Buradasınız
Değişimi Asıl Yaratacak Olan Biziz!
![](https://uidder.org/sites/all/modules/lazyloader/image_placeholder.gif)
Türkiye’de emekçilere yaşamı zehir eden; fiziksel, toplumsal, psikolojik olarak derinden etkileyen bir yoksullaşma var. Ancak toplumdaki çıkışsızlık duygusu, bu yoksullaşmanın çok daha katmerli biçimde hissedilmesine neden oluyor. Tek adam rejimi, yalnızca toplumu baskı altına alıp özgürlükleri yok etmedi ama aynı zamanda toplumu yapay temelde kutuplaştırdı; topluma sürekli kin ve nefret enjekte etti, bir kesimi diğer bir kesime karşı düşmanlaştırdı. Yolsuzluğa gömülüp çürümüş rejim, ne yazık ki toplumun dokusunda büyük bir tahribata yol açmıştır. Bir dönem “çalıyorlar ama çalışıyorlar” denilerek rejimin yolsuzluklarının savunulabilmesi yeterince çarpıcı değil mi? Ancak toplumdaki doku bozulması bununla sınırlı kalmamıştır. Milliyetçi körlük, kendisi gibi olmayanı düşman görme veya lider kriteri diye öne çıkartılan özelliklerin bir diktatörün özellikleri olması da söz konusu tahribatın başka boyutlarını oluşturuyor.
Türkiye toplumu çok karmaşık bir süreçten geçiyor. Sıklıkla dile getirdiğimiz üzere toplumda çok yönlü ve katmanlı bir dönüşüm dinamiği var. İster iktidara isterse muhalefete oy versin toplumun geneli değişim arzuluyor. Fakat tüm sorunların bir yumağa dönüştüğü, toplumun yapay temelde kutuplaştırıldığı ve korku politikalarıyla yönlendirildiği bu süreçte, bu değişim arzusu henüz kendine bir kanal bulabilmiş değil. Elbette CHP’nin başını çektiği burjuva muhalefet cephesinin izlediği pasif politik çizgi de bunda etkili oluyor. İşte bu değişim arzusu güçlü bir şekilde ortaya çıkıp toplumsal ve siyasal atmosferi belirleyemediği için, tek adam rejiminin gitmesini isteyen toplumsal çoğunluk karamsarlığa kapılıyor. Bu koşullarda, ülkenin çivisini çıkartan ve gelecek yıllar boyunca etkisini gösterecek büyük sorunlar yaratan tek adam rejimi, güçlü görünebiliyor. Oy tabanı erimesine ve büyük bir itibar kaybı yaşamasına rağmen, elindeki dev medya gücünü de kullanarak toplumda güçlü olduğu ve Erdoğan’ın her durumda kazanacağı algısı yaratmaya çalışıyor. Kaos politikalarını devreye sokacağı şantajıyla değişim arzusunun önüne geçmek, toplumu kendisine mahkûm etmek istiyor.
Oysa işsizlik, hayat pahalılığı altında ezilen ve değişim isteyen toplumdaki çoğunluk, rejimin oyun ve planlarını boşa çıkartabilir. Ancak bunu yapabilmek için AKP-MHP iktidarının kurduğu tuzağa düşmemek gerekiyor. Bu iktidar, ülkenin bölüneceği korkusunu kullanarak, milliyetçiliği kışkırtarak, muhalif olan herkesi “vatan haini” ilan ederek güç topluyor. Toplumdaki farklılıkları durmaksızın kaşıyarak ve kışkırtarak “sorun” yaratıyor ve bundan besleniyor. Kuşkusuz rejimin, “dağıtıcı-körleştirici politikalar” alet kutusunda en etkili olanı milliyetçiliktir. AKP-MHP iktidarı, her kesimden 6 milyon insanın oyunu almış Meclisteki üçüncü büyük parti olan HDP’yi “terörist” ilan ederek ve onunla yan yana gelmeyi “vatan hainliği” olarak sunarak muhalefet cephesini tuzağa düşürüyor. Tabiri caizse iktidar, karşısında yer alan toplumsal çoğunluğu körleştirmek, etkisiz kılmak için sürekli göz yaşartıcı gaz kullanıyor. Oysa Türk veya Kürt, Sünni veya Alevi, başörtülü veya başı açık, hepimiz aynı ülkede yaşayan ve çıkarları ortak olan emekçileriz. İktidarın yarattığı milliyetçi gaz bulutunun içinde birbirimize tekme atmayı, “ben onlarla yan yana gelmem” gibi düşünceleri bir kenara bırakmalıyız.
