Buradasınız
İşsiz bir cam işçisinden
Gebze’den işsiz bir işçi
Merhaba. Ben kısa bir süre önce cam sektöründe çalışan bir işçiydim. Şu anda işsiz bir işçiyim. Sizlerle, çalıştığım sürede fabrikada tanığı olduğum sendikal bürokrasiyi ve sendikal işleyişi paylaşmak istiyorum. 15 Haziran 2006’da Şişecam işleme fabrikasında 6 aylık izin dönemi ekibi olarak sözleşme yaptık.128 kadrolu işçi ve 95 sözleşmeli işçi çalışıyordu. İlk dönem çalışma ortamına alışmakla geçiyordu. İşe başlayalı bir ay olmuştu. Bir gün üretim içinde gezen sivil, elleri arkada bir adam gördüm ve kendi kendime herhalde bu müdürdür dedim. Beraber çalıştığım arkadaşıma sordum “bu kimdir” diye, “sendika baş temsilcisi” dedi. Ben gerçekten şaşırmıştım, sendikacılık kötüye gidiyordu ama bu kadarını da tahmin etmiyordum. Geçici işçilerin sendika üyelikleri hep geç geliyormuş. Üyeliklerin onaylanması 2-5 ayı buluyormuş. Sendika üyeliğinin geç gelmesi geçici işçilerin asgari ücretle çalışmasına neden oluyor. Ayrıca bu süre içinde sendikal hakların hiçbirinden de yararlanamıyorlar. Geçici işçiler ücret olarak asgari ücretin %30 fazlasını alıyorlar, bu da 480 YTL ediyor. Bundan 18 YTL’lik sendika aidatı düşüldüğünde elimize geçen net ücret 462 YTL oluyor. Ne var ki üyeliğimiz geciktirildiği için bu kadarını bile alamıyor, asgari ücrete talim ediyorduk. Bu sömürüye göz yuman temsilci ve ekibini tanımanın zamanı gelmişti.
Öğlen yemeğinden sonra sendika odasına gittim. Sendika odasından çok, bizim mahallenin kıraathanesine benziyordu. Bir yandan maç muhabbeti diğer yandan ver kızı al papazı. Baş temsilciye, “biraz konuşalım” dedim ve “üyelikler neden geç geliyor” diye sordum. “Sendikamız üyelik başvurularınızı Çalışma Bakanlığına gönderdi, onay bekliyoruz” dedi. Ben de “Çalışma Bakanlığıyla üyeliklerin ne alakası var” dedim. “Ben Çalışma Bakanlığına üye olmuyorum ki, sendikaya üye oluyorum” dedim ve bozuldu. Dışarı çıktım ve benim üyeliğim 15 gün sonra geldi. Bazı arkadaşların 3-4 ay, iki arkadaşın 5 ay sonra geldi ve halen üyeliği onaylanmamış birçok işçi arkadaşımız var.
Birçok kez sendika temsilcisiyle konuştuk üyelikler yine gelmedi ve ilçe Kristal-İş temsilciliğine gidip derdimizi anlattık. Başkan, oyalamacı tavır ve konuşmalarla bizi başından atmak istedi ama sonunda büroda çalışan kişi başkana iki dosya getirdi. Bu dosyalar bizimle beraber üye olmuş arkadaşların dosyalarıydı. Daha genel merkeze göndermemişler. Üzeri tozlanmış. Başkan ilk olarak ne diyeceğini bilemedi. Olur böyle çocuklar dedi, arkadaşlar unutmuş! Beraber gittiğimiz arkadaş da, benim bu ilgisizlikten dolayı kaybettiğim %30 farkımı kim verecek dedi. Kaç aydır eksik para aldım üyeliğim gelmedi diye, benim hakkım ne olacak? Başkan da “bakıcaz bir çaresine” dedi ve oradan çıktık. 5 gün sonra üyelikler geldi ama farklar ödenmedi. Defalarca arkadaşlar söyledi yine ödenmedi. Sendikacıları yapmaları gereken görevleri yapmaya zorlamamız fabrikadaki diğer geçici arkadaşların dikkatini çekmişti ve sendika üyelikleri istediğimiz kadar olamasa da erken gelmeye başlamıştı.
