Buradasınız
İşçi Sınıfının Birliğe İhtiyacı Var!
Gazi Mahallesinden bir gıda işçisi
Son zamanlarda karşılaştığım işçilerin önemli bir çoğunluğundan şu fikirleri duyuyorum: “Bir şeyler yapmak lazım, böyle çalış çalış nereye kadar, kafayı kullanıp daha fazla para kazanmak lazım, ne olursa olsun kendi işini yapacaksın, küçük olsun ama benim olsun…” Bu fikirler son derece yaygın bir şekilde işçiler tarafından savunuluyor. Bu cümleler üzerinde biraz durup sohbet ettikçe, bu fikirlerin arkasında asıl yatan şeyin ne olduğu, işçilerin bu düzenden ne kadar rahatsız oldukları gayet açık bir şekilde ortaya çıkıyor. Bunları başlık başlık inceleyelim.
“Bir şeyler yapmak lazım, böyle çalış çalış nereye kadar?”
Yıllardır çalış çabala ama ortada gözle görülür hiçbir şey olmasın! Bir işçinin en fazla yapabileceği şey, ömrünü bankalara ipotek ederek krediyle ev-araba sahibi olmak. Yıllardır bizlere söylenen bir yalan var ya, “çalışırsan her şey olur”, maalesef bu böyle olmuyor. Gerçekten çalışarak her şey mümkün olsaydı, bütün dünyada işçiler zenginlik içerisinde yaşar ve hiçbir şekilde yokluk çekmezlerdi. Asalak patronlar sınıfıysa yokluk içinde olurdu. Çünkü onlar hiçbir şekilde hiçbir şey üretmiyorlar, yani hiç çalışmıyorlar. Ama tüm zenginlik onların ellerinde birikiyor. Ayrıcalıklı yaşam onlar için var. Dolayısıyla sadece çalışmakla maalesef hiçbir şey olmuyor. İşçiler sürekli çalışmaktan yakınmakta son derece haklılar.
İşçi bir şeyler ürettiğinde ve ürettiği ürün üzerinde söz hakkına sahip olduğunda, kendisini daha özgür hisseder. Kendisine olan öz güveni artar ve insanlık için ihtiyaç temelinde ve yeni şeyler üretmeye çalışarak daha da mutlu olur. Bu anlayışla çalışmak işçi için bir zevktir! Ama kapitalist üretim tarzında işçinin değeri bir makine parçası kadardır. Nasıl ki makinenin bir parçası arıza yaptığında yenisiyle değiştirilerek üretim kaldığı yerden devam eder, işçi için de aynı şey geçerlidir. Hastalanan işçi, iş kazası geçiren işçi, yaşlanan işçi, çeşitli mesleki hastalıklar yüzünden performansı düşen işçi, daha genç işçilerle değiştirilerek tıpkı makinenin eski parçası gibi bir köşeye atılır.
İşçiler bu durumu kendi yaşam deneyimlerinden çıkarttıkları için, “bir şeyler yapmak lazım; böyle çalış çalış nereye kadar?” diye düşünürler ve son derece haklıdırlar. Bu durumdan kurtulmak için de çeşitli çıkış yolları ararlar. Sınıf bilincinden yoksun olan işçi, “bir şeyler yapma” kısmında bireysel düşünerek kendi paçasını kurtarmaya çalışır. Böyle düşündüğü içindir ki bu durumdan hiçbir zaman kurtulamaz. Dolayısıyla, tek başımıza davrandığımız ölçüde, ömrümüzün sonuna kadar daha da kötüleşen iş koşullarında çalışmak dışında bir seçenek yoktur önümüzde. Yani “nereye kadar böyle çalışacağız” sorusunun cevabı, ölene kadardır bu durumda.
“Kafayı kullanıp daha fazla para kazanmak lazım”
Kapitalist toplumda para çok ciddi bir öneme sahiptir. Yaşamak için neredeyse hava gibi, su gibi gereklidir para. Halk arasında yaygın bir de söz vardır: “Ne kadar paran varsa o kadar adamsın.”
