Buradasınız
Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezlerinde Yaşanan Sorunlar
İstanbul’dan bir psikolog

Özel eğitim ve rehabilitasyon merkezinde psikolog olarak çalışıyorum. Öncelikle söylemeliyim ki özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde amaç özel gereksinimi olan çocukları korumak değil, öğretmeni korumak hiç değil… Bütün amaç para kazanmak. Bu kurumlar Milli Eğitim Bakanlığından öğrenci başına ödenek alıyorlar. Ne kadar çok öğrenci gelirse aldıkları ödenek o kadar artıyor. Milli Eğitim Bakanlığı bu merkezlerde psikolog çalıştırmayı zorunlu kıldığı için bizi işe alıyorlar. Ama bizden asıl görevimizin dışında şeyler yapmamız isteniyor. Bizden istedikleri şey; ailelerle motive edici konuşmalar yapalım, böylece çocuklarının kuruma gelmeye devam etmesini sağlayalım. Oysa psikologların görevi bu değildir. Psikoloji umut satmaz, gerçekle yüzleştirir, aileleri yönlendirir. Elbette bunu yaparken motive etmek gerekir. Nihayetinde bazı aileler çocuklarının durumunu öğrendiklerinde ya abartılı bir panik hali yaşıyorlar ya da tersinden tamamen umursamaz olabiliyorlar. Ama biz “müşteri temsilcisi” değiliz, çocuklar ve aileleri de müşteri değil. Ailelerin çocuklarının eğitimi konusunda hiçbir bilgisi yok. Kurum ne derse onu yapıyorlar. Rehabilitasyon merkezine gelen otizmli öğrenciler var. MEB psikologların otistik çocuklarla çalışmaması gerektiğini söylüyor ama işveren beni buna zorluyor. İşveren yönetmeliği bilmiyor mu? Bal gibi biliyor ama görmezden geliyor. Ailelere “bakın, çocuğunuz psikolog görüyor” demiş oluyorlar çünkü. Böylece “müşteri” sayısını arttırıyorlar.
Kurum yönetimi öğrencinin ihtiyaçlarından veyahut öğretmenin, psikologun taleplerinden yola çıkarak bir program hazırlamıyor. Bu nedenle de kendi becerilerinizi öğrenciye aktarmanız, ona yardımcı olmanız mümkün olamıyor. Öğrenciyi takip etmeniz bile mümkün olamıyor. Çalışırken ilgilendiğim öğrencinin destek programını ben belirleyemiyorum. İlk zamanlar aldığım öğrencinin durumuna göre program hazırlıyordum. Hatta her öğrenci için dosya tutuyordum. Ama artık tutmuyorum çünkü bir işe yaramıyor, sadece notlar almakla yetiniyorum. Neden mi? Çünkü düzenli olarak belirli periyotlarla aynı öğrencileri alamıyorum, takip edemiyorum. Kurum yönetimi okula çocukları getirtmek ve boş kalmalarını engellemek için kim boşsa ona veriyor, çocuğun ihtiyacını ve gelişimini gözetmiyor. Örneğin bir hafta aldığım bir öğrenciyi ertesi hafta aynı gün almak istiyorum ama onun yerine zaten bir gün önce gördüğüm bir öğrencinin yazıldığını görüyorum. Sorduğum zaman ise “programı böyle yaptık” diyorlar sadece. Başka bir örnek vereyim. Bizim aile görüşme formumuz var, bu formla çocuğun hikâyesini öğreniyoruz. Bazı çocukların ailelerine bu formu doldurtmak ve çocuk hakkında daha fazla bilgi almak için ailelerle görüşmek istiyorum ama görüşemiyorum. Çünkü bütün saatlerim dolduruluyor.
Özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde öğretmeni, psikologu, fizyoterapistiyle tüm çalışanların yaşadığı pek çok sorun var. Çalışma koşulları kötü, aldığımız ücretler düşük. Çalışanların daha verimli olmasını sağlayacak araçları ve ortamı yaratmak yerine tam tersi hareket ediliyor ve bir anlamda bu kurumlar günü kurtarıyorlar. Böylece çocuklar nitelikli eğitim alamıyor, bizler ise düşük ücrete uzun saatler boyunca çalışıyoruz. Tam bir kısır döngü. Örneğin ben ilk zamanlar işimin en iyisini yapmak için çok çaba sarf etmeme rağmen sonrasında bu çabamın desteklenmediğini, aksine bazı durumlarda ısrarcı tutumumdan rahatsız olunduğunu, yapmam gerekenin dışında işler istendiğini gördüğümde çabalamayı bıraktım. Bir emekçi olarak düşük ücrete mahkûm edilmem de cabası… İşin en üzücü yanı bu kurumlara gelen çocuklar emekçi ailelerin çocukları. Onların paralı özel kurumlara gidebilecek maddi gücü yok, başka seçenekleri yok.
Bir öğretmen arkadaşımla sohbet ettiğimde daha önce çalıştığı kurumda yaşadığı sorunları anlatmıştı. Öğretmenlerin SGK priminin düşük yatırılmasından gelmeyen öğretmene kurumdaymış gibi öğrenci yazılmasına kadar pek çok usulsüzlük yaşandığını, bunları belgeleriyle birlikte MEB’e şikâyet ettiğini ama kuruma “yazılı uyarı” dışında hiçbir yaptırım uygulanmadığını söylemişti. MEB bu kurumları neden denetlemiyor, neden yaşanan sorunları dile getiren çalışanları ve öğretmenleri dinlemiyor? En önemlisi ise bu kurumlar neden özel? Neden MEB’e bağlı kamu kurumları olarak faaliyet göstermiyor? İnsan düşünmeden edemiyor. Demek ki özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri; emekçilerin özel eğitime ihtiyaç duyan çocuklarının gelişimine katkı sağlasın, yaşam kalitesini arttırsın diye açılmadı. Ne iktidarın ne de bakanlığın derdi çocuklar değil demek ki.
