Buradasınız
“Yeteri Kadar Hazırlık Yapılmıyor Sanki”
İzmir’den UİD-DER’li bir işçi

Geçen gün deri işçisi arkadaşımı arayarak çalıştığı işyerinde ziyarete gittim. Arkadaşım beni işyerinin kapısında karşıladı. Çalıştığı bölüme davet etti. Çalıştığı makinenin yanına bir sendalye çekti. Çalışmaya devam etti. Ben de ona tezgâhta çalışarak yardım ettim. Uzun sayılacak bir zaman görüşmediğimiz için konuşacak çok şey birikmişti. Arkadaşım çay sipariş etti. Hem çaylarımızı içtik, hem çalıştık, hem de sohbet ettik.
Önce eski günlerden, birlikte çalıştığımız, birlikte sürdürdüğümüz fabrika örgütlenmelerinden, çıktığımız grev ve direnişlerden, ortak tanıdık arkadaşlardan “kim şimdi nerede” derken pek çok konuda yaşadıklarımız üzerine konuştuk. Ben sordum, arkadaşım anlattı.
Sonra arkadaşım “Senin kesin haberin vardır, İstanbul’da Punto Deri’de örgütlenme başlamış. İki işçi arkadaş da işten atılmış. Punto Deri örgütlenmesi başarıya ulaşırsa deri piyasasındaki bütün işçilere yansır. Orası büyük bir işyeri, İzmir deri piyasasını belirleyen firmalardan biridir. Ya son yıllarda hangi işyerinde sendikalaşma başlasa işçiler bir türlü sendikayı işyerine sokamıyorlar. Yeteri kadar hazırlık yapılmıyor sanki. Tamam, eskiden de sendikayı sokamadığımız yerler oluyordu. Ama çoğunda da sendikayı sokuyorduk. Ama şimdi hangi işyerinde örgütlenme başlasa başarısız oluyor” dedi.
Ben de “Evet, haberim var. Söylediğin gibi işçiler örgütlenmeye başlamış. İki işçi de işten atılmış. Fabrika önünde direnişteler. Evet, doğru söylüyorsun, eskiden hem yeteri kadar bir hazırlık yapıyorduk hem de sonuna kadar gizli tutuyorduk. Sendikalaşma açığa çıktığında da tek bir işçi bile atıldığında, atılan işçi işe geri alınana kadar hem o fabrikada hem de diğer fabrikalarda iş yavaşlatma, iş durdurma, sabah işbaşı yapmadan önce ve akşam paydos saatinde yürüyüş eylemleri yapıyorduk. Patronlar sendikayı da taleplerimizi de kabul etmek zorunda kalıyordu” dedim.
Arkadaşım, “Ya hem biz birlikte çalıştığımızda seninle iki arkadaş atıldığında, hem diğer fabrikalarda kaç kez atılan işçileri geri aldırmıştık. Valla ben o eski günlerimizi çok özlüyorum. Şimdi de büyük fabrikalarda güzel gelişmeler olsa şöyle kulaktan kulağa bir yayılsa ne güzel olur değil mi?” diyerek temennisini dile getirdi.
Ben de “Elbette çok güzel olur. Şimdilik işçiler kendine ve diğer işçiler güvensizlik içindeler. İşçiler bir sessiz düşünce içerisindeler. Ama bu ilelebet böyle sürüp gitmez. O zamanlar nasıl ki bir fabrikayı iki-üç öncü işçi örgütlüyorduysa doğru fikirlerle donandığında şimdi de işçiler içinde bir güven ilişkisi başlayabilir” sözleriyle karşılık verdim.
