dönüştürmüşlerdir.
İlk günden beri vurguladığımız gibi, asıl savaş salgına değil işçi sınıfına karşı yürütülüyor. Geride bıraktığımız dönemdeki uygulamalar bu gerçeği gözler önüne seriyor. Ülke yönetimleri salgın öncesine göre daha otoriter ve baskıcı hale gelmiş, toplum üzerindeki baskı ve zorbalık artmış, dünya daha boğucu bir yere dönüşmüştür. Ekonomik krizin, dünya genelinde on milyonlarca işçinin işten atılarak işsizliğe ve yoksulluğa mahkûm edilmesinin, sağlık ve eğitim sisteminin çökmesinin, demokratik hakların yok edilmesinin suçu salgına yüklenmektedir. Egemenlerin propagandasının özü şudur: Tüm kötülüklerin anası kapitalizm değil salgındır, asla başka türlü düşünmeyin, maskenizi takın ve sosyal mesafenizi koruyun! Salgının siyasi iktidar ve sermaye sınıfı tarafından nasıl bir sopaya dönüştürüldüğünü Türkiye’de iliklerimize kadar hissediyoruz. Siyasi iktidar salgınla mücadele kisvesi altında toplumu baskı altına almakta, sendikaların faaliyetlerini yasaklamakta ve işçi eylemlerini engellemektedir. Çalışma yaşamında tam anlamıyla orman kanunları egemen kılınmaktadır. Patronlar, ücretsiz izin uygulamasıyla sendikalaşan, hakkını arayan işçileri cezalandırmakta ve milyonlarca insan asgari ücretin çok altında bir gelire mahkûm edilmektedir.
Egemenlerin asıl derdi kapitalizmin günahlarını salgınla örtmektir. Topluma söylenenler ile gerçek yaşamdaki uygulamalar arasında büyük bir uçurum var. Bir taraftan insanlığın büyük felaketle karşı karşıya olduğunu söylüyor ama öte taraftan salgını durdurmak için gerekli adımları atmıyorlar. Oysa derhal sağlık hizmetlerinin kapsamı genişletilebilir, sağlık hizmetleri hızlı ve parasız hale getirilebilirdi. Yeni hastaneler kurulurken, sağlık çalışanlarının sayısı arttırılır, tüm yaşam alanlarında kapsamlı tarama yapılır ve böylece salgın kısa sürede kontrol altına alınabilirdi. Ancak bunların hiçbiri yapılmadı, yapılmıyor. Son 40 yıldır tüm dünyada sağlık hizmetlerine ayrılan bütçe kısıldığı için sağlık sistemi tam anlamıyla çökmüştür. Hâlihazırda dünya nüfusunun yarıdan fazlasının herhangi bir sosyal güvencesi yoktur ve milyarlarca insana söylenen şudur: “Paran yoksa öl!” Tam da bu yüzdendir ki Hindistan’dan Brezilya’ya “it bağlasan durmaz” sözünü hatırlatan varoşlarda, birçok hastalık ve açlıkla boğuşan emekçiler şimdi de koronavirüs salgınının etkisi altındadır. Daha önce belirttiğimiz gibi, korona yalnızca bir virüstür ama kapitalizm salgındır! Dolayısıyla ölümlerin asıl nedeni koronavirüs değil kapitalizmin yarattığı yoksulluktur.
Salgın sürecinde süper zenginlerin serveti katlanırken ve sermaye giderek daha az insanın elinde toplanırken; dünya genelinde işsizlik artmış, reel ücretler düşmüş, yoksullaşma derinleşmiş ve emekçilerin yaşam standardı gerilemiştir. Gerçek toplumsal kutuplaşmanın yani sınıfsal kutuplaşmanın bir tarafında bir avuç kapitalist, öte tarafında ise milyarlarca emekçi var. Yoksullaşma dalgası yüz milyonlarca insanı daha açlık sınırına itmiştir. Uzayın dolaşıldığı, yapay zekânın ve robotların üretim sürecinde kullanıldığı bir çağda, egemenler salgına karşı mücadeleyi maskeye, sabun ve suyla el yıkamaya indirgiyorlar. Ancak onların kahrolası düzeninde 3 milyar insan yani dünya nüfusunun yüzde 40’ı ellerini su ve sabunla yıkayacak lavabodan yoksundur. Böylesine çürümüş bir sistem insanlığa ne verebilir ve böyle bir sistem milyonların isyan edip ayağa kalkmasını nasıl engelleyebilir?
