Buradasınız
Sermayenin Saldırılarına Karşı Birliğimizi Örgütleyelim!
Geçtiğimiz yıl egemenlerin politikaları ve ihmalleri yüzünden meydana gelen tren kazasının yıldönümünde şöyle haykırıyordu Yunanistanlı emekçiler: “Sizin kârınız bizim canımız!” Bu protestodan bir gün sonra Türkiye’de 25 kişinin hayatını kaybettiği Çorlu tren katliamının karar duruşması vardı ama karar çıkmadı. Altı yıldır adalet arayan, sorumlulardan hesap sorulmasını isteyen acılı ailelerin gözlerinin içine baka baka duruşma seçim sonrasına ertelendi. Aynı günlerde İliç’teki altın madeninde toprak altında kalan işçilerin ailelerinin nasıl baskı altına alındığına, susturulmak istendiğine şahitlik ediyorduk. Venezuela’daki altın madeni faciasında toprak altında kalan işçilerin kaderiyle İliç’teki işçilerin kaderinin nasıl bir olduğuna da…
Öyle bir düzende yaşıyoruz ki Yunanistan’dan Venezuela’ya Filistin’den Türkiye’ye dünyanın her yerinde her gün işçi ve emekçiler kapitalistlerin kârı uğruna madenlerde, savaşlarda, depremlerde, sellerde, kazalarda ölüyor. Doğa yağmalanıyor, milyonlarca insan açlıkla, yoksullukla, hastalıkla ve daha nice belayla boğuşuyor. Depremlerle, sellerle, yangınlarla, bombalarla yeryüzünde cehennemi yaşıyor. Nâzım Hikmet’in dediği gibi beyaz bir sofrada bir kere bile yemek yiyemeden doyasıya, bu dünyadan göçüp giden yüz milyonlar var. Peki, bunca acı, bu acıların sorumlusu olan kapitalist egemenlerin vicdanında bir yankı yaratır mı? Bizler yaşayarak görüyoruz ki sermaye sahipleri ve onların iktidarları için önemli olan tek bir şey var: Kârlarını büyütmek, dünya pazarındaki rekabet güçlerini arttırmak, efendisi oldukları kapitalist düzeni ve iktidarlarını baki kılmak! Bunun bedelini işçiler, emekçiler, denizler, nehirler, ormanlar, canlılar ödüyormuş ne gam!
6 Şubat depremlerinin yıldönümünden bir hafta sonra 13 Şubatta Erzincan İliç’te Anagold altın madeninde siyanürlü liç yığınının çökmesiyle 9 işçi milyonlarca ton toprağın altında kaldı. Siyanür toprağa, suya ve havaya karıştı. Hem işçi hem de çevre katliamı olan faciadan sonra öğrendik ki yüzde 20’si Çalık Grubuna ait olan Anagold şirketi daha fazla altın çıkarmak, kârını büyütmek için göz göre göre kural ihlali yapmış. Siyanürlü toprağın biriktirildiği ve adına liç yığını denilen alanda en fazla 25 kat yığma yapılması gerekirken 33 kata kadar çıkılmış. Çökmenin olduğu gün işçiler toprakta çatlaklar görüp bunu üstlerine ilettikleri halde çalışma durdurulmamış. 2019’da şirket maden için kapasite artışı talebinde bulununca Çevre Bakanlığı onay vermiş, Devlet Su İşleri, Fırat nehrinin 400 metre yakınındaki maden sahası için “yakınında herhangi bir içme-kullanma suyu havzası yoktur” raporu vermiş! Madende çalışan işçiler, dünyadaki benzer işlerde çalışan işçilerden 7 kat daha ucuza çalıştırılmış! Tek bir iş ve çevre güvenliği önlemi alınmamış. İlgili sendikalar şirkete toz kondurmamış. Maden şirketinin CEO’sunun sözleriyle “dünyanın en düşük maliyetli altın madeni”ne sahip şirketin geçtiğimiz yıl 7,2 milyon dolarlık vergi borcu silinmiş! Şirket 2020’den bu yana madenden 335 milyon dolar kâr elde etmiş! Bu facia, işçi sınıfının karşısında patronuyla, devletiyle, iktidarıyla, yerel yöneticisiyle, bürokrat sendikacısıyla sermaye sınıfının olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Söz konusu olan işçilerin canı, insanların ve gelecek nesillerin sağlığı olduğunda bile patronlar kârlarından taviz vermiyor. Büyük bir açgözlülükle ve azgınca emeği, doğayı yağmalıyorlar. Anagold örneğinde olduğu gibi, her durumda sırtlarını siyasi iktidara yaslamanın rahatlığını taşıyorlar. Neden oldukları Soma, Amasra, İliç gibi büyük faciaların bile hesabını vermiyor, bedelini ödemiyorlar. Söz konusu sermaye sınıfı olunca siyasi iktidarın desteği sınırsız. Peki aynı siyasi iktidar sıra işçi sınıfına gelince nasıl bir tutum gösteriyor?
