Buradasınız
Değişimi Asıl Yaratacak Olan Biziz!

Türkiye’de emekçilere yaşamı zehir eden; fiziksel, toplumsal, psikolojik olarak derinden etkileyen bir yoksullaşma var. Ancak toplumdaki çıkışsızlık duygusu, bu yoksullaşmanın çok daha katmerli biçimde hissedilmesine neden oluyor. Tek adam rejimi, yalnızca toplumu baskı altına alıp özgürlükleri yok etmedi ama aynı zamanda toplumu yapay temelde kutuplaştırdı; topluma sürekli kin ve nefret enjekte etti, bir kesimi diğer bir kesime karşı düşmanlaştırdı. Yolsuzluğa gömülüp çürümüş rejim, ne yazık ki toplumun dokusunda büyük bir tahribata yol açmıştır. Bir dönem “çalıyorlar ama çalışıyorlar” denilerek rejimin yolsuzluklarının savunulabilmesi yeterince çarpıcı değil mi? Ancak toplumdaki doku bozulması bununla sınırlı kalmamıştır. Milliyetçi körlük, kendisi gibi olmayanı düşman görme veya lider kriteri diye öne çıkartılan özelliklerin bir diktatörün özellikleri olması da söz konusu tahribatın başka boyutlarını oluşturuyor.
Türkiye toplumu çok karmaşık bir süreçten geçiyor. Sıklıkla dile getirdiğimiz üzere toplumda çok yönlü ve katmanlı bir dönüşüm dinamiği var. İster iktidara isterse muhalefete oy versin toplumun geneli değişim arzuluyor. Fakat tüm sorunların bir yumağa dönüştüğü, toplumun yapay temelde kutuplaştırıldığı ve korku politikalarıyla yönlendirildiği bu süreçte, bu değişim arzusu henüz kendine bir kanal bulabilmiş değil. Elbette CHP’nin başını çektiği burjuva muhalefet cephesinin izlediği pasif politik çizgi de bunda etkili oluyor. İşte bu değişim arzusu güçlü bir şekilde ortaya çıkıp toplumsal ve siyasal atmosferi belirleyemediği için, tek adam rejiminin gitmesini isteyen toplumsal çoğunluk karamsarlığa kapılıyor. Bu koşullarda, ülkenin çivisini çıkartan ve gelecek yıllar boyunca etkisini gösterecek büyük sorunlar yaratan tek adam rejimi, güçlü görünebiliyor. Oy tabanı erimesine ve büyük bir itibar kaybı yaşamasına rağmen, elindeki dev medya gücünü de kullanarak toplumda güçlü olduğu ve Erdoğan’ın her durumda kazanacağı algısı yaratmaya çalışıyor. Kaos politikalarını devreye sokacağı şantajıyla değişim arzusunun önüne geçmek, toplumu kendisine mahkûm etmek istiyor.
Oysa işsizlik, hayat pahalılığı altında ezilen ve değişim isteyen toplumdaki çoğunluk, rejimin oyun ve planlarını boşa çıkartabilir. Ancak bunu yapabilmek için AKP-MHP iktidarının kurduğu tuzağa düşmemek gerekiyor. Bu iktidar, ülkenin bölüneceği korkusunu kullanarak, milliyetçiliği kışkırtarak, muhalif olan herkesi “vatan haini” ilan ederek güç topluyor. Toplumdaki farklılıkları durmaksızın kaşıyarak ve kışkırtarak “sorun” yaratıyor ve bundan besleniyor. Kuşkusuz rejimin, “dağıtıcı-körleştirici politikalar” alet kutusunda en etkili olanı milliyetçiliktir. AKP-MHP iktidarı, her kesimden 6 milyon insanın oyunu almış Meclisteki üçüncü büyük parti olan HDP’yi “terörist” ilan ederek ve onunla yan yana gelmeyi “vatan hainliği” olarak sunarak muhalefet cephesini tuzağa düşürüyor. Tabiri caizse iktidar, karşısında yer alan toplumsal çoğunluğu körleştirmek, etkisiz kılmak için sürekli göz yaşartıcı gaz kullanıyor. Oysa Türk veya Kürt, Sünni veya Alevi, başörtülü veya başı açık, hepimiz aynı ülkede yaşayan ve çıkarları ortak olan emekçileriz. İktidarın yarattığı milliyetçi gaz bulutunun içinde birbirimize tekme atmayı, “ben onlarla yan yana gelmem” gibi düşünceleri bir kenara bırakmalıyız.
