Buradasınız
İnsanlık Aya’nın Gözlerinde Saklı
Ankara’dan iş güvenliği uzmanı bir işçi

Geçenlerde Balıkesir’e bir aile ziyaretine gittim. Hazır hep beraberken de pikniğe gidelim dedik. Piknik oyunsuz olur mu hiç? Yanımızda top da götürdük. Bir yandan yiyecekler hazırlanırken misafirliğe gittiğimiz ailenin kızlarıyla top oynamaya başladık. Sonra etrafımızı piknik alanındaki diğer çocuklar sardı. Her gelen çocuk “abla ben de oynayabilir miyim?” diyor ve katılıveriyordu oyuna. Böylece 8 kişi olduk. En büyükleri 13 yaşlarında 6 çocuk, öğretmen Özge Abla ve ben.
Kocaman bir çember oluşturduk. Birbirimizin isimlerini öğrendik. İstop, yakan top ve voleybol oynadık. Aramızda Aya isimli 10 yaşında bir kız da vardı. Başında yazması, kara kara gözleriyle hem oyuna dâhil olmak istiyor hem de çekiniyordu. Anlamıştım göçmen olduğunu. Diğer çocuklar da anlamış olacak ki aralarında “Afgan” diye gülüşüyorlardı. Aya’ya kimse top atmıyordu. Ben attıkça kara gözleriyle bana gülümsüyordu. O gülümsedikçe ben “yapacak ne kadar çok şey var” diye düşünüyor ve çocuklarımızın yüzünden gülümsemelerini eksik etmeyecek bir yaşamı düşlüyordum. Aya’nın gülen gözleri bana insanlığımı sorgulatıyordu. Aya ise bir serçe gibi tedirgin duruyordu. Aralarında şakalaşan çocuklara eğer böyle dalga geçmeye devam ederlerse oyun oynayamayacaklarını söyledim. Uyarım sonrasında kendilerine çeki düzen verseler de yaşanan bu durum beni epeyce üzdü.
Bir çocuk doğduğunda nasıl da masumdur. Etrafını tanımaya ve anlamaya çalışır. Fakat içine doğduğu toplum onu yavaş yavaş şekillendirmeye başlar. Kapitalist düzen altında çocuklar daha küçücükken önyargılarla doldurulabiliyor, birbirlerini ezebiliyor, empatiden, anlayıştan yoksun yetiştirilebiliyorlar. Düşünün ki küçücük çocuklarımız Suriye’nin, Afganistan’ın, Amerika’nın nerede olduğunu bilmez ama Afgan dediğin zaman yüzünü buruşturur, Suriyeli dediğin zaman uzak durur. Oysa hepsi bizim çocuklarımız, işçi çocukları… Doğumlarından itibaren kahırla büyüyen; kimi daha ergenliğe girmeden işçi olan, kimi savaşın acımasızlığından kaçarken göç yollarında ölüp kıyıya vuran… Rengârenk uçurtmaların masmavi gökyüzünde süzülmesini izleyemeyen işçi çocukları… Ama bir düşünelim, nasıl oluyor bütün bunlar? Nasıl oluyor da çocuklarımıza kadar sirayet ediyor bu düşmanlık?
Kapitalist düzende egemen durumda olan sermaye sahipleri, kendi çıkarları uğruna hiç tanımadığımız halde biz farklı halklardan emekçileri birbirimize düşman ediyor, sonra da ayırt etmeden hepimizi işsizliğe, düşük ücretlere, yüksek kiralara, zamlara mahkûm ediyorlar. Bir de öyle bir algı yaratılıyor ki sanki iktidar göçmenlere ayrıcalık sağlıyor, yardım yapıyor, sefaletten kurtarıyor. Oysa gerçek bu değil. Gerçek, göçmen işçilerin yerlilere göre daha sefil çalışma ve yaşam koşullarına maruz kalması, bir de üstüne hor görülmeleri. Göçmen çocuklar da hem düşmanlaşmanın, ayrımcılığın etkisiyle sevgiden mahrum kalıyor hem de beslenme, sağlık, eğitim gibi temel haklardan yoksun olarak büyüyorlar.
