Buradasınız
İspiyoncu Değil İşçiyiz!
Beylikdüzü’nden bir tekstil işçisi
Kriz gittikçe derinleşerek kendini daha da hissettirmeye başladıkça, işyerlerindeki çalışma koşullarımız daha da zorlaşıp baskılar artıyor. Zaten zor olan çalışma koşullarımız, içinde bulunduğumuz krizle birlikte dayanılmaz hale gelmeye başladı.
Ben bir fabrikada vardiyalı çalışan bir işçiyim. Her gün 12 saat en kötü koşullarda çalışıyoruz. Ücretlerimiz düzenli ödenmiyor, yemeklerimiz berbat, yorgunluktan tuvaletlerde uyuyoruz. Patronlar sınıfının uşaklığını yapan ustalar ve şefler azgınlaşarak üstümüze geliyor ve patronların çıkarlarını korumak için her türlü yola başvuruyorlar. Benim çalıştığım fabrikada her gün iş saatinin bitiminde toplantı yapılıyor. Birkaç gün önce postabaşı iş saatinde acil bir şekilde bizleri toplayıp şefin yanına götürdü. Hepimiz birbirimize bakarak, acaba ne oldu diyerek şefin yanına gittik. Meğer bir arkadaşımız işte hata yapmış, onun içinmiş. Şefin söylediği sözler insanlık dışıydı. Söylediği sözler aynen şöyleydi: “Bu arkadaşımız size ihanet ediyor, onun ve onun gibilerin yüzünden maaş alamıyoruz, böyle insanları içimizde barındırmamalıyız. Bundan sonra hanginiz hata yaparsanız yapın cezasını hepiniz çekeceksiniz. Ya bu arkadaşınızı adam edin ya da bundan sonra sizi Allah bile elimden alamaz.” Bu sözleri söylerken bir taraftan da makineye vuruyordu. Dağılıp makinelere gittiğimizde postabaşı nabzımızı yoklamaya başladı, istedikleri oldu mu diye.
Neydi istedikleri? İşçi arkadaşımıza düşman olmamız, kavga edip aylardır alamadığımız ücretleri unutmamız, yaşadıklarımızın hesabını ona ve birbirimize sormamız. Gözlemlediğim kadarıyla istedikleri tam olarak olmadı. Postabaşına karşı arkadaşımızı savunan arkadaşlarımız oldu. Benim yanımdaki makinede çalışan arkadaşımın verdiği cevaplar güzeldi. Postabaşı, “herkes hata yapınca böyle davranılsa hiç kimse hata yapmaz, herkes kendine çeki düzen verir” diyerek başladı söze ama sonunda pişman oldu. Arkadaş şefin yaptığının çok yanlış ve ayıp olduğunu, ortada hata bile olmadığını, olsa da bu şekilde davranmaması gerektiğini, insanın hata yapabileceğini söyledi. Bana gelip sormadı ama ben de cevap verdim: “İnsan birine bir şey söylerken önce kendini onun yerine koymalı, hiç kimsenin insanı rencide edici, onur kırıcı kelimeler kullanmaya hakkı yok. Neden her şeyi abartarak şefe söylüyorsun, biz hatayı fark etmedik bile, sen bizimle aynı koşullarda değil misin? Ücretini bizden önce mi alıyorsun, halinden çok mu memnunsun?” Böyle deyince sadece sustu, çünkü verecek cevabı yoktu.
