Buradasınız
Bu Düzende İşçi Çocuğu Olmak
İstanbul/Sancaktepe’den öğrenci gençler
Kapitalizm büyük bir bunalım yaşıyor ve bu bunalımın faturasını emekçilere çıkartıyor. Türkiye’de ise ekonomik kriz AKP-MHP iktidarının ekonomi politikalarıyla daha da ağırlaşmış durumda. Tüm dünyada olduğu gibi burada da faturayı ödemek zorunda bırakılanlar işçiler, emekçiler ve onların çocukları… Özellikle gençlerin yaşadığı sorunlar giderek büyüyor. Hayat pahalılığı artıp yoksulluk derinleştikçe, artan geçim sıkıntısı işçi çocuklarına da daha fazla yansıyor. Onlardan dinleyelim:
Ezgi: 18 yaşındayım. Hem üniversite sınavlarına hazırlanıyorum hem de harçlığımı çıkarabilmek için kafede çalışıyorum. Babam işçi ama ailemin bugüne kadar maddi sıkıntıları yansıttığını hatırlamıyorum. Hiçbir zaman beni ve kardeşimi karşılarına alıp “paramız azalıyor, durumumuz iyiye gitmiyor. Tasarruf yapmak zorundayız” gibi konuşmalar yapmazlardı. Ama son zamanlarda bu konuşmalar yapılmaya başlandı. Ben de çalışma ihtiyacı duydum o yüzden. Belki çocuğuna “paramız yok” demek kötü bir şey değil ama anne babalar genelde bunu yapmak istemez, benim annem babam da yapmazdı. Ama bu yıl işler değişti, biz de bu konuşmaları yapar olduk.
Ruken: Ben annemle yaşıyorum, tüm masraflarım annemin üzerinde. Tek maaşla yaşamaya çalışıyoruz yani. İster istemez yemeye, içmeye, gezmeye para ayıramıyorum. Arkadaşlarım dershane çıkışı kafeye gidelim dediğinde çoğunlukla ben gitmiyorum, eve gidiyorum. Bu durum bir iki kere değil de daha fazla yaşandığında ister istemez yalnızlaşıyorsun, kendini kötü hissetmeye başlıyorsun. 18 yaşındayım, ne zaman sinemaya ya da tiyatroya gittiğimi hatırlamıyorum.
Ruken gibi pek çok işçi çocuğu maddi sıkıntılar nedeniyle sosyalleşemiyor, ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Ezgi gibi az sayıda genç ise imkân bulabilirse en azından kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir iş bulup çalışıyor. Çünkü eğer çalışmazsa arkadaşlarıyla dışarı çıkması, sosyalleşmesi, bir kafede oturup bir şeyler içmesi veya sinemaya gitmesi neredeyse imkânsız. Bu nedenle çalışmak, pek çok öğrenci genç için gençlik enerjisini eve hapsetmekten, yalnızlaşmaktan kurtulmak demek aynı zamanda…
Ezgi: Henüz öğrenci olduğum için çalışacağımı düşünmezdim. Ama artık büyüyorsun ve büyüdüğünde masraflarını kendin karşılamak, örneğin bir yerde yemek yediğinde parasını kendin vermek istiyorsun. Çalıştığım kafe amcama ait. Bu nedenle orada çalışırken sınavlara da hazırlanacak fırsatı bulurum diye düşündüm ama öyle olmadı. Müşteri geliyor, getir götür derken zaman geçiyor, eve gittiğimde ise ders çalışamayacak kadar yorgun oluyorum.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının yayımladığı “Ulusal Genç İstihdam Stratejisi” belgesinde stajyer sayısını arttırarak gençlere mesleki tecrübe kazandırmaktan ve böylece genç işsizliği azaltmaktan söz ediliyor. Gelin görün ki bütün alanlarda stajyerlik dönemini adeta kölelik dönemi olarak geçiriyor gençler. Doğru düzgün bir mesleki tecrübe edinmedikleri gibi ucuz emek gücü olarak kullanılıyorlar. Aslında stajyerlik dönemi, gençlerin kapitalizmi ve işçi sınıfının sömürüsü gerçeğini yaşayarak tecrübe ettikleri bir dönem oluyor. Ama elbette gençler bu sonucu her zaman çıkaramayabiliyor, pek çoğu bu dönemi “meslekten soğuma” olarak tanımlıyor.
