Buradasınız
“Elma da mı Be Abi!”
Tuzla’dan bir kadın işçi

Üç aydır maaş alamadıkları fabrikada işler durunca Nazlı iyiden iyiye maddi sorunlar yaşamaya başladı. Artık günlük de olsa bir iş bulmak zorundaydı. Birkaç iş denedi denemesine ya, ücreti çok az olunca yol çilesini çekmeye değmedi. Hele en son çalıştığı lokantanın havalandırmasız küçük mutfağında biriken bulaşık Nazlı’yı hayattan soğutmuştu. Çalışırdı çalışmasına ama ücreti pek azdı. Sonra çalıştığı fabrikadaki iş arkadaşı, Bahar ablası, kozmetik fabrikasında sigortasız günlük iş bulunca, ustabaşı kendisi gibi işsiz arkadaşlarını da çağırmasını istemiş. Parası da çalıştığı kafelere göre daha iyi olunca hevesle gitti.
Beş arkadaş buluşup fabrikaya gittiler. İçeri girdiler. Nazlı her yeri şöyle bir süzdü. İlk kez geliyordu, diğer kadınlar daha önce de geldikleri için alışkındılar. Kimliklerini girişteki sekretere teslim ettikten sonra soyunma odasına gittiler. Kapıyı açmalarıyla ağır bir kokuyla beraber sauna etkisi yaratan sıcağın yüzlerine vurması bir oldu. Bahar ablası, Nazlı’yı uyardı:
-Paran varsa al yanına, akşama yerinde yeller eser yoksa!
-Abla, yok ki zaten, dedi Nazlı hafif tebessümle.
Yukarı çıktılar. Ayaklarına galoşu, başlarına boneyi, üstlerine de önlükleri giydikten sonra üretim alanına giriş yaptılar. Görünürde 170 kişiden fazla çalışan vardı. İşçilerin yüz yirmisi sigortalı çalışıyor, geri kalanlar onlar gibi gündelikçiydi. Gençler de bir hayli çoktu. Çoğu öğrenciydi, okul harçlığını çıkarmak için gelmişler. Fabrika çalışanlarının çoğu da kadındı.
Yevmiyeli işçileri, insan olduklarını unutmuşçasına ip gibi ortaya dizdiler. Sonra hat başlarındaki ustalar, ortada biriken gündelikçi işçileri kalıbına, sıfatına bakarak “sen şuraya, sen buraya, sen de oraya” şeklinde dağıttılar. Çalışan makineler kulakları sağır edercesine her türlü sesi bastırıyordu. Gündelikçi işçiler, gün içinde oradan oraya en zor işlere sürülüyor, onlara verilen paranın acısı çıkarılıyordu. Fabrikanın daimi çalışanları ise kötü çalışma koşullarından bıkmışlardı. Günde 12 saat çalışıyorlardı. Sadece asgari ücret alıyorlardı, hiçbir sosyal hakları yoktu. “Kaybedecek neyimiz var?” diyenler, “çıkarsalar da kurtulsak” düşüncesindeydiler. Bu durumun bir tek kendi fabrikalarında olduğunu düşünüyorlardı. Mevcut koşularını birlikte değiştirmek akıllarına gelmiyordu. Tabi bu kötü durumdan daha iyisini hayal edemediği için memnun olanlar da vardı.
İşçiler hatlarını bırakıp tuvalete gidemiyordu. Gitseler de bir hayli yol kat etmek gerekiyordu. Biri “bir yol lavaboya gideyim” dese herkes birbirinin suratına bakıyordu. Patronlar, işçileri tuvalet ihtiyacını bile anormal karşılar kıvama getirmiş.