Nitekim son 20 yıldır dünyanın dört tarafında emekçiler ayağa kalkıyor. Bir ülkede geri çekilen isyan dalgası öteki ülkeye sıçrıyor. Hatırlayalım, 2019 yılı boyunca Şili’den İran’a sayısız ülkede emekçiler sömürü düzenine karşı isyan etti; işsizliğe, yoksulluğa ve adaletsizliğe başkaldırdı. Salgın sürecinde topluma enjekte edilen korku da emekçilerin isyanının önüne geçemedi. ABD’de siyah bir emekçinin öldürülmesinin ardından patlayan öfke, “nefes alamıyorum” sloganıyla kıtadan kıtaya yayıldı. Latin Amerikalı emekçiler yeniden ayağa kalkarken, onlarca ülkede işçi sınıfı grevlerle hakkını aramaktadır. Albert Einstein’ın dediği gibi, “bir şey hareket ediyor!” Gazetemizin orta sayfasında Hindistan’da yüz milyonların grevinden görkemli kareler görecek ve şunu bir kez daha hatırlayacağız: Egemenler sömürü ve zulüm karşısında emekçileri susturamazlar. Sömürü varsa, baskı ve zulüm varsa, orada isyan ve özgürlük türküleri de vardır. Yarınlara umut ekenler de vardır.
- Muhammed Ali’nin Haykırışı ve Gerçek Düşmanlar
- Kapatılan Ocakların Susmayan Bandosu
- Umut Sende Bende Bizde...
- “Ne Olacak Bu Memleketin Hali?”
- Anastasya, Dilan ve Hafızamız
- Ülkeyi Şirket Gibi Yönetmek…
- İşçilerin Birliği ve Dayanışması Güçlendikçe Umut da Büyür!
- İşçi Dayanışması 199. Sayı Çıktı!
- Gerçek Adalet Mücadelemizle Gelir
- Özgür Olmak Demek…
- Hangisi Daha Zor?
- Olur Kardeşim Olur!
- Yiyorlar, İçiyorlar Hesabı Bize Ödetiyorlar
- 2025, 2024’ten Daha mı İyi Olacak?
- Ters Yüz Edilen Gerçekler: Suç Ne? Suçlu Kim?
- Dünya İşçi Sınıfının Birliği Yolunda Mücadelemizi Büyütelim!
- İşçi Dayanışması 198. Sayı Çıktı!
- Artan Zenginliğin Arkasında Büyüyen Yoksulluğumuz
- Kaynakları Tüketen Kim?
- Yaşadım Diyebilmek İçin!
- Muhammed Ali’nin Haykırışı ve Gerçek Düşmanlar
- Kapatılan Ocakların Susmayan Bandosu
- Umut Sende Bende Bizde...
- “Ne Olacak Bu Memleketin Hali?”
- Anastasya, Dilan ve Hafızamız
- İşçilerin Birliği ve Dayanışması Güçlendikçe Umut da Büyür!
- Gerçek Adalet Mücadelemizle Gelir
- Özgür Olmak Demek…
- Hangisi Daha Zor?
- Yiyorlar, İçiyorlar Hesabı Bize Ödetiyorlar
- 2025, 2024’ten Daha mı İyi Olacak?
- Ters Yüz Edilen Gerçekler: Suç Ne? Suçlu Kim?
- Dünya İşçi Sınıfının Birliği Yolunda Mücadelemizi Büyütelim!
- Artan Zenginliğin Arkasında Büyüyen Yoksulluğumuz
- Kaynakları Tüketen Kim?
- Yaşadım Diyebilmek İçin!
- Sınır Tanımayan Irmaklar Gibi
- İşçinin Değeri Yok mu?
- Geleceğe Dönüşmek, Geleceği Büyütmek
- Esirler Dünyasına Özgürlük Çağrısı: Enternasyonal!
