Buradasınız
Bu Durumu Tersine Çevirebiliriz!
Resmi verilere göre enflasyon oranı yüzde 15, işsizlik oranı ise yüzde 13… Bu iki rakamı kolayca telaffuz edebiliyoruz. 15 ve 13… Rakamlar basittir ve rakamların dili soğuktur. Ama bir de o rakamların gerçek hayatta karşılıkları vardır. Meselâ enflasyon demek hayat pahalılığı, eriyen ücretler ve geçim sıkıntısıdır! Emekçilerin iki yakayı bir araya getirememesi, yaşam koşullarının kötüleşmesi, acı ve kahırdır. Resmi işsizlik oranı yüzde 13’tür ama bunun anlamı 4 milyon 233 bin işçinin evine ekmek götürememesi, kendisinin ve ailesinin geçimini sağlayamamasıdır. İşsizlik, çaresizlik kuyusuna itilmektir. İnsanın kendisini değersiz hissetmesi ve bunalıma girmesidir.
Yani yüzde 15 ve 13 emekçiler için sadece bir rakam değildir. Fakat siyasi iktidarın temsilcileri ve sermaye medyası emekçilerin içinde yaşadığı yoksulluğu, milyonlarca işsizin çektiği acı ve sıkıntıyı anlayamaz. Çünkü onların dünyası bizden farklıdır, çünkü onlar topluma yabancılaşmışlardır. Saraylarda ve yalılarda yaşarlar, iktidarın nimetlerini diledikleri gibi kullanırlar. Yoksulluk, ay sonunu getirememe, çocuklarının okul masrafını karşılayamama gibi dertleri yoktur onların. Bize tasarruf öğüdünde bulunurlar ama sıra kendilerine gelince, “devlet yönetiminde itibardan tasarruf olmaz” derler. Şu meşhur şarkı sözlerindeki gibi; ayrı dünyaların insanlarıyız vesselam. Biz alın teri döken ve üreten işçi sınıfıyız, onlar ise sömürücüler ve yiyiciler sınıfı!
Siyasi iktidar enflasyonun düştüğünü iddia ediyor. Hem krizin olduğunu kabul etmiyor hem de “en kötü dönemin geride kaldığını” söylüyor. Hadi diyelim kötü günler geride kaldı, bu durumda hayat pahalılığının azalması, işçilerin satın alma gücünün artması, işsizliğin azalması gerekmez mi? Düne göre hayat pahalılığını daha az hissediyorum diyen işçi var mı? Siyasi iktidar, sorunları gizleyerek ve toplumda her şeyin yolunda olduğu algısı yaratarak, emekçilerin öfkesini yatıştırma ve kendisine olan desteğin azalmasını engelleme peşindedir. Bu yüzden yandaş medyayı da kullanarak toplumu istediği doğrultuda yönlendirmeye çalışıyor. Meselâ Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) aracılığıyla enflasyon ve işsizlik rakamları düşük gösteriliyor.
Enflasyondaki duruma bir bakalım: Enflasyon, fiyatların genel seviyesindeki değişimi yani tüm fiyatların tamamında sürekli bir yükseliş olmasını ifade eder. Yaz mevsimi nedeniyle meyve ve sebze fiyatlarının düşmesi ve bunun enflasyonu bir parça düşürmesi hayat pahalılığını ortadan kaldırmıyor. Yalnızca Temmuz ve Ağustosta, bir ay arayla doğal gaza toplamda yüzde 30 zam yapılmıştır. Elektrikten gıdaya, akaryakıttan ulaşıma her şeye zam yağmaya devam ediyor. Ayrıca enflasyonun düşmesi, malların ucuzlaşması anlamına gelmiyor. Aslında olan, fiyatların genel yükselişinin bir önceki yıl veya aya göre hız kaybetmesidir. Ama eriyen ücretlerimiz telafi edilerek alım gücümüz yükseltilmediği sürece, bu hız kesme fazla bir şey ifade etmez.