Bir işçi birkaç kuruş uğruna sabahın köründen akşamın karanlıklarına kadar işgücünü patrona satmak zorunda kalıyor. Elde ettiği parayı, hayatını sürdürebilmek için karnını doyurmaya, barınacak bir eve, sağlığına ve çocuklarının eğitimine vb. harcıyor. Ancak işçilerin büyük bir bölümü, ne kadar çok çalışırlarsa çalışsınlar, en temel ihtiyaçlarını bile karşılamakta büyük güçlükler çekiyorlar. Kapitalist toplumda her şeyin değeri parayla ölçülür. Kısacası ne kadar çok paran varsa o kadar iyi yaşarsın. Gıda, konut, eğitim, sağlık, en temel ihtiyaçlarını, ne kadar paran varsa o kadar karşılarsın.
Böylesi bir dünyada, tam da bu sebeplerden dolayı, bir işçi daha iyi yaşamak için her zaman daha fazla para kazanmak ister. Böyle bir isteğin bir işçide oluşması gayet normaldir. Ama tüm arzusuna rağmen bunu başarması pek mümkün değildir. Bunun bilincinde olmayan işçi, bireysel düşünerek, kendi paçasını kurtarmaya çalışır. Eğer bir köşede biraz birikmişi varsa, bu birikimin üzerini krediyle tamamlayarak, işçilikten kurtulup daha fazla para kazanmak düşüncesiyle küçük bir işyeri açar. Ama kısa zamanda elindekini, avucundakini de kaybeder. Üstelik bir sürü borç da cabası. Sonuç hüsrandır. Bazı işçiler de çeşitli şans oyunlarının müptelası olmuştur. Cebindeki üç kuruşu da şans oyunlarına vererek “zengin olmak” umuduyla meteliksiz dolaşır. Sınıf bilincinden yoksunluk burada da kendisini dışa vurmaktadır. Bu toplumda birilerinin hakkını yemeden, birilerini sömürmeden, en yakınındakini kazıklamadan daha fazla para kazanmak mümkün değildir. “Kafayı kullanıp daha fazla para kazanmak” bu toplumda ancak hırsızlıkla mümkündür. Unutmayalım ki, patronların “yasal” olarak yaptıkları şey alenen yapılan emek hırsızlığıdır! En büyük hırsızlar, o “bize ekmek veriyor” dediğimiz patronlardır. Kendimizi kurtarmak için kafamızı bizim gibi işçilerin emeğini nasıl sömürebileceğimiz konusunda mı çalıştıracağız, yoksa bu sömürüye son vermek için mi çalıştıracağız? Bütün mesele budur!
Kapitalist sistemde bir işçinin kurtuluşu tüm işçilerin bir sınıf olarak kurtuluşuna bağlıdır. İşte bunun içindir “Bütün Ülkelerin İşçileri Birleşin!” haykırışımız.
“Ne olursa olsun kendi işini yapacaksın! Küçük olsun benim olsun!”
Bugün işyerlerinde ve fabrikalarda işçilere adam muamelesi yapılmıyor. Hem de bütün güzellikleri işçiler ürettiği halde. İşçiler olmasa patronun makinesi olur mu? Hadi oldu diyelim. Makinelerde patron tek başına çalışabilir mi? Patron tek başına milyarları kazanabilir mi? Bu soruların hepsinin cevabı hayır. Bir işçi, patronun kendisini adam yerine koymadığını aslında çok iyi bilir. İşçi pratik içinde acı deneyimler yaşayarak bu sonuca varmıştır. Hayat şartları onu kölece koşullarda çalışmaya mecbur bırakmaktadır. Kendisine ait bir işyeri olana kadar bu durumdan kurtulamayacağını düşünür durur.
Küçük bir işyeri kurmayı hayal eden işçi şöyle düşünür: “Evde kazan kaynasın başka bir şey istemem. Bu saatten sonra patronun ağız kokusunu çekemem. Kendi işinde karışanın yok, görüşenin yok. Başında bağıran yok, çağıran yok. En azından kendi işin kafan rahat…” İşçi olarak çalışırken gördüğü baskı ve haksızlıklar onu böyle düşünmeye itmektedir. Farkında olmadığı şey ise kurtuluş diye gördüğü küçük bir işyerinin, işçilikten daha da çok sorununun olduğudur. Sandığının aksine, sabah kalktığında o gün canın işe gitmek istemiyorsa “ya bugün de işe gitmesem olur” deme lüksü de yoktur. Kısacası bu hayalle yaşayan bir işçiye, davulun sesi uzaktan çok hoş gelmektedir.
