Buradasınız
Ekonomik Yıkımın Bedelinin Emekçilere Ödetilmesine Birlikte Karşı Duralım!
2018’den bu yana Türkiye ekonomisi yokuş aşağı yuvarlanmaya devam ediyor. 2004’te dünyanın en büyük 17’nci ekonomisi olan Türkiye, 2018’e kadar 18’incilikten geriye düşmedi. Fakat 2018’de 19’uncu, 2022’de 23’üncü sıraya geriledi. Gerileme devam ediyor. Türkiye’nin kısa vadeli dış borçları, yani en geç bir yıl içinde ödenmesi gereken dış borç miktarı 211 milyar doların üzerinde. Sadece uluslararası kuruluşlar değil, bizzat ekonominin dümenindeki iktidar sözcüleri de gidişatın kötü olduğunu dile getiriyorlar. Döviz rezervlerindeki erimenin rekor düzeyde olduğunu, kaynak sıkıntısının büyüdüğünü, enflasyonun dizginlenmesinin zaman alacağını, ekonominin önümüzdeki dönemde küçüleceğini, istihdamın azalacağını söylüyorlar. Tüm göstergeler ekonomideki kötüye gidişin artık yıkım düzeyine yükseldiğini gösteriyor.
Fakat bu yıkım tablosunun müsebbibi olan siyasi iktidar hiç de endişeli görünmüyor. Hatta her fırsatta, yakında işlerin yoluna gireceğini tekrarlamaktan geri durmuyor. Peki, bu rahatlığın kaynağında ne var? Lafı dolandırmadan söyleyelim: Birincisi ekonomik yıkımın bedelini işçi ve emekçilere ödetmek üzere tüm planlarını yaptılar ve çoktan uygulamaya başladılar. İkincisi ve daha önemlisi yapay temellerde bölünüp parçalanmış, örgütsüz, dağınık ve dolayısıyla güçsüz durumdaki işçi ve emekçilerden planlarına engel teşkil edecek güçlü bir itiraz gelmeyeceğine inanıyorlar. Gelebilecek her türlü itirazı da bastırabileceklerinden eminler.
Malum, Aralık ayındayız ve 2024 yılı için asgari ücret görüşmeleri gündemde. Asgari Ücret Tespit Komisyonu 11 Aralıkta toplanacak. Fakat sonucun şimdiden belli olduğunu söyleyebiliriz: Açlık sınırı düzeyinde bir asgari ücret! Nitekim yeniden Türk-İş Genel Başkanı seçilen Ergün Atalay pazarlığa açlık sınırından başlayacaklarını itiraf etmekte bir beis görmüyor. Konfederasyonunun açıkladığı 45 bin 686 liralık yoksulluk sınırını es geçerek 4 kişilik bir aile için 14 bin 25 liralık açlık sınırını işçiye reva görüyor. Türkiye’de işçilerin yüzde 65’inin asgari ücret düzeyinde ücret aldığı düşünüldüğünde milyonların açlık sınırında yaşamaya mahkûm edildiği ve daha fazlasının mahkûm edileceği açıktır. Öte yandan metal sektöründe devam eden MESS Grup Toplu İş Sözleşmesi görüşmeleri de işçi ücretlerinin nasıl aşağı çekildiğini ortaya koyuyor. Rekor kârlar açıklayan MESS patronları, işçilere yüzde 36 civarında zam, üç yıllık sözleşme ve esnek çalışma biçimlerini dayattı, bunun üzerine görüşmelerde anlaşma sağlanamadı, uyuşmazlık zaptı tutuldu.
Çok açık ki iktidar ve sermaye işçi ücretlerini düşük tutmakta, baskılamakta kararlıdır. Nitekim Mehmet Şimşek, Hazine ve Maliye Bakanı olarak ekonominin dümenine oturur oturmaz ücret zamlarının enflasyonu arttırdığını söylemeye başladı. Tam da bu bahaneyle, “enflasyonla mücadele” adı altında 2024’ten itibaren asgari ücrete yılda sadece bir kere zam yapılması kararlaştırıldı. İşçilerin hayat pahalılığıyla nasıl baş edeceği umursanmadı. “Başkasının parasıyla zenginlik olmaz” denilerek işçi ve emekçilerin kredi çekmesine ve kredi kartı harcamalarına sınırlama getirileceği açıklandı. Ama enflasyonu nasıl azdıracağı umursanmadan “seçmeli kredi” adı altında şirketlere bol keseden krediler aktarıldı. Enflasyonu yükselteceği açık olduğu halde Kur Korumalı Mevduatta oluşan kur farkının yükü Hazineden Merkez Bankasına devredildi, Merkez Bankasının kur farkını kapatmak için para basmasının önü açıldı.