Yüzyıldan fazladır sürüp gelen ve çözümsüz kalan Kürt sorunu, topluma korku salmak için kışkırtılan milliyetçilik, dini inançların sınırsızca istismar edilmesi, farklı inanç ve kimliklerin dışlanması vb. Toplumu yoran ve enerjisini emen bu hususlar, işçi sınıfının ve emekçilerin aleyhinedir. Bu tablonun ortadan kalkması ve yapay ayrımların aşılıp kardeşleşmenin sağlanması için tüm emekçilerin üzerine düşen görev ve sorumluluklar vardır. “Ben ne yapabilirim ki” düşüncesi insanı yalnızca pasif konuma itmez, aynı zamanda psikolojik açıdan hasta eder. Türkiye’de psikolojik sorunların artışı ile büyüyen sorunlar karşısında toplumun yeterince tepki verememesi ve enerjinin içe dönmesi (depresyon) arasında doğrudan bir bağ var. Örgütsüz ve pasif bir toplumun insanı, sürekli şikâyet etmesine rağmen harekete geçmez ve başkalarının onun adına bir şeyler yapmasını ister; “kurtarıcı liderler” peşinde koşar. Toplumun yaşadığı sorunlara örgütlü ve güçlü bir tepki veremediği Türkiye’de “güçlü lider” konusunun bu kadar öne çıkması tesadüf değildir.
Kuşku yok ki insanlık tarihinde liderlerin büyük bir rolü vardır. Mesela Rusya işçi sınıfı 1917’de iradeli, cesur ve öngörülü liderleri sayesinde iktidarı ele almayı başarmıştı. Keza Türkiye’de 1980 öncesinde işçi sınıfı, DİSK ve Kemal Türkler liderliğinde tarihe kazınan bir mücadele yürütmüştü. Fakat liderler, içinde bulundukları toplumla ve kitleyle vardırlar. Toplum örgütlü olmadan, yoksulluğa ve adaletsizliğe karşı mücadele çizgisi güçlenmeden liderler tek başlarına bir şey yapamazlar. Birçok kez vurguladığımız üzere, efsanelerdeki gibi bir kurtarıcı gelip bir kılıç darbesiyle tüm sorunları çözüp toplumu kurtuluşa götürmeyecek!
Pasiflik ve sınıf bilincinden yoksunluk işçi sınıfının gücüne ve mücadelesine inançsızlık doğurur. Mücadeleyi kendisiyle sınırlı sanan ve işçi sınıfının o dev gövdesini göremeyen işçi, ileri sürülen taleplerin gerçekleşmeyeceğini düşünür. Oysa bir talebin hayata geçmesi için öncelikle o talebin emekçi kitleler nezdinde kabul görmesi, meşruiyet kazanması gerekir. Örneğin vaktiyle dünya genelinde işçi sınıfı 8 saatlik işgünü talebini tüm benliğiyle sahiplendiği için sermaye sınıfı gelişen mücadele karşısında duramadı ve boyun eğdi. Kalkış noktamız “ama vermezler ki” değil, “biz kazanacağız” olmalıdır. “Hak verilmez alınır” bu topraklara ait bir deyimdir. En basitinden, Emeklilikte Yaşa Takılanlar örgütlenip mücadele ettikleri için bu talep toplumda meşruiyet kazandı ve oy tabanı giderek eriyen iktidar, desteğini arttırabilmek için EYT’lilerin taleplerini kabul etmek zorunda kaldı.