Gerçek kurtuluş omuz omuza vererek mücadele etmekte!
İşçilerle yaptığım bu sohbetlerde aslında, işçilerin bu düzenden ne kadar bıktıklarını ve bir çıkış yolu aradıklarını daha iyi anlıyorum. Patronlar sınıfı bu durumu çok iyi bildiğinden, işçilerin boş hayaller peşinden koşması için oldukça çaba harcıyor. Her fırsatta bireysel kurtuluşu anlatıp duruyor. Gazetelerinde ve televizyonlarında, birkaç sınırlı örnek üzerinden, küçük bir işletmenin nasıl büyük bir sermayeye ulaştığını överek anlatıyorlar (her gün batan yüzlerce küçük işletmedense nedense bahsetmiyorlar!). Siz de yapabilirsiniz diyerek biz işçilerin bilincini bulandırıyor ve boş hayaller peşinden sürüklenmemizi istiyorlar. Bunu da maalesef başarıyorlar. “Bir şeyler yapmak lazım, böyle çalış çalış nereye kadar. Daha fazla para kazanmak için kafayı kullanmak lazım. Ne olursa olsun kendi işini yapacaksın, küçük olsun benim olsun…” Bu fikirler işçilerin kendi kendine ürettiği fikirler değildir. Patronlar sınıfının biz işçileri avutmak ve bu durumun suçlusunun biz olduğumuzu ispat etmek için bizlere söylediği yalanlardır. Çünkü onlara göre bu düzende varlık içinde yaşayanlar kafası en iyi çalışanlardır. Oysaki biz işçilerin işgücünden başka satacak hiçbir şeyi yoktur. Bunun için bize işçi denir. Onun için sınıf bilincini kuşanarak, doğru fikirleri savunarak ve omuz omuza vererek mücadele etmekten başka hiçbir seçeneğimiz yoktur.
Biz işçiler mücadele ederek kuracağımız dünyada kölece çalışmayacağız. Çalışmak bizim için keyifli bir iş haline gelecek. Daha iyi yaşamak için daha fazla para kazanma hırsına kapılıp insanlığımızı yitirmeyeceğiz. İnsanca ve dünyanın tadını çıkara çıkara yaşayacağız. Tüm güzellikleri ürettiğimiz halde adam muamelesi görmediğimiz bu esaret dünyasını yıktığımızda, işte o zaman gerçek özgürlüğe “merhaba” diyeceğiz.
Biz, sınıf bilinçli işçiler olarak, işçi kardeşlerimizin devrimci fikirlere ne kadar ihtiyaçları olduğunu çok iyi biliyoruz. Onun içindir yorulmak nedir bilmeden, yılgınlığa düşmeden, sabırla verdiğimiz çaba. Onun içindir onları mücadeleye çağırışımız. Ve onun içindir “Enternasyonalle Kurtulur İnsanlık” diye haykırışımız!
İstanbul
- Emekliler “AÇIZ” Diyor, Onları Kim Duyuyor?
- Geleceğimizi Kurmak İçin Birliğimizi Büyütelim
- “Asıl Haber Biziz Be Abla”
- Sağlık Çalışanlarına Sağlıksız Yemekler
- Sorunlar Mücadeleyle Çözülür
- İşyerinde “Paralı Eğitim!”
- Onların İnsafına Bırakmayalım!
- “Sana Ceza Veriyorum Tayfun!”
- Emekli Maaşı Ne Zaman Ödenecek?
- “Çalışanlarımıza Rapor Vermeyin!”
- “Kırtasiye Ürünleri İkinci Ele Düştü”
- Örgütlü Olmak ve Toplu İş Sözleşmeleri
- Alo 170: Yanlış Numara Çevirdiniz!
- Turgut Özal, Gökova Santrali ve Sonrası
- TÜİK Kimin Hizmetinde?
- Emekliler Sendika Kuramazmış!
- Sorumluluk Almadan Kazanım Elde Edemeyiz
- Topluma Fildişi Kulelerden Bakmak
- Mücadele Edenler Mutlaka Kazanır!
