Buradasınız
Örgütlülük İşçi Sınıfının Gücü, Toplumun Umududur!

17 Ağustos 1999 depreminde enkazlardan yükselen “sesimi duyan var mı?” haykırışları, yaşanan acının ve dayanışmaya duyulan ihtiyacın sembolü oldu. Bu sesin kulaklarımızdaki yankısı henüz sönmemişken bu kez 6 Şubat 2023 depremlerinde daha güçlü bir haykırış yükseldi: “Devlet nerede?” O gün ve ilerleyen günlerde depremzede emekçiler çok büyük bir şok ve hayal kırıklığı yaşadılar. Çünkü neredeyse tüm kaynakları elinde bulunduran, bu kaynakları ihtiyaç duyulan alanlara hızlı bir biçimde aktarma ve on binlerce insanı seferber etme gücü olan devletin imdada yetişmesini bekliyorlardı, ama öyle olmadı! Acılı emekçiler, “yüzyılın felaketiyle yüz yüzeyiz”, “en büyük depremlerden biri”, “bu kadar büyük bir felaket karşısında devlet nasıl her yere yetişsin?” denilerek susturulmak istendi. Kendilerine uzanacak bir el bekleyen depremzedeler, bu korkunç felaket anında bile devletten hiçbir yardım gelmemesi karşısında derin bir öfke ve umutsuzluğa kapıldılar. Enkaz altında sevdikleri ölürken elleri kolları bağlı bırakıldıkları için, “yazıklar olsun, hani Türkiye büyük devletti?” diyerek isyan ettiler.
Peki, devletin dümeninde oturanlar ne yaptılar? Bu acıyı ve öfkeyi anlamayı değil bastırmayı seçtiler! Hesap vermek yerine zeytinyağı gibi üste çıktılar! Gerçekleri göstermeye çalışanları, deprem için toplanan vergilerin nereye harcandığını soranları, durumu protesto edenleri susturmaya çalıştılar. Saray yavrusu evlerinin tuvaletlerinin bile kapılarını depremzedelere açmayanlar, dayanışma kampanyalarını “devleti acz içinde gösterdiği” gerekçesiyle karalamaya giriştiler. Bu kampanyaları sürdürenleri hedef gösterdiler. Hızlı ve kolay para kazanma hırslarının, açgözlülüklerinin, denetim sorumluluğunu savsaklamalarının hesabını vermesi gerekenler, “günü geldiğinde tuttuğumuz defterleri açacağız” diyerek tehditler savurdular. 17 Ağustos depreminin üzerinden geçen yaklaşık 24 yılın 21 yılında iktidarda olanlar, önlem adına tek bir girişimde bulunmamışlardı. Toplanan deprem vergilerini sermaye sınıfına kaynak olarak aktarmışlardı. Maraş depreminin yaklaştığına ilişkin nice raporu umursamamışlardı. Ama onlara göre yine de suçlu kendileri değildi!
AFAD ekipleri, sivil arama kurtarma ekiplerinin insan çıkardıkları enkaza koşup sanki o depremzedeyi kendileri kurtarmış gibi kameralar önünde şov yaptı. Kızılay çadır sattı. Müteahhitlere verilen ve delil niteliği taşıyan izin belgelerinin bulunduğu sağlam binayı yıkmaya çalışan ekipleri engellemek isteyenlerin karşısına polis ve jandarma dikildi. İş makineleri insanları değil, bankaların para kasalarını enkazdan çıkardı. Hayatını kaybedenler battaniyelerle ya da ceset torbalarıyla toplu mezarlara gömüldü. Devletin bakanları protokol yarışına girdi. Henüz enkaz altında canlı olma ihtimali varken enkaz kaldırma çalışmaları başlatıldı. Yandaş medya, mikrofonları, kameraları sesini duyurmak isteyen depremzedelerden kaçırdı. Gelgelelim devleti elinde bulunduranlar bunların hiç biri yaşanmamış gibi başarı öyküleri anlattılar. Tüm dünyaya örnek olduklarını ileri sürdüler.
AKP İstanbul Belediye Başkan Adayı Murat Kurum’un ağzından kaçırmasıyla bugün artık depremlerde 130 bin insanın öldüğünü biliyoruz. Demek ki pek çok kentin nüfusundan fazla sayıda insanın ölmesi, pek çoğunun günlerce enkaz altında acı çekerek yaşamını yitirmiş olması egemenleri, yükselen itirazlar, ortaya çıkan emekçi dayanışması kadar rahatsız etmedi, etmiyor.