Arkadaşım devam etti: “Ya biz o zaman öyle çetin mücadeleler vererek bir şeyler yapabildiysek bugün neden olmasın? Ama henüz ondan çok uzağız. Bak şu kâğıttaki sipariş listesine. Biz Kuzu Deri’nin işlerini dikiyoruz. Patron işyerine sendikayı sokmamak için İstanbul’dan İzmir’e iş gönderiyor. Patronlar normal zamanlarda birbirinin siparişlerini elinden almak için kapışıyorlar. Ama sıra bir işyerinde işçiler sendikalaşmaya başladığında düşmanlıklarını bir kenara koyup birbirinin siparişlerini yetiştirmek için kendi işini bile bir kenara koyuyorlar. Biz işçiler de patronlara karşı dayanışma içinde olmalıyız. Ve böyle bir dayanışmayı yapabiliriz. Ama ne yazık ki şimdi işçi arkadaşların neredeyse tamamı bundan çok uzaktalar. Arkadaşlara Kuzu Deri’deki sendikalaşma sürecin anlatıyorum. Patronun sendikayı işyerine sokmamak için ta İstanbul’dan İzmir’e iş gönderdiğini. Çok üzücü ama benim söylediğime değil patronun söylediğine ikna oluyorlar. Küçük yerler maalesef hep böyle. Bir şeyle başlayacaksa büyük yerlerden başlar. Şimdi Punto Deri’deki sendikalaşmayı anlatıyorum. Punto Deri’ye sendika girerse onun rüzgârı bizi etkiler diyorum. İçerideki işçiler atılan o iki işçiyi geri aldırabilirlerse çok güzel bir gelişme olur. Gözümüz, kulağımız İstanbul’da. Sendikada bu örgütlenme işini hemen açık etmemesi gerekiyor. Daha işin başında işçilerin bir kısmı ikna olmuşken notere gittiğinde zaten kısa süre sonra patronlara haber uçuruyorlar. Varsın uzun sürsün. Bu işlerde sonuna kadar gizlilik birinci kuraldır. Bunu aslında sendikacılar işçilerden çok daha iyi biliyorlar. Genç işçiler her şeyi bilse de kendi haklarını bilmiyorlar. Ama sendikacılar bu kurala uygun davranmıyor. Bu yüzden hangi işyerinde örgütlenme başlasa başarısız oluyor.”
Ben de “Söylediğin çok doğru, bugün genç işçi kuşakları teknolojik gelişmelerden dolayı her konuda bilgi sahibi olsa da kendisi için ekmek ve su kadar ihtiyaç olan hakları ve örgütlenme konusunda hiçbir bilgiye sahip değiller. Geçmiş işçi kuşaklarının deneyimlerini yeni kuşak işçilerin örgütlenmesi için çok emek vermek gerekiyor” ekledim
Artık çıkmam gerekiyordu. Arkadaşım beni uğurlamak için atölyenin kapısına kadar geçirdi. Bir daha görüşmek üzere vedalaştık.
- Çare Sınıfımızda ve Örgütlü Mücadelemizde
- “Eşim Öyle Yerlere İzin Vermiyor”
- Hafta Tatili Haktır, Gasp Edilemez!
- Adres Doğru mu?
- Emekliler “AÇIZ” Diyor, Onları Kim Duyuyor?
- Geleceğimizi Kurmak İçin Birliğimizi Büyütelim
- “Asıl Haber Biziz Be Abla”
- Sağlık Çalışanlarına Sağlıksız Yemekler
- Sorunlar Mücadeleyle Çözülür
- İşyerinde “Paralı Eğitim!”
- Onların İnsafına Bırakmayalım!
- “Sana Ceza Veriyorum Tayfun!”
- Emekli Maaşı Ne Zaman Ödenecek?
- “Çalışanlarımıza Rapor Vermeyin!”
- “Kırtasiye Ürünleri İkinci Ele Düştü”
- Örgütlü Olmak ve Toplu İş Sözleşmeleri
- Alo 170: Yanlış Numara Çevirdiniz!
- Turgut Özal, Gökova Santrali ve Sonrası
- TÜİK Kimin Hizmetinde?
- Emekliler Sendika Kuramazmış!
