Buradasınız
Ontex Direnişçileriyle Söyleşi
Aylardır direnişte olan ve mücadele etmekte kararlı olduklarını söyleyen Ontex işçileriyle bir söyleşi gerçekleştirdik. İşçiler, verdikleri mücadeleden çok şey öğrendiklerinin, direnişin bir okul olduğunun, gerçek işçi dostu kurumları ve kişileri mücadele içinde tanıdıklarının altını çiziyorlar. Mücadele etmenin ve bu mücadele içinde deneyimli işçiler haline gelmenin de bir kazanım olduğuna dikkat çekiyorlar. Ontex işçileri, sendikaların işçilerin mücadele örgütü olduğunu, bürokratlaşmış ve işçilerin karşısına geçmiş sendikacılara karşı mücadele edilmesi gerektiğine işaret ediyorlar. Ontex işçileri değişik işyerleri önünde süren direnişlerin ortaklaştırılması gerektiğine inandıklarını söylüyor ve bu doğrultudaki çabaları anlatıyorlar.
UİD-DER: Ontex fabrikasında kaç işçi çalışıyor, ne üretiliyor?
Gamze:
Ontex fabrikasında 400’den fazla işçi çalışıyor, beyaz yakalılar da dâhil. 320 işçi sendikalıydı, sözleşmeli çalışanlar da vardı. Burada Canbebe, Canped ve Helen Harper markaları üretiliyor. Ayrıca fason üretim de yapılıyor bazı markalara.Duray: Canbebe çocuk bezi, Canped hasta bezi, Helen Harper hijyenik bez.
UİD-DER: İşten atılma sürecinizi anlatır mısınız? Neden işten atıldınız?
Gamze: Bizler sermayenin çarkına çomak sokmak istediğimiz için işten atıldık. Fabrikada Selüloz-İş sendikası örgütlü. Bizlerin istediği, toplu sözleşmenin de geldiği dönemde daha iyi şartlarda çalışmaktı. Bizler insanca yaşamayı istediğimiz için, demokrasiyi istediğimiz için işten atıldık. İşçiler hak arama mücadelesine giriştiklerinde saldırılarla karşılaşıyor. Bizler bu saldırılara hazırlıklıydık. Bu yüzden işçi arkadaşlarımızı da hazırlamaya çalıştık. Ve dediklerimizin hepsi de oldu. Bizler sendika temsilcileri ve müdürlerimiz tarafından ikna ve tehdit odalarına alındık. Bizim yapmaya çalıştığımız eğitim çalışmalarına sendika temsilcileri engel olmaya çalıştılar. “Oralara gitmeyin, oralarda sizin kafanızı yıkarlar, oralar yanlış yerler” gibi sözler sarf ettiler. Biz “sendika olarak sizler bir şey yapmazsanız, biz yapacağız” dedik. Bize ikna ve tehdit odalarında “yaptıklarınız yasadışıdır” dediler. Biz de “yasalarda neler olduğunu biliyoruz” dedik. Bunun sonucunda da mücadele etmeye devam ettik. 320 sendikalı işçinin %80’inin katılımıyla bir yemek boykotu yaptık. Bu boykot bizim gücümüzü de gösterdi müdürlere ve sendikaya. O andan sonra daha pervasızca saldırmaya başladılar. Her gün gelip 1 saat, 1 buçuk saat başımızda duruyorlar, sürekli konuşuyorlar, psikolojik baskı yaparak sinirlerimizi yıpratmaya, bizi yıldırmaya çalışıyorlardı. Bunu herkese yapıyorlardı. “Kim kiminle görüşüyor, ne yapıyor” takip ediyorlardı. Bunlarla başarılı olamayınca bazı arkadaşlarımızı “terör örgütü yandaşlığı” yapmakla suçladılar ve birçok arkadaşımızın kafasını karıştırdılar. Toplumsal bilinç yüksek olmadığından dolayı geri duran arkadaşlarımız oldu. Ama yine de desteğimizi yitirmedik.
UİD-DER: Nasıl bir örgütlenme yaptınız?