Şöyle bir düşünecek olursak siyasi iktidarın her olayda aynı tutumu sergilediğini görmemek mümkün değil. Mesela ormanlar cayır cayır yanarken “neden yeterince yangın söndürme uçağımız yok?”, “neden komşu ülkelerden uçak istemiyoruz?” diye soranlar Türkiye’nin itibarını zedelemekle suçlandı. Türkiye’nin itibarı derken kastettikleri gerçekte kendi iktidarlarıydı ve koltukları doğadan, ormanlardan, cayır cayır yanan canlılardan, emekçilerin evlerinden, geçim araçlarından daha önemliydi! Ücretlerini yükseltmek isteyen ve bunun için greve çıkan işçilerin grevleri yasaklandı, grevci işçiler milli güvenliğe, ekonomiye zarar vermekle suçlandı. Kadına şiddet uygulayanlar, cinayet işleyenler, mafya üyeleri elini kolunu sallayarak gezerken Can Atalay gibi, işçilerin, emekçilerin hakları için mücadele eden insanlar hapislere atıldı. Sorumluların hesap vermesi gereken her vakada sorumlular değil vakaları ortaya çıkaran gazeteciler cezalandırıldı. İşçi katliamlarının yaşandığı işyerlerinin sahipleri teşviklerle, vergi indirimleriyle ödüllendirilirken yasal haklarını kullanıp sendikaya üye olan işçiler polis şiddetine maruz bırakıldı. Anlı şanlı şirketler İsrail’le ticaretlerini kesintisiz sürdürürken bu durumu sorgulayanlar, eylemlerle tepkilerini ortaya koymak isteyenler baskı ve şiddetle engellendi. Bu saldırılar daha da pervasız biçimde sürdürülüyor. Öyle bir hale geldik ki insanlar ve toplum tepkilerini sağlıklı bir biçimde ortaya koyamaz, hesap soramaz, sorunlarını çözemez hale geldi. Umutsuzluk kuyusunun dibine itildi.
Daha derinden düşünelim: Asıl sorumlunun hiçbir sorumluluğu olmayandan hesap sorduğu, suçlunun mağdura tehditler savurduğu, güçlünün haklıyı susturduğu bir toplum sağlıklı bir toplum olabilir mi? Kötülüğün ve zulmün hesabının sorulamadığı bir toplum ileriye doğru yol alabilir mi? Böyle bir toplumda insanların adalet, huzur, esenlik beklentileri karşılanabilir mi? Bizi daha iyi bir geleceğin beklediğine dair umutlar filizlenebilir mi? İşte bugün Türkiye’de toplumu saran kasvetin nedeni tam da burada aranmalıdır. Fakat bilelim ki biz harekete geçmezsek egemenlerin toplumu sürüklediği bu zehirli atmosfer dağılmaz, bu hastalıklı durum devam eder. Ödediğimiz bedeller daha da ağırlaşır. Demokratik hak ve özgürlükleri talep etmek bir yana sözü bile edilemez hale gelir. Ekmeğimiz daha da küçülür. Çalışma ve yaşam koşullarımız daha da zorlaşır. Enkaz altında kalmaya devam ederiz. İşçi ve emekçiler olarak birlikte bir çıkış bulmak zorundayız ve bu, egemenlerin bizi inandırmak istediği kadar zor ya da imkânsız değil!
Nasıl ki bir insan ağır bir yara aldığında ne kadar acı verici olursa olsun kanamayı durdurmak, enfeksiyonu engellemek, gerekirse yarayı dağlamak zorundaysa, toplum için de aynı şey geçerlidir. İyileşmenin bir yolu vardır. Önemli olan doğru teşhisi yapmak ve doğru tedavi yöntemini taviz vermeden uygulamaktır. İçinde yaşadığımız kapitalist düzen insanı ve toplumu hasta eden bir düzendir. Türkiye’de kapitalist açgözlülüğü zirveye taşıyan, toplumu yapay kutuplaştırmayla, milliyetçilikle, hak aramanın gayrimeşru olduğu düşüncesiyle, korkuyla zehirleyen, şiddetle, baskıyla sindiren siyasi iktidarsa hastalığı daha da derinleştirmektedir. Zulmü, kötülüğü, nefreti tepeden kışkırtıp yaygınlaştırmaktadır. Normal koşullarda birbiriyle hiçbir sorunu olmayacak emekçileri birbirine karşı nefretle doldurmakta, aldatmakta, zehirlemekte, bu yolla iktidarda kalmayı başarmaktadır. Bu koşullarda üzerimizdeki enkazı kaldırmak mümkün değilmiş gibi görünmektedir.