“Su içeyim, su sebilleriniz nerde?” diye sordu Nazlı. “Üretimin dışında” dediler. Kapı önüne konmuş demirden bir musluk… Bardak yok, avucunu doldurup öyle içiyorsun. Üretimden çıkıp kirli ellerle musluktan su içmeleri bekleniyor işçilerin. Ellerini yıkayıp öyle içmek isteseler o da yasaklanmış. Yanına yazmışlar “lütfen elinizi yıkamayın!” Bir musluk var ki, sanat eseri. Suyu havada yakalıyorsun, ineklerin su içtiği yalak gibi yani. Bu arada biri su içmeye veya tuvalete gitse diğerleri başlıyordu söylenmeye. “Ya nerde kaldı bu, kaç saat oldu?” soruları havada uçuşuyordu. Hat dolmuş, makinelerin hızı tavan yapmış. Üretim müdürleri tepelerinden ayrılmıyor. “Hadi hadi daha bu kadar mı yaptınız” bağrışları makinelerin sesine karışıyor.
Zaman ilerledi, Nazlı’yı başka bir bölüme götürdüler. Nazlı gittiği bolümden bir kadının yakarışlarına kulak kabartı, epey öfkelenmişti. Yanındaki diğer mesai arkadaşıyla paylaşıyordu öfkesini.
- Bir oldu, iki oldu kardeşim üçüncü de artık art niyet ararım. Bu ne böyle, sürekli aynı şey!
Yanındaki diğer kadın kendince akıl verdi.
-Aman boş ver, ne yapacaksın? Bak sonra suçlu sen olursun. Kadın kuyruk sallamasa erkek bir şey yapmaz derler. Sen gene de şikâyet et istersen, ama bir şey çıkmaz, dedi.
-Edeceğim tabi! İşten çıkacağım bayramdan sonra. Lanet olsun buraya, diye sitemine devem etti.
Nazlı kendisine hâkim olmaya çalıştı ama neden sonra dayanamadı sordu.
- İyi misin, bir sıkıntı yok değil mi?
-Ya sorma başıma geleni! Adam bir değil, iki değil, resmen taciz ediyor. Hem de kaçtır! Bıktım artık.
-Peki, sen ne tepki verdin?
-Bir şey diyemedim ama şikâyet edeceğim müdüre!
Nitekim gitti ve şikâyet etti. Nazlı, makinenin arkasından müdürün tepkilerine bakıyordu. Kadın konuşmasını bitirdi, makinesinin başına geçti.
“Söyledin mi müdüre, ne dedi?” diye sordu dertleştiği arkadaşı.
-Tamam, hallederiz dedi.
Aslında müdür hiç umursamadan rutin çalışmasına devam etmişti.
Yanlış basılan ambalajları sökmek için gittiği bölümde Nazlı ambalajın sertliğinden elini iki yerden kesti. Ciddi bir şey değildi ama eli her bir ambalajı söktüğünde eli daha da kanıyordu. Yanındaki arkadaşına “yara bandı var mı?” diye sordu. “Ne oldu, ne yapacaksın?” dedi. Nazlı, elini göstererek “kanaması durmuyor, bantlayayım dedim” diye cevap verdi. Ustabaşı “çabuk eldiven giy de ürünlere bulaşmasın” diye bağırırıca Nazlı’nın yüreğinin acısı elinin acısını unutturmuştu.
“Geçmiş olsun kardeş” demesini beklerdi. Sonra karşısında çalışan daha 19’unda genç bir kız “abla iyi misin?” deyince pek sevindi Nazlı. “Neyse, insanlık henüz ölmemiş” diye düşündü. Herkes makinenin bir parçası gibiydi. İnsani ilişki kuracak vakit yoktu. Adeta zamanla yarışıyor, bütün ihtiyaçlarını unutuyordu işçiler. Makinenin dişlisi gibiydiler. Çalışma temposunun yaratığı yoğunluk insana dair duyguları paylaşmalarına izin vermiyordu. 10 dakikalık çay molasında ise yorgun düşen bedenlerinin derdinden sohbet edemiyorlardı. Molalarda işçilerin oturacakları alanlar da yoktu zaten. Herkes ya yerde, ya kaldırımda oturuyordu.