Hatırlayalım, geçen sene bu aylarda resmi enflasyon yüzde 25’i aşmıştı. Ama gerçek enflasyon, yani emekçilerin hissettiği enflasyon yüzde 30’ların üzerindeydi. TÜİK, enflasyon sepetine emekçilerin çoğunun kullanmadığı düşük fiyatlı ürünleri koyarak ve rakamlarla oynayarak genel enflasyonu düşük gösteriyordu. Oysa kış aylarında gıda enflasyonu yüzde 33’ü ve sebze-meyve enflasyonu ise yüzde 80’i aşmıştı. Yani emekçilerin temel tüketim maddeleri öylesine pahalandı ki, siyasi iktidar tanzim satış noktaları kurmak zorunda kaldı. Fırlayan hayat pahalılığı karşısında işçi ücretleri eriyip gitti, alım gücümüz düştü. Zaten elimize ne kadar para geçtiği değil, bu parayla ne kadar geçim aracı aldığımız önemlidir. Krizle birlikte alım gücümüz düştüğü için, reel ücretimiz de düşmüş oldu. Yoksulduk, daha fazla yoksullaştık. Zengin ile fakir arasındaki uçurum açıldıkça açıldı.
Kriz öncesindeki alım gücümüzün korunması için bile, önce eriyen ücretlerin telafi edilmesi ve ayrıca zam yapılması gerekiyor. Ancak patronlar sınıfı ve siyasi iktidar, her zamanki gibi işçi sınıfının karşısında birleşmiştir. Eriyen ücretlerimiz telafi edilmediği gibi, yapılan zamlar resmi enflasyonun bile çok altında kaldı. Geçtiğimiz aylarda devlete ait işyerlerinde çalışan 200 bin işçiye birinci altı ay için sadece yüzde 8 oranında zam yapıldı. İkinci altı aylık dönem için yapılan yüzde 4’lük zam, yüksek vergi diliminden dolayı daha işçinin cebine girmeden devletin kasasına akacak. Siyasi iktidar, yalnızca 200 bin işçiyi sefalet ücretine mahkûm etmekle kalmadı. Çünkü hükümet ile işçileri temsilen Türk-İş arasında imzalanan bu sözleşme, bir örnek teşkil ediyor. Nitekim tekstil işkolundaki patronlar, işçilerin karşısına bu sözleşmeyi ve memurlara yapılan 4+4’lük zammı örnek alarak çıktılar. Yüzde 3+3 oranında zam dayatması yaptıktan sonra, yüzde 8+4’e razı oldular. Böylece ölümü gösterip sıtmaya razı ettiler. Şimdi gündemde 130 bin metal işçisini kapsayan sözleşme var. Doğal olarak bu sözleşme sektördeki tüm işçileri ilgilendiriyor. Metal patronlarının da düşük zam dayatmasıyla işçilerin karşısına çıkacağı sır değil.
Bu zam oranlarının eriyen ücretlerimizi telafi ederek düşen alım gücümüzü yükseltmesi mümkün değildir. Sermaye sınıfı ve siyasi iktidar, Türkiye’de işçi ücretlerine ağır bir darbe vurmuş ve reel ücretleri düşürmüştür. Yüksek orandaki işsizlik de bunda etkili olmuştur. Resmi verilerin aksine, gerçekte 7 milyon kişi işsizdir. Siyasi iktidarın emrindeki TÜİK, bir ay içinde iş başvuru kapılarına müracaat etmeyenleri işsiz saymıyor. Böylece işsizleri yok sayarak işsizlik oranlarını düşük gösteriyor. Ne var ki Türkiye’nin birçok ülkenin nüfusundan fazla olan devasa işsizler ordusu, resmi rakamlara girmeyince buharlaşmıyor. Sermaye sınıfı, böylesine büyük bir işsiz kitlesinin varlığını, ücretleri düşük tutmak için kullanıyor. İşsizler ordusu çalışan işçiler üzerinde baskı aracına dönüştürülerek hem ücretler düşük tutuluyor hem de ağır çalışma koşulları dayatılıyor.