Mücadele çok yönlüdür ve elbette seçimler de bunun bir parçasıdır. Ancak sadece seçimlerde sandığa giderek bir partiye oy vermek, sonra da tüm toplumsal sorunların çözülmesini beklemek, boş bir beklentidir! Toplumun nefesini kesen sorunlara çözüm bulmak için tüm işçiler, gençler, emekçi kadınlar, emekliler yani işçi sınıfının tüm kesimleri olarak harekete geçmeliyiz. Bir güç haline gelmeliyiz! 13 süper zenginin toplam servetinin (38,9 milyar dolar) nüfusun yarısının toplam servetinden (38,5 milyar dolar) daha fazla olduğu bir Türkiye’de yaşıyoruz. Bu adaletsizliğe, işsizliğe ve hayat pahalılığına karşı durmak istiyorsak; toplumun yapay temelde ayrıştırılmasına ve insanların ötekileştirilip aşağılanmasına karşı çıkıyorsak; grevlerimizi yasaklayan, demokratik hak ve özgürlüklerimizi yok eden tek adam rejimine karşı tüm engelleri aşıp birleşmek zorundayız! Gerçek değişimi yaratabilecek olan işçi ve emekçilerdir. Bir mitinge veya UİD-DER gibi işçi örgütlerinin etkinliklerine katılmak, toplumsal çıkarları ifade eden düşüncelerin bir parçası olmak, yan yana gelip örgütlenmemiz gerektiğini etrafımıza anlatmak ve toplumda bu düşünceleri hâkim kılmak… İşte bunlar mücadelenin ta kendisidir. Öyleyse bu doğrultuda tüm sınıf bilinçli ve öncü işçiler daha cesur olmalı ve daha aktif şekilde hareket etmelidir!
- İşçi Dayanışması 202. Sayı Çıktı!
- Onlar “Kazanalım” Dedikçe Biz Kaybediyoruz
- Ekranlar ve Çocuklarımız
- Suriyeliler Geri Dönecek mi?
- Asgari Ücret Nasıl Yükseltilir?
- Kumarla Köşeyi Dönenler Neye Dönüyor?
- İşçi Sınıfının Ortak Mücadele Dili: GREV!
- Umudumuzu ve Direncimizi Güçlendirelim, Mücadelemizi Büyütelim!
- İşçi Dayanışması 201. Sayı Çıktı!
- Zeytinyağı, Margarin, Süt Tozu
- Toplumsal Sorunların Bireysel Çözümü Mümkün mü?
- Gelişen Ufkumuz, Değişen Dünyamız
- Köşemize Çekilmiyoruz, Emekçi Gençlik Köşemizle Güçleniyoruz!
- Her Şeyi Paraya Bağlayanlar Kim?
- Devlet Bütçesi Kimin Bütçesi?
- İşçilerin Tek Çıkış Yolu Birlik, Dayanışma ve Mücadeledir!
- İşçi Dayanışması 200. Sayı Çıktı!
- Muhammed Ali’nin Haykırışı ve Gerçek Düşmanlar
- Kapatılan Ocakların Susmayan Bandosu
- Umut Sende Bende Bizde...
- Onlar “Kazanalım” Dedikçe Biz Kaybediyoruz
- Asgari Ücret Nasıl Yükseltilir?
- Kumarla Köşeyi Dönenler Neye Dönüyor?
- Umudumuzu ve Direncimizi Güçlendirelim, Mücadelemizi Büyütelim!
- Zeytinyağı, Margarin, Süt Tozu
- Toplumsal Sorunların Bireysel Çözümü Mümkün mü?
- Her Şeyi Paraya Bağlayanlar Kim?
- Devlet Bütçesi Kimin Bütçesi?
- İşçilerin Tek Çıkış Yolu Birlik, Dayanışma ve Mücadeledir!
- Muhammed Ali’nin Haykırışı ve Gerçek Düşmanlar
- Kapatılan Ocakların Susmayan Bandosu
- Umut Sende Bende Bizde...
- “Ne Olacak Bu Memleketin Hali?”
- Anastasya, Dilan ve Hafızamız
- İşçilerin Birliği ve Dayanışması Güçlendikçe Umut da Büyür!
- Gerçek Adalet Mücadelemizle Gelir
- Özgür Olmak Demek…
- Hangisi Daha Zor?
- Yiyorlar, İçiyorlar Hesabı Bize Ödetiyorlar
- 2025, 2024’ten Daha mı İyi Olacak?
Son Eklenenler
- Maraş ve Hatay başta olmak üzere 11 şehirde çok büyük yıkım yaratan, yaklaşık yüz bin insanın hayatını kaybettiği, on binlerce insanın yaralandığı, milyonlarca insanın yaşamının derinden etkilendiği 6 Şubat depremlerinin üzerinden iki yıl geçti....
