Buradasınız
Buralarda da İstikrar Sürüyor!
Bağcılardan bir kadın işçi
AKP hükümeti 1 Kasım seçimlerine giderken “Türkiye büyüsün, istikrar sürsün” diye naralar atıyordu. “Daha beter olursunuz” mesajı ve yarattığı korku atmosferiyle işçilerden, emekçilerden oyları toplayan AKP hükümeti, “Türkiye’nin büyümesi için” var gücüyle çalışıyor. Geçenlerde Antalya’da toplanan G-20 zirvesini hepimiz duymuşuzdur. Eminiz ki o toplantıda zengin ülkelerin hepsi kendi ülkelerinin büyümesi için epey çetin tartışmalar yürütmüşlerdir. Tabii Türkiye’nin yani sermayenin büyümesini çok iştahlı bir şekilde isteyen burjuvalar da Amerika’dan, Çin’den, Rusya’dan, Fransa’dan aşağı kalmıyorlar. Ülkelerin zenginliği artıyor ama o ülkenin işçileri nedense bu zenginlikten pay alamıyor.
Ben sizlere istikrarla büyüyen Türkiye’den işçilerin, emekçilerin payına düşen kısmı sadece bir örnekle anlatmak istiyorum. İstanbul Anadolu yakasında yaşayan herkes Gebze-Harem minibüslerini bilir. Bu minibüse her bindiğinizde adeta bir maceraya çıkmış gibi olursunuz. Kimi zaman bir hız trenine binmiş gibi, kimi zaman bir gazino ya da diskoya gitmiş gibi. Çalan müziğin türüne göre değişir. Ama her seferinde bir tartışma muhakkak yaşanır. Yine böyle bir durumda minibüste bulunuyordum. İlk duraklarda bindiğim için en arka koltukta oturuyordum. Minibüs her durakta dolmaya başladı. Adı “dolmuş” olarak geçer ama genelde biz onu “taşmış” olarak görürüz. Kucağında bir bebek ve elinde küçük çocuğuyla bir kadın zar zor bindi minibüse. Bir taraftan sıkışıklık bir taraftan şoförün aşırı frenleri, ayakta durulmuyor. Yanımdaki arkadaşım çocuklu kadına yer vermek istedi ama kadın arka koltuğa geçmek için bile bir savaş verdi. Bu durum üzerine şoför “küçücük bebekle ne diye gezmeye çıkıyorsun” diye bir laf etti. Bunu duyan ve zaten burnundan soluyan kadın bağırmaya başladı: “Ne biçim konuşuyorsun. Ben çocuğumu hastaneye götürdüm. Sizde hiç insanlık yok mu?”
Neyse kadın yanıma oturduğu sırada minibüse çiçek satan bir kadın bindi. Minibüsteki gençler “işler nasıl gidiyor? Çiçek satıyor musun?” diye sorular sormaya başladılar. Çiçekçi, “satışlar iyi de zar zor geçiniyoruz” diye cevap verdi. Bunun üzerine gençler, “Romanlar zengin, Gebze’de bir sürü apartmanları var” dediler. Çiçekçi şöyle cevap verdi bu söze: “Siz Türksünüz değil mi? Türklerin hepsi zengin mi? Zengin Türk de var fakir Türk de var. İşte Romanlar da aynı, zengini de var fakiri de. Ben fakir olanlardanım ve kirada oturuyorum.” Bu sözün üzerine minibüstekiler çiçekçiyi destekler nitelikte şeyler söylediler. Yanımda oturan bebekli kadın: “Doğru söylüyorsun. Zenginin ekmeği var. Ama yine de fakirin ekmeği yeniyor da zenginin ki yenmiyor. Fakire yine fakirden fayda var” dedi. O sırada hasta bebeği uyumuş ve terlemişti. Birlikte üzerini çıkardık bebeğin. Anlatmaya başladı, “biz Gebze’de oturuyoruz. Eşimle ben kapıcılık yapıyoruz. Karşılığında sadece eve kira vermiyoruz, onun dışında bütün faturaları ödüyoruz. Yerin dibinde ışıksız ve rutubetli bir evde oturuyoruz. Çocuklarım sürekli hasta oluyorlar. Ama kiralar çok pahalı mecbur dayanıyoruz.” Kiralar üzerine sohbet ederken başka bir kadın, “her şeye de zam geldi. Gebze’de artık ekmek 1 lira 25 kuruş oldu. Benim oğlum İstanbul’da yaşıyor. Orada ekmeğe daha zam gelmemiş ama inşallah gelmez. Çünkü İstanbul’da da yaşamak çok zor, 1000 lira kira ödüyor oğlum” diye dert yandı. Sonrasında ulaşımın da çok pahalı olduğu üzerine konuştuk. Yolculuk boyunca konuşulan meseleler işçilerin emekçilerin nasıl bir durumda olduğunu özetler nitelikteydi.