Hatasız çalıştığımızda kimse gelip teşekkür etmiyor, elinize sağlık demiyor. Ama en küçük bir hata aşağılanmamıza, para cezalarına, hatta işten atılmamıza neden oluyor. Bugün kendimizi yüksek sesle savunamıyorsak, bilinçsiz olduğumuz için, patronlardan korktuğumuz içindir. İşten çıkartılmaktan, gözden düşmekten, baskı yapılmasından korkarak yaşıyoruz. Peki ne için? Açlığa mahkûm yaşamamızı sağlayan asgari ücretten mahrum kalmamak için. Hep kaybetmekten korkarak ne kadar yaşayabiliriz? İşçi kardeşler, artık uyanmanın zamanı gelmedi mi? Şu kısa örnekte bile net bir şekilde belli değil mi kurtuluşumuzun birlikte olacağı. Sorunları ortak olan insanlar birlikte olur. Bizim de sorunlarımızın ortak olduğu açık değil mi? Patronlar sınıfının yaratmış olduğu bir krizin içindeyiz. Faturayı patronlar değil biz ödemiyor muyuz? Patronlar sınıfı faturayı işçi ve emekçiye ödetmek için birlik oluyor da bizler neden olamayalım? Neyi bekliyoruz? Patronumuzun gelip biz işçilere birlik olun demesini mi? Televizyonların, gazetelerin “işçiler birlik olmalı” diye yayın yapmasını mı? Tabii ki hayır! Bugün televizyonlar da, gazeteler de patronlar sınıfına hizmet ediyor. Biz işçileri uyutup beynimizi uyuşturuyor. Yoksa bizleri nasıl yönetebilirler. Sadece bir dakika mantıklı düşünüp yaşadıklarımızı sorgulasak, birlik olmamız gerektiğinin farkına varacağız. Hangi işyerinde çalışırsak çalışalım fark etmez, koşullarımız aynı. İçinde bulunduğumuz sistem dünyanın neresinde olursak olalım biz işçileri birleştiriyor. Sözün özü aslında kendi birliğimizin önüne kendimiz geçiyoruz. Bir çizgi film var, “Tavuklar Firarda” diye. Orada çok güzel bir söz var: Çitler etrafımızda değil kafamızda! Kusura bakmayın dostlar sorun bizde, hepimiz kafamızdan sorunluyuz. Arkadaşımıza söylenenlere hiçbirimiz ses çıkarmadık, hiç düşünmedik bugün ona söylenen yarın bize söylenecektir. Biz toplumsal bir varlığız ama bireysel çıkarların peşinde koşuyoruz ve bu yüzden hep kaybediyoruz. Kazanabileceğimiz koskoca bir dünya varken bireyselliğimiz yüzünden kazanılması en kolay olan şeyleri kaybediyoruz. Nazım ustanın da dediği gibi, “dünya öküzün boynuzunda değil biz işçilerin elleri üzerinde”. Gerçekten insan gibi yaşanası bir dünya kurmak için el ele verip mücadele etmeliyiz. Tek başımıza asla kurtulamayacağız, hep yenilmeye mahkûm olcağız.
Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!
Emekçi Kadınlara!
- Adres Doğru mu?
- Emekliler “AÇIZ” Diyor, Onları Kim Duyuyor?
- Geleceğimizi Kurmak İçin Birliğimizi Büyütelim
- “Asıl Haber Biziz Be Abla”
- Sağlık Çalışanlarına Sağlıksız Yemekler
- Sorunlar Mücadeleyle Çözülür
- İşyerinde “Paralı Eğitim!”
- Onların İnsafına Bırakmayalım!
- “Sana Ceza Veriyorum Tayfun!”
- Emekli Maaşı Ne Zaman Ödenecek?
- “Çalışanlarımıza Rapor Vermeyin!”
- “Kırtasiye Ürünleri İkinci Ele Düştü”
- Örgütlü Olmak ve Toplu İş Sözleşmeleri
- Alo 170: Yanlış Numara Çevirdiniz!
- Turgut Özal, Gökova Santrali ve Sonrası
- TÜİK Kimin Hizmetinde?
- Emekliler Sendika Kuramazmış!
- Sorumluluk Almadan Kazanım Elde Edemeyiz
- Topluma Fildişi Kulelerden Bakmak
- Mücadele Edenler Mutlaka Kazanır!
Son Eklenenler
- İzmir’de Tekgıda-İş Sendikasının örgütlü olduğu Oryantal Tütün Paketleme (OTP), TTL Tütün ve Sunel Tütün fabrikalarında süren grevler anlaşmayla sonuçlandı. Genel-İş Sendikasında örgütlü İzmir Konak Belediyesine bağlı MER-BEL işçileri düşük ücret...