Öğretmen Özge Ablayla oyundan sonra biraz sohbet ettik. Sınıf öğretmenliği yapıyor. “Göçmen çocuklar var mı sınıfında?” diye sordum. Kendi sınıfında da okulda da birçok göçmen çocuk olduğunu söyleyerek şunları anlattı: “Türkçe bilmiyorlar, karşılıklı anlaşacağımız bir dil yok. El hareketleriyle ders işliyoruz. Keşke göçmen çocuklar için en azından Türkçe öğrenene kadar ayrı sınıflar oluşturulup sonradan karma sınıflar yapılabilse. Ya da madem buraya geldiler ve yerleştiler, başka çalışmalar yapılsa da kendi dillerinde eğitim alabilseler. Mesela tercüme edecek öğretmenler koyulsa göçmen çocukların olduğu sınıflara. Biz göçmen çocuklara ders anlatmaya çalışırken bu sefer diğer çocuklar geri kalıyor. Sonra veliler şikâyetçi oluyor bundan, onlara göre suçlu göçmenler. Oysa göçmen çocuklar da çocuk değil mi? Eğitim onların da hakkı değil mi? Ama böyle olmuyor, çok zorlanıyoruz. Devletin buna bir çare bulması gerekir.” Ben de ona göçmenlerin gittikleri ülkelerde ne kadar zorluk yaşadıklarını ve bunun egemenlerin zerre kadar umurunda olmadığını, tek umurlarında olanın kârları olduğunu anlattım.
Evet, herkes bir şeylerden şikâyetçi ama suçlu hep yoksul emekçiler, özellikle de göçmenler. Asıl suçluyu göremediğimiz zaman mağdur olanla duygudaşlık kuramıyor, ona eziyet edebiliyor, hatta egemenlerin kışkırtmalarına gelirsek insanlığımızı kaybedebiliyoruz. Asıl suçlu olan ve suçlarını görmeyelim diye bizi birbirimize düşman eden egemenleri görmediğimiz sürece çocuklarımızın gözlerindeki umudu, sevinci söndürüyoruz. Oysa bizim çocuklarımızın gözlerindeki umut sönmesin istiyorsak göçmen çocukların da dünyadaki tüm çocukların da mutlu olmasını dilemeliyiz. Bu dileğimizin bu düzen altında gerçekleşmesi mümkün değil. Ama kapitalizm yıkıldığında çocukların mutlu olduğu, kimsenin kimseyi sömürmediği, bolluk ve kardeşliğin hüküm sürdüğü bir dünya mümkün olacak. İnsanlığı kurtaracak olan bir güç var, ellerimizde ve yüreğimizde. Yeter ki asıl suçluyu görelim ve bizi bölenlere, düşmanlaştıranlara karşı birleşelim. Afgan, Türk, Kürt, Suriyeli hangi milletten ya da inançtan olursa olsun çocuklarımızın gözlerindeki ışıltıyı kaybetmemek için mücadele edelim.
- “Suriyeliler Kendi Ellerinin Ekmeğini Yiyor”
- “Mülteci Düşmanlığı Yapan Tezgâhıma Gelmesin”
- “Bizi Soyanlar Göçmen ve Yoksul Değil, Buralı ve Zengin”
- Göçmen Düşmanlığı Kimin İşine Geliyor?
- Emekçilerin Mülteci Düşmanlığından Çıkarı Yoktur!
- “İstanbul’da Herkes Yabancı”
- İnsanlık Aya’nın Gözlerinde Saklı
- Umut Tekneleri Ölüm Tekneleri Olmaya Devam Ediyor
- Dümen Yelpazesinde Yaşam Savaşı
- Bu Düzen Çocuklarımıza Bir Oyuncak Bile Veremez
- Bursa’da Göçmen Faciasının Hatırlattığı Acı Gerçekler
- Ortak Duygular Yapay Duvarları Yıkar
- Fakir Baykurt, “Gece Vardiyası” ve Göçmenler
- Göç Sorunu: Hangi Yola Girmeli, Kime Karşı Durmalı?
- Bir Afgan Göçmen İşçiyle Söyleşi: “Ölmek ya da Özgürce Yaşamak”
- Kimin Yanındayız, Kime Karşı Duracağız?
- Adu: Bir Çocuk ve Mültecilik
- Mülteci İşçilerle Biz Bir Sınıfız
- Fas Sınırında İnsanlık Trajedisi: Umut Tekneleri Ne Zaman Kıyıya Varacak?