Son dönemlerde ücretlerinin artmasını, çalıştıkları işyerinde baskıların azalmasını isteyen, bunun için sendikalaşma yolunu seçen işçilerin karşı karşıya kaldığı muameleler bu sorunun yanıtını kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya koyuyor: Açık bir işçi düşmanlığı, hak arayan işçiye tahammülsüzlük! Hakları için mücadele eden işçiler önce patronların işten atma saldırısıyla karşılaşıyorlar. Bu sefer adaletsizliğe, haksızlığa karşı koymak isteyince polisin, jandarmanın zulmüyle karşı karşıya kalıyor, şiddet görüyor, gözaltına alınıyor, ev hapsine çarptırılıyorlar. Bu da yetmiyor; müftüleri, kaymakamları, valileri, mahkemeleri karşılarında buluyorlar. Sendikalaşan işçileri işten atarak açık açık anayasal suç işledikleri halde patronlar korunup kollanırken işçilerin en ufak hak arayışı baskıyla, şiddetle, mahkeme kararlarıyla engelleniyor.
Gerçek durum buyken siyasi iktidar, kendisini toplum için, işçi ve emekçiler için tek seçenek olarak dayatmaya devam ediyor. Borç dağları yükselirken ekonominin iyiye gittiğine, rekor hızla yükselen enflasyonun düşeceğine, hayat pahalılığından etkilenmediğimize, kişi başına düşen milli gelirin Türkiye tarihinin en yüksek seviyesine çıktığına inanmamızı istiyor. Cumhuriyet tarihinin en büyük yoksullaşma dalgasının yaşandığı, asgari ücretin ortalama ücret haline geldiği, 9 milyondan fazla emeklinin 10 bin lira maaş aldığı bir süreçte gelirimizin arttığını iddia ediyor. Arka arkaya açıklanan paketlerle, programlarla, torba yasalarla saldırıları daha da derinleştirirken işlerin düzeleceğini ileri sürüyor. Çok açık ki ortada bir ekonomik yıkım tablosu vardır ve bunun bedeli işçi ve emekçilere ödetilmektedir.
Tam da bu nedenle bugünkü Türkiye manzarası sermaye için cennet, işçi ve emekçiler için cehennem tablosudur. Biz işçi ve emekçilerin esas gündemi hayat pahalılığı, büyüyen yoksulluğumuz, çalışma koşullarımızın kötüleşmesi, ücretlerimizin düşmesi, işçi katliamları iken iktidar ve düzenin muhalefet partileri yerel seçimler üzerinden rant kapma yarışına girmiş durumdadır. Sorunlarımızı umursamıyor, bizi kendi gündemlerine hapsetmek istiyorlar. İktidar güçleri tıpkı 14-28 Mayıs genel seçimlerinden önce yaptıkları gibi yapay kutuplaşmayı körüklemeye, bizi birbirimize düşman etmeye, emekçilerin dini duygularını istismar etmeye çalışıyorlar. Çünkü ancak böyle yaparlarsa işçi sınıfı olarak gerçek sorunlarımız etrafında kenetlenmemizi engelleyebileceklerini çok iyi biliyorlar. Çünkü ancak bu yolla sendikal haklarımızı korumak, ücretlerimizi yükseltmek, işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmasını sağlamak, bugüne kadar binlerce insanımızı yaşamdan koparan açgözlülüğün ve umursamazlığın hesabını sormak için birleşmemizin önüne geçebileceklerini çok iyi biliyorlar.