Bugün sermayenin deyim yerindeyse köpeksiz köyde değneksiz dolaşmasının nedeni, işçi sınıfının sendikalarının son derece güçsüz olmasıdır. İşçiler örgütlenip sermaye sınıfının karşısına tek vücut olarak çıkmadığı müddetçe, bugünkü durumu tersine çevirmek mümkün değildir. Tabiri caizse, yalnız kuzuyu kurt kapar! İşçilerin sınıf olarak birleşmesini sağlayan sendikalardır. İşçi sınıfı, sendikaları aracılığıyla sermaye sınıfı karşısında örgütlü bir güce dönüşür. 12 Eylül askeri darbesiyle kurulan faşist rejim, sendikalara ağır bir darbe indirmiş, mücadeleci sendikaları kapatmış ve işçi sınıfının örgütlülüğünü dağıtmıştır. Bugünkü zayıflığımızın nedeni budur. Bu durumu tersine çevirmek için sendikalarımızı yeniden ayağa kaldırmalıyız. Ancak o zaman sermayenin ve siyasi iktidarın saldırılarına dur diyebiliriz.
- Her İşyerine, Her Mahalleye Kreş İstiyoruz!
- Hayat Pahalı Ama Hayatımız Çok Ucuz!
- “Neyin Yoksa Ondan Sakın Vazgeçme Oğlum”
- Yarına Gidenler, Yarınlar İçin Mücadele Edenler
- Büyüyen Yoksulluk ve Sosyal Yardımlar
- Rakamların Ardına Gizlenen Gerçekler
- Sermayenin ve İktidarın Saldırılarını Püskürtmek İçin 1 Mayıs Ruhuyla Birleşelim
- İşçi Dayanışması 192. Sayı Çıktı!
- Bumerang Geri Döner!
- Engelli Koşu ve Örgütlülük
- “İş Barışı” mı Hak Arayışı mı?
- Dünden Bugüne Barış ve Adalet Özlemimiz İçin
- Yoksulluk Azaldı mı?
- Sermayenin Saldırılarına Karşı Birliğimizi Örgütleyelim!
- İşçi Dayanışması 191. Sayı Çıktı!
- Bir Ana ile Tanışmak…
- Sağlığımızı Mucizelerle Değil Birliğimizle Koruyabiliriz
- Koca Yusuf’tan Köroğlu’na, Onlardan Bize Kalan
- MESS Sözleşmesinden Çıkardığımız Bir Ders Var
- Patron Haklı mı?
- Her İşyerine, Her Mahalleye Kreş İstiyoruz!
- Hayat Pahalı Ama Hayatımız Çok Ucuz!
- “Neyin Yoksa Ondan Sakın Vazgeçme Oğlum”
- Yarına Gidenler, Yarınlar İçin Mücadele Edenler
- Büyüyen Yoksulluk ve Sosyal Yardımlar
- Rakamların Ardına Gizlenen Gerçekler
- Sermayenin ve İktidarın Saldırılarını Püskürtmek İçin 1 Mayıs Ruhuyla Birleşelim
- Engelli Koşu ve Örgütlülük
- “İş Barışı” mı Hak Arayışı mı?
- Yoksulluk Azaldı mı?
- Sermayenin Saldırılarına Karşı Birliğimizi Örgütleyelim!
- Sağlığımızı Mucizelerle Değil Birliğimizle Koruyabiliriz
- Koca Yusuf’tan Köroğlu’na, Onlardan Bize Kalan
- Unutma, Örgütlen, Hesap Sor!
- Bölünenler mi Birleşenler mi Kazanır?
- Örgütlülük İşçi Sınıfının Gücü, Toplumun Umududur!
- Asıl Düşman Olan Kim?
- “Dejavu” Sarmalını Kırmak İçin
- Derby’den Özak’a Sendikalı Olma, Sendika Seçme Hakkı
- Boyun Eğmek mi Birlikte Karşı Durmak mı?
Son Eklenenler
- İktidarın desteğini arkasına alan patronlar işçilerin haklarına pervasızca saldırıyor, işçiler mücadele ediyor. Adıyaman Besni’de Mega Polietilen fabrikasında ücret gaspına karşı başlayan direniş sonuç verdi, işçilerin 2 aylık ücretleri yatırıldı....
- Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze 1 No’lu Şubenin örgütlü olduğu Mersen’de işçiler, sendika ve toplu sözleşme hakları için 19 Nisanda greve çıktı. Sendikadan yapılan açıklamada şu sözlere yer verildi: “Fransa sermayeli Mersen’in merkez yöneticileri...
- İşçi Dayanışması’yla tanışmış işçi kardeşlerimiz, gazetemizin kendilerinde yarattığı değişimi çok iyi bilir. UİD-DER ile yolları kesişen her işçi kardeşimizin zihni açılır, doğru bir ifadeyle dünyaya ve her şeye sanki üç boyutlu bir gözlükle bakar...
- Bu dünyaya sadece çalışmak için gelmiş gibiyiz. İşyerinde arkadaşlarımın ağzından sürekli şu sözler dökülüyor: “Ya biz bu dünyaya çalışmak için mi geldik? Evde iş, fabrikada iş… Sürekli bir döngünün içinde dönüp duruyoruz. Neden bu kadar çok...
- Türkiye’de seçimler öncesinde çok sayıda emekli eylemi gerçekleşti. Emeklilerin yaşadığı sorunların sandığa yansıyarak yerel seçimleri etkilediği herkesin malumu… Sorunlarımız bitmedi ve seçim sonrasında da emekliler olarak taleplerimizi haykırmaya...
- Merhaba dostlar; bizler İstanbul’dan bir grup öğretmeniz. 1 Mayıs’a yaklaşırken duygularımızı siz işçi kardeşlerimizle paylaşmak istedik. Öncelikle her sene olduğu gibi bu sene de 1 Mayıs coşkusunu haftalar, aylar öncesinden hissetmeye başladık. O...
- Öz Gıda-İş Sendikasında örgütlü işçilerin 7 Marttan beri grevde olduğu Abalıoğlu Lezita fabrikasında 16 Nisanda jandarma işçileri ve sendikacıları darp etti ve ters kelepçeyle gözaltına aldı. Yaralanan 8 işçi hastaneye kaldırıldı. İzmir Kemalpaşa’da...
- 17 Nisan Sağlıkta Şiddete Karşı Mücadele Günü kapsamında Türkiye’nin pek çok kentinde sağlık emekçileri basın açıklamaları gerçekleştirdi. 12 yıl önce Gaziantep’te görev sırasında katledilen Dr. Ersin Arslan ve sağlıkta şiddet sonucu yaşamını...
- Bursa’da faaliyet gösteren Durak Tekstil’de 6 işçi Öz İplik-İş Sendikasına üye oldukları için işten atılmış ve fabrika önünde direnişe geçmişlerdi. 6 Şubattan itibaren direnişlerine kararlı bir şekilde devam eden Durak Tekstil işçileriyle dayanışma...
- Sermaye sınıfı ve iktidar bizi bir birey, bir insan olarak değil sadece ucuz işgücü kaynağı olarak görüyor. Çok çocuk doğurmamızı, gelecek işçi kuşaklarını yetiştirmemizi beklerken, kadın istihdamını teşvik ettiklerini söylerken, doğum ve emzirme...
- Adıyaman’ın Besni ilçesinde bulunan Mega Polietilen fabrikasında 2 aylık ücretleri gasp edilen işçiler 8 Nisanda iş bırakarak direnişe başladı. 15 Nisanda BİRTEK-SEN’in çağrısıyla fabrika önünde bir dayanışma eylemi yapıldı. 5 Nisandan bu yana...
- İşçi sınıfının 8 saatlik işgünü için mücadelesinden doğan 1 Mayıs’ın 138 yıllık bir tarihi var. Kuşaklar boyunca kadın ve erkek işçiler işgününü 8 saate indirmek için mücadele ettiler ama bu mücadele işgününün kısaltılması talebiyle sınırlı kalmadı...
- Hepimiz artan hayat pahalılığından şikâyet ediyoruz. Geçimimizi sağlamakta, ay sonunu getirmekte zorlanıyoruz. Çarşı-pazarda, marketlerde hep aynı sohbeti yapıyor, aynı dertten yakınıyoruz: Hayat çok pahalı! Çoğumuz için tatil yapmak, hafta sonu...