Ezgi: Muhasebe stajı yaptım. Dışarıdan bakınca çok iyi bir şirket gibi görünüyor ama içine girdiğinde öyle olmadığını anlıyorsun. Çok zorlandım. Hem temizlik, çay, getir götür işleri yaptırıyorlardı hem de muhasebe işleri… Boş kalmamıza asla izin vermezlerdi. Bilgisayar başında değilsek temizlik yapıyorduk. Normalde bizim mesai kalmamız yasak. Ama biz mecburen kalıyorduk. Daha doğrusu kendimizi mecbur hissediyorduk. İşlerin bitmesi gerekiyordu çünkü. Normalde haftanın üç günü staja gitmem gerekiyordu. Kendimi o kadar mecbur hissediyordum ki gitmemem gereken günler de gidiyordum. Bazen kendileri de çağırıyordu. Hem bedenen hem kafaca yoruluyordum. Staj yaptığım yerdeki insanların davranışları da kötüydü bize karşı. Bağırıp çağırma, hesap sorma, giydiğimiz kıyafetlere dahi karışma hakkını görüyorlardı kendilerinde. Tuvalete gittiğimde “niye bu kadar uzun kaldın” diye sordukları bile oldu. Okul, dershane, iş arasında gidip gelmek, bir de böyle kötü muamele görmek beni o kadar çok yordu ki hem muhasebe işinden soğudum hem de o dönem arkadaşlarımla ilişkilerim bozuldu. Hiçbir şey yapmak istemiyordum. Yatıyorsun, sabah kalkıyorsun aynı şeyler. İnsanı boğuyor, yoruyor. “Benim hayatım bundan sonra hep böyle mi olacak?” diyordum kendi kendime.
Gelecek kaygısı bütün emekçi çocuklarında var. Lise yıllarında başlayan kaygı son sene daha da şiddetleniyor. Hele bir de ilk yıl kazanamamışlarsa, maddi sıkıntılar ve ailelerin beklentisi gençlerin üzerindeki baskıyı arttırıyor.
Ruken: Arkadaşım hukuk istiyor ve çok fazla çalışıyor. Ailesinin durumu çok iyi olmamasına rağmen dershaneye para verdi; bunun kaygısını yaşıyor. “Ailemin beklentilerini boşa çıkarmamalıyım” diyor. Doğrusu ben de aynı kaygıyı yaşıyorum. Yazın çalışarak bir miktar para biriktirdim, üzerini annem tamamladı ve öyle dershaneye yazılabildim. Önümde geri kalan tüm hayatımı ufacık da olsa güzel geçirmek için bir şans var. Bunun benim üzerimde bıraktığı kaygı o kadar fazla ki. Önünde 8-9 aylık bir süre var ve bu süre kalan tüm ömrünü belirleyebilir. Bu kaygının altında insan ne kadar sağlıklı olabilir? Instagramda gördüğüm, arkadaşlarımdan duyduğum ilaçlar var. Bu ilaçlar ders çalışmaya odaklanmanı sağlıyor. Ben dâhil pek çok arkadaşım “acaba kullansak mı” diye düşünüyoruz. Sağlığını kötü etkileyebilir biliyorsun ama yine de kullanırsam şansım artar diye düşünüyorsun. Yani sağlığından vazgeçecek noktaya gelmişsin.
Esra: Lise 2’ye gidiyorum. Sınıfta ister istemez meslek seçimleri konuşuluyor. Herkes hayalindeki mesleği değil hangi meslekte iş bulma olanağının daha fazla olduğunu konuşuyor. Bir arkadaşım sayısalı beceremese de mühendislik gibi daha çok iş imkânı olan meslekler sayısalda olduğu için sayısalı tercih edeceğini söylüyor. Bir başka arkadaşım ise tam tersi sözeli sevmiyor ama o da psikoloji alanında daha çok iş olduğunu düşündüğü için sözel okuyacağını söylüyor. Şimdiden yurt dışına gitme hayali kuranlar da var. Okuyup işsiz kalacağıma yurt dışına gider garsonluk yaparım diyen bir arkadaşım var mesela. Benim hayalimse veterinerlik yapmak. Ama veteriner olarak iş bulabilir miyim bilmiyorum. Bu yüzden her şey belirsiz benim için.
Bir de ta ilkokul sıralarında başlayan, çalışma hayatında da devam eden rekabet olgusu var. Kapitalizm insanların hücrelerine kadar işlemiş bu rekabet duygusunu. Birbiriyle yarışan gençler, işçiler tehlike değildir egemenler için. Çünkü rekabet dayanışmanın düşmanıdır. Dayanışma ise yarışı bırakarak birleşmek, örgütlenmek, mücadele etmek demektir.
