Buradasınız
“Söyledikleriniz Tuhaf!”
İzmir’den emekli bir işçi
Bir çuval buğdayın içinden bir pirinç tanesini arar gibi kaç yıldır alanında yetkin bir doktor arıyordum, nihayet birini buldum. Aylardır platonik bir âşık gibi bu doktorun peşindeydim. Doktorumun adı bende kalsın. Kendisini bebeklik ve çocukluk dönemlerinin dışında epeyce araştırmıştım. Aradığım doktor Ağrı Polikliniğinde (Algoloji) çalışıyor, bu bölüm de özel dala giriyor. Yani direkt randevu alamıyorsunuz, önce fizik tedavi bölümüne randevu almak gerekiyor. Üç ay boyunca her gün saat 16.00’da randevu almak için hazır kıta bekledim. Randevu tavşan, ben kaplumbağa bir türlü alamadım. Ama yılmadım. Sonunda kaplumbağa tavşanı geçti ve randevuyu aldım.
Hani Sağlık Bakanı “sağlıkta bir devrime imza attık” diyor ya, artık bu yalana inanacak kimse kalmadı. Hastane randevusu almak öyle her yiğidin harcı değil. Çoğu işçi-emekçi illallah diye özele yöneliyor ama orası da ateş pahası. İşçi emekçi zaten yoksul, yiyeceğinden içeceğinden kısıyor, özele verecek parayı nereden bulsun? Ama çaresiz kalınca bir kısmı gözü karartıp özele gidebiliyor. Özel hastaneler de bize keçiyi seven kasap kadar “sevecen” davranıyorlar.
Neyse ben şanslı ve azimli olanlardanım. Randevu saatimden önce doktorun kapısının önünde oldum. Ekranda doktorumun adını görünce sanki az sonra kırk yıldır görüşemediğim ve çok özlediğim bir arkadaşımı görecek denli heyecanlıydım. Ekranda adım göründü. İçeri girdim. “Merhaba doktor bey, kolay gelsin” dedim. “Sizi Ankara’daki doktorum önerdi. Alanınızda yetkin bir doktor olduğunuzu söyledi. Bu hususta size güveniyorum. Ancak çok onurlu, erdemli ve ömrü ezilenlerin tarafında mücadeleyle geçmiş birinin adaşısınız. Kişiliğiniz de benziyor mu acaba?” diye sordum. Doktorum başını ekrandan kaldırıp beni yukarıdan aşağı kısacık bir an süzdü. Ardı sıra o sordu, ben anlattım. Muayene etti. Belime ve boynuma yapılacak lazer işlemlerini anlattı. Sonra sırada bekleyen hastası da olmadığından devlet hastanelerindeki çalışanların içinde bulundukları durumlardan ve hastaların durumundan konuştuk. “Sağlık Bakanı sağlıkta bir devrime imza attık diye açıklama yapmıştı. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?” diye sordum. Doktorum “tuhaf doğrusu, adımla ilgili daha önce kimse böyle bir soru sormamıştı. Adımı babam koymuş. O kişiyi çok severdi. Hastalar bizi suçluyor. Hiç böyle konuşan hastam olmadı. Her gelen hastam hep bizim iyi sağlık hizmeti vermediğimizden şikâyetçi oluyor. Aslında ben bütün hastalarıma elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Ama sorun bizden kaynaklanmıyor. Sorun Sağlık Bakanlığı, bizimle hastayı karşı karşıya getiriyor” dedi.
“Açıkçası sizi çok araştırdım. Üç aydan beridir de sizden randevu alabilmek için uğraştım. Yapacağınız işlemleri anlattınız. Ankara’daki Ağrı Polikliniği uzmanı sizi önerdiği için size randevu aldım. Siz tuhaf doğrusu dediğinizde aklıma ‘Köle İbrahim Tuhaf Konuşuyor’ isimli bir tiyatro oyunu geldi. Bu oyunu UİD-DER İşçi Tiyatrosu oynamıştı.” Doktorum “bu UİD-DER dediğin nedir?” diye araya girdi. “Vaktiniz varsa özet olarak anlatacağım” dedim. Özet olarak UİD-DER’in ne olduğunu anlattım. Sonra Köle İbrahim’in neden ve nasıl tuhaf konuştuğunu anlattım. “Sizden sonra başka hastam yok. Sohbetiniz de güzel. Dediğiniz dernek de iyi işler yapıyormuş. Köle İbrahim’in başına taş düşünce aklı başına gelmiş ve değişik şeyler söylemiş. Söylediğim gibi, siz diğer hastalar gibi değilsiniz. Ama Köle İbrahim diyerek neyi anlatıyorsunuz?” diyerek yüzüme baktı.