Yüzyıldan fazladır sürüp gelen ve çözümsüz kalan Kürt sorunu, topluma korku salmak için kışkırtılan milliyetçilik, dini inançların sınırsızca istismar edilmesi, farklı inanç ve kimliklerin dışlanması vb. Toplumu yoran ve enerjisini emen bu hususlar, işçi sınıfının ve emekçilerin aleyhinedir. Bu tablonun ortadan kalkması ve yapay ayrımların aşılıp kardeşleşmenin sağlanması için tüm emekçilerin üzerine düşen görev ve sorumluluklar vardır. “Ben ne yapabilirim ki” düşüncesi insanı yalnızca pasif konuma itmez, aynı zamanda psikolojik açıdan hasta eder. Türkiye’de psikolojik sorunların artışı ile büyüyen sorunlar karşısında toplumun yeterince tepki verememesi ve enerjinin içe dönmesi (depresyon) arasında doğrudan bir bağ var. Örgütsüz ve pasif bir toplumun insanı, sürekli şikâyet etmesine rağmen harekete geçmez ve başkalarının onun adına bir şeyler yapmasını ister; “kurtarıcı liderler” peşinde koşar. Toplumun yaşadığı sorunlara örgütlü ve güçlü bir tepki veremediği Türkiye’de “güçlü lider” konusunun bu kadar öne çıkması tesadüf değildir.
Kuşku yok ki insanlık tarihinde liderlerin büyük bir rolü vardır. Mesela Rusya işçi sınıfı 1917’de iradeli, cesur ve öngörülü liderleri sayesinde iktidarı ele almayı başarmıştı. Keza Türkiye’de 1980 öncesinde işçi sınıfı, DİSK ve Kemal Türkler liderliğinde tarihe kazınan bir mücadele yürütmüştü. Fakat liderler, içinde bulundukları toplumla ve kitleyle vardırlar. Toplum örgütlü olmadan, yoksulluğa ve adaletsizliğe karşı mücadele çizgisi güçlenmeden liderler tek başlarına bir şey yapamazlar. Birçok kez vurguladığımız üzere, efsanelerdeki gibi bir kurtarıcı gelip bir kılıç darbesiyle tüm sorunları çözüp toplumu kurtuluşa götürmeyecek!
Pasiflik ve sınıf bilincinden yoksunluk işçi sınıfının gücüne ve mücadelesine inançsızlık doğurur. Mücadeleyi kendisiyle sınırlı sanan ve işçi sınıfının o dev gövdesini göremeyen işçi, ileri sürülen taleplerin gerçekleşmeyeceğini düşünür. Oysa bir talebin hayata geçmesi için öncelikle o talebin emekçi kitleler nezdinde kabul görmesi, meşruiyet kazanması gerekir. Örneğin vaktiyle dünya genelinde işçi sınıfı 8 saatlik işgünü talebini tüm benliğiyle sahiplendiği için sermaye sınıfı gelişen mücadele karşısında duramadı ve boyun eğdi. Kalkış noktamız “ama vermezler ki” değil, “biz kazanacağız” olmalıdır. “Hak verilmez alınır” bu topraklara ait bir deyimdir. En basitinden, Emeklilikte Yaşa Takılanlar örgütlenip mücadele ettikleri için bu talep toplumda meşruiyet kazandı ve oy tabanı giderek eriyen iktidar, desteğini arttırabilmek için EYT’lilerin taleplerini kabul etmek zorunda kaldı.