2023’te yapılan buna benzer düzenlemeleri, çıkarılan torba yasaları, alınan kararları hatırlayalım. Mesela 2024’te devletin vergi gelirlerinin yüzde 70 oranında arttırılması kararlaştırıldı. Peki, bu vergiler kimlerden toplanacak? 2023 Temmuzunda zaten KDV, ÖTV, MTV gibi vergiler arttırılmıştı. Ama geçtiğimiz günlerde bizzat Mehmet Şimşek “vergiyi tabana yaymak için hummalı bir çalışma” içinde olduklarını anlattı. Vergi soygununu büyüteceklerini açık açık söyledi. Gelin görün ki işçi ve emekçileri vergi adı altında soymak için hummalı biçimde yeni yollar arayanlar, sıra sermaye sınıfına gelince tam tersini yapıyorlar. 2024’te kurumlardan yani şirketlerden toplanması gereken 2 trilyon 210 milyar liradan vazgeçtiklerini mutlulukla açıklıyorlar. Bunun için bir kez daha indirim, muafiyet ve istisna gibi gerekçeler uyduruyorlar.
Örnekleri çoğaltmak mümkün: 2024 için hazırlanan bütçede sağlık, eğitim, sağlıklı ve güvenli barınma gibi temel hizmetlere kaynak aktarılmazken tüm kaynaklar sermayeye aktarılıyor. Afet riski taşıyan alanların dönüştürülmesi bahanesiyle çıkarılan kanun hükmünde kararnameyle sermayeye yeni rant ve zenginleşme kaynakları yaratılıyor. Yerleşim alanlarının “rezerv alan” ilan edilmesini öngören bu kararnameyle, itiraz hakkı ve denetim olmadan bölgede oturanların konutlarını en geç 90 gün içinde terk etmesi zorunlu kılınıyor…
Ekonomik yıkımın ağır faturası işçi ve emekçiler olarak canımızı yakıyor ve daha da yakacak. Böyle bir durumda işçi ve emekçilerin itirazlarını yükseltmemesi, sorunlarına çıkış yolu aramaması düşünülemez. Nitekim Türkiye’nin dört bir yanında işçiler hakları için harekete geçiyor, mücadeleye girişiyor. Fakat iktidar ve sermaye bu konuda da tedbiri elden bırakmıyor, aynı hummalı çabayı işçilerin saldırılar karşısında ayağa dikilmesini, haklarını aramasını engellemek için de ortaya koyuyor. Haklarını arayan işçilere, emekçilere, gençlere, muhalif kesimlere dört koldan saldırıyor, her türlü itirazı şiddetle bastırıyor.
Mesela Agrobay Seracılık işçileri, yıllarca kölelik koşullarında çalıştırıldılar. Sendikalı oldukları için tazminatsız olarak işten atıldılar. Bu haksızlığı protesto ettiklerinde jandarma saldırısına uğradılar. Kadın işçiler sürüklenerek gözaltına alındı. Mahkeme sendika başkanına işyerinin 500 metre yakınına yaklaşmama cezası verdi. Özak Tekstil işçileri, sendika seçme hakkını kullandıkları için işten atıldılar. Onlar da durumu protesto etmek istediler, Valiliğin eylem ve etkinlik yasaklama kararıyla, jandarma saldırısıyla, temsilcilerinin gözaltına alınmasıyla karşı karşıya kaldılar. Söylemez Kauçuk işçileri sendikaya üye oldular ama patron, bu konuda hüküm verme yetkisi olmayan bir mahkemeye işkolu itirazında bulundu, hiçbir yaptırımla karşılaşmadı. Akbelen’de ağaçların kesilmesini, ormanın yok edilmesini engellemeye çalışan köylüler, Dokuz Eylül Üniversitesinde yemekhane zamlarını protesto eden öğrenciler gözaltına alındı. Avukat Can Atalay örneğinde şahit olduğumuz gibi işçilerin, emekçilerin, iş cinayetlerinde katledilen işçilerin ailelerinin, depremzedelerin hakları için mücadele edenler hapislere atıldı. Depremin yıktığı Hatay halkının milletvekili seçtiği Atalay, yasalara aykırı biçimde içeride tutuluyor, emekçilerin iradesi yok sayılıyor…
Sermaye sahiplerinin, iktidarın, yargının, kolluk kuvvetlerinin, medyanın, iktidarın uzantısı haline gelmiş uzlaşmacı, bürokrat sendikacıların bir arada hareket ettiği, işçilerin sesini boğmaya odaklandığı bu örnekler Türkiye’yi yöneten rejimin işçi ve emekçi düşmanlığının, hak mücadelesine bakışının özetidir. Çok açık ki bu iktidar sadece sermayenin talep ve arzularını, sadece kendi çıkarlarını gözetmektedir.
