Buradasınız
Sömürü Düzenine Paydos Örgütlü İşçilerle Gelecek
Ankara’dan bir metal işçisi

Orhan Kemal’in kalemi her zaman emekçi halklar için yazmıştır. Yoksul emekçilerin acılarını, sevinçlerini, umutlarını ustalıkla ele alan Orhan Kemal, Hanımın Çiftliği romanında 1950’li yılları, Adana’daki bir çiftