Buradasınız
Topluma Atılan Düğüm Çözülmeli!
Siyaset için matematikten fazlasıdır denir. Matematikte 2 ile 2’nin toplamı 4’tür. Fakat siyasette çoğu kez durum değişir. Mesela Türkiye’de gidişattan hoşnut olmayanların, o veya bu konuda değişim isteyenlerin sayısıyla son seçimde mevcut iktidara ve Erdoğan’a oy vermeyenlerin sayısı eşit değil. Şöyle ki; toplumun ekseriyeti yaşamın her alanına damgasını vuran krizlerden, yoksulluktan, hayat pahalılığından şikâyetçidir. Yani aslında çözüm istemektedir, değişim istemektedir. Buna rağmen emekçilerin önemli bir bölümü değişim isteğine ters biçimde başka bir alternatif görmediğini söyleyerek, “elim gitmedi” diyerek Erdoğan’a oy vermiştir. Yani aslında çözülmesini istediği sorunları orta yerde dururken, o sorunların kaynağında bulunanları iktidarda tutmak için oy vermiştir. Peki, bu, nasıl ve neden böyle olmuştur?
Siyasi iktidar seçimlerden önce en etkili manipülasyon, algı, tehdit, şantaj planlarını devreye soktu, gerçekleri katletmeye girişti. Toplumun fay hatlarıyla oynadı, muhalif kesimleri “zillet”, “münafık”, “mihrakların Truva atı”, “terörist” ilan etti. Seçim meydanlarında “Bunlar LGBT’ci”, “14 Mayıs siyasi darbe girişimidir”, “ya şampanya, ya secde” kışkırtmaları yaptı. AKP teşkilatları sahte CHP bildirileri dağıtırken miting meydanlarında montajlanmış sahte videolar izletildi. Yanlış bilgiler bir kez yayıldıktan sonra örgütsüz toplumu gerçeğe inandırmanın hayli zor olduğunu iyi bilen siyasi iktidar gerek resmi gerekse de on binlerle ifade edilen trol orduları gibi gayrı resmi araçları üzerinden dezenformasyon silahını olabildiğince etkin kullanmaya çalıştı. Yani siyasi iktidar topluma, işçi ve emekçilere karşı tam bir psikolojik harp yürüttü. Netice itibariyle Cumhuriyet tarihinin rekor yoksullaşmasının yaşandığı, hak ve özgürlüklerin ayaklar altına alındığı ve toplumda değişim isteğinin uç verdiği bir süreçte bu sorunların kaynağındaki iktidar, istediği oy desteğini aldı.
Çok açık ki siyasi iktidar en etkin psikolojik harp tekniklerini uygulayarak milyonlarca işçi ve emekçiyi kendi gerçek sorunlarından uzaklaştırmış, korkutup zehirlemiş, yönlendirmiştir. Birbirleriyle çıkar çatışması içinde olmayan, olamayacak olan işçi ve emekçileri birbirlerine karşı kışkırtıp düşmanlaştırmıştır. Bu kutuplaştırmanın etkisi altındaki işçiler kendi sınıf kimlikleriyle değil, kültürel, mezhepsel, etnik kimlikleriyle düşünüp hareket eder hale getirilmiştir. “Biz” ve “onlar” ayrımını, çıkarları taban tabana zıt olan “işçiler ve patronlar”, “zenginler ve yoksullar”, “emeğiyle yaşayanlar ve sömürenler” diye değil, dindarlar, laikler, başörtülüler, açıklar, Karadenizliler, İzmirliler, Aleviler, Sünniler, AKP’liler, CHP’liler diye yapmaya yönlendirilmiştir. Kendilerini siyasi iktidarla özdeşleştiren yüzbinlerce emekçi, AKP seçimlerde üstün geldiğinde kendilerini de kazanmış sayıyorlar. Muhalefete oy veren emekçilere öfke duyuyorlar. Her iki kesim de çalışma ve yaşam koşullarının ne kadar benzediğini, aynı olduğunu göremiyorlar.