Gamze: Fabrikamızda komite kurduk. Komite kararları alıyor, işçi arkadaşlarımız da uyguluyordu. Tabii eksikliklerimiz de oldu. Sadece öncü işçilerden oluşan bir komite oldu. Bütün işçilere görev veremedik, en büyük eksikliğimiz bu oldu. Önümüze geçmek için toplu sözleşmeyi imzaladılar. Taleplerimizin sadece bir kısmını yerine getirdiler. Biz %25 zam istemiştik, %15 zam verdiler. Biz şunu sorduk sendikaya: “Söz vermiştiniz, bizden habersiz imza atmayacaktınız, neden böyle bir şey yaptınız?” Onlar da “kalem bizde, kâğıt bizde, yetki bizde. Sizler bizi seçerek bu yetkiyi bize verdiniz, biz de bu yetkiyi kullanırız” dediler. Biz de “o zaman biz sizi istemiyoruz” dedik. Alkışlı protesto yaptık, sendikadan çıktık. Sonrasında bir bildiri kaleme aldık. Bu bildiride, sendika yönetiminin bizi yarı yolda bıraktığını, kapalı kapılar ardında imzalar attığını, bu anlaşmayı kabul etmediğimizi, sendika temsilcilerini kendimiz seçmek istediğimizi yazdık. Bir toplantı tarihi belirledik. Bu toplantıya gelmesi için bütün arkadaşlarımıza bildiriler ulaştırdık. Bu bildirileri dağıttığımız için müdür beni arayıp “siz ne yapmaya çalışıyorsunuz” dedi. “Biz yasal haklarımızı kullanıp, arkadaşlarımızı pazar mesailerine gitmemeye çağırıyoruz” dedik. “Kolay gelsin” deyip kapattı telefonu.
UİD-DER: Peki ne yaptınız?
Gamze:
Arkadaşlarla bir araya gelip ne yapacağımıza karar verdik. Sendikaya gidip sandık istediğimizi, demokratik bir seçim istediğimizi söylemeye karar verdik. Otobüs tuttuk, fabrikanın önüne gittik. Orada sivil polis ve çevik polis ablukasıyla karşılaştık. Neye uğradığımızı şaşırdık. Onları görünce bir şey olacağını anladık. Oradan sendikaya polis eşliğinde gitmek zorunda kaldık. Sendikanın kapısını da polis tutmuştu. Polis bize “nereye gidiyorsunuz” dedi. Biz evimize geldiğimizi, bu yapılanların yanlış olduğunu söyledik ve sendikamıza girdik. Şube Başkanı Aydın Parlakkılıç’ı bulduk ve bu olanları kapatamayacaklarını, bunun takipçisi olacağımızı ve ikinci talebimiz olan temsilci seçimlerini istediğimizi söyledik. Biz seçim yapılması için 235 tane imza toplamıştık ve bunları sendikaya fakslamıştık. Aydın Parlakkılıç bu imzaları zorla, baskıyla ve bir kişiye 10 imza attırarak topladığımızı söyledi. Biz de “iyi o zaman seçim olsun mu olmasın mı” diye referandum yapalım dedik. “Senden bunun sözünü alana kadar buradan gitmiyoruz” dedik. Geç bir saate kadar sendikada oturduk. Daha sonra 1 hafta sonrası için söz aldık. Sonra sendikadan çıktık, kimimiz gece vardiyasına, kimimiz sabah vardiyasına gittik. Gece 5 gibi fabrika müdürü geldi. Disipline gönderileceğimizi düşünmüştük ama direkt işten atıldık. Gece vardiyasındaydık. Servisler gittikten sonra elimize kâğıt tutuşturdular. Sabah vardiyasından çıkarılanlar hiç içeriye alınmadı. 