Fabrikanın geçici işçileri çalıştırdığı süre hakkında da bilgi vereceğim. Sözleşmeleri bitmesine rağmen hiç bir sözleşme yenilemeden 1-3 seneye kadar çalışan arkadaşlar vardı. Çıkış oldu, 40 kişi çıkardılar, 55 kişi kaldık. İşe gelmek isteyenleri tekrar işe aldılar. Girdi/çıktı yaptılar. Bazı arkadaşlar gelmedi ve 8 kişi geriye dönük tüm sosyal haklarını mahkeme yoluyla işverenden talep ettiler. Bu işten çıkarılan arkadaşları, sendika, 2004 yılı sendika baş temsilcilik seçimlerinde, bana oy verin sizleri kadroya bırakacağım diyerek kullanmış. Ve bu vaatlerin hepsi palavra çıkmış tabii.
O kabadayı baş temsilci üç dönemdir baş temsilcilik yapıyor ve genel merkez de bu kabadayıyı istiyor, çünkü patronu iyi savunuyor. Fabrikanın içinde öyle bir kemik kadro oluşturmuşlar ki, koltuk sağlamda. Üç dönemdir bu kabadayının karşısında hep aynı muhalefet varmış ve 20-30 oyla kaybetmiş seçimleri. Biz geçici statüdeki işçiler olarak bu arkadaşlarla tanıştık, konuştuk, işbirlikçi sendikacılar hakkında bilgi aldık. Bu kabadayılar, haklarımızın elimizden gitmemesi için bırakın mücadele etmeyi, haklar budansın diye birbiriyle yarışmışlar. Muhalefetteki arkadaşlar da bunları görmüşler fakat anlatacak adam bulamamışlar. Çünkü herkes baş temsilciyi tanrı gibi biliyor ve laf söyletmiyor. İşletme içinde birçok sorun yaşanmış, çalışma alanlarındaki elaman sayıları düşürülmüş, fakat üretim miktarı düşmemiş. Geçici işçiler bu yönetimden önce, 4 ay dolunca ya işten çıkarılıyormuş ya da kadroya alınıyormuş. Bu bizim çalıştığımız düzense bu yönetimle beraber başlamış. Daha birçok sorunlar ve yitirilen haklar…
Geçici işçi statüsü bu işletmede tam bir keyfilik üzerine kurulmuş. Sendikacı kabadayılar da buna göz yumarak düzenin devamını sağlıyorlar. Bunlar, marifetmiş gibi, bazı geçici arkadaşlara “sizleri 4 ay dolduğunda çıkaracaklardı, biz sendika olarak durdurduk” diyorlardı. Ve arkadaşlar da buna inanıyor, teşekkür ediyorlardı. Kabadayı baş temsilci de 5 ay sonraki seçimlere zemin hazırlıyordu. Bazı geçici arkadaşlar hariç hepimiz bizim üzerimizdeki oyunun farkındaydık Ve artık bir şeyler yapmalıydık.
İşyerinde yavaştan yavaştan bir seçim havası başlamıştı. Muhalefet başlamıştı. Konuşmalar, toplantılar yapılıyor ve genelde iki taraf da geçiciler konusuna yükleniyordu. Hemen hemen geçiciler belirleyecekti sonucu. Daha önceden de söylemiştim, iki tarafın da kemik kadroları vardı ve kabadayı baş temsilci bir adım öndeydi. Geçici işçiler olarak muhalefetle birçok kez konuştuk. Hepimiz bir karar almıştık, muhalefete verecektik oylarımızı. Bu seçim süresi içerisinde işletme içinde birçok olay oldu, bazılarını anlatacağım. İlk olarak benim de tanık olduğum bir hadisede, kadrolu bir işçi arkadaşla beraber fırında çalışıyorduk. Fırının çalışma kadrosu, 3 fırın girişi, 3 fırın çıkışı, 1 ambalajcı ve 1 oparatörle beraber 8 kişiydi. Teknisyen geldi ve 2 kişiyi aldı, o gün öyle devam ettik. Ertesi gün 6 kişiyle işe başladık ve bu arkadaş teknisyenin yanına gidip “biz neden eksik adamla çalışıyoruz” dedi. Teknisyen “bundan sonra böyle” dedi ve işçi sendika temsilcisini çağırdı, konuyu anlattı. Temsilci teknisyenin odasına gitti, biraz konuştular ve işçinin yanına gelip “yapacak bir şey yok, bundan böyle kadro buymuş” dedi. İşçi arkadaş, o zaman ben de üretimi düşürürüm dedi. Temsilci “sen bilirsin, ama ben karışmam” deyince işçi iyice sinirlendi ve tartıştılar, temsilci gitti. İşçi gerçekten de üretimi yavaşlattı. Bunun farkına varan köstebek operatör, durumu teknisyene yetiştirdi ve teknisyenle işçi tartıştı. Ertesi gün o işçi başka yere gönderildi, yani sürgün yedi. Baktım 6 kişiyle aynı üretim çıkıyor ve diğer kadrolular korktukları için ses çıkarmıyor. Bunun üzerine diğer geçici arkadaşla beraber üretimi yavaşlatmaya çalıştık. Ama pek başarılı olamadık.