Örgütlü olmak irade sahibi olmaktır, eğriyi doğruyu görebilmek ve seçebilmek demektir. Sendikal ve siyasal örgütleri zayıfsa işçi sınıfı örgütsüz demektir. İşçiler örgütsüzse, sınıf bilincinden yoksunsa korkar, aldanır, savrulur, sürüklenir. 14-28 Mayıs seçimlerine giden süreçte de bu yaşanmış, işçi sınıfının örgütsüzlük düzeyi bir kez daha açığa çıkmıştır. Bu durum egemen siyasetin zehirli dilinin, kutuplaştırıcı, düşmanlaştırıcı ve kışkırtıcı karakterinin toplumsal alana koca bir düğüm attığının göstergesidir. Siyasi iktidarın yürüttüğü psikolojik harp, işçilerin birlik duygusu oluşturmasının, gerçekleri görmesinin önündeki en büyük engeldir. Sorunların çözümünü, toplumun önünün açılmasını engelleyen bu düğüm ancak işçiler kendi sınıf kimliklerini kuşandığında, yapay ayrımları bir kenara bırakıp gerçek ayrımın üreten yüzde 99 ile üretilen zenginliğe el koyan yüzde 1 arasında olduğunun bilincine vardığında çözülebilir.
İtalya’da Mussolini faşizminin hapislere attığı Gramsci, bugünlerle hayli benzerlikler taşıyan yaşadığı dönemi “alacakaranlık” olarak adlandırarak şöyle demişti: “Eski dünya ölüyor; yenisi ise doğamıyor ve bu alacakaranlıkta canavarlar ürüyor”. Kapitalist sömürü düzeninin ve egemen rejimin işçi ve emekçilere vaadi ancak alacakaranlık canavarları olabilir. Örgütlü, mücadeleci işçiler, işçileri birleştirip düğümleri çözmek için, alacakaranlığın canavarlarını def etmek, o yeni dünyanın doğumunun önünü açmak için çaba göstermelidir.
Bu uzun soluklu mücadeleyi samimiyetle, sabırla büyütmek düğümleri çözebilecek tek yoldur. İşçi sınıfının birliğini örmek, emek cephesini büyütmek için canla başla çalışalım. Gün zulmün karanlığına karşı umudun ve geleceğin aydınlığını kuşanma günüdür.
- Senin Memleket Nere?
- Düşmanlığı ve Savaşları Nasıl Meşrulaştırıyorlar?
- İşçi Sınıfının Sömürüye Karşı Mücadelesi Durdurulamaz!
- İşçi Dayanışması 196. Sayı Çıktı!
- Zulme Karşı Çıkmanın Mutlaka Bir Yolu Vardır
- “Kendimiz İçin Yürüdük…”
- Umut Şarkılarını Birlikte Söyleyelim!
- Bahis Oyunu Aslında Kimin Oyunu?
- Depremin Yaraları Kanamaya Devam Ediyor
- Ne Kadar Vergi Veriyoruz, Karşılığında Ne Alıyoruz?
- Dert Bizde Derman Ellerimizde, Birliğimizdedir!
- İşçi Dayanışması 195. Sayı Çıktı!
- Direnç Çiçekleri İşçi Sınıfının Bağrında Filizlenir
- Anne Karnında Başlayan Eşitsizlik
- Sendikal Örgütlülük Kâğıt Üstünde Kalmasın
- Tarihin Bir Yankısı: Sınıfına İnan, Gücüne Güven!
- Bu Fikirleri Kimler Üretiyor?
- Kamuda Tasarruf Paketinden Payımıza Düşenler
- Kapitalizm Yıkılmadan İnsanlık Nefes Alamaz!
- İşçi Dayanışması 194. Sayı Çıktı!
- İşçi Sınıfının Sömürüye Karşı Mücadelesi Durdurulamaz!
- Zulme Karşı Çıkmanın Mutlaka Bir Yolu Vardır
- “Kendimiz İçin Yürüdük…”
- Bahis Oyunu Aslında Kimin Oyunu?
- Depremin Yaraları Kanamaya Devam Ediyor
- Ne Kadar Vergi Veriyoruz, Karşılığında Ne Alıyoruz?
- Dert Bizde Derman Ellerimizde, Birliğimizdedir!
- Direnç Çiçekleri İşçi Sınıfının Bağrında Filizlenir
- Sendikal Örgütlülük Kâğıt Üstünde Kalmasın
- Tarihin Bir Yankısı: Sınıfına İnan, Gücüne Güven!
- Bu Fikirleri Kimler Üretiyor?
- Kamuda Tasarruf Paketinden Payımıza Düşenler
- Kapitalizm Yıkılmadan İnsanlık Nefes Alamaz!
- Bir Müthiş Bahtiyarlık: “Anlamak Gideni ve Gelmekte Olanı”
- Bir Şarkının İzinden: Bir Yere Gitmiyoruz!
- Acımız Öfkeye, Öfkemiz Mücadeleye Dönüşsün!
- İsrail’le Ticaret ve Sermayenin Fıtratı
- İşçi Sınıfının Mücadele Saflarını Güçlendirelim
- Her İşyerine, Her Mahalleye Kreş İstiyoruz!