15 kişiye “iş akdiniz feshedilmiştir” diye kâğıt hazırlamışlardı. Biz kabul etmedik. Bunun yasadışı olduğunu, neden işten atıldığımızı bilmemiz gerektiğini söyledik. Müdürlerimizle, temsilcilerimizle görüşmek istediğimizi söyledik. “Şube başkanımızı buraya çağırıyoruz” dedik. Müdürler içeride oldukları halde yok dedirttiler. Sendika temsilcilerimiz geldi, şube başkanı geldi. Sorduk: “Sendikaya geliyoruz polisler eşliğinde, sendikada bizi polis karşılıyor, ertesi gün işten atılıyoruz. Bu ne tesadüf böyle?” İnkâr etti, bilmediğini söyledi. Biz de “senin işçin işten atılırken sendikaya sorulmuyor mu veya sendika sormuyor mu nasıl atarsın diye” dedik. “Yapabileceğim hiçbir şey yok” dedi. “Biz yaparız, gerekirse çadır kurarız, gerekirse buradan aylarca gitmeyiz” dedik. “İsterseniz burada durun, isterseniz çadır kurun” diye dalga geçti bizimle. Biz de “kurarız” dedik, şube başkanından çadır istedik. 5 gün sonra çadırımız geldi, 3 gün de yemeğimizi karşıladı, halen söyleyip durur: “Sizi işe almazlar, yapacak bir şey yok” diyordu. Aradan 100 gün geçtikten sonra Parlakkılıç buraya gelip “istesem sizi işe aldırırım ama aldırmam” dedi. Biz de sorduk: “Sen sendikanın patronu musun, fabrikanın patronu musun, sen nasıl bizi işten attırırsın, kim oluyorsun?” Başka bir zaman bunu hatırlattığımızda ya da basına anlattığımızda inkâr etti. Gerçekten bu kadar yüzsüzlük olmaz. İnsanda biraz onur olur. Biz görevden alınmasını, cezalandırılmasını istiyoruz. Ama genel merkez “başkan benim başkanımdır” diyor. Bu sendikalar patronların yanında yer aldığı için biz mücadele ediyoruz. Bizi işten attıran sadece patron değildir. Bizi işten attıran Aydın Parlakılıç’tır, sendikal bürokrasidir. Sendika bizim sendikamızdır ama sendikaları bu ağalara teslim edemeyiz.UİD-DER: Hangi taleplerle direniştesiniz?
Duray: Sendikacılar işveren yöneticileri gibi davranıyorlar. Biz onların gerçek görevlerini yapmalarını istiyoruz. Bunun için demokratik seçim istedik. Kendi temsilcilerimizi kendimiz seçmek istedik. Ama burada seçim istemiyorlar. Nedenlerini sendikacılara sormak lazım. Biz onlarla mücadele edeceğiz
Gamze: Bu sendikalar işçileri değil, patronları temsil ediyorlar. Bu mücadele tek başına işe geri dönme mücadelesi değil. Biz sendikal demokrasiyi istiyoruz.
UİD-DER: Direniş boyunca ne tür eylemler gerçekleştirdiniz?
İbrahim: En büyük sıkıntımız direnişimizin yalnız kalmasıydı. Biz toplumsal destek bulabilmek için eylemler yaptık. Cumartesi günleri Taksim’de yaptığımız yürüyüşlerle sesimizi duyurmaya çalıştık. Marketlerde Carrefour’larda boykot eylemleri yaptık. Marketlerdeki tüm Ontex ürünlerini doldurduk arabalara, kasada bıraktık. O sırada içeriye ajitasyon konuşmaları yaptık, sloganlar attık. Oradaki insanlar bize destek verdi. Patron bunlardan bayağı rahatsız oldu, bize dava açtı. Bunun dışında işçilerin mücadele ettiği her yere gittik, destek verdik. Türk-İş’in bu duruma sesiz kalmasına canımız sıkılıyordu. Biz de Türk-İş’i işgale gittik. Taleplerimiz kabul edilmeden oradan çıkmayacağımızı anlattık. Onlar da Tekel sürecinden aldıkları dersle birinci günün sonunda taleplerimizi kabul etmek zorunda kaldılar. Arkamızda duracaklarını söylediler ve her ay düzenli olarak maddi katkı yapmayı kabul ettiler. Dayanışma gecesi yaptık, o da bize çok moral verdi. PTT direnişçileriyle birlikte “köprüye zincirleme” eylemi yaptık. 1 Mayıs’a hep beraber katıldık. Direnişteki diğer işçilere ziyaretlerde bulunduk. Birlik olma, platform oluşturma çabamız halen devam ediyor.