Hiç kuşku yok ki yerel seçimlerden sonra hak gaspları ve baskılar daha da artacak. İktidar ekonomik krizin faturasını biz işçi ve emekçilere daha fazla yüklemek için saldırılarını daha da yoğunlaştıracak. Şimdiden kredi kartlarının kullanımına sınırlama getirmenin, esnek ve güvencesiz çalışma yasalarını çıkarmanın, kıdem tazminatını gasp etmenin, üzerimizdeki vergi yükünü arttırmanın planlarını yapmış durumdalar. Bunları süratle hayata geçirmek için yerel seçimlerin geçmesini bekliyorlar.
İşçi ve emekçiler olarak böyle bir iktidara destek vermekten bir çıkarımız olamaz. İktidar ve düzenin muhalefet partilerinin rant çekişmesinden, iktidar kavgasından bir çıkarımız olamaz. Bizim çıkarımıza olan yan yana gelmektir, sermayenin saldırılarına karşı birliğimizi örgütlemektir. Ancak o zaman üzerimizdeki kasveti dağıtabilir, kara kışı bahara çevirebiliriz. Ancak o zaman örgütsüzlüğün yarattığı umutsuzluğu dağıtıp haklı olmanın, birlik olmanın verdiği güçle hareket edebiliriz. UİD-DER Müzik Topluluğu UMUT’un şarkısında dediği gibi, biz gecenin içinde gündüzü düşleyelim, umudumuzu yitirmeyelim, sermayenin saldırılarına karşı birliğimizi örgütleyelim.
Çıkışsızlık Sarmalındaki Gençler
“İstanbul’da Mezar Yeri Alamayız”
- Asgari Ücret Nasıl Yükseltilir?
- İşçi Sınıfının Ortak Mücadele Dili: GREV!
- Umudumuzu ve Direncimizi Güçlendirelim, Mücadelemizi Büyütelim!
- İşçi Dayanışması 201. Sayı Çıktı!
- Zeytinyağı, Margarin, Süt Tozu
- Toplumsal Sorunların Bireysel Çözümü Mümkün mü?
- Gelişen Ufkumuz, Değişen Dünyamız
- Köşemize Çekilmiyoruz, Emekçi Gençlik Köşemizle Güçleniyoruz!
- Her Şeyi Paraya Bağlayanlar Kim?
- Devlet Bütçesi Kimin Bütçesi?
- İşçilerin Tek Çıkış Yolu Birlik, Dayanışma ve Mücadeledir!
- İşçi Dayanışması 200. Sayı Çıktı!
- Muhammed Ali’nin Haykırışı ve Gerçek Düşmanlar
- Kapatılan Ocakların Susmayan Bandosu
- Umut Sende Bende Bizde...
- “Ne Olacak Bu Memleketin Hali?”
- Anastasya, Dilan ve Hafızamız
- Ülkeyi Şirket Gibi Yönetmek…
- İşçilerin Birliği ve Dayanışması Güçlendikçe Umut da Büyür!
- İşçi Dayanışması 199. Sayı Çıktı!
- Umudumuzu ve Direncimizi Güçlendirelim, Mücadelemizi Büyütelim!
- Zeytinyağı, Margarin, Süt Tozu
- Toplumsal Sorunların Bireysel Çözümü Mümkün mü?
- Her Şeyi Paraya Bağlayanlar Kim?
- Devlet Bütçesi Kimin Bütçesi?
- İşçilerin Tek Çıkış Yolu Birlik, Dayanışma ve Mücadeledir!
- Muhammed Ali’nin Haykırışı ve Gerçek Düşmanlar
- Kapatılan Ocakların Susmayan Bandosu
- Umut Sende Bende Bizde...
- “Ne Olacak Bu Memleketin Hali?”
- Anastasya, Dilan ve Hafızamız
- İşçilerin Birliği ve Dayanışması Güçlendikçe Umut da Büyür!
- Gerçek Adalet Mücadelemizle Gelir
- Özgür Olmak Demek…
- Hangisi Daha Zor?
- Yiyorlar, İçiyorlar Hesabı Bize Ödetiyorlar
- 2025, 2024’ten Daha mı İyi Olacak?
- Ters Yüz Edilen Gerçekler: Suç Ne? Suçlu Kim?
- Dünya İşçi Sınıfının Birliği Yolunda Mücadelemizi Büyütelim!