2024’ü zorlu koşullarda karşılıyoruz. Fakat koşulların zorlu olması değişmeyecekleri anlamına gelmez. Önemli olan bu durumu normal görüp sineye çekmeyi reddetmek, değiştirmek için irade göstermektir. Öncelikle ekonomik yıkımın bedelinin emekçilere ödetilmesine razı olmadığımızı, yapay ayrımları bir kenara bırakıp birleşebileceğimizi, birimize yapılanı hepimize yapılmış kabul edeceğimizi göstermemiz gerekir. Yapay ayrımlara prim vermeden ortak taleplerimiz etrafında birleşmemiz gerekir. İşçiler olarak işyerimizde, sendikamızda, mücadele örgütlerimizde, mücadele alanlarında birbirimize, ortak taleplerimize sahip çıkalım, sermayenin ve iktidarın saldırılarına birlikte karşı duralım.
- Ekranlar ve Çocuklarımız
- Suriyeliler Geri Dönecek mi?
- Asgari Ücret Nasıl Yükseltilir?
- İşçi Sınıfının Ortak Mücadele Dili: GREV!
- Umudumuzu ve Direncimizi Güçlendirelim, Mücadelemizi Büyütelim!
- İşçi Dayanışması 201. Sayı Çıktı!
- Zeytinyağı, Margarin, Süt Tozu
- Toplumsal Sorunların Bireysel Çözümü Mümkün mü?
- Gelişen Ufkumuz, Değişen Dünyamız
- Köşemize Çekilmiyoruz, Emekçi Gençlik Köşemizle Güçleniyoruz!
- Her Şeyi Paraya Bağlayanlar Kim?
- Devlet Bütçesi Kimin Bütçesi?
- İşçilerin Tek Çıkış Yolu Birlik, Dayanışma ve Mücadeledir!
- İşçi Dayanışması 200. Sayı Çıktı!
- Muhammed Ali’nin Haykırışı ve Gerçek Düşmanlar
- Kapatılan Ocakların Susmayan Bandosu
- Umut Sende Bende Bizde...
- “Ne Olacak Bu Memleketin Hali?”
- Anastasya, Dilan ve Hafızamız
- Ülkeyi Şirket Gibi Yönetmek…
- Asgari Ücret Nasıl Yükseltilir?
- Kumarla Köşeyi Dönenler Neye Dönüyor?
- Umudumuzu ve Direncimizi Güçlendirelim, Mücadelemizi Büyütelim!
- Zeytinyağı, Margarin, Süt Tozu
- Toplumsal Sorunların Bireysel Çözümü Mümkün mü?
- Her Şeyi Paraya Bağlayanlar Kim?
- Devlet Bütçesi Kimin Bütçesi?
- İşçilerin Tek Çıkış Yolu Birlik, Dayanışma ve Mücadeledir!
- Muhammed Ali’nin Haykırışı ve Gerçek Düşmanlar
- Kapatılan Ocakların Susmayan Bandosu
- Umut Sende Bende Bizde...
- “Ne Olacak Bu Memleketin Hali?”
- Anastasya, Dilan ve Hafızamız
- İşçilerin Birliği ve Dayanışması Güçlendikçe Umut da Büyür!
- Gerçek Adalet Mücadelemizle Gelir
- Özgür Olmak Demek…
- Hangisi Daha Zor?
- Yiyorlar, İçiyorlar Hesabı Bize Ödetiyorlar
- 2025, 2024’ten Daha mı İyi Olacak?
- Ters Yüz Edilen Gerçekler: Suç Ne? Suçlu Kim?