Mesai bitimine yaklaşmışlardı. Paralarını almak için gittikleri muhasebeden “para bugün yok, arkadaş para bırakmamış yarın alırsınız” deyince işçilerin suratları düşse de Nazlı hariç kimse bir şey demedi.
-Ne demek para yok? Bizi bugün çalıştırdıysanız paramızı da vereceksiniz! Öyle şey olmaz. Cebimizde beş kuruş yok. Ücretimizi günlük alacağımız söylenmişti.
Yanındaki arkadaşları da Nazlı’dan güç alıp destek oldular. Muhasebeci, işçilerin vazgeçmeyeceğini anlayınca peki madem bekleyin bankamatikten çekip geleyim demek zorunda kaldı. Nitekim paralarını da aldılar. Ama işçilerin gündelik eziyeti henüz bitmemişti. Sıra çıkışta çantaların aranmasına gelmişti. Üretilen ürünlerden işçilerin çantalarına koyup götürme olasılığına istinaden! İşçiler hırsızlık yapabilirdi! Tek tek çantalara bakarken işçilerin bazılarının çantasından elma çıktı. Yemekte dağıtılan elmaları yemeyenler kendi elmasını çantasına koymuş. Elmaları gören görevliler “Buradan bir şey götüremezsiniz” diyerek elmaları da topladılar. İşçilerin arasından bir ses “Elma da mı abi” dese de…
Evlerine gitmek için bindikleri servis, penceresi olmayan her yeri kapalı yük kamyonetiydi. İşçilerin altlarına ne bulduysa oturdukları araç içler acısı durumdaydı. Göçmen işçileri andırıyordular. Nazlı’nın yanındaki çocuk yorgunluktan aracın kasasında uyuyakalmıştı. Herkes sessizdi. İnsan olduklarını unutmuş gibiydiler. Arabanın durmasıyla uyanan çocuğun “Alamanya’ya geldik mi abi” esprisiyle acınası hallerine gülmeye başladılar.
- Yıkanan Eller, Hayatları Kurtulan Anneler ve Geleceğimiz
- Anna’nın Annesi ve Anneler Günü
- Nefes Almak İçin…
- UİD-DER’de 8 Mart Etkinlikleri: 8 Mart Yol Gösteriyor, Engeller Mücadeleyle Aşılır!
- Emekçi Kadın, Yaşam, Mücadele, Dönüşüm
- “Hey Kızlar Siz de Katılın Bize!”
- UİD-DER Kadın Komitesi: Sorunlar, Engeller Mücadeleyle Aşılır!
- Güvencesiz ve Esnek Çalışma Modellerine Bir Yenisi Eklendi: “Komşu Annelik”
- Bu Televizyonlar Neleri Gösterir, Neleri Göstermez?
- Ekranlar ve Çocuklarımız
- Gelişen Ufkumuz, Değişen Dünyamız
- İşçilerin Canının Hiçe Sayılmasına Birlikte Karşı Duralım!
- Kadına Yönelik Şiddete Karşı Dünyadan Eylemler
- Anastasya, Dilan ve Hafızamız
- Gerçek Adalet Mücadelemizle Gelir
- Geleceğe Dönüşmek, Geleceği Büyütmek
- UİD-DER Kadın Komitesi’nden Polonez Direnişine Dayanışma Ziyareti
- Ağıt Yakmasın Analar, Umut Türküleri Söylesin
- Nurten Abladan Bugünün Emekçi Kadınlarına
- “Kendimiz İçin Yürüdük…”
Son Eklenenler
- DİSK Emekli-Sen, 13 Temmuzda Çankaya Zübeyde Hanım Sosyal Tesisleri’nde “Emekli Buluşması” düzenledi. DİSK-AR tarafından hazırlanılan 2025 Emekli Raporu’nun kamuoyuyla paylaşıldığı etkinliğe DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, DİSK Emekli-Sen Genel...
