Buradasınız
Deprem Değil Rant Yıkar!
Halkalı’dan bir sağlık işçisi

26 Eylül İstanbul depremi orta boyuttaki büyüklüğüne rağmen bir gerçekliği kamuoyunun gündemine tokat şiddetinde getirmiş oldu. 1999 depreminin üzerinden tam 20 yıl geçti. Ancak şimdiye kadar uzmanların “beklenen büyük İstanbul depremi” uyarıları adeta bir sis perdesi ardında silikleştirilmiş, unutturulmuştu. 26 Eylül depremi bize 7 ve üzerindeki büyüklükte bir depremin yaşanması durumunda oluşabilecek yıkımı yeniden, üstelik bu kez tehlikenin daha büyük ve daha yakında olduğunu hatırlattı. Depreme hazırlık mahiyetinde hemen hemen hiçbir şeyin değişmediğini, tersine birçok noktada daha da gerilere gidildiğini gösterdi, 20 yıllık soygun gerçeğini bir kez daha gündemimize soktu. Tüm bunlara rağmen yetkililer 26 Eylül depreminden de ders çıkartılmış değil! Çünkü böyle bir dertleri yok!
TV kanalları deprem konusu üzerinden birkaç hafta reyting kaymağı yediler ve konu tekrar soğumaya yüz tuttu. Böylece depreme hazırlık, risk değerlendirmeleri ve planlamaya ilişkin atılması gereken hayati adımlar yine atılmadı. 1999 depreminden sonra yapı denetimi ile ilgili kararnameler ve kanunlar çıkarıldı. Ancak bunlar ya yürürlükten kaldırıldı ya da içi boşaltılarak uygulanamaz hale getirildi yahut da denetim yapılmadığı için kâğıt üstünde kaldı. Yine, yakın bir zaman önce ruhsatlarda mühendis ve mimarların imzasının bulunması şartı kaldırıldı. Dev bir şantiye alanına dönen memlekette böylece mühendislerin, mimarların yapı ruhsatları üzerindeki denetimleri kaldırıldı. Ruhsatlandırma aşamasında denetimin zayıflatılmasıyla denetimsiz inşaatların yükselmesine davetiye çıkartıldı. Hükümetin imar barışı kanunu kaçak yapıların kolayca ruhsatlandırılmasının önünü açtı. Bir meblağ karşılığında “yasal” ruhsatı verilen bu yapılar da gösteriyor ki deprem gerçekliği egemenlerin umurunda değil. Onların tek hesabı her fırsatı paraya dönüştürmek. Sadece kaçak yapılarda değil sözde denetimleri yapılan binalarda bile gerekli prosedür ve kriterlerin uygulanmadığı, meslek birlikleri ve uzman görüşü alınmadığı ortada.
2011 Van depremine kadar kentsel dönüşüm proje ve uygulamaları pek çok tartışmalara neden olmuştu. Ancak her şeyi fırsata çevirmekte pek mahir olan egemenler 2012’de 6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Kanunu çıkararak kentsel dönüşümün yasal çerçevesini oluşturdular. Böylelikle bir kez daha sermayenin ihya edilmesinin önü açıldı. “Ekonomik ömrünü tamamlayan binaların yenilenmesi” bahanesiyle inşaat rantını körüklemeleri aslında dertlerinin binaların yenilenmesi, sağlam yapıların oluşturulması değil, “duygusal” olduğunu ortaya koymaktadır. Fikirtepe örneğinde olduğu gibi işçi ve emekçilerin mahalleleri, gecekondular zorla yıkılarak yerlerine lüks binalar, plazalar dikildi. Devlet teşvikiyle yeni yandaş inşaat tekelleri peydahlandı, dev ihaleler önlerine serildi. Bunlarla birlikte bir dizi yeni rant alanları daha serpildi. Kentsel dönüşüm danışmanlık hizmetlerinden tutun bina güçlendirme hizmetlerine, deprem dayanıklılık raporlarından imar affı hizmetlerine ve elbette kentsel dönüşüm kredisine! 1999 depreminden sonra geçici olarak çıkarılan ancak örgütlü bir tepkinin gelişmediğini gördüklerinde kalıcı hale getirilen Özel İletişim Vergisi (ÖTV), emekçileri soymanın aracı haline getirilen Doğal Afet Sigortaları Kurumu (DASK) gibi sayısız örnekte olduğu gibi işçi emekçiler soyulup soğana çevrildi.
Bir doğa olayı olan deprem kâr odaklı bu sistem eliyle afete dönüşüyor. Afetlerde hep işçiler, emekçiler ve yoksullar zarar görür ya da ölürler. Zenginler ise daha şimdiden ellerini ovuşturarak “kentsel dönüşüm” kisvesi altında, krizin derin etkilerini yaşayan inşaat sektörünün yeniden canlanması ve yeni rant alanlarına kavuşmasının hayallerini kuruyorlar. Egemenler beklenen büyük İstanbul depremi tehlikesinin yarattığı korku atmosferinden yararlanarak yeni bir talan peşindedir. Son 20 yıl bize her şeyi net olarak gösteriyor. İşçi ve emekçiler yaklaşmakta olan tehlikeye acı tecrübeler eşliğinde örgütlülüklerini inşa ederek hazırlanmalıdır. Yapıların denetlenip risk analizlerinin bilimsel olarak raporlanması, riskli olanların yıkılıp yerine sağlam, her türlü afete dayanıklı yapıların yapılması örgütlülükle doğrudan bağlantılıdır.