Mücadele çok yönlüdür ve elbette seçimler de bunun bir parçasıdır. Ancak sadece seçimlerde sandığa giderek bir partiye oy vermek, sonra da tüm toplumsal sorunların çözülmesini beklemek, boş bir beklentidir! Toplumun nefesini kesen sorunlara çözüm bulmak için tüm işçiler, gençler, emekçi kadınlar, emekliler yani işçi sınıfının tüm kesimleri olarak harekete geçmeliyiz. Bir güç haline gelmeliyiz! 13 süper zenginin toplam servetinin (38,9 milyar dolar) nüfusun yarısının toplam servetinden (38,5 milyar dolar) daha fazla olduğu bir Türkiye’de yaşıyoruz. Bu adaletsizliğe, işsizliğe ve hayat pahalılığına karşı durmak istiyorsak; toplumun yapay temelde ayrıştırılmasına ve insanların ötekileştirilip aşağılanmasına karşı çıkıyorsak; grevlerimizi yasaklayan, demokratik hak ve özgürlüklerimizi yok eden tek adam rejimine karşı tüm engelleri aşıp birleşmek zorundayız! Gerçek değişimi yaratabilecek olan işçi ve emekçilerdir. Bir mitinge veya UİD-DER gibi işçi örgütlerinin etkinliklerine katılmak, toplumsal çıkarları ifade eden düşüncelerin bir parçası olmak, yan yana gelip örgütlenmemiz gerektiğini etrafımıza anlatmak ve toplumda bu düşünceleri hâkim kılmak… İşte bunlar mücadelenin ta kendisidir. Öyleyse bu doğrultuda tüm sınıf bilinçli ve öncü işçiler daha cesur olmalı ve daha aktif şekilde hareket etmelidir!
- Annelik Kursağımızda Kalmasın, Bu Düzeni Değiştirelim!
- Kedersiz, Güvenle, Usulcacık Girebilmek İhtiyarlığa…
- Sabırlı Olalım Ama Ne İçin ve Nasıl?
- Gerçek Barış ve Özgürlük İçin Kapitalizme Karşı Mücadelemizi Büyütelim!
- Filistin Halkıyla Dayanışma Büyüyor: Emperyalist Savaşa Hayır!
- İşçi Dayanışması 187. Sayı Çıktı!
- En Uzun Yolculuklar Bile Tek Bir Adımla Başlar
- Hayat Pahalılığı ve Çalınan Ömrümüz
- Sağlıksız Gıdalara Mahkûm muyuz?
- Biz Ameleyiz…
- Hak Aramak Suç Oldu
- “Hakkınızı Yasal Yollarla Arayın!”
- Emekçi Kadınlar: Yan Yana Gelmeliyiz!
- Sömürü Düzenine Karşı Birleşelim!
- İşçi Dayanışması 186. Sayı Çıktı!
- 12 Eylül’den Önce 12 Eylül’den Sonra
- “Yaşam Adil Olmadan Ölüm Adil Olur mu?”
- Hak İstiyorsak Sorumluluk Almalıyız
- Pazar Yerinden Sesler: “Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!”
- Erizihson Efsanesi ve Açgözlülük Meselesi
- Annelik Kursağımızda Kalmasın, Bu Düzeni Değiştirelim!
- Kedersiz, Güvenle, Usulcacık Girebilmek İhtiyarlığa…
- Sabırlı Olalım Ama Ne İçin ve Nasıl?
- Gerçek Barış ve Özgürlük İçin Kapitalizme Karşı Mücadelemizi Büyütelim!
- En Uzun Yolculuklar Bile Tek Bir Adımla Başlar
- Hayat Pahalılığı ve Çalınan Ömrümüz
- Biz Ameleyiz…
- Hak Aramak Suç Oldu
- “Hakkınızı Yasal Yollarla Arayın!”
- Sömürü Düzenine Karşı Birleşelim!
- 12 Eylül’den Önce 12 Eylül’den Sonra
- “Yaşam Adil Olmadan Ölüm Adil Olur mu?”
- Hak İstiyorsak Sorumluluk Almalıyız
- Pazar Yerinden Sesler: “Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!”
- Erizihson Efsanesi ve Açgözlülük Meselesi
- Sermayenin ve İktidarın Saldırılarına Birlikte Karşı Duralım!
- “Yolun Karanlığı Olmaz, İyi Bir Arkadaşla Yürüyene”
- Sınırdışına Çıkmak mı Sınırları Aşmak mı?
- “Bu Hayatı Yaşamanın Başka Bir Yolu Olmalı…”
- Titan’dan Titanik’e Kapitalizmin Akıl Dışı Hikâyesi
Son Eklenenler
- Urfa Organize Sanayi Bölgesinde faaliyet gösteren Özak Tekstil’de işçiler, fabrikada 6 yıldır örgütlü olan Hak-İş’e bağlı Öz İplik-İş Sendikasından istifa edip BİRTEK-SEN’e üye oldular. Bunun üzerine fabrika yönetimi BİRTEK-SEN’den istifa etmeleri...