UİD-DER: Selüloz-İş üyesisiniz. Direnişte olmanızın bir sebebi de sendikal bürokrasidir. Bu süreçte sendikanız size sahip çıktı mı?
Gamze: Sendikamız 2 ay öncesine kadar sahip çıkmıyordu. 2 ay önce Türk-İş’i işgal ettiğimiz için, Türk-İş’in basıncıyla bize maddi destek sağlamak zorunda kaldılar, 2 aylık ücretimizi ve 1 aylık yemeğimizi karşıladılar. 130. gün etkinliğinde kullandığımız ses cihazının parasını karşıladılar. Müdürlerle görüşme yaptılar, işe alınıp alınmayacağımızı öğrendiler. İşe alınmayacağımızı öğrendikten sonra daha fazla uğraşmadılar. Bizim sendikadan bir talebimiz de uluslararası örgütümüz olan ICEM’i devreye sokmaktı. ICEM’e ulaştılar. Selüloz-İş ICEM’e bir yazı göndermiş 1 ay önce.
UİD-DER: Ontex fabrikası uluslararası marka olan ürünler üretiyor. Uluslararası destek ve dayanışma oluşturmak üzere girişimleriniz oldu mu? Nasıl sonuçlandı?
Gamze: Almanya’da ve İsviçre’de bulunan BİR-KAR’la (İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu), ATİK’le, Almanya’da bulunan birçok sendikayla iletişime geçtik. O sendikalardan birçok dayanışma mesajları aldık. Almanya Komünist Partisinden de arkadaşlar bizlere dayanışma mesajları gönderip, bizler için paneller düzenlediler. Orada eylemler yaptılar, Ontex ürünlerini orada da boykot ettiler. Bizlere her ay maddi destek sağladılar. Sendikanın yardımı olmadan önce onlardan gelen katkıyla direnişimizi sürdürdük. Biz daha sonra Ontex’in Belçika’da bulunduğu sendikayla iletişime geçtik ve yüz yüze görüşme ayarladık. Bu sendikaya biz daha önce bir dosya hazırlamış ve göndermiştik. O sendikacı Türkiye’ye gelir gelmez ilk bizimle görüşmek istedi ve direniş sürecimizle ilgili konuştuk. O bizim için iyi oldu. Polyplex’e gelen ICEM’in temsilcisi, Belçikalı sendikayla görüştüklerini ve ortak işler yapacaklarını söylemişti. Bu da bizi sevindirdi.
UİD-DER: Ailelerinizi direniş sürecine katıyor musunuz, bu yönde bir çalışmanız oldu mu?
İbrahim: Onlar çalışıyorlar. Ayrıca 2 ay diye yola çıkmıştık. Sonra direnişimiz uzadığı için, onlar da böyle şeylere alışkın olmadıkları için baskı yapmaya başladılar. Bir de onlarla mücadele etmek zorunda kalıyorum.
Gamze: Her ailenin belli sıkıntıları oluyor. Benim ailemin de sıkıntıları olmasına rağmen olabildiğince destek vermeye çalıştılar. Fırsat buldukça çadırımıza, yapmış olduğumuz eylemlere gelmeye çalışıyorlar. Ailelerimiz sürecin uzamasından kaynaklı, iyi niyetli olarak yıprandığımızı söylemeye başladılar, “niye daha fazla uzatıyorsunuz” diyorlar. Ama onların destek olmasını sağlamalıyız. Eğer onları kazanamazsak başka işçilerin destek vermesini bekleyemeyiz. Ben ailemin vermiş olduğu destekle buraya kadar geldim. Burada tek kadın olmamın vermiş olduğu zorluklar vardı. Ama ben fabrikada çalışıp para kazanıyorsam ve bu parayı ailemle paylaşıyorsam, hakkımı ararken de sorunlarımı ailemle paylaşmam gerekiyor. Ben ailemle dayanışıyorsam, bu dayanışmayı ailemden de bekliyorum.
