Buradasınız
Ne için çalışıyoruz?
Gebze’den bir metal işçisi
Uzun zaman önce çalıştığım ilk işyerimde, işçi arkadaşlardan birisi sanki şirin bir bilmeceymiş gibi öğrendiği soruyu önüne gelen her işçiye soruyordu; yaşamak için mi çalışıyorsun yoksa çalışmak için mi yaşıyorsun? Soruyu “tabiî ki yaşamak için çalışıyorum, bu ne biçim soru” diye tez elden yanıtlayan bir işçi oldu. Hemen arkasından başka bir işçi ona cevabı yapıştırdı: “Hadi oradan be, sen buna yaşamak mı diyorsun, evden işe işten eve bazen de kahveye işte!” Diğeri ise, “ne yani sanki sen farklı bir şey mi yapıyorsun, çalışmak için yaşayan biri varsa esas sensin” diye cevap vermişti. Ben de katıldım ve tartışma uzayıp gitti bambaşka konulara. Ama o gün hiçbirimiz yaşamak denilen şeyin tam olarak neye denk geldiğini ve aslında ne için çalıştığımız sorusunun cevabını veremedik. Aslında pekâlâ gerçekçi bir cevap verebilirdik o soruya ama bugün anlıyorum ki herkesin zoruna gidiyordu itiraf etmek; hayatımızdaki her şeyin patronların hesabına çalışmak için ayarlandığını ve var olma mücadelesinden öteye bir yaşama biçimimizin olmadığını.
O günkü tartışma ve o soru sonraki dönemlerde, sonraki işyerlerimde dönüp dolaşıp kafama çok kez saplandı. “Ne için çalışıyorum?” “Bu mu gerçekten yaşamak?” Emeğimin karşılığı olarak aldığım para aslında hiçbir şeye yetmezdi, biraz aileye biraz bireysel ihtiyaçlara derken para geldiği yere patronların kasasına çarçabuk geri dönerdi.
Oysa burjuvaziden yaşamaya dair tarifler de öğrenmiştik. Meselâ uzak ülkelere gidip güzel otellerde kalmak, farklı kültürler ve diller öğrenmek. Dostları alıp tekne ile mavi turlar yapmak. Ya da yurt içinde güzel yerlerde kayak yapmak, altına güzel bir araba çekip sorgusuz sualsiz gününü gün etmek gibi. Oysa bize düşen, yazın otobüsle bazen günübirlik denize gitmekti. Kışınsa karla kaplı mahalledeki en dik sokakta, masa üstü aygazın kapağı ile kaymaktan öte bir faaliyetimiz olamadı. Zaten cebimizdeki para ile o hayaller için ancak bir gezi rehberi alınırdı herhalde. Burjuvaziden gördüğümüz kadarı ile yaşamak bu ise biz o yaşamın çok uzağına düşmüştük.
Kapitalizm altında işçi olmak, fabrikalarda ya da farklı işletmelerde ağır çalışma koşullarına ve düşük ücretlere katlanmak hiç kolay değil. Her işçi gayet insani olarak bu koşturmacaya katlanabilmek, hayata bağlanabilmek için bir anlam, bir amaç arar.
Meselâ bir gün babam bir tartışma sonunda içli ve samimi bir ses tonuyla şöyle dedi: “Ben hep sizin için çalıştım, sizin için çalışıyorum hâlâ.” Önce biraz şaşırmış, sonra da tuhaf bir sorumluluk duygusuna boğulmuştum. Kendi evinin üzerine yaptığı kaba inşaatı da bunun en büyük delili olarak gösteriyordu. Beni de okutmuş, hiç yoktan bir meslek lisesi diploması edindirmişti. Haklıydı, kolay değildi bu sistemde işçi maaşı ile çocuk okutup bir de inşaat yapmak, fakat o bunu başarmıştı.
Ama gün geldi aylarca işsiz kaldım (zor ve sinir bozucu günlerdi) ve o günlerde ailem bana çalışabileceğim bir tane yer bile gösteremedi. Ne acı çelişki; hayatınızı adadığınız çocuğunuza, küçüklüğünden beri hayata dair söylevler çekip, nasıl balık tutacağını anlatıp, eğitimler verdirttiğiniz çocuğunuza, büyüdüğünde balık tutabileceği bir göl bile gösterememek.