- DİSK, asgari ücrete ilişkin taleplerini ve mücadele programını 1 Aralıkta gerçekleştirdiği basın toplantısıyla duyurdu. DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ve DİSK Yönetim Kurulunun katıldığı toplantıda DİSK Araştırma Merkezi’nin (DİSK-AR) asgari...
- Temmuz 2023 itibariyle en düşük emekli maaşının 7500 lirada kalmasıyla emekli maaşları açlık sınırının çok altına indi. 2021 Tüm Emekliler Sendikası üyesi emekliler, bu şartlarda geçinemediklerini, kiralarını, faturalarını ödeyemez hale geldiklerini...
- Fil kendini ormanın en güçlü hayvanı ilan etmiş ve yönetimi eline almış. Herkesin iyiliğini düşündüğünü ileri sürerek ormandaki bütün düzeni yeniden kurmuş. Gerçekte ise sadece kendi çıkarlarını gözeterek, ihtiyaçlarını karşılayacak bir düzen kurmuş...
- İsrail yıllarca yürüttüğü yayılmacı politika ile Filistin topraklarının yüzde 85’ini işgal etmiş durumda. 7 Ekim’den bu yana yaşanan savaşta ise 15 binden fazla Filistinli hayatını kaybetti. Filistin sendikaları, tüm dünya işçilerine, 1978’de...
- Aynı işyerinde çalıştığımız Hüseyin diye bir arkadaşım var. Sık sık konuşur, sohbet ederiz. Bu aralar çok dertli. Nedenini sordum. “Valla ne yapıyorum ediyorum, mutlu olamıyorum” dedi. Hüseyin’e dünyada mutluluk sıralamasında Uganda ile kafa kafaya...
- Analarımızın hakkını ödeyemeyeceğimizi düşünürüz. Ana çocuğunu doğuran, koruyan, büyüten, konuşmayı öğreten, şefkatini veren, ona emek verendir. Peki, tek bir çocuğun değil tüm dünya işçilerinin anası haline gelen Jones Ana kimdir?
- Ben metal sektöründe çalışan bir işçiyim. Geçenlerde resmi bir tatil gününde çalıştığım fabrika fazla mesai yapma kararı aldı. İlk olarak sorumlu, herkesi toplayıp fazla çalışma ihtimalinin olduğunu söyledi. Daha sonra da tek tek işçilere sorulmadan...
- Dost kim?/ Düşman kim?/ Aynı gemideyiz dediler,/ Ama aynı sofrada değiliz./ Biz bir aileyiz dediler,/ Ama aynı şartlarda değiliz./ Zengin sofraları, şatafatlı sarayları…/ Söyledikleri yalanlara kanma!/
- İsrail’in 7 Ekimden bu yana Gazze’de sürdürdüğü kesintisiz saldırılarda çoğu çocuk ve kadın, 14 bin 500’den fazla insan katledildi. Evler, okullar, hastaneler, yaşam alanları yok edildi. Bu vahşete sessiz kalmayan farklı ülkelerden işçi ve emekçiler...
- Amazon işçileri, teknoloji devi şirketin 30 yıllık tarihinde en büyük greve imza attılar. Doğu Avrupa ülkesi Çekya’da sağlık, sosyal hizmet, eğitim, otomotiv, metal, gıda, enerji, ulaşım ve daha birçok sektörden yaklaşık 1 milyon işçi 27 Kasımda...
- Sendikalı oldukları için hakları ödenmeden işten atılan Agrobay işçileri İzmir Bergama Kent Meydanında çatıya çıkarak bir kez daha seslerini duyurdular. Urfa’da Özak Tekstilde bir kadın işçi Öz İplik-İş’ten istifa ederek BİRTEK-SEN’e üye olduğu için...
- Pahalılık ve zamlar nedeniyle adeta insan olduğumuzu unuttuk. Eğlenmek, dışarı çıkmak, eş dostla vakit geçirmek, bir yerlere gidip yeni insanlarla tanışmak gibi sosyal aktiviteler lüks oldu. Temel ihtiyaçlarımıza bile yetişemez durumdayız....