“Hâlâ vaktiniz varsa anlatacağım” dedim. “Var, var merak ettim. Anlatın” dedi. “Size gelen veya hastaneye gelen hastaların tamamı işçiler, emekçiler. Ben de onlardan biriyim. Ancak bir farkım var diğerlerinden” dedim. Doktorum araya girerek “evet var. Siz hastaneleri ve bizlerin sorunlarını anlıyorsunuz. Sağlıkçı değilsiniz. Dediğinize göre okumuş biri de değilsiniz. Böyle halden anlamanızın neden olduğunu anlamadım” dedi. Ben de “evet ne lise ne üniversite bitirdim. İlkokulu bile tam okumadım. Bildiklerimi UİD-DER yani Uluslararası İşçi Dayanışması Derneği sayesinde edindim. Bizim derneğimiz yerleri temizleyen temizlikçiyi de doktoru da yani ücret karşılığı çalışan herkesi işçi olarak tarif eder” diye meramımı anlatmaya çalıştım. Doktorum biraz düşündü. “Gerçekten tuhaf bir düşünceniz var. Ben kimseyi küçümsemem. Ama bir doktorla bir temizlikçi aynı olabilir mi? Bıraktım temizlikçiyi. Hemşire doktorun yaptığını yapabilir mi? Ben 6 sene üniversite okuyarak doktor oldum” dedi. “Elbette doktorluk uzmanlaşma gerektiren bir iştir. Benim söylediğim bu işler bir bütün olarak bir ekip işidir. Mesela hemşire, sekreter, temizlikçi, depocu bunlardan biri eksik olduğunda yapılan işler aksamaz mı?” Doktorum “elbette aksar. Hepsi işini yapması için işe alınmış” dedi. “Herkes aynı saat çalışıyor. Ama aldığı ücretler farklı. Mesela bu hastanenin başhekimi de asgari ücretli bir işçi de aldığı ekmeği aynı fiyata alıyor. Holdingler de aynı elektrik, doğalgaz, su faturası ödüyor. Asgari ücretli bir işçi de. Hatta holdingler vergiden düştükleri için asgari ücretli bir işçiden daha az fatura ödüyor” dediğimde doktorum ayağa kalktı. “Siz son söylediklerinizle çok tuhaf şeyler düşünüyorsunuz. Sizin söyledikleriniz ancak komünizmde olur. O da çok zor bence” dedi.
Doktorumun gerçekten iyi bir doktor ve insani yanı güçlü birisi olduğunu gide gele anladım. Ancak okumuş ve doktor olmuşların kendilerini ayrıcalıklı görme düşüncesinde pek bir fark yok. Kapitalist sistem doktordan avukata, mühendisten sıradan imama dek hepsini birer ücretli haline getirmiş olduğu için okumuşlar da birer işçidir. Ancak doktor, avukat, mühendis toplumun ezilenlerine her daim kutsanmış meslekler olarak gösterilmiştir. Bundan dolayı okumuşlar kendilerini üst mertebede, işçi-emekçileri aşağıda görürler. Var olan bu çarpık anlayışın değişip dönüşmesi de her meselede olduğu gibi işçi sınıfının örgütlü olup olmamasına bağlıdır. İşçi sınıfının örgütlü gücü gelişip büyüdüğünde bugün kendisini işçi olarak görmeyenleri etkileyecektir. Değişip dönüşmek isteyen okumuşlar da sınıf mücadelesinin içinde yerlerini alacaktır.
Unutulmayanlar!
- “Bizim Hayallerimizi, Sizin Geleceğinizi Çaldılar”
- Bizim Mahallenin Gençleri
- Kişisel Gelişim Zırvasına Kanma, Sınıf Mücadelesine Sarıl
- Sömürü Düzenini Uçurumdan Atmak İçin Örgütlenelim
- Hindistan’da 250 Milyon Dolarlık Düğün ve Yoksulluk
- Emek Sömürüsü Kapitalizmin Fıtratında Var
- Sahip Olduğunuz Servet Bizden Çaldıklarınızdır!
- “Sayende Sigortalı Çalıştım, Emekliliğime Az Kaldı”
- Bayramları Bayram Gibi Yaşamak İçin!
- Dünya Üzerinde Yaşayan Herkesin Evi Olmalı
- Onlar Yok Ediyor, Biz Yenisini Yapacağız!
- Suyun Lüksü Olur mu Hiç?
- “Senin Yolundan Gideceğim Amca”
- Her Günü Doğa ve İnsanlık Günü İlan Etmek İçin…
- “Kıpır Kıpırsın, Heyecanın Ne Güzel Ey Yolcu”
- “Bence, Sevgi Emektir”
- Ah, Cemal Ah!