Ruken: Dershanenin whatsapp sınıf grubu var. Henüz dershanenin yeni açıldığı dönemdi, sınıfta kimse birbirini doğru düzgün tanımıyordu. Deneme sınavı olmuştuk, kızın biri oradan “kaç puan yaptınız?” diye sormuş. Bir başkası “neden soruyorsun?” deyince “rakiplerimin ne yaptığını merak etmem normal değil mi?” diye cevap yazdı. Bunun üzerine diğer kız “4 milyon rakibine de soracak mısın teker teker?” dedi. Bu yazışmayı görünce bir sınıf arkadaşımızın bizi rakip olarak görmesinden ve bunu böyle rahatça dile getirmesinden rahatsız olmuştum. Ama aslında kız herkesin kafasında olup söylemediği şeyi söylemiş. Hatta sonra kendi yaşadığım şeyi hatırladım. Dershanenin bahçesinde bir grubun “sınavdan erken çıkalım da birlikte bir şeyler yapalım” diye konuşmalarına kulak misafiri olmuştum. Onlar nereye gideceklerini konuşurken benim aklımdan istemsizce “6 rakip elendi” düşüncesi geçmişti.
Daha birinci sınıfta bir çocuk sınıf arkadaşlarıyla yarıştırılıyor, bu 12 yıl boyunca devam ediyor. Tüm eğitim hayatın boyunca biriyle yarıştırılınca insanın içine işliyor. Bir süre sonra bencillik başlıyor. Kendini diğerlerinin önüne koymaya başlıyor. Bu insanın artık karakterine işliyor, bencillik normalleşiyor. Bencil değilsen kafanı kullanmıyor oluyorsun. Ailen bilinçliyse bencilliği fark edebiliyorsun. Kimsenin o kadar şanslı olduğunu düşünmüyorum. Çoğunluk bu şekilde büyüyor, iş hayatına atılıyor, arkadaşlıklar kuruyor. Bencillik insanın bir parçası oluyor.
Ekonomik sıkıntılar, üniversite sınavları, işsizlik, gelecek kaygısı, insanı insan olmaktan uzaklaştıran bencillik ve rekabet duygusu… Kapitalizm gençlere işte böyle bir hayat sunuyor. Peki ne yapmalı? Herkes sorunlardan, sıkıntılardan bahsediyor ama bu sorunlar nasıl çözülecek, kim çözecek? Çok çalışıp iyi bir bölüm kazanmak, yurt dışına gitmek, kendi paçasını kurtarmaya çalışmak çözüm olabilir mi? Gençlerle yaptığımız sohbette UİD-DER’li bir arkadaşımızın söyledikleri bu sorulara cevap oluyor.
Kapitalizmde bireysel kurtuluş mümkün değildir. Gençlerin anlattıklarından anlaşılıyor ki herkes iş bulabileceği tıp gibi bölümler okuyarak “hayatını kurtarmak” istiyor. İyi ama bu ülkede tıp kontenjanı belli, çalışan doktor sayısı belli, doktorların çalışma koşulları belli. Bu tüm bölümler için geçerli. Siyasi iktidar bile üniversite sayısını arttırırken yeni iş alanları yaratmadığını, eğitimin kalitesini düşürdüğünü itiraf ediyor. Kaldı ki tek sorun işsizlik değil. Kapitalizmde insanın insana yabancılaşmasından tutalım da iklim krizine kadar devasa sorunlar var. Gençlerin yaşadığı sorunlar da kapitalizmin yarattığı sorunların bir parçası, bireysel değil toplumsal sorunlar… Ve bu sorunlar kendiliğinden çözülmeyecek. Gençler sorunlarının farkında olduğu kadar bu sorunların çözümü noktasında kendilerini de bir özne olarak görmeliler. Değişim isteyen önce kendisi değişmeli ve değiştirme iradesini kendisinde görmeli. Ancak o zaman sorunların çözümü noktasında gerçek bir adım atılmış olur.
- Özgürlük İstiyorsak…
- Geleceğimiz İçin UİD-DER’deyiz!
- Gençlerimizi Öldüren Kapitalist Düzendir
- Gençler Olarak UİD-DER’de Buluşalım
- Umudumuzu Hep Birlikte Yeşertelim
- Gençliğe Sınıfımızın Gerçeklerini Anlatalım
- Depresyon ve Anksiyetenin İlacı Dayanışma
- Gelecekten Korkma! Korkunun Üzerine Birlikte Gidelim!
- Gençlik ve Kapitalizm Lodosu: Şikâyet Etmek Yetmez!
- Adalet Orada mısın?
- Gücümüzün Farkındayız!
- Sen Nerede Duracaksın?
- Biz de Umutluyuz, Çünkü UİD-DER’liyiz!
- UİD-DER Hayatıma Bir Güneş Gibi Doğdu!
- Barınamayan Gençlerin Ruh Hali!