- Haydarpaşa Dayanışması, son banliyö seferlerinin durdurulduğu 2013’ten bu yana Haydarpaşa Garında her Pazar günü “Ne Otel Ne Müze, Haydarpaşa Gardır Gar Kalacak!” pankartıyla basın açıklamaları gerçekleştiriyor. 13 Temmuz Pazar günü gerçekleştirilen...
- Modern tıbbın temel kurallarından biri elleri çok iyi yıkamak, el hijyenine dikkat etmektir. Peki, el yıkamanın bile geçmişte mücadele konusu olduğunu biliyor muydunuz? Ignaz Semmelweis, 1840’lı yılların sonunda, Viyana’daki bir kadın doğum...
- Hayat pahalılığı ve yüksek enflasyon karşısında işçi ücretleri erimeye devam ederken kamudan özel sektöre işçiler, düşük ücretlere karşı mücadele ediyor. Harb-İş Sendikası, 11 Temmuzda Ankara’da basın açıklaması yaparak sefalet zammı dayatmasına...
- Kamu çerçeve protokol süreci uzadıkça uzuyor. Savunma sanayi sözleşmesi hakem heyetine gönderildi. Diğer işkolları ise 3. teklifi bekliyor. Kamu çerçeve protokolü kamu işçilerinin asgari ücretini belirleyen bir protokoldür. Nisan 2024’te Anayasa...
- İspanya’nın Cadiz kentinde 23 Hazirandan bu yana süresiz grevde olan metal işçileri, 8 Temmuzda eylemlerini sonlandırdılar. Yetkili sendika UGT sendikasının işverenle imzaladığı ön anlaşmayı kabul etmeyen yaklaşık 30 bin metal işçisi, 18-19...
- 600 binden fazla kamu işçisini ilgilendiren Kamu Çerçeve Protokolü (KÇP) görüşmelerinde siyasi iktidarın dayattığı düşük zam oranları sağlık işçileri tarafından “sefalet dayatması” olarak değerlendiriliyor. Yüksek enflasyon ve ağır vergi yükü...
- Gebze Sendikalar Birliği, geçtiğimiz hafta İsrail’in Filistin’deki zulüm ve katliamını protesto etmek için bir eylem organize etti. Biz de UİD-DER’li işçiler olarak, zulme uğrayan Filistinli işçi ve emekçilerin haklı mücadelesine destek olmak için...
- 9 Temmuzda Hindistan genelinde milyonlarca işçi, emekçi, çiftçi ve genç, Modi hükümetinin işçi düşmanı politikalarına karşı ülke çapında greve çıktı. Kentlerden köylere, fabrikalardan tarlalara kadar yaşamı durduran dev grev, Hindistan’daki tüm...
- Annem, ablamla birlikte dördüncü katta oturur. Sokağa inmez ama mahallede, köyde, Almanya’daki akrabalarda ne olup bittiğini mutlaka bilir. Evden her çıktığımda balkonundadır. Selamlaşır, iki laf ederiz. Başımda bazen UİD-DER yazılı kırmızı şapkam,...
- Karanlık ve aydınlık… Ölüm ve yaşam… Emek ve sermaye… Sonsuz evrenimizde her şey karşıtıyla birlikte var. Sömürü ve zulüm varsa isyan da var. Sınır, din dil, ırk farkı tanımadan dünya meydanlarında tek ses tek yürek olan işçiler, işçi sınıfımız var...
- Emperyalist savaşın alevlerini büyüten, milyonlarca masum insanı, doğayı katleden, kentleri yok eden egemenler ne yaparlarsa yapsınlar emekçilerin birbirleriyle dayanışmasının önüne geçemiyorlar. İşçi ve emekçiler fabrikalardan limanlara,...
- İzmir Büyükşehir Belediyesi grevinde yaşananlar hakkında Marksist Tutum’da bir makale okudum. Tam da içimden geçenleri, cümlelere dökemediklerimi noktasına virgülüne kadar yansıtan bir yazıydı. Konuyu derinlemesine ele alan bu yazı her mücadelede...