UİD-DER: Yaklaşık 150 gündür direniştesiniz. Direniş sizleri nasıl dönüştürdü?
Duray: Direnişin öğrettiği en büyük şey sendikaların nasıl çalıştığını anlamak oldu. İşçilerin önündeki en büyük engel işveren değil, sendikacılar. Sendikacıların nasıl olmaları gerektiğini gördüm.
İbrahim: Beni kimse zorlamadı, ben burada olmayı kendim istedim. Burada patrona ve sendikaya karşı dik bir duruş var. Bazı hatalar yaptık, girdiğim başka işyerlerinde bu hatayı yapmayacağıma eminim. Bu işi yaparken bütün kitleyi arkamıza alıp da yapmamız lazımdı. Biz içerideyken bölündüğümüzü göremiyorduk, içimizde ajanlar olduğunu göremiyorduk. Bir daha böyle bir direniş örgütlendiğinde daha dikkatli olmalıyız.
Gamze: Ben direnişe geçmeden önce, işçi direnişlerine ziyaretlere giden bir işçiydim. Nasıl olması gerektiğini anlatılanlarla, okuduklarımla biliyordum, ama bunu yaşamak çok daha farklı. Her direnişin özgün yanları olduğunu gördüm. Her direnişi Desa-Emine Aslan gibi, UPS gibi sanıyordum ama öyle değilmiş. Desa’da Emine Abla’nın tek başına direnme cesareti bana çok şey katmıştır. UPS direnişçilerinin örgütlü davranabilmeleri bana çok şey katmıştır. Kendimi daha fazla geliştirmem gerektiğini öğrendim. Okumakla yazmakla olmuyor bu işler. Direnmenin ne kadar zor olduğunu ve sabır gerektirdiğini öğrendim. Önce insanın sabrı olmalı, neden direndiğini bilmeli ve sınıf kinini açığa çıkartmalı. Direniş çadırları gerçekten bir okul. Bu süreçte karşında sadece patronları görmüyorsun. İşçi dostuyum diyenleri de görüyorsun. Direnişi kırmak için gelen ajanları da görüyorsun. Sendikal bürokrasinin işçileri nasıl sattığını da görüyorsun. Biz içeride yaptığımız hatalardan ders çıkardık. Ontex direnişinin iyi ve kötü yanları oldu. Her direniş tam anlamıyla doğru gitmiş sayılmaz. Yaptığımız iyi şeylerden çok hatalarımızı işçilere göstermeye çalıştık. Çünkü biz işçiler yenilgilerimizden öğreniyoruz doğru yapmayı. Bu yenilgiler bana çok şey kattı. Kime karşı nasıl mücadele etmem gerektiğini öğrendim. O yüzden iyi ki direnmişim diyorum. Bu benim için çok önemli bir deneyim.
UİD-DER: Ontex, Legrand, Kampana, Burger King, Kubatoğlu, PTT direnişçileri olarak bir araya gelip ortak eylemler yapıyorsunuz, ayrıca diğer direnişçi işçilere dayanışma ziyaretinde bulunuyorsunuz. Direnişçi işçiler olarak ne gibi bir hedefiniz var?
Duray: İşçi sınıfının karşısında örgütlü, kitlesel bir güç var. Buna karşı tek başına başarıya ulaşmamız çok zor. İşçi sınıfı için elde edilebilecek kazanımlar örgütlü mücadeleyle kazanılır. Bunun için direnişleri genişletmek ve beraber hareket etmek gerekir. İşçi sınıfı bugüne kadar ne kazandıysa birlikte davrandığı için kazanmıştır.
İbrahim: Bürokrat sendikacılar örgütlü davranıyorlarsa biz neden tek kalalım? Direnişler tabii ki birleşmeli. Şu ana kadar bir takım şeyler yapılmaya başlandı. Güzel de gitmeye başladı. Biraz da süreç hızlanırsa daha güzel olacağını düşünüyorum.