Son Eklenenler
- Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Ankara Adalet Bakanlığı önünde, Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile işten atılan emekçilerin görevlerine iade edilmesi talebiyle basın açıklaması düzenledi.
- Türkiye’de her yıl 3-9 Eylül tarihleri arası Halk Sağlığı Haftası olarak kutlanıyor. Sağlık Bakanlığı, Halk Sağlığı Haftasının amacını “halkın sağlığını korumak, geliştirmek, sağlık için risk oluşturan faktörlerle (bulaşıcı hastalıklar, çevresel...
- Kozasından çıkmaya çalışan kelebeğin hikâyesini bilir misiniz? Bir adam ormanda yürürken, bir kelebeğin kozasından çıkmaya çalıştığını görür. Saatlerce, kelebeğin küçücük bir delikten çıkmak için verdiği mücadeleyi izler. Ancak bir süre sonra...
- Yalova’da bulunan Sefine Tersanesi işçileri, patronun çalışma koşullarında yaptığı tek yanlı değişikliğe karşı direnişe geçti. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’nın (SYDV) grevi beşinci gününde anlaşmayla sonuçlandı. Artvin Şavşat Belediyesinde...
- Milyonlarca kamu emekçisinin ve emeklisinin taleplerini boşa çıkaran 8. Dönem Toplu Sözleşme süreci, Kamu Hakem Kurulu tarafından karara bağlandı. Hakem Kurulu, 2026 yılında ilk altı ay için yüzde 11, ikinci altı ay için yüzde 7; 2027 yılı için ise...
- 1 Eylül Dünya Barış Gününde Diyarbakır’dan Ankara’ya pek çok kentte eylemler düzenlendi. Ankara’da Emek Barış ve Demokrasi Güçlerinin çağrısıyla Kolej Meydanında bir araya gelen kitle sloganlar, alkışlar ve zılgıtlar eşliğinde Sakarya Meydanına...
- Bazı zenginlerin “ölmeden yapılacaklar listesi”nde dünyanın en yüksek tepesi olan Everest’e tırmanmak vardır mesela. Zaman zaman sosyal medyada bu insanların “başarı”larını anlatan çeşitli videolar, haberler çıkar karşımıza.
- Şeker-İş Sendikasının örgütlü olduğu Kütahya Şeker Fabrikasında, Mart ayından bu yana süren toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine 30 Ağustosta başlayan grev, 3’üncü gününde sürüyor.
- İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri’nin çağrısıyla İstanbul Kadıköy’de yapılan mitinge binlerce kişi katıldı. Kadıköy Söğütlüçeşme’de toplanan kitle, “Savaşa ve Sömürüye Karşı Demokrasi ve Barış Kazanacak” pankartı arkasında rıhtımdaki miting...
- Türk-İş’e bağlı Koop-İş Sendikasının örgütlü olduğu Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’nın (SYDV) Türkiye genelindeki 1003 kurumunda çalışan 10 bin kamu işçisi 29 Ağustosta greve çıktı.
- Güvenliğin ve danışmanın olduğu katta her 5 dakikada bir “sistemsel hata ve arıza olduğu için tüm katlarda hizmet verilemiyor” şeklinde anonslar yapılıyordu. Önce güvenliğe gidip bu yapılanın yanlış olduğunu, insanlara memurların iş bıraktığının...
- Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca adlı romanında Yaşar Kemal, sömürülenlerle sömürücüler arasındaki büyük çelişkiyi anlatır. “Çünkü” der, “sömüren güçlü azınlıkla, sömürülen ve güçsüz sanılan çoğunluk, her çağda vardı. Ama bu çelişki...
- İktidarın “Kamu Çerçeve Protokolü” sürecindeki tutumunu protesto etmek için yapılan bir eylemin ardından bir kadın işçi çevresindeki insanlara sordu: “Bu sene hiç kiraz yediniz mi?” Bu soruya evet diyen tek bir kişi çıkmadı. Kilosu 700 lirayı aşan...