- Adres Doğru mu?
- Emekliler “AÇIZ” Diyor, Onları Kim Duyuyor?
- Geleceğimizi Kurmak İçin Birliğimizi Büyütelim
- “Asıl Haber Biziz Be Abla”
- Sağlık Çalışanlarına Sağlıksız Yemekler
- Sorunlar Mücadeleyle Çözülür
- İşyerinde “Paralı Eğitim!”
- Onların İnsafına Bırakmayalım!
- “Sana Ceza Veriyorum Tayfun!”
- Emekli Maaşı Ne Zaman Ödenecek?
- “Çalışanlarımıza Rapor Vermeyin!”
- “Kırtasiye Ürünleri İkinci Ele Düştü”
- Örgütlü Olmak ve Toplu İş Sözleşmeleri
- Alo 170: Yanlış Numara Çevirdiniz!
- Turgut Özal, Gökova Santrali ve Sonrası
- TÜİK Kimin Hizmetinde?
- Emekliler Sendika Kuramazmış!
- Sorumluluk Almadan Kazanım Elde Edemeyiz
- Topluma Fildişi Kulelerden Bakmak
- Mücadele Edenler Mutlaka Kazanır!
Son Eklenenler
- İngiltere’de işçi ve emekçiler, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü soykırıma karşı her Cumartesi günü yüz binler olup meydanlara çıkıyorlar. Ulusal Demiryolu, Denizcilik ve Ulaştırma İşçileri Sendikası (RMT), bu eylemlere geniş katılım sağlıyor. UİD-DER,...
- Otobüs yolculuğunda 81 yaşında Menemenli bir Yörük amca ile tanıştım. O yaşında hâlâ kâğıt toplayarak geçimini sağlamaya çalıştığını anlattı. Çocukları olmamış. Eşinin küçük tarlalarının işlerinin dışında çalışmasına karşı çıkmış. “Benim kazandığım...
- 31 Mart 2024’te yapılan yerel seçimler sonrası CHP yönetimindeki İzmir Çiğli Belediyesi, bütçe yok diyerek 146 işçiyi işten attı. Verilen kararlı mücadelenin sonucunda 50 işçinin işe iadesi yapıldı. Yaklaşık 1 yıldır mücadele eden ve verilen sözlere...
- KESK Ankara Şubeler Platformu basın açıklaması yaparak Sayıştay’ın giyim yardımı ücretinin çalışanlardan geriye dönük olarak talep edilmesini protesto etti. Tüm Emeklilerin Sendikası, Türkiye genelinde düzenlediği eylemlerle düşük ücretlerle...
- İspanya’nın başkenti Madrid’de 25 Mayıs Pazar günü on binlerce emekçi sağlıktaki özelleştirme politikalarına karşı sokakları doldurdu. Kamu sağlık hizmetlerinin yıllardır sistematik olarak ortadan kaldırıldığını belirten sağlık işçileri ve emekçiler...
- Tren yolculuğumda, karşı koltukta cam kenarında oturan bir kadın dikkatimi çekti. Yüz çizgileri 50 yaşında gibiydi ama yaşı 38’miş. Eşini Soma’daki katliamda kaybetmiş bir madenci eşiydi. Manisa’da bir gıda fabrikasında çalışıyor, Soma’da çocukları...
- İnsanın gençlik dönemleri heyecan doludur, coşkuludur, dinamizm yüklüdür. Gençliğin bu hali var olanı sorgulayan, ezber bozan, sınırları zorlayan, değişim isteyen düşünce yapısının da temelini oluşturur. Bundan birkaç ay önce bu ifadelerle Türkiye...
- 1 Mayıs’ta da taleplerimizi haykırmak için meydanlardaydık. Sağlık ve eğitim başta olmak üzere her alanda kamu harcamalarının giderek daha çok kısıldığı, sağlık ve eğitim sisteminin çöktüğü, hizmetlerin daha niteliksiz ama daha pahalı hale geldiği...
- 2012 yılının Mayıs ayıydı. UİD-DER’in kış ayları boyunca sürdürdüğü “Kıdem Tazminatımızı Gasp Ettirmeyeceğiz” kampanyasında 62 bin imza toplanmıştı. UİD-DER’li işçiler, o dönemde milletvekili olan Sırrı Süreyya Önder ile beraber Meclis’te yapılan...
- Ruhen ve zihnen sağlıklı bir insan haksızlığa uğradığında, zulme tanık olduğunda rahatsız olur, bunu dile getirme, itiraz etme, tepkisini ortaya koyma ihtiyacı duyar. Normal koşullarda bu haksızlığın giderilmesini sağlamak ister. Gücü yetiyorsa bunu...
- Kapitalizm öyle bir ekonomik ve toplumsal düzendir ki insanların vefa, bağlılık, sevgi gibi duygularını bile istismar eder, tüketimi kışkırtmak için kullanır. Bunu öyle bir sinsilikle yapar ki normal koşullarda uzak durmamız gerektiğini düşündüğümüz...
- Geçtiğimiz günlerde bir marketin önünde, lise öğrencisi bir gencin beş market çalışanı tarafından depoya sürüklenmeye çalışıldığını gördüm. Müdahale ettim. Genç, iki parfüm çaldığını itiraf etti. Korkmuştu, gözleri büyümüştü. Market çalışanlarından...
- Erik ağaçları durmuşsa çiçeğe/ Işıldamışsa kavakların yaprakları/ Sular yürümüşse söğütlerin dallarına/ Sarmışsa madımaklar çimenleri/