Son Eklenenler
- Hatay’ın Payas ilçesinde bulunan Yolbulan Metal fabrikasında 219 gündür grevde olan işçiler, 24 Ocakta Payas Belediyesi önünde eylem yaptılar. 20 Haziranda greve çıkan işçiler, grevlerinin 217. gününde de fabrikanın önünden yürüyüş yaparak yolu...
- İş güvenliği önlemlerinin yetersizliği ve denetimsizlik sebebiyle iş kazaları yaşanmaya, işçiler iş cinayetlerinde ölmeye devam ediyor. Yakın tarihte yaşanan çeşitli iş kazaları ve bunlarla ilgili yayınlanan bilirkişi raporları patronların kâr hırsı...
- İşçi Dayanışması’nın ilk sayısı 2008 Nisan ayında yayın hayatına başlamıştı. Elbette çıkarken kardelenler gibi toprağında kök saldıktan sonra filiz vermişti. İşte o günden beridir 1 Mayıs meydanlarında kırmızı şapka ve önlüklerle gelincik tarlası...
- 24 Ocak 1980’de, sermaye sınıfının ortak talepleri doğrultusunda bir dizi ekonomik karar alınmıştı. Adına “yapısal dönüşüm programı” denilen bu kararların alınmasında IMF, Dünya Bankası gibi emperyalist güçler, bu süre zarfında kurulan hükümetler,...
- Sonradan görme bir burjuva olan Turkuaz Tekstilin sahibi Nihat Zeybekçi, asgari ücreti vatan-millet-Sakarya’ya bağlamak için cambazlık yapıyor. Asgari ücret 660 dolara karşılık geliyormuş. 2003’te asgari ücret 100 dolar ediyormuş. Bunlar yanıltıcı...
- Teksif Sendikasında örgütlenen İzmir/Gaziemir’de Digel Tekstil, İstanbul/Tuzla’da TKİS Blinds ve Kayseri’de Almer Tekstil işçileri, patronların sendika düşmanlığına ve işten atma saldırısına karşı mücadele ediyor. İBB’ye bağlı Beltur işçileri, 20...
- Bolu’da Kartalkaya Kayak Merkezinde bulunan Grand Kartal Otel’de 21 Ocakta gece saatlerinde meydana gelen yangında 79 kişi hayatını kaybederken onlarca kişi yaralandı. Yapılan açıklamalara göre yangın sırasında otelde kayıtlı 238 kişi bulunmaktaydı...
- Emekçi kadınlar olarak birçok sorunumuz var. Hayat pahalılığı, yoksulluk, çocuklarımızın ihtiyaçlarını karşılayamamak gibi sorunlar yaşıyoruz. İzmir’de tek göz bir evde çıkan yangında hayatını kaybeden beş küçük çocuk hepimizi çok üzdü. Bu çocuklar...
- İşçi sınıfının emeklileri, abi ve ablalarımız, Erdoğan 2024 yılını “emekliler yılı ilan ediyoruz” demişti. Erdoğan’ın o konuşmasını belki de hepimiz dinledik, gazetelerden okuduk. Bazılarımız burjuva siyasetinin zokasını yutarak, “belki bu sefer iyi...
- Baskılara, yasaklara rağmen direnişlerini sürdüren Polonez işçilerinin mücadelesi kazanımla sonuçlandı. Metal işçilerinin kararlı duruşu kazanım getirdi. Hitachi Energy grevi 24 Aralıkta, Schneider Elektrik grevi 6 Ocakta, Arıtaş Krijojenik grevi 10...
- Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası, 19 Ocakta Kadıköy İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü önünde eylem yaparak Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezlerinde çalışan öğretmenlerin ve terapistlerin sorunlarına değindi.
- İngiliz egemenleri, sömürge döneminde ticaret gemilerini, donanmalarını korumak için vahşi bir yöntem geliştirmişler. “Yamyam fare yöntemi” olarak adlandırılan bu yöntem şöyle: Açık denizdeki gemilerde fareler çoğalınca önce bir fare yakalanır, boş...
- Asgari ücret pek çok işçinin beklediğinin tersine 23 bin lirayı bile bulmadı. Utanmadan “işçiyi enflasyona ezdirmedik” dediler, gözlerimizin içine baka baka bizimle dalga geçtiler. Hiçbirimiz bu yalana inanmıyoruz. Çünkü yoksulluğu biz yaşıyoruz,...