- Dünyada ve Türkiye’de olup bitenler üzerine sohbet ederken genç bir işçi kardeşimiz, “valla artık haberlere bakmıyorum, zaten benim kendi derdim başımdan aşkın” dedi. Aslında hepimizin derdi başından aşkın. Ama belki de bu nedenle çevremizdeki...
- Sömürüye başkaldırının sembolü, tüm dünya işçilerinin ortak duygularla ve taleplerle alanlara çıktığı, evrensel bir mücadele günü olan 1 Mayıs yaklaşıyor. Yüreği 1 Mayıs coşkusuyla, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya özlemiyle çarpan tüm işçilere selam...
- 2 Nisan 2024’te İstanbul Beşiktaş’ta Masquerade isimli gece kulübünde çıkan yangında 29 işçi yaşamını yitirmişti. Aileler aradan geçen bir senede adaletin sağlanmamış olmasına, asli kusurluların tutuklanmamasına tepkili. Mahkemeye sunulan ikinci...
- Arjantin’de faşist devlet başkanı Javier Milei’nin 2023 yılı sonunda iktidara gelmesinden bu yana işçiler üçüncü kez genel greve çıktı. Genel İş Konfederasyonu’nun (CGT) çağrısıyla 10 Nisan Perşembe günü ülke çapında 24 saatlik grev gerçekleşti....
- Panayırdaki gösteri için adam avazı çıktığı kadar bağırarak müşteri çekmek istiyormuş ama gösteri o kadar kötüymüş ki kimse adama kanıp gösteriye gitmiyormuş. Panayır açılalı epey olmuştur ve çığırtkana kanarak girenlerin söyledikleri de kulaktan...
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs yaklaşıyor. Peki, hangi koşullarda karşılıyoruz 1 Mayıs’ı? İşçiler, emekçiler olarak hepimiz ağırlaşan sorunlarımızın çözülmesini, üzerimizdeki baskının hafiflemesini istiyoruz....
- Kocaeli Gebze’de bulunan Alman sermayeli Erlau Metal fabrikasında işçiler, Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze 1 No’lu Şube’de örgütlendi. Sendika yakın zamanda Çalışma Bakanlığından yetki belgesini almasına rağmen işveren yetki itirazında bulundu....
- Kasım 2024’te Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer tutuklanarak görevden alınmış ve ardından belediyeye kayyum atanmıştı. İşçiler üzerinde baskı uygulayan kayyum yönetiminin tazminatlarını ödemeden, haklı gerekçe göstermeden pek çok işçiyi...
- Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) geçtiğimiz hafta Özel Program ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumlarına Öğretmen Atama ve Yönetici Görevlendirme sonuçlarını açıkladı. Sonuçların açıklanmasının ardından eğitim sendikaları atamaların ölçülebilir ve somut...
- Gerek dünyada gerekse yaşadığımız ülkede öyle olaylar, öyle gelişmeler yaşanıyor ki ilk bakışta her şey çok bilinmeyenli bir matematik denklemi gibi karmaşık ve anlaşılmaz görünebilir. Nasıl ki matematikte karmaşık problemleri çözebilmek için...
- İrfan Yalçın’ın “Ölümün Ağzı” romanı, 1940’lı yıllarda Zonguldak köylüsünün “mükellef” adı altında bedavaya çalıştırıldığını belgeleyen bir tanıklıktır. Dönemin tek partili rejiminde, İsmet İnönü madeni teftişe gittiğinde, karşısına dizilen...
- Ha geldi, ha gelecek, yok yok bu sene gelmeyecek derken Yaren leylek Bursa’nın Karacabey ilçesinde, Uluabat Gölünün kıyısında balıkçı Âdem amcayla buluştu. On dört yıllık dostluk! Adı gibi yarenlik yapıyor Âdem amcaya. Aslında kimsenin haberi...