Başka bir olay: geçici arkadaşlardan biri teknisyenin kafasında cam kırmış. Bu oradaki bir şeylerin düzelmesi için çözüm değil, ama ellerine sağlık arkadaşın. Bu kafada cam kırma nedeniyle diğer bölümdeki teknisyenler geçicilerin üstüne fazla gelmemeye başladılar. Tekrar söylüyorum, yanlış anlaşılmasın arkadaşlar, bu bireysel hareket çözüm değil, ÖRGÜTLÜ MÜCADELE en doğrusu.
Bir de şiir olayımız var. Geçici işçilerden biri bir şiir yazmış. Şişecam’ın ikiz kulelerinden, sermaye sahiplerinden, sendikal bürokrasiden, müdürden, Kristal-İş’li bir sendikacıdan, yani bu sömürü ve baskıya ortak olan herkesten söz eden bir şiir. Şiiri ben okuyamadım, fakat yazılanlara bayağı gocundular herhalde ki fabrikaya akın ettiler.
Biz tekrar şu seçim havasına dönelim. Geçici arkadaşların hemen hepsinin ilk işyerleriydi, çoğu sendikanın ve temsilcilik seçiminin ne olduğunu bilmiyorlardı. İşletme içinde birçok dolap dönmeye başladı. Biz geçicilerin muhalefete yanaştığını anlayan temsilci, işletme içinde gövde gösterisi yapmaya başladı. Bu artık geçicilerden korktuğunun ifadesiydi, ya da rahatının bozulacağının, iş elbiselerini tekrar giyecek olmanın verdiği korku da olabilir. Biz geçiciler artık seçim olaylarıyla beraber birçok şeyi öğrenmiştik. Beraber hareket etmeyi, politik düşünmeyi, sendikanın ne işe yaradığını, hatta bazı arkadaşlar işçi olduğunu yeni öğrendi. Bazı işçiler aylarca yıllarca öğrenemeyecekleri şeyleri mücadele esnasında daha çok öğreniyorlar ya da öğrenmek istiyorlar. İşletmenin içerisinde geçici işçilerin oy kullanamayacağı yönünde söylentiler dolaşıyordu. Hatta gece vardiyasında kadrolu işçilerden biri, “geçici işçiler oy kullanamaz, kullanırsa o sandığı yakarım, onlar gelip geçici, bizim kaderimizle oynayamaz” diyordu. Başka bir kadrolu işçi de “hayır hepsi oy kullanmalı kanunen, çünkü sendika üyesiyse oy kullanır” diye cevap veriyordu. Bu tartışma sözlü olarak devam etti. Sabah sendika odasına gittim, “geçiciler oy kullanamayacak söylentileri var” dedim ve bana yüksek bir ses tonuyla “evet kullanamayacak” dendi. “Nasıl oluyor” dedim, “açıklar mısın?” Laubali bir şekilde “zamanı gelince görürsün” dedi. Seçime 20 gün kalmıştı, fazla mesailer artıyor, üretim stoku yapılıyordu. Bir şeyler dönüyordu, bunun farkındaydım. Nitekim seçime beş gün kala geçicilerden 24 işçiyi kadroya aldılar, geri kalan benim de içinde bulunduğum 46 işçinin de işine son verdiler.