Evet gösteremezlerdi, onların suçu da değildi bu, çünkü bütün üretim araçları yani bu sistemdeki tüm yaşam kaynakları burjuva sınıfın elindeydi ve biz o sınıfın bir parçası değildik.
Ailem aslında beni de, kendilerini de kandırmıştı, onlar bizim için çalışmamıştı. Bizleri yetiştirmek dedikleri ise burjuvazi için kullanılabilir kalifiye bir kaynak haline getirmekten başka bir şey değildi. Kapitalizm altında örgütsüz ve sınıf bilinçsiz her işçi ne için çalışıyorsa, onlar da onun için; burjuvazinin sistemini ayakta tutabilmek için, patronların kârını arttırabilmek için yani kapitalizm için çalışmışlardı. Hem manevi ve hem de ekonomik olarak kendimi ortasında bulduğum boşluk da bunun en büyük delilidir.
“Ne için çalışıyoruz?” sorusu ile karşılaşmamdan bu yana yaklaşık dokuz sene geçti, ama yakın zamana kadar bu soruya verebileceğim tutarlı bir cevabım olmadı. İşte ben bunun için çalışıyorum deyip gururla göstereceğim bir şeyim olmadı bugüne kadar. Bir parlayıp bir sönen radikal ve küçük-burjuva kültürden aşırdığım hayalleri saymazsak. Onca sene bu aşağılık sistemin ruhsuz bir dişlisi gibi döndüm durdum ve isteyerek ya da istemeyerek kapitalizme hizmet ettim sürekli.
Ama yaşam düz bir çizgide ilerlemiyor. Bir gün bölgemizde bir dernek açıldı, uluslararası bir işçi derneği, beni ve birçok işçi arkadaşımı sınıfımızla tanıştırdı, dayanışmayı öğretti. Kapitalizmi ve insanlık dışı doğasını anlattı, yaşadığımız yalnızlaşmanın, boşluğun sistemle alakalı olduğunu anlattı. Bu sistemin sürekli böyle gitmesi gerekmediğini, tarihte kapitalist olmayan toplumların da yaşadığını ve gelecekte de var olabileceğine işaret etti. Sınıf tarihimiz ile tanıştırdı. Bütün dünyadaki işçilerin çıkarlarının ortak olduğunu ve dayanışmanın, birliğin en büyük silahımız olduğunu gösterdi. Kapitalizmin tarihsel olarak aşılmak zorunda olduğunu ve bizzat kapitalizmin bunu dayattığını, o günler için işçi sınıfının hazırlanması gerektiğini, örgütlülüğünü geliştirmesi gerektiğini anlattı. Bizleri bir araya getirdi ve bu örgütlülüğün sadece kendi gücümüze dayanması gerektiğini ispatladı.
İşte ben bugün şu kapitalist dünyada böylesi bir derneğin üyesiyim, bununla gurur duyuyorum ve kendimi şanslı hissediyorum. Emeğimin karşılığı olarak aldığım para ile bu dayanışmaya katkıda bulunmaya çalışıyorum. Ben artık burjuvazi için değil UİD-DER aracılığı ile sınıfım için çalışmayı öğreniyorum.
Yaşasın uluslararası işçi dayanışması!
Bütün ülkelerin işçileri birleşin!
İşsiz bir cam işçisinden
Bitmeyen Kavga
- Adres Doğru mu?
- Emekliler “AÇIZ” Diyor, Onları Kim Duyuyor?
- Geleceğimizi Kurmak İçin Birliğimizi Büyütelim
- “Asıl Haber Biziz Be Abla”
- Sağlık Çalışanlarına Sağlıksız Yemekler
- Sorunlar Mücadeleyle Çözülür
- İşyerinde “Paralı Eğitim!”
- Onların İnsafına Bırakmayalım!
- “Sana Ceza Veriyorum Tayfun!”
- Emekli Maaşı Ne Zaman Ödenecek?
- “Çalışanlarımıza Rapor Vermeyin!”
- “Kırtasiye Ürünleri İkinci Ele Düştü”
- Örgütlü Olmak ve Toplu İş Sözleşmeleri
- Alo 170: Yanlış Numara Çevirdiniz!
- Turgut Özal, Gökova Santrali ve Sonrası
- TÜİK Kimin Hizmetinde?
- Emekliler Sendika Kuramazmış!
- Sorumluluk Almadan Kazanım Elde Edemeyiz
- Topluma Fildişi Kulelerden Bakmak
- Mücadele Edenler Mutlaka Kazanır!