Gamze: Bizler bu direnişlerle dayanışarak kazanacağımızı ve moral bulacağımızı biliyorduk. Direnişçi işçiler sadece kendi bulundukları yerde direniyorlar. Direnişte bir sürü işçi varken birbirimizle dayanışamıyoruz. Biz tüm direnişlere ziyaretler gerçekleştirerek bunun ilk adımını attık. Kimine gittik, kimine gidemedik ama hepsinin de fiilen yanlarında olmaya çalıştık. Tek başına direnmenin bizleri kazanıma zor ulaştıracağını biliyorduk. Bunun için ortaklaştırmamız gerektiğini vurguluyorduk. Bizler tüm eylemlerimizi PTT işçileriyle ortaklaştırdık. Sonra Kubatoğlu direnişçileriyle de ortak eylemler yaptık. Derken Legrand’dan, Burger King’den, Kampana’dan arkadaşlarla bir araya geldik ve bu konuyu tartıştık En doğru kararın bu direnişlerin birlikte gitmesi gerektiği, ortak eylemler yapılması gerektiği sonucuna vardık. Karşımızda örgütlü olan sermaye sınıfına karşı bizlerin de bir arada yürümesi gerektiği bilinciyle ortaklaştık. Bunun için eylemler yaptık. Casper ve Mas-Daf işçilerini de bu platforma katabilmek için onlara da ziyaretler düzenledik. Sendikaları izin vermiyor maalesef. Sendika onlara “biz sizin direnişinize destek veriyoruz, siz kendi başınıza hareket etmeye kalkarsanız bizden destek göremezsiniz” diyor. Taksim’de ve Gebze’de ortak eylemler yaptık. Bunu daha da genişleteceğiz. Sendikaların da örgütlü işçilerin de dâhil olmasını sağlayacağız. Hakkını arayan tüm işçilerle biz bunları ortaklaştırmak istiyoruz. Biz bu dayanışmayı tüm örgütlerle, partilerle, sendikalarla sağlamak istiyoruz. Her öneriye açığız, bizim yanımızda duracak herkese kapımız açıktır. Deri-İş ve Tez-Koop-İş sendikaları destek veriyorlar. UİD-DER ve BDSP de bize destek veriyor. Bu direnişlerin kazanması için herkesin destek vermesini bekliyoruz. Biz kazanırsak sınıfımız kazanacak!
Ankara’da UİD-DER Pikniği
Legrand Direnişçilerinden Selamlar
- Grevci Tarkett İşçileri: “Birliğimizi Güç Haline Getirelim!
- Grevdeki MKB Rondo İşçileriyle Söyleşi
- Durak Tekstil İşçileriyle Söyleşi
- Bursa’dan Bir Özel Okul Öğretmeniyle Söyleşi
- Malatyalı Kadın Tekstil İşçisi İle Deprem ve Kadın İşçiler Üzerine Söyleşi
- Nilgün Soydan ile Kemal Türkler Söyleşisi
- Genel-İş İzmir 8 No’lu Şube Başkanı Gümüştekin ile Söyleşi
- İş Güvenliğimiz İçin 1 Mayıs’ta Sınıfımızın Saflarındayız
- Avukatlar Anlatıyor: Yasalar Yetmez, İşçi Sınıfını Örgütlülük Kurtarır
- Bir Afgan Göçmen İşçiyle Söyleşi: “Ölmek ya da Özgürce Yaşamak”
- Ekmekçioğulları İşçileri ve Anadolu Şube Başkanı Deniz Ilgan’la Direniş Üzerine
- Söz Hakları İçin Direnen Ekmekçioğulları İşçilerinde
- Trelleborg İşçileriyle Grev Üzerine Söyleşi
- Cargill İşçileriyle Sohbet
Son Eklenenler
- Bir an için hafızamızı kaybettiğimizi düşünelim. Annemizin, babamızın, kardeşlerimizin, evlatlarımızın kim olduğunu, nereli olduğumuzu, yaşadığımız evi, ne iş yaptığımızı hatırlamadığımızı hayal edelim. Bütün yüzlerin, sokakların yabancı olduğunu...