Sendikal bürokrasinin yüzü tabii gülüyordu, kadroya kalan işçilerin çoğu kendilerine yakın olandı. Ve artık seçimler için yapacak bir şey yoktu, darbe vurulmuştu. Sonradan öğrendim ki seçimi 37 oy farkla kazanmışlar. Bizleri çıkış işlemleri için seçimden bir gün sonra çağırdılar. Muhasebedeki eleman önümüze bir kâğıt verdi ve hemen imzalamamızı istedi. Okudum ve “ben bunu imzalayamam” dedim. “Neden” diye sordu, “çünkü almadığım sendikal haklarımı almış olarak gösteriyor” dedim. İlk başta şaşırdı, “ne yapacağız” dedi. Ben de “bunların üzerini çizeriz altına da yazı yazarak imzalarım” dedim. “Bu beni aşar, şefe sorayım” dedi. Muhasebe şefi geldi kapıyı kapattı ve “ne yapmaya çalışıyorsun” dedi. “Almadığım hakları almışım gibi gösteriyorsunuz” dedim. “O prosedür usulü, seni ilgilendirmiyor” dedi. Ben de “beni ilgilendirmiyorsa neden imzamı atmamı bu kadar çok istiyorsunuz” dedim. Sonra “ne yaparsan yap” dedi ve çıktı, ben de karaladım çizdim ve imzaladım. Ve ayrıldık. Diğer gelen arkadaşlarla beraber işletme içerisine girdik ve vedalaşmaya başladık. Vedalaştıktan sonra işten çıkarılan bazı arkadaşlar işletme içerisinde “PATRON KALLEŞ İŞÇİLER KARDEŞ” sloganı attılar. Gürültüden fazla duyulmadı ama güzel oldu. Sonra seçimden zaferle çıkan işçi düşmanı patron yandaşı “beyefendi” baş temsilcinin malikânesine yol aldık. Kabadayı adam gitmiş yerine koltuğun vermiş olduğu rahatlıkla bir beyefendi gelmiş. Bize şunları söyledi: “2000 yılında şişe cam işleme fabrikası kapanmak üzereydi. Sendika olarak işveren geçici işçi sürelerinin uzatılmasına göz yummamızı istedi. Biz de burada çalışan arkadaşların işsiz kalmaması için göz yumduk. Burada bazı şeylerin ayakta kalabilmesi için işverenle uzlaşmak lazım. Ben de sizlerin sömürüldüğünün farkındayım ama burada çalışanların çoğunun emekliliğine az kalmış, onlar 40-45 yaşlarında, nerede iş bulacaklar? Siz daha gençsiniz, iş bulabilirsiniz. Ben ve buradaki diğer işçiler işsiz kalırsak bakmakla sorumlu olduğumuz insanlar var. Sizin beni anlamanız için baba olmanız lazım.” Oradan birisi “biz ekmek yemiyor muyuz, bizim de bakmakta olduğumuz insanlar yok mu” dedi. Ben de dedim ki “bu tamamen bencilliktir, burada olan işçilere yapılmış olan iyilik değil kötülüktür. Çünkü siz onların çocuklarının geleceğiyle oynuyorsunuz.” Onların bugün tuzları kuru olabilir ve mücadele etmeyebilirler, ama onlar da elden gidince sızlanmaya başlarlar. Dışarı çıktık. Artık işsiz işçilerdik.
Her işyerinde bunlar yaşanıyor. Sendikal bürokrasi başını aldı gidiyor, sendikacılık anlayışı değişti. Şunu unutmayalım ki sendikalar bizim, zihniyeti bozuk olan kişileri sendika içinde barındırmayalım. Bu arada kadroya kalan 24 işçinin 8’ini kadroya almışlar, 16 işçi aynı sistemle çalışmaya devam. İşçi sınıfının tek kurtuluşu devrimdir. Sınıf bilincimizi yükseltmeli ve örgütlü mücadelenin içine girmeliyiz. Bugün bana, yarın sana. YAŞASIN ULUSLARARASI İŞÇİ DAYANIŞMASI!
İşyeri sorunları
Ne için çalışıyoruz?
- Adres Doğru mu?
- Emekliler “AÇIZ” Diyor, Onları Kim Duyuyor?
- Geleceğimizi Kurmak İçin Birliğimizi Büyütelim
- “Asıl Haber Biziz Be Abla”
- Sağlık Çalışanlarına Sağlıksız Yemekler
- Sorunlar Mücadeleyle Çözülür
- İşyerinde “Paralı Eğitim!”
- Onların İnsafına Bırakmayalım!
- “Sana Ceza Veriyorum Tayfun!”
- Emekli Maaşı Ne Zaman Ödenecek?
- “Çalışanlarımıza Rapor Vermeyin!”
- “Kırtasiye Ürünleri İkinci Ele Düştü”
- Örgütlü Olmak ve Toplu İş Sözleşmeleri
- Alo 170: Yanlış Numara Çevirdiniz!
- Turgut Özal, Gökova Santrali ve Sonrası
- TÜİK Kimin Hizmetinde?
- Emekliler Sendika Kuramazmış!
- Sorumluluk Almadan Kazanım Elde Edemeyiz
- Topluma Fildişi Kulelerden Bakmak
- Mücadele Edenler Mutlaka Kazanır!