Esenyurt’tan bir metal işçisi kardeşim, soruyordun ya “Sizin oralarda durumlar nasıl?” diye. İşte sana cevap, nasıl olsun, aslında hepimizin gözüne soka soka sürdürüyorlar “istikrarı.” Daha asgari ücrete zam gelmeden ekmeğe, patatese, mercimeğe, limona, zaten yiyemediğimiz ete zamlar geldi, gelmeye de devam ediyor. Açıkçası işçiler ve emekçiler tarafında bu “istikrardan” memnun olan hiç kimse yok. Herkes hayat pahalılığından şikâyetçi. Fakat tek başına şikâyetçi olmak yetmiyor. İşçiler olarak hepimiz aynı sorunları yaşıyorsak çözümünün de ortak olacağını bilmeliyiz. Minibüsteki kadın “fakire yine fakirden fayda var” derken çok doğru bir şey söylüyordu. Fakirler dediği üreten fakat ürettiklerinden mahrum bırakılan işçilerdir, onlar birlik olursa dünyadaki fakirliğe son verip tüm insanların bolluk içinde yaşamasının yolunu açacaklardır.
Serapool İşçilerinin Davası Görüldü
- Adres Doğru mu?
- Emekliler “AÇIZ” Diyor, Onları Kim Duyuyor?
- Geleceğimizi Kurmak İçin Birliğimizi Büyütelim
- “Asıl Haber Biziz Be Abla”
- Sağlık Çalışanlarına Sağlıksız Yemekler
- Sorunlar Mücadeleyle Çözülür
- İşyerinde “Paralı Eğitim!”
- Onların İnsafına Bırakmayalım!
- “Sana Ceza Veriyorum Tayfun!”
- Emekli Maaşı Ne Zaman Ödenecek?
- “Çalışanlarımıza Rapor Vermeyin!”
- “Kırtasiye Ürünleri İkinci Ele Düştü”
- Örgütlü Olmak ve Toplu İş Sözleşmeleri
- Alo 170: Yanlış Numara Çevirdiniz!
- Turgut Özal, Gökova Santrali ve Sonrası
- TÜİK Kimin Hizmetinde?
- Emekliler Sendika Kuramazmış!
- Sorumluluk Almadan Kazanım Elde Edemeyiz
- Topluma Fildişi Kulelerden Bakmak
- Mücadele Edenler Mutlaka Kazanır!
Son Eklenenler
- İşçi Dayanışması yayınlandığı ilk günden bu güne biz işçilere kocaman bir sınıf olduğumuzu, yaşamlarımızın, sorunlarımızın ve çözüm yollarının ne kadar yakın olduğunu anlatmaya devam ediyor. Yazıların kaleme alınmasından görsellerin hazırlanmasına,...