- Artan Zenginliğin Arkasında Büyüyen Yoksulluğumuz
Son Eklenenler
- Aylardır uzmanların, siyasetçilerin, patronların hatta uluslararası finans kuruluşlarının yaptığı tartışma, analiz ve hesaplamaların sonunda 2025 yılı için asgari ücret 22 bin 104 lira olarak açıklandı. Bu açıklamayı, Türkiye İşveren Sendikaları...
- Günümüzde fabrikalarda, işyerlerinde “kolay yoldan para kazanma” hayaliyle şans ve bahis oyunları oynamak gitgide yaygınlaştı. Teknolojiyle birlikte kumarhane herkesin cebine girdi. Her molada, her köşede tüm başlar cep telefonlarına eğiliyor,...
- Balıkesir Gönen’de bulunan Arıtaş Kriyojenik’te 19 Aralıkta başlayan grev 10 Ocakta anlaşmayla sonuçlandı. DİSK/Emekli-Sen 11 Ocakta Türkiye genelinde İzmir’den Trabzon’a, İstanbul’dan Denizli’ye pek çok ilde “TÜİK Verileri Kirli ve Yalan; Açlık,...
- Aralık ayında Birleşik Metal-İş sendikasının örgütlü olduğu Hitachi Energy, GE Grid Solutions, Schneider Elekrik, Arıtaş Kriyojenik ve Green Transfo fabrikalarında peşi sıra grevler başladı. Çok geçmeden de sermaye sınıfının tatlı kârlarını düşünen...
- İzmir Buca’da sendikal baskıların ve işten atma saldırısının devam ettiği Telus önünde direniş başladı. Adana’da SASA Polyester’in PTA tesis şantiyesinde Gemont Endüstri ve ardından Metropol İnşaat adlı taşeron şirketler bünyesinde çalışan inşaat...
- Yeni bir yılın, 2025’in ilk günlerini yaşıyoruz. Ama işçi ve emekçilerin yüreğinde “yeni” olanın getirdiği heyecan ve umut yerine büyüyen endişeler ve kasvet var. Takvim yaprakları hariç hayatımızda değişen tek şey yaratılan ekonomik yıkımın...
- Her Aralık ayında izlediğimiz asgari ücret tiyatrosu bu yıl çok daha trajik bir şekilde sonuçlandı. Resmi enflasyonun, TÜİK’in uydurma rakamlarıyla bile yüzde 47 olduğu, ENAG’a göre yüzde 87 olduğu bir süreçte asgari ücrete sadece yüzde 30 zam...
- DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası ile Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) arasında 2024-2026 dönemi için yürütülen TİS görüşmelerinde MESS’in yüzde 40 oranında zam dayatması üzerine Schneider Elektrik’in Manisa ve Kocaeli...
- İzmir Büyükşehir Belediyesi bünyesinde, İZENERJİ, İZELMAN, Ege Şehir Planlama, İZFAŞ şirketlerinde çalışan DİSK/Genel-İş Sendikasında örgütlü işçiler maaş, yılsonu ikramiye ve eğitim alacakları ödemelerinin geç ve eksik yapılmasını protesto etmek...
- UİD-DER’li emekçi kadınlar olarak, bir grup Polonez direnişçisi kadın kardeşimizle güzel bir sohbet gerçekleştirdik. Direnişçi bir ablamız “bize hep ‘aman kurulu düzenimiz bozulmasın’ düşüncesini bellettiler” dedi. Bu söz üzerine uzunca sohbet ettik...
- Polonez işçileri 173 gün süren mücadelelerinin kazanımla sonuçlanmasının ardından fabrika önünde kurdukları direniş çadırını halaylarla, sloganlarla kaldırdılar. 7 Ocakta direniş alanında zaferlerini kutlayan işçiler, davul zurna eşliğinde halaylar...
- İktidar ve sermaye sınıfının saldırıları böylesine ağırken işçilerin birlik olamayacağını düşünmek kime yarar sağlar? Bu düşünce doğru bir akıl yürütme yöntemi olabilir mi? Karşımızdaki yıkım tablosu, işçilerin birleşmek dışında bir çıkış yolu...
- İstanbul Çatalca’da bulunan Polonez fabrikasında işçiler Tekgıda-İş Sendikası’nda örgütlendikten sonra gerekli şartları sağlamalarının ardından yetki başvurusunda bulunmuş ve hemen ardından 146 işçi işten atılmıştı. İşten çıkarmaların ardından...