Son Eklenenler
- ABD’de yaşıyor olsaydık, muhtemelen Türkiye’de olduğu gibi, en çok konuşacağımız konuların başında gelecekti ekonomi. Son yıllarda ABD’den Türkiye’ye işçi ve emekçiler düşük ücretlerden kamu hizmetlerinin kısıtlanmasına benzer sorunlarla...
- Kısa bir zaman öncesine kadar direnişte olan, direniş boyunca pek çok kez polis saldırılarıyla yüz yüze gelen bir işçi kardeşimizle 19 Mart’tan sonra yaşanan protestolarla ilgili haberleri izliyor, sohbet ediyorduk. Bir anda öfkeyle, “şunlara bak,...
- Siyasi iktidar yoksullaştırma politikalarını sürdürüyor. Enflasyon balyozunu işçi ücretlerine, emekli aylıklarına, kamu çalışanlarının maaşlarına indiriyor, ücretleri tuzla buz ediyor. İşçilerin, kamu emekçilerinin, emeklilerin cebinden çalınan...
- TPI Kompozit işçileri grevlerinin 19. gününde İzmir Çiğli Kasaplar Meydanında buluşma gerçekleştirdi. İstanbul Şişli Belediyesinde çalışan Genel-İş Sendikası İstanbul Avrupa Yakası 3 No’lu Şube’de örgütlü işçiler, ödenmeyen alacakları için 30...
- Sevgili işçi kardeşlerim, Tavşan korktuğu için kaçmaz, kaçtığı için korkar. Patronlar ve onların devleti de işçi sınıfının örgütlü gücünden ölümüne korktukları için saldırıyorlar. Örgütlü değilken bile bu kadar korkuyorlarsa, bir de işçi sınıfı...
- İngiltere’de işçi ve emekçiler, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü soykırıma karşı her Cumartesi günü yüz binler olup meydanlara çıkıyorlar. Ulusal Demiryolu, Denizcilik ve Ulaştırma İşçileri Sendikası (RMT), bu eylemlere geniş katılım sağlıyor. UİD-DER,...
- Otobüs yolculuğunda 81 yaşında Menemenli bir Yörük amca ile tanıştım. O yaşında hâlâ kâğıt toplayarak geçimini sağlamaya çalıştığını anlattı. Çocukları olmamış. Eşinin küçük tarlalarının işlerinin dışında çalışmasına karşı çıkmış. “Benim kazandığım...
- 31 Mart 2024’te yapılan yerel seçimler sonrası CHP yönetimindeki İzmir Çiğli Belediyesi, bütçe yok diyerek 146 işçiyi işten attı. Verilen kararlı mücadelenin sonucunda 50 işçinin işe iadesi yapıldı. Yaklaşık 1 yıldır mücadele eden ve verilen sözlere...
- KESK Ankara Şubeler Platformu basın açıklaması yaparak Sayıştay’ın giyim yardımı ücretinin çalışanlardan geriye dönük olarak talep edilmesini protesto etti. Tüm Emeklilerin Sendikası, Türkiye genelinde düzenlediği eylemlerle düşük ücretlerle...
- İspanya’nın başkenti Madrid’de 25 Mayıs Pazar günü on binlerce emekçi sağlıktaki özelleştirme politikalarına karşı sokakları doldurdu. Kamu sağlık hizmetlerinin yıllardır sistematik olarak ortadan kaldırıldığını belirten sağlık işçileri ve emekçiler...
- Tren yolculuğumda, karşı koltukta cam kenarında oturan bir kadın dikkatimi çekti. Yüz çizgileri 50 yaşında gibiydi ama yaşı 38’miş. Eşini Soma’daki katliamda kaybetmiş bir madenci eşiydi. Manisa’da bir gıda fabrikasında çalışıyor, Soma’da çocukları...
- İnsanın gençlik dönemleri heyecan doludur, coşkuludur, dinamizm yüklüdür. Gençliğin bu hali var olanı sorgulayan, ezber bozan, sınırları zorlayan, değişim isteyen düşünce yapısının da temelini oluşturur. Bundan birkaç ay önce bu ifadelerle Türkiye...
- 1 Mayıs’ta da taleplerimizi haykırmak için meydanlardaydık. Sağlık ve eğitim başta olmak üzere her alanda kamu harcamalarının giderek daha çok kısıldığı, sağlık ve eğitim sisteminin çöktüğü, hizmetlerin daha niteliksiz ama daha pahalı hale geldiği...