- İstanbul Planlama Ajansının (İPA) Ekim ayı araştırmasına göre, İstanbul’da ortalama stres seviyesi 10 üzerinden 6,9 çıktı. Aslında bu veri sadece İstanbul’u yansıtmıyor. Mersin olsun, İstanbul olsun hiç fark etmiyor: Stres seviyemiz artıyor,...
- Sevgili işçi kardeşlerim, başlıktaki sözlere gelmeden meramımın tamamını anlatmak için 6 ay geriye gitmem gerekiyor. Mayıs ayının son haftasında iki azı dişime kanal tedavisi için Dokuz Eylül Üniversitesi diş bölümüne randevu alarak gitmiştim. İki...
- “Zeytinyağlı yiyemem aman/ basma da fistan giyemem aman…” Kütahya ya da Bursa yöresine ait olduğu düşünülen bu türkü düğünlerde, keyifli eş dost toplantılarında hep bir ağızdan söylenir. Hatta eğlenceli ritmi karşılıklı oynamaya da teşvik eder....
- Hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı korkunç boyutlara ulaştı. Emekçiler olarak temel ihtiyaçlarımız olan barınma, beslenme gibi ihtiyaçlarımızı karşılamakta zorlanıyoruz. Aldığımız maaşlarla kirayı mı ödeyelim, karnımızı mı doyuralım diye kara kara...
- Kapitalist sistemde yaşıyoruz ve bu sistemin yol açtığı büyük-küçük pek çok sorunla boğuşuyoruz. Peki sorunlarımızı çözmek için ne yapıyoruz? Örneğin pek çoğumuzun ailesinde çocuk, hasta, yaşlı ya da engelli olduğu için bakıma muhtaç yakınlarımız...
- İşçi Dayanışması çıktığında her birimiz ilk görüşte etkilendiğimiz yazıyı seçiyoruz. Neden etkilendiğimizi, yazının bizi nasıl etkilediğini, neyi düşünmemizi sağladığını anlatıyoruz birbirimize. Bu yazıyı herhangi bir arkadaşımıza nasıl ve neden...
- Mutsuzluk ve umutsuzluk gençler arasında adeta bir salgın gibi yayılıyor. Etrafımıza, arkadaşlarımıza bakıyoruz, yaşamdan tat alamadığını söyleyenlerin sayısı her geçen gün artıyor. “Her günüm bir öncekiyle aynı”, “yarından bir beklentim yok”, “bana...
- Biz işçiler haftanın her günü vardiyalı bir şekilde 24 saat çalışırız. Yeri gelir Pazar mesai yaparız. Dinlenmeye, ailemize vakit ayırmaya zaman bulamayız. Sanki biz işçiler için hayat sadece çalışmaktan ibaretmiş gibi. Fabrikada mühendis bir...
- Eskiden her sorunun beni bulduğunu, bu sorunları yaşayan tek kişinin ben olduğumu düşünüyordum. Sonra UİD-DER ile tanıştım ve İşçi Dayanışması’nı düzenli olarak okumaya başladım. Bir genç olarak, gençlik yazılarını okudukça bu sorunları yalnızca...
- Ben büyük bir tekstil fabrikasında çalışıyorum. Başta Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek olmak üzere siyasi iktidar sözcülerinin, asgari ücret zammının hedeflenen enflasyon oranına göre yapılacağını her fırsatta söylemelerine rağmen asgari ücrete...
- Son günlerde sohbet edebildiğim her insana Türkiye’deki Suriyeliler hakkında ne düşündüklerini soruyorum. Devamındaysa nerede dünyaya geldiklerini, neden göçüp büyük kentlere geldiklerini soruyorum. Son olarak aile büyüklerinin nerelerden göçerek...
- Sevgili işçi kardeşlerim, 8 yaşına kadar babasız, 8 yaşından sonraysa hem anasız hem de babasız büyümüş sayılırım. 12-13 yaşıma kadar mahallede ve çalıştığım fabrikada anası-babası yanında olan arkadaşlarıma imrenmiş, onları kıskanmışımdır. O halimi...