Fakat bir çıkış yolumuz var: Örgütlenmek! Çünkü işçi ve emekçileri tek tek insanlar olmaktan çıkaran, birleştiren, bilinçlendiren, umutla dolduran ve bir güç haline getiren tek şey örgütlü olmaktır. Güçlü olmaksa zulme boyun eğmek yerine karşı koyabilmek demektir. Zalimlerin yüreğini hesap verme korkusuyla doldurabilmek demektir. Sömürü, zulüm ve kötülük düzenlerini yıkabilmek demektir. İşçi ve emekçiler olarak birbirimizin sesine kulak verdiğimizde aslında aynı sorunlarla boğuştuğumuzu, aynı özlemleri taşıdığımızı anlayacağız. “Sesimi duyan var mı?” diye sorduğumuzda çalıştığımız işyerinden dünyanın öbür ucuna kadar bizi duyan ve sesimize güç vermeye hazır sınıf kardeşlerimiz olduğunu göreceğiz. Çünkü biz işçi sınıfıyız. Birlikte üreten, birlikteyse güçlenen, birlik olmaya ihtiyaç duyan bir sınıfız. Örgütlülük işçi sınıfının gücü, toplumun umududur! O halde gücümüzü büyütmek, kasveti dağıtmak ve umutları yeşertmek için el ele verelim, birlik ve dayanışmamızı örelim.
İşçi Dayanışması 190. Sayı Çıktı!
Gazze
- “Ekonomi Tıkırında” Masallarına Devam!
- Grev Hakkımıza Sahip Çıkalım!
- Mücadele İçinde Dönüşenler: Derby’den 15-16 Haziran’a!
- Kurtuluş Ellerimizde, Örgütlü Gücümüzde!
- İşçi Dayanışması 206. Sayı Çıktı!
- Sabırla, İnatla, İnançla: Sıra Bize de Gelecek!
- Tarihin Tekerleğini Geriye Çevirmek İsteyenler
- Kasırgalar Kimleri Vuruyor?
- ABD’den Türkiye’ye Ülkeyi Şirket Gibi Yönetenler
- Gençliğe Çağrı: Bize Kılavuz Gerek!
- Anna’nın Annesi ve Anneler Günü
- Baskılara, Zorbalığa, Sömürüye, Emperyalist Savaşa Karşı Umut Örgütlü Mücadelede!
- İşçi Dayanışması 205. Sayı Çıktı!
- “Kıyamet Sığınakları” ve Bizim Sığınağımız
- Bu Kadar Çok Parayı Nereden Buluyorlar?
- “Çingene Kızı” ve İşçi Sınıfının Birliği
- Nefes Almak İçin…
- Sadeleştirince Açığa Çıkanlar…
- Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!
- 1 Mayıs: Gün Gelir Zorbalar Kalmaz Gider!
- Grev Hakkımıza Sahip Çıkalım!
- Kurtuluş Ellerimizde, Örgütlü Gücümüzde!
- Sabırla, İnatla, İnançla: Sıra Bize de Gelecek!
- Tarihin Tekerleğini Geriye Çevirmek İsteyenler
- Kasırgalar Kimleri Vuruyor?
- ABD’den Türkiye’ye Ülkeyi Şirket Gibi Yönetenler
- Gençliğe Çağrı: Bize Kılavuz Gerek!
- Anna’nın Annesi ve Anneler Günü
- Baskılara, Zorbalığa, Sömürüye, Emperyalist Savaşa Karşı Umut Örgütlü Mücadelede!
- “Kıyamet Sığınakları” ve Bizim Sığınağımız
- Bu Kadar Çok Parayı Nereden Buluyorlar?
- “Çingene Kızı” ve İşçi Sınıfının Birliği
- Nefes Almak İçin…
- Engelli de Saralı da Olsa Çalışacak!
- 1 Mayıs: Gün Gelir Zorbalar Kalmaz Gider!