- Siyasi iktidarın ekonomi politikalarının hedefi belli: Ekonomik yıkımın bedelini işçi ve emekçilere ödetmek, on milyonlarca işçinin, emekçinin, emeklinin açlığa talim etmesi pahasına sermayeyi dizginsizce büyütmeye devam etmek. Soygunun, talanın...
- 6 Şubat depremlerinin üzerinden iki yıl geçti. Aradan geçen zamanda depremlerin yarattığı yıkımın, ortaya saçılan yolsuzlukların, usulsüzlüklerin ve boş vermişliğin hesabı sorulmadı. Siyasi gelişmelerle, yaratılan yapay gündemlerle yaşanan felaketin...
- İzmir Büyükşehir Belediyesinde 158 işçinin ücretsiz izne çıkarılması üzerine DİSK/Genel-İş Sendikası İzmir 1, 2, 3 ve 9 No’lu Şubeleri 3 Şubatta direnişe başladı. Sosyal-İş Sendikasının örgütlendiği Turkcell Global Bilgi’nin Siirt Şubesinde 4 işçi...
- Adalet Peşinde Aileleri Platformu, 6 Şubat depremlerinin 2’nci yılında Kadıköy İskelesi önünde anma programı düzenledi. 2 Şubatta düzenlenen anmada “Rant Uğruna Ölenlerin Hesabını Sormaya Geldik! Susmak İhanettir, Hesap Sormak Görevdir!” yazılı...
- Çalıştığım işyerinde 60 yaşlarında bir abiyle sohbet ediyorduk. “Ne zaman emekli olacaksın?” diye sordu. “60 yaşında emekli olacağım” dedim. “Ooo senin işin çok zor yahu, o yaşa kadar çalışılır mı?” dedi. “Ama sen de emeklisin, hâlâ çalışıyorsun”...
- Sırbistan’da Belgrad ve Novi Sad başta olmak üzere ülke genelinde kitlesel protestolar devam ederken bir yandan da öğrenciler dersleri boykot ederek üniversiteleri işgal ediyorlar. Yunanistan’da 2023'teki tren kazasının yıldönümünde işçiler,...
- Birleşik Metal-İş Gebze 2 No’lu Şubenin örgütlü olduğu Kaynak Tekniği (Lincoln Electric) fabrikasında işçiler, 2024 Eylül ayından bu yana süren toplu sözleşme sürecinde, ücret ve sosyal haklarda anlaşma sağlanamaması üzerine greve çıktı. Sabah...
- Bazen gün ağarmadan, bir bardak çay bile içmeden, bir tabak yemek yemeden yeri geldiğinde hoş bir sohbeti yarıda bırakarak gözümüz sürekli saatte, servis bekleriz. Hastanede, okulda, düğünde, misafirlikte bile bir telaşımız oluyor, işyerinin...
- Bolu Kartalkaya’daki Grand Kartal Otelde göz göre göre gerçekleşen katliam, iktidarın bugüne kadarki denetimsizlik ve cezasızlık politikalarının yeniden sorgulanmasına neden oldu. İktidar sahipleri her zamanki gibi “bu meseleye siyaset karıştırmayın...
- Egemen sınıfın siyasetçileri sıklıkla gençliğin öneminden bahsediyor ve gençliği kazanmanın gerekliliğinden dem vuruyorlar. Mesela geçen ay Erzurum’da “Gençlerle Buluşma” programına katılan Erdoğan şöyle seslendi gençlere: “Bizim keyfi yere feda...
- İngiltere’nin başkenti Londra’nın meydanlarında aylardır emekçilerin barış talebi yankılanıyor. 18 Ocak Cumartesi günü, Filistin halkıyla dayanışma kapsamında Londra’da düzenlenen 24. ulusal gösteriye on binlerce kişi katıldı. Sırbistan'da...
- Hatay’ın Payas ilçesinde bulunan Yolbulan Metal fabrikasında 219 gündür grevde olan işçiler, 24 Ocakta Payas Belediyesi önünde eylem yaptılar. 20 Haziranda greve çıkan işçiler, grevlerinin 217. gününde de fabrikanın önünden yürüyüş yaparak yolu...