“Zincir Marketi Zincirine Bağladık”
Metal İşçileri: Geçinemiyoruz!
- Adres Doğru mu?
- Emekliler “AÇIZ” Diyor, Onları Kim Duyuyor?
- Geleceğimizi Kurmak İçin Birliğimizi Büyütelim
- “Asıl Haber Biziz Be Abla”
- Sağlık Çalışanlarına Sağlıksız Yemekler
- Sorunlar Mücadeleyle Çözülür
- İşyerinde “Paralı Eğitim!”
- Onların İnsafına Bırakmayalım!
- “Sana Ceza Veriyorum Tayfun!”
- Emekli Maaşı Ne Zaman Ödenecek?
- “Çalışanlarımıza Rapor Vermeyin!”
- “Kırtasiye Ürünleri İkinci Ele Düştü”
- Örgütlü Olmak ve Toplu İş Sözleşmeleri
- Alo 170: Yanlış Numara Çevirdiniz!
- Turgut Özal, Gökova Santrali ve Sonrası
- TÜİK Kimin Hizmetinde?
- Emekliler Sendika Kuramazmış!
- Sorumluluk Almadan Kazanım Elde Edemeyiz
- Topluma Fildişi Kulelerden Bakmak
- Mücadele Edenler Mutlaka Kazanır!
Son Eklenenler
- Gerek dünyada gerekse yaşadığımız ülkede öyle olaylar, öyle gelişmeler yaşanıyor ki ilk bakışta her şey çok bilinmeyenli bir matematik denklemi gibi karmaşık ve anlaşılmaz görünebilir. Nasıl ki matematikte karmaşık problemleri çözebilmek için...
- İrfan Yalçın’ın “Ölümün Ağzı” romanı, 1940’lı yıllarda Zonguldak köylüsünün “mükellef” adı altında bedavaya çalıştırıldığını belgeleyen bir tanıklıktır. Dönemin tek partili rejiminde, İsmet İnönü madeni teftişe gittiğinde, karşısına dizilen...
- Ha geldi, ha gelecek, yok yok bu sene gelmeyecek derken Yaren leylek Bursa’nın Karacabey ilçesinde, Uluabat Gölünün kıyısında balıkçı Âdem amcayla buluştu. On dört yıllık dostluk! Adı gibi yarenlik yapıyor Âdem amcaya. Aslında kimsenin haberi...
- 11 Nisan’da Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Emek ve Demokrasi Güçleri ve öğrenciler birçok ilde tutuklu öğrencilerin serbest bırakılması talebiyle basın açıklamaları gerçekleştirdi. İstanbul’da KESK İstanbul Şubeler Platformunun...
- Yunanistan’da işçi ve emekçiler bir kez daha kamu ve özel sektörde 24 saatlik genel grev gerçekleştirdi. Tembi tren felaketinin ikinci yıldönümü olan 28 Şubatta tarihindeki en büyük grev ve protestolara sahne olan Yunanistan’da, 9 Nisanda bir kez...
- KESK’e bağlı Eğitim Sen, Birleşik Kamu-İş’e bağlı Eğitim-İş ve Hürriyetçi Eğitim Sen, 10 Nisanda birçok ilde Milli Eğitim Müdürlükleri önünde, kent meydanlarında, sendika şubelerinde proje okullara yapılan keyfi atamalara karşı basın açıklamaları...
- Üzerine sayfalarca yazı yazılabilecek, saatlerce sohbet edilebilecek bir konunun en öz, en çarpıcı halidir sloganlar… Hele ki işçi sınıfının sloganları! Birkaç kelimeyle büyük anlamlar sırtlanırlar. Kimisi somut bir talebi anlatır, kimisi bir...
- Ankara’nın Beypazarı ilçesinde bulunan Çayırhan Maden Ocağında 10 Nisanda gece vardiyası sırasında meydana gelen patlamada 2’si ağır olmak üzere 14 işçi yaralandı.
- Evrensel sağlık kapsamı; tüm insanların ihtiyaç duydukları sağlık hizmetlerine, ihtiyaç duydukları yer ve zamanda, mali sıkıntı çekmeden erişebilmeleri anlamına gelir. Sağlığın geliştirilmesinden, hastalıkların önlenmesine, rehabilitasyon ve...
- Gençlik yılları insanın en güzel, en verimli, en dinamik yılları olarak tanımlanır. Fakat gençlerin dinamizmleri yok ediliyor, gelecekleri ve hayalleri çalınıyor, toplum nefessiz bırakılıyor. Kapitalizm genç kuşaklara bir gelecek vaat etmiyor....
- Ruhunda özgür bir dünyanın umudunu taşıyan, yüreği bencil çıkarlarla değil, toplumsal kurtuluş özlemiyle çarpan sevgili büyüklerimiz ve değerli genç arkadaşlarımız, merhaba!
- Rejimin 19 Martta başlattığı saldırı dalgasına karşı başlayan protestolarda öğrenci gençler kitlesel katılımıyla dikkati çekmişti. Günlerce süren eylemlerde, polis barikatlarına, polisin şiddetli müdahalesine rağmen alanları terk etmeyen yüzlerce...
- Çünkü büyük kapitalist ülkeler, milyonlarca emekçinin vergileriyle oluşan bütçeleri sağlık, eğitim, barınma gibi temel ihtiyaçlara değil daha fazla silahlanmaya akıtıyorlar. Baskıcı ve otoriter uygulamaları arttırıyor, demokratik hak ve özgürlükleri...