- Bugünlerde kiminle konuşsak, herkes sorunlardan bahsediyor. Tezgâh başında, sokakta, pazarda, toplu taşımada, markette, bir hastanenin ya da bir okulun bahçesinde… Eğitimden sağlığa, kira derdinden geçim sıkıntısına, işçi ve emekçilerin gündemleri...
- İstanbul’da Maltepe Belediyesi ile İzmir’de Buca Belediyesi işçileri, Denizli’de Pamukkale Üniversitesi İktisadi İşletmelerde çalışan işçiler, toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine greve çıktılar. Çeşitli illerden gelerek...
- “Benim derdim ne biliyor musunuz? Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa, Türkiye de öyle yönetilmelidir. Yoksa bileklerine bağlıyorlar prangayı, yürü yürüyebilirsen. Bu ülke bu şekilde sıçramaz.” Erdoğan’ın 2015’te söylediği bu sözlerin amacı işçi...
- İspanya’da 29 Ekimde yaşanan sel felaketi Valencia bölgesinde 250 insanın yaşamını yitirmesine neden oldu. Onlarca insan hâlâ kayıp. Şehir, evler harap olmuş durumda. Felaket boyunca kendi başının çaresine bakmak zorunda kalan, sevdiklerini,...
- Kanada’nın batı eyaleti Britanya Kolumbiyası limanlarında işçiler, 4 Kasım itibariyle 72 saatlik grev kararı aldılar. Geçtiğimiz yıldan bu yana Kanada’nın çeşitli limanlarında gerçekleştirilen kısmi grevlerin ardından gelen yeni grev kararı, devam...
- Son zamanlarda siyasi iktidar vergi düzenlemeleri konusunda sınır tanımayan bir performans sergiliyor. O kadar ki hiç harcamadığımız ya da hiç almadığımız şeylerden bile vergi almak için kolları sıvadı. 100 bin liranın üzerinde kredi kartı limitine...
- “N’olmuş yani, yarın süte daha fazla su karıştırır satarsın, yapmadığın iş sanki!” Kemal Sunal’ın oynadığı “Yüz Numaralı Adam” filminde geçen bu cümle trajikomik bir durumu ifade ediyor. İzlerken gülüyoruz ama yaşadığımız tam da bu. Soralım...
- Tarih boyunca gelmiş geçmiş tüm sultanlar, komutanlar, yöneticiler, iktidarlar insanların ve toplumların algılarını şekillendirmeye, psikolojilerini yönetmeye odaklanmışlardır. Başka türlü egemenliklerini koruyamayacaklarını bildiklerinden toplumun...
- Japonya’da çeşitli sendikalar, 2-3 Kasımda yaptıkları eylemlerle derinleşen kapitalist sömürüye ve emperyalist savaşa karşı mücadele çağrısında bulundular. İnşaat ve Taşımacılık İşçileri Dayanışma Sendikası Kansai Bölgesi Şubesi (Kan-Nama), Metal ve...
- Aile Sağlığı Merkezi (ASM) çalışanları 1 Kasımda yürürlüğe giren Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği’ni protesto etmek için 5-6-7 Kasımda tüm Türkiye’de iş bırakma kararı aldı. Sağlık emekçileri İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere...
- 7 Kasım 1917’de Rusya’da işçi sınıfı devrim gerçekleştirdi ve siyasal iktidarı ele geçirdi. Bu devrim Rus takvimine göre 25 Ekimde gerçekleştiği için tarihe Ekim Devrimi olarak geçti. Ekim Devrimi, tüm dünyayı sarsmış, 20. yüzyılın akışını kökten...
- Dünya… Masmavi okyanusları, uçsuz bucaksız ormanları, kıtaları dolaşan nehirleri, heybetli dağlarıyla her yanından yaşam ve bereket fışkıran bu rengârenk gezegen… Bu gezegenin gözümüzün önündeki hali içler acısı! Çünkü tüm dünyaya egemen olan...