- “Geçmiş Olsun” Yerine “Rapor Almayın”
Son Eklenenler
- Arjantin’de sendikaların çağrısıyla işçiler 9 Mayısta 24 saatliğine genel greve gitti. Faşist devlet başkanı Javier Milei ve hükümetine karşı yapılan genel grev çağrısına çeşitli sektörlerden işçiler karşılık verdi. Genel İş Konfederasyonu’nun (CGT...
- Zorlu bir yıldan geçerken işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ı, heyecan ve coşku içinde karşıladık. UİD-DER olarak 1 Mayıs’a işçi kentleri Lüleburgaz ve Bursa’da katıldık. Lüleburgaz’da geçirdiğimiz ilk 1 Mayıs’ımız...
- Emekli bir işçi: Bu 1 Mayıs’ta da sınıf kardeşlerimizle kol kola yürüdük. Sınıfımızın taleplerini hep birlikte haykırdık. İyi ki önümüzde bizlere yolu açan sınıfımızın mücadele örgütü UİD-DER var. Kendini, sınıfın taleplerine ve sadece sınıfın...
- Bugün 13 Mayıs 2024. Soma madenci katliamının 10. yıldönümü. 10 yıldır dinmeyen bir acı ve öfkedir Soma Türkiye işçi sınıfının kalbinde. Çünkü Soma’nın hesabı sorulmadı, çünkü Somalar devam ediyor, çünkü kapitalistlerin kâr hırsı yeni Somaların...
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs’ta bir kez daha dünyanın ve Türkiye’nin dört bir yanında işçiler meydanlara çıktılar. Kapitalist sömürüye, emperyalist savaşa, yoksulluğa, baskılara, eşitsizliğe, adaletsizliğe...
- Çorum’un Dodurga ilçesinde bulunan maden ocağında faaliyet gösteren ODAŞ Elektrik bünyesindeki Yel Enerji’de çalışan işçiler patronun sendika düşmanlığına karşı 9 Mayısta direnişe başladı. Yel Enerji işçileri kötü çalışma koşulları ve düşük...
- Sınıfımızın uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs’ı geride bıraktık. Mücadele örgütümüz UİD-DER, bu sene 1 Mayıs’ı işçi kentleri olan Bursa ve Lüleburgaz’da kutlama kararı aldı. Bizler de bu doğrultuda tüm hazırlıklarımızı yaparak...
- Öz İplik-İş Sendikası, Başkanlar Kurulunu, direnişteki Durak Tekstil işçileriyle dayanışmak amacıyla Bursa’da gerçekleştirdi. Kurulun ardından sendika yöneticileri direnişlerinin 83. gününde Durak Tekstil işçilerini ziyaret etti. Burada yapılan...
- 1 Mayıs işçi sınıfının uluslararası birlik ve mücadele günü. Her 1 Mayıs’ta UİD-DER’li mücadeleci işçiler bir gelincik tarlasını andırır gibi dolduruyorlar meydanları. Her 1 Mayıs’ta, işçi sınıfının bu çalışkan evlatları coşku dolu, disiplinli...
- Merhaba dostlar, uzun zamandan beri çalışma şartlarım nedeniyle birçok etkinliğe katılamıyordum. Yaşımın genç olmasına rağmen heyecanımı yitirmiştim. Hem yaşadığım şehirlerde etkinliklerin olmaması hem de maddi imkânsızlıklar yüzünden uzak kalmıştım...
- İstanbul Eyüpsultan’da özel bir lisenin müdürü 74 yaşındaki emekli öğretmen İbrahim Oktugan öğrencisi tarafından silahla vurularak öldürüldü. Öğretmenler “Can Güvenliğimiz Sağlansın, Gerekli Tedbirler alınsın!” talebiyle İzmir’den Bursa’ya, Mardin’...
- 21-28 Nisan Ebeler Haftası ve 12-18 Mayıs Dünya Hemşireler Haftası vesilesiyle 10 Mayısta İstanbul Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi önünde bir araya gelen hemşire ve ebeler basın açıklaması gerçekleştirdi.
- Bu sene 1 Mayıs’a UİD-DER’le birlikte bir işçi kenti olan Lüleburgaz’da katıldım. 1 Mayıs heyecanımız sabah saatlerinde başladı. Yol boyunca türkülerimizle, marşlarımızla 1 Mayıs alanına gittik. Tabii içimizde İstanbul’da kitlesel ve birleşik bir 1...