- Bir Fotoğraf Karesinin Hissettirdikleri
- Davulun Sesi Uzaktan Hoş Gelir
- İstanbul’da Yaşam: Deniz Kıyısında Deniz Görememek!
Son Eklenenler
- “Eğer öleceksem, burada size karşı mücadele ederken öleceğim. Benim düşmanım sizsiniz. Vietnamlılar ya da Çinliler, Japonlar değil. Benim düşmanlarım ben özgürlüğümü istediğimde buna karşı duranlardır. Adalet istediğimde buna karşı duranlardır....
- Adana’da SASA Polyester’in PTA tesis şantiyesinde Gemont Endüstri adlı taşeron şirket bünyesinde çalışan inşaat işçileri gasp edilen 2 aylık ücretleri ve tazminatları için 20 Kasımdan beri fabrika önünde eylem yapıyor. Yapı ve Yol İşçileri...
- Hatay’ın Payas ilçesinde bulunan Atakaş Çelik fabrikasında Birleşik Metal-İş üyesi üç işçi, geçtiğimiz günlerde işten çıkarılmıştı. UİD-DER’li işçiler olarak fabrika önünde direniş başlatan işçilere direnişin beşinci gününde dayanışma ziyaretinde...
- “Her şeyin içinde ve her şeyin dışındayız”. Bu söz bir market çalışanı arkadaşımın ağzından işçilerin yaşamını özetleyen bir söz olarak döküldü. Uzun zamandır büyük bir mağazada çalışan arkadaşım, marketin günlük cirosunun rekorlar kırmasına rağmen...
- 40 yıllık kısacık yaşamına yüzlerce hikâye ve roman sığdıran Amerikalı sosyalist yazar Jack London 22 Kasım 1916’da hayatını kaybetti. Aradan geçen uzun yıllar London’ın eserlerinin güncelliğinden hiçbir şey kaybettirmedi. Çünkü o işçi sınıfının...
- Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Kömür İşletmeleri AŞ (KİAŞ) bünyesindeki Çayırhan Termik Santralinde çalışan madenciler, madenin özelleştirilmesine karşı 20 Kasımda direnişe başladı. Sabah 08.00’de gece vardiyası dışarı çıkmadı, gündüz...
- Emperyalist savaş Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın her yerinde kendini hissettiriyor. Egemenler yıllık bütçelerin büyük kısmını “savunma” adı altında savaş sanayisine ayırıyorlar. Burjuva siyasetçilerin politikaları hızlı bir şekilde sertleşiyor...
- Fotoğraftaki reklam panosu kaldırımın ortasında duruyor, gündüz gece. Arka tarafında medya maymunu Hülya Avşar sanki “hadi EYT’liler koşun, sakın geç kalmayın” dercesine sırıtıyor. Mağazada çalışan genç işçi kızımıza EYT reklamını sordum. Kendine...
- Bağımsız Maden-iş üyesi Fernas Madencilik işçilerinin direnişi çeşitli sendika ve işçi örgütlerinin desteği ile kazanımla sonuçlandı. Fernas patronu Ocak 2025’te işçilerin ücretlerine zam yapılmasını ve atılan işçilerin hak kaybı olmadan işe geri...
- Fransa’da devlet demiryolu şirketi SNCF’de örgütlü CGT-Cheminots, UNSA-Ferroviaire, SUD Rail ve CFDT-Cheminots sendikaları, 11 Aralıkta süresiz grev kararı aldı. Dört demiryolu sendikası, grev kararını SNCF’nin yük taşımacılığı birimi olan SNCF Fret...
- Gürcistan’ta madencilik şirketi Georgian Manganese’e ait Zestafoni ferroalyaj tesisi ve Chiatura manganez madeni 1 Kasımdan Nisan 2025’e kadar üretimi durdurduğunu açıkladı. Gürcistan’ın en büyük madencilik şirketi Georgian Manganese’in tesislerinde...
- Çocukların mutlu olduğu, gelecek endişesi taşımadığı, ayrımcılığa maruz kalmadığı; eşitlik, özgürlük, barış dolu bir dünyada yaşamalarını kim istemez ki? Fakat biliyoruz ki dünyamız çocuklar için sıcak bir yuva değil. Kol kanat gerdiğimiz...
- Gebze’de bulunan Grid Solutions ve Schneider Elektrik, İstanbul’da bulunan Hitachi Energy ve Bursa’da bulunan Arıtaş Kriyojenik fabrikaları için Birleşik Metal-İş Sendikası ile MESS arasında yürütülen toplu iş sözleşmelerinde anlaşma sağlanamaması...