- Hayat Pahalı Ama Hayatımız Çok Ucuz!
Son Eklenenler
- İngiltere’de geçtiğimiz haftalarda üç çocuğun öldürülmesinin ardından bu cinayetlerden göçmenleri ve Müslümanları sorumlu tutan güruhlar sokaklara dökülmüştü. Ülkede göçmen ve Müslümanları hedef alarak ırkçı saldırılar başlatan faşist çetelere karşı...
- İstanbul Bakırköy Metro şantiyesinde Bayburt Group taşeronu Modüler Teknik firmasında çalışan DİSK Dev Yapı-İş üyesi inşaat işçileri ücretleri aylardır ödenmediği için 12 Ağustosta Bayburt Group önünde eyleme başladı.
- Herkesin dilinde olan basit, masum bir soru… Ama aynı zamanda soranın da cevaplayanın da belli düşünce kalıplarına hapsolduğunu gösteren bir soru: Senin memleket nere? Fabrikada yeni işe başlayan birine, sokakta, otobüste, parkta tanıştığımız birine...
- İki kız kardeş, 15 yaşındaki Esmanur Argun ve 18 yaşındaki ablası Elif Argun, Urfa Viranşehir’den tarım işçisi olarak Bursa’ya gelmişlerdi. İşe giderken onları taşıyan traktörün devrilmesi sonucu hayatlarını kaybettiler. Kısacık yaşamları gibi...
- Tekgıda-İş Sendikasına üye oldukları için işten atılan Polonez işçilerinin sendikalı çalışma hakkı ve işe iade talebiyle başlattıkları direniş sürerken 9 Ağustosta İstanbul Valiliği önüne giderek seslerini duyurmaya çalıştılar. Türk Harb-İş...
- Geçtiğimiz günlerde Cerrahpaşa Üniversitesine bağlı Murat Dilmener Hastanesinin su tesisatının patlaması üzerine, yeni doğan yoğun bakım ünitesinin tavanı çöktü. Solunum cihazına bağlı bir bebek hayatını kaybetti. Solunum cihazına bağlı olan ve...
- UİD-DER’e gelmeden önce de bu dünyada olup bitenlere karşı öfkeliydim. Bir şeyler yapmak istiyordum fakat ne yapacağımı bilmiyordum. Yani öfkemi doğru yerekanalize edebilmiş değildim. UİD-DER sayesinde kapitalist bir sistemde yaşadığımızı ve tüm...
- 31 Mart yerel seçimleri sonrası belediye işçilerine yönelik işten atma ve ücret gaspı saldırıları devam ediyor. İşten atılan işçiler işe iade talebiyle direnişe başlarken ücretleri gasp edilen, düşük ücret dayatılan işçiler de çeşitli eylemlerle hak...
- Sokak köpeklerinin katledilmesinin önünü açan yasa geçtiğimiz günlerde AKP’li ve MHP’li vekillerin oylarıyla Meclisten geçti. Yasa hazırlanırken ve oylanırken yaşananlara baktığımızda nasıl bir düzende yaşadığımızı daha iyi anlıyoruz. Yasa gündeme...
- 6 Şubat depremlerinin üzerinden bir buçuk yıl geçmesine rağmen deprem bölgelerinde barınma sorunu bile çözülmüş değil. Depremden sonra TOKİ, 18 ilde 674 bin 238 konut yapılmasını hedeflediğini açıklamıştı. Şimdiye kadar teslim edilen konut sayısı...
- İkinci Dünya Savaşının son aylarında ABD’nin Hiroşima’ya atom bombası atması ve yüzbinlerce insanın ölümüne neden olması insanlık tarihinin en büyük katliamlarından biri olarak acıyla hatırlanmaya devam ediyor. Bu büyük katliamın 79. yıldönümü olan...
- 28 Temmuz 1914’te dünyanın o güne kadar gördüğü en kanlı savaş başladı. Tam dört yıl süren ve 20 milyon insanın ölümüne, milyonlarcasının yaralanmasına ve sakatlanmasına, kentlerin yakılıp yıkılmasına yol açan bu savaş tarihe Birinci Dünya Savaşı...
- İspanya’da bir duvarda şöyle yazıyor: “El que nos roba es de aqui y rico no inmigrante y pobre.” Yani “Bizi soyanlar göçmen ve yoksul değil, buralı ve zengin.” Bu kısacık bir duvar yazısı içinde bulunduğumuz durumu çok çarpıcı bir şekilde anlatıyor...