- Çoğaldıkça Umudumuz Büyüyor
- UİD-DER’in Bana Öğrettiklerini Yaşayarak Deneyimledim
- Yağmur Olup Yağacağız Bu Kurak Topraklara
- Umut Bizim Ellerimizdedir!
- Genç İşsizliği “Ulusal Genç İstihdam Stratejisi” ile Çözülebilir mi?
Son Eklenenler
- İstanbul’da Maltepe Belediyesi ile İzmir’de Buca Belediyesi işçileri, Denizli’de Pamukkale Üniversitesi İktisadi İşletmelerde çalışan işçiler, toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine greve çıktılar. Çeşitli illerden gelerek...
- “Benim derdim ne biliyor musunuz? Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa, Türkiye de öyle yönetilmelidir. Yoksa bileklerine bağlıyorlar prangayı, yürü yürüyebilirsen. Bu ülke bu şekilde sıçramaz.” Erdoğan’ın 2015’te söylediği bu sözlerin amacı işçi...
- İspanya’da 29 Ekimde yaşanan sel felaketi Valencia bölgesinde 250 insanın yaşamını yitirmesine neden oldu. Onlarca insan hâlâ kayıp. Şehir, evler harap olmuş durumda. Felaket boyunca kendi başının çaresine bakmak zorunda kalan, sevdiklerini,...
- Kanada’nın batı eyaleti Britanya Kolumbiyası limanlarında işçiler, 4 Kasım itibariyle 72 saatlik grev kararı aldılar. Geçtiğimiz yıldan bu yana Kanada’nın çeşitli limanlarında gerçekleştirilen kısmi grevlerin ardından gelen yeni grev kararı, devam...
- Son zamanlarda siyasi iktidar vergi düzenlemeleri konusunda sınır tanımayan bir performans sergiliyor. O kadar ki hiç harcamadığımız ya da hiç almadığımız şeylerden bile vergi almak için kolları sıvadı. 100 bin liranın üzerinde kredi kartı limitine...
- “N’olmuş yani, yarın süte daha fazla su karıştırır satarsın, yapmadığın iş sanki!” Kemal Sunal’ın oynadığı “Yüz Numaralı Adam” filminde geçen bu cümle trajikomik bir durumu ifade ediyor. İzlerken gülüyoruz ama yaşadığımız tam da bu. Soralım...
- Tarih boyunca gelmiş geçmiş tüm sultanlar, komutanlar, yöneticiler, iktidarlar insanların ve toplumların algılarını şekillendirmeye, psikolojilerini yönetmeye odaklanmışlardır. Başka türlü egemenliklerini koruyamayacaklarını bildiklerinden toplumun...
- Japonya’da çeşitli sendikalar, 2-3 Kasımda yaptıkları eylemlerle derinleşen kapitalist sömürüye ve emperyalist savaşa karşı mücadele çağrısında bulundular. İnşaat ve Taşımacılık İşçileri Dayanışma Sendikası Kansai Bölgesi Şubesi (Kan-Nama), Metal ve...
- Aile Sağlığı Merkezi (ASM) çalışanları 1 Kasımda yürürlüğe giren Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği’ni protesto etmek için 5-6-7 Kasımda tüm Türkiye’de iş bırakma kararı aldı. Sağlık emekçileri İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere...
- 7 Kasım 1917’de Rusya’da işçi sınıfı devrim gerçekleştirdi ve siyasal iktidarı ele geçirdi. Bu devrim Rus takvimine göre 25 Ekimde gerçekleştiği için tarihe Ekim Devrimi olarak geçti. Ekim Devrimi, tüm dünyayı sarsmış, 20. yüzyılın akışını kökten...
- Dünya… Masmavi okyanusları, uçsuz bucaksız ormanları, kıtaları dolaşan nehirleri, heybetli dağlarıyla her yanından yaşam ve bereket fışkıran bu rengârenk gezegen… Bu gezegenin gözümüzün önündeki hali içler acısı! Çünkü tüm dünyaya egemen olan...
- İSİG Meclisi’nin raporuna göre Ekim ayında 164 işçi, yılın ilk on ayında ise en az 1540 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Türkiye’de iş kazaları ve iş cinayetleri en yakıcı sorunlardan biri olmaya devam ediyor. Her gün en az 5 işçi hayatını...
- Belediye işçileri artan hayat pahalılığı karşısında biraz olsun nefes alabilmek için ücretlerini yükseltmek istiyorlar. Buna karşılık belediyelerin yönetimleri ödenek olmadığı bahanesiyle işçilere düşük ücret dayatıyorlar. İstanbul ve İzmir’in ilçe...