- Sınıf Kardeşliğini Yükseltelim
Son Eklenenler
- İnsanın gençlik dönemleri heyecan doludur, coşkuludur, dinamizm yüklüdür. Gençliğin bu hali var olanı sorgulayan, ezber bozan, sınırları zorlayan, değişim isteyen düşünce yapısının da temelini oluşturur. Bundan birkaç ay önce bu ifadelerle Türkiye...
- 1 Mayıs’ta da taleplerimizi haykırmak için meydanlardaydık. Sağlık ve eğitim başta olmak üzere her alanda kamu harcamalarının giderek daha çok kısıldığı, sağlık ve eğitim sisteminin çöktüğü, hizmetlerin daha niteliksiz ama daha pahalı hale geldiği...
- 2012 yılının Mayıs ayıydı. UİD-DER’in kış ayları boyunca sürdürdüğü “Kıdem Tazminatımızı Gasp Ettirmeyeceğiz” kampanyasında 62 bin imza toplanmıştı. UİD-DER’li işçiler, o dönemde milletvekili olan Sırrı Süreyya Önder ile beraber Meclis’te yapılan...
- Ruhen ve zihnen sağlıklı bir insan haksızlığa uğradığında, zulme tanık olduğunda rahatsız olur, bunu dile getirme, itiraz etme, tepkisini ortaya koyma ihtiyacı duyar. Normal koşullarda bu haksızlığın giderilmesini sağlamak ister. Gücü yetiyorsa bunu...
- Kapitalizm öyle bir ekonomik ve toplumsal düzendir ki insanların vefa, bağlılık, sevgi gibi duygularını bile istismar eder, tüketimi kışkırtmak için kullanır. Bunu öyle bir sinsilikle yapar ki normal koşullarda uzak durmamız gerektiğini düşündüğümüz...
- Geçtiğimiz günlerde bir marketin önünde, lise öğrencisi bir gencin beş market çalışanı tarafından depoya sürüklenmeye çalışıldığını gördüm. Müdahale ettim. Genç, iki parfüm çaldığını itiraf etti. Korkmuştu, gözleri büyümüştü. Market çalışanlarından...
- Erik ağaçları durmuşsa çiçeğe/ Işıldamışsa kavakların yaprakları/ Sular yürümüşse söğütlerin dallarına/ Sarmışsa madımaklar çimenleri/
- Adana ve Mersin’de faaliyet gösteren Toros Tarım tesislerinde Petrol-İş Sendikasında örgütlü 213 işçi, 21 Mayıs sabahı greve çıktı. UİD-DER’li işçiler olarak grevin 5. gününde Mersin’deki fabrikanın önünde grevci işçilere dayanışma ziyaretinde...
- Nakba’nın 77. yılında dünyanın dört bir yanında işçi ve emekçiler, Filistin halkına yapılan zulmü protesto ediyor, şehir meydanlarında kitlesel gösteriler düzenliyor. Dünya genelinde yüzbinlerce işçi ve emekçi, 77 sene önce Filistin halkının...
- Adana ve Mersin’de faaliyet gösteren Toros Tarım tesislerinde çalışan 213 işçi 21 Mayıs sabahı greve çıktı. Kocaeli Dilovası OSB ve İzmir Çiğli’de üretim yapan DYO Boya fabrikalarında eş zamanlı grev başladı.
- Karabağlar, İzmir’de ikamet ettiğim ilçedir. Mahallelerinin büyük çoğunluğunda işçi ve emekçiler yaşar. Küçük bir kesimse tuzu kuru, küçük burjuvalardan oluşur. Belediye bu zengin semtlere gösterişli hizmetler sunarken, yoksul mahalleler hep ikinci...
- Grevdeki Temel Conta işçileri 22 Mayısta fabrika önünde kitlesel basın açıklaması gerçekleştirerek işverenin grev kırıcı uygulamalarını ve saldırgan tutumunu protesto etti. Eyleme Türk-İş’e bağlı sendikalar, KESK İzmir Şubeler Platformu, Genel-İş...
- Küçük bir işçi çocuğu. Elinde, üstünde “Kreşe Gidemediğim İçin Greve Geliyorum” yazan kartonuyla poz vermiş. Muhtemelen annesi tarafından grev yerine getirilmiş. En küçük olmanın verdiği şirinlikle bütün işçilerin göz bebeği olmuş. Kreşte...