Son Eklenenler
- İngiltere’de işçi ve emekçiler, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü soykırıma karşı her Cumartesi günü yüz binler olup meydanlara çıkıyorlar. Ulusal Demiryolu, Denizcilik ve Ulaştırma İşçileri Sendikası (RMT), bu eylemlere geniş katılım sağlıyor. UİD-DER,...
- Otobüs yolculuğunda 81 yaşında Menemenli bir Yörük amca ile tanıştım. O yaşında hâlâ kâğıt toplayarak geçimini sağlamaya çalıştığını anlattı. Çocukları olmamış. Eşinin küçük tarlalarının işlerinin dışında çalışmasına karşı çıkmış. “Benim kazandığım...
- 31 Mart 2024’te yapılan yerel seçimler sonrası CHP yönetimindeki İzmir Çiğli Belediyesi, bütçe yok diyerek 146 işçiyi işten attı. Verilen kararlı mücadelenin sonucunda 50 işçinin işe iadesi yapıldı. Yaklaşık 1 yıldır mücadele eden ve verilen sözlere...
- KESK Ankara Şubeler Platformu basın açıklaması yaparak Sayıştay’ın giyim yardımı ücretinin çalışanlardan geriye dönük olarak talep edilmesini protesto etti. Tüm Emeklilerin Sendikası, Türkiye genelinde düzenlediği eylemlerle düşük ücretlerle...
- İspanya’nın başkenti Madrid’de 25 Mayıs Pazar günü on binlerce emekçi sağlıktaki özelleştirme politikalarına karşı sokakları doldurdu. Kamu sağlık hizmetlerinin yıllardır sistematik olarak ortadan kaldırıldığını belirten sağlık işçileri ve emekçiler...
- Tren yolculuğumda, karşı koltukta cam kenarında oturan bir kadın dikkatimi çekti. Yüz çizgileri 50 yaşında gibiydi ama yaşı 38’miş. Eşini Soma’daki katliamda kaybetmiş bir madenci eşiydi. Manisa’da bir gıda fabrikasında çalışıyor, Soma’da çocukları...
- İnsanın gençlik dönemleri heyecan doludur, coşkuludur, dinamizm yüklüdür. Gençliğin bu hali var olanı sorgulayan, ezber bozan, sınırları zorlayan, değişim isteyen düşünce yapısının da temelini oluşturur. Bundan birkaç ay önce bu ifadelerle Türkiye...
- 1 Mayıs’ta da taleplerimizi haykırmak için meydanlardaydık. Sağlık ve eğitim başta olmak üzere her alanda kamu harcamalarının giderek daha çok kısıldığı, sağlık ve eğitim sisteminin çöktüğü, hizmetlerin daha niteliksiz ama daha pahalı hale geldiği...
- 2012 yılının Mayıs ayıydı. UİD-DER’in kış ayları boyunca sürdürdüğü “Kıdem Tazminatımızı Gasp Ettirmeyeceğiz” kampanyasında 62 bin imza toplanmıştı. UİD-DER’li işçiler, o dönemde milletvekili olan Sırrı Süreyya Önder ile beraber Meclis’te yapılan...
- Ruhen ve zihnen sağlıklı bir insan haksızlığa uğradığında, zulme tanık olduğunda rahatsız olur, bunu dile getirme, itiraz etme, tepkisini ortaya koyma ihtiyacı duyar. Normal koşullarda bu haksızlığın giderilmesini sağlamak ister. Gücü yetiyorsa bunu...
- Kapitalizm öyle bir ekonomik ve toplumsal düzendir ki insanların vefa, bağlılık, sevgi gibi duygularını bile istismar eder, tüketimi kışkırtmak için kullanır. Bunu öyle bir sinsilikle yapar ki normal koşullarda uzak durmamız gerektiğini düşündüğümüz...
- Geçtiğimiz günlerde bir marketin önünde, lise öğrencisi bir gencin beş market çalışanı tarafından depoya sürüklenmeye çalışıldığını gördüm. Müdahale ettim. Genç, iki parfüm çaldığını itiraf etti. Korkmuştu, gözleri büyümüştü. Market çalışanlarından...
- Erik ağaçları durmuşsa çiçeğe/ Işıldamışsa kavakların yaprakları/ Sular yürümüşse söğütlerin dallarına/ Sarmışsa madımaklar çimenleri/