Son Eklenenler
- Türkiye’deki grev ve direnişlere her geçen gün yenileri eklenirken işçilerin mücadelesi dayanışmayla büyüyor. Çayırhan Termik Santrali ve Linyit İşletmelerinin özelleştirilmesine karşı işçilerin başlattığı direniş devam ediyor. Genel Maden İşçileri...
- 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Gününde her yıl olduğu gibi bu yıl da emekçi kadınlar alanları doldurdu. Dünyanın dört bir yanında olduğu gibi Türkiye’de de kadınlar onlarca kent ve ilçede protesto yürüyüşleri, nöbet eylemleri...
- Yunanistan’da 20 Kasımda pek çok sektörden on binlerce işçi genel greve çıktı. Yunanistan İşçi Sendikaları Konfederasyonu (GSEE) ve Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’nun (ADEDY) çağrısıyla gerçekleşen grevle birlikte 70 şehirde protesto...
- Ankara’dan UİD-DER’li işçiler olarak özelleştirmeye ve hak gasplarına karşı eyleme geçen Çayırhan Termik Santrali ve Linyit İşletmesi işçilerini eylem alanlarında ziyaret ettik. 20 Kasımda maden işçileri iş bırakarak direnişe başlamış, ardından...
- “Eğer öleceksem, burada size karşı mücadele ederken öleceğim. Benim düşmanım sizsiniz. Vietnamlılar ya da Çinliler, Japonlar değil. Benim düşmanlarım ben özgürlüğümü istediğimde buna karşı duranlardır. Adalet istediğimde buna karşı duranlardır....
- Adana’da SASA Polyester’in PTA tesis şantiyesinde Gemont Endüstri adlı taşeron şirket bünyesinde çalışan inşaat işçileri gasp edilen 2 aylık ücretleri ve tazminatları için 20 Kasımdan beri fabrika önünde eylem yapıyor. Yapı ve Yol İşçileri...
- Hatay’ın Payas ilçesinde bulunan Atakaş Çelik fabrikasında Birleşik Metal-İş üyesi üç işçi, geçtiğimiz günlerde işten çıkarılmıştı. UİD-DER’li işçiler olarak fabrika önünde direniş başlatan işçilere direnişin beşinci gününde dayanışma ziyaretinde...
- “Her şeyin içinde ve her şeyin dışındayız”. Bu söz bir market çalışanı arkadaşımın ağzından işçilerin yaşamını özetleyen bir söz olarak döküldü. Uzun zamandır büyük bir mağazada çalışan arkadaşım, marketin günlük cirosunun rekorlar kırmasına rağmen...
- 40 yıllık kısacık yaşamına yüzlerce hikâye ve roman sığdıran Amerikalı sosyalist yazar Jack London 22 Kasım 1916’da hayatını kaybetti. Aradan geçen uzun yıllar London’ın eserlerinin güncelliğinden hiçbir şey kaybettirmedi. Çünkü o işçi sınıfının...
- Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Kömür İşletmeleri AŞ (KİAŞ) bünyesindeki Çayırhan Termik Santralinde çalışan madenciler, madenin özelleştirilmesine karşı 20 Kasımda direnişe başladı. Sabah 08.00’de gece vardiyası dışarı çıkmadı, gündüz...
- Emperyalist savaş Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın her yerinde kendini hissettiriyor. Egemenler yıllık bütçelerin büyük kısmını “savunma” adı altında savaş sanayisine ayırıyorlar. Burjuva siyasetçilerin politikaları hızlı bir şekilde sertleşiyor...
- Fotoğraftaki reklam panosu kaldırımın ortasında duruyor, gündüz gece. Arka tarafında medya maymunu Hülya Avşar sanki “hadi EYT’liler koşun, sakın geç kalmayın” dercesine sırıtıyor. Mağazada çalışan genç işçi kızımıza EYT reklamını sordum. Kendine...
- Bağımsız Maden-iş üyesi Fernas Madencilik işçilerinin direnişi çeşitli sendika ve işçi örgütlerinin desteği ile kazanımla sonuçlandı. Fernas patronu Ocak 2025’te işçilerin ücretlerine zam yapılmasını ve atılan işçilerin hak kaybı olmadan işe geri...