- Uçurumun Kenarından Özgürlüğün Dünyasına
- Fitre Asgari Ücretliye, Emekliye Veriliyorsa…
- Fiyonklu Kazıklar Çoğalırken
- Doğru Tarafta, Bizim Safta Olabilmek…
- Arenalardan TikTok’a Uyuşturma Araçları
Son Eklenenler
- Kenya’da, geçtiğimiz sene Haziran ayında, IMF’nin dayattığı kemer sıkma politikaları doğrultusunda yeni vergi yasası hazırlanmıştı. Bu yasa tasarısı, işsizlik, yoksulluk ve artan hayat pahalılığıyla boğuşan işçilerin ve emekçi gençliğin öfkesini...
- Petrol-İş Sendikası Gebze Şubesinin örgütlü olduğu, Kocaeli Dilovası ve İzmir Çiğli’de üretim yapan DYO Boya fabrikalarında, düşük zam dayatmasına karşı greve çıkan işçilerin mücadelesi 44. gününde kazanımla sonuçlandı. İlk yıl için yüzde 73...
- İşçi sınıfının tarihsel mücadele mirasını yaşatmak ve bu mirastan güç alarak işçilerin birliğini büyütmek için çalışan UİD-DER, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişinin 55. yılı vesilesiyle 29 Haziranda, “Gelenekten Geleceğe: Umut Örgütlü Mücadelede!”...
- Petrol-İş Sendikasının örgütlü olduğu Kocaeli’nin Körfez ilçesinde faaliyet gösteren Gübretaş fabrikasında yüzde 30 sefalet dayatmasına karşı işçiler, 3 Temmuzda greve başladı. Devrimci Sağlık-İş Sendikasının, kamu işçilerine dayatılan sefalet...
- Geçtiğimiz hafta sonu, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişinin 55, UİD-DER’in kuruluşunun 19. yılı vesilesiyle Uğur Mumcu Kültür Merkezi’nde yüzlerce işçi arkadaşımızla yan yanaydık. Grevleri devam eden Petrol-İş üyesi DYO işçileri, DİSK’in kurucusu...
- Sivas katliamının 32. yılında Türkiye’nin birçok kentinde anma etkinlikleri ve eylemler düzenlendi. Katledilen 33 aydın ve sanatçı anıldı, katliam bir kez daha lanetlendi. Sivas katliamının unutulmadığının, tüm katliamların er ya da geç hesabının...
- Bak, ufukta görünen/ Özgürlüğün bayrağını sallayanlar/ Başı dik/ Gözleri umut umut bakanlar/
- Türk-İş’e bağlı sendikalarda örgütlü kamu işçileri, 2025-2026 yılı toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde siyasi iktidarın sefalet zammı dayatmasına karşı eylemlerine devam ediyor. 1 Temmuzda Türkiye genelinde kent meydanlarında kitlesel basın...
- İzmir Buca Belediyesi işçileri, birikmiş maaş ve alacakları ödenmediği için 18 Haziran’dan bu yana iş durdurmuş durumda. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 34. maddesi gereği yasal haklarını kullanan işçiler, belediye binası önünde maaş, gıda kartı ve diğer...
- Merhaba dostlarım. Bu yıl da Haziran ayını hem UİD-DER’in kuruluş yıl dönümünü hem de sınıfımızın tarihine damgasını vurmuş 15-16 Haziran günlerini anarak ve anlamlandırarak geçirdik. UİD-DER’imizin internet sitesinde, sosyal medyasında ve İşçi...
- UİD-DER’in 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişinin 55. yıldönümünde gerçekleştirdiği “15-16 Haziran: Gelenekten Geleceğe: Umut Örgütlü Mücadelede!” etkinliğine farklı sektörlerden yüzlerce işçi katıldı. Etkinliğe katılan konuklar arasında; unutulmaz...
- Özel Sektör Öğretmenleri Sendikasının 25 Haziranda başlattığı Büyük Öğretmen Yürüyüşünü gerçekleştiren ve bugün Ankara’ya ulaşan öğretmenlerin önü Ziya Gökalp Caddesi üzerinde polis barikatıyla kesildi. Talepleri için yürüyüşlerini Milli Eğitim...
- 31 Mart 2024’te yapılan yerel seçimlerin ardından İzmir Çiğli Belediyesinde çalışan 147 işçi tasarruf bahanesiyle işten atılmış, yürütülen mücadele sonucu işçilerin bir kısmının işe iadesi yapılmıştı. Verilen tüm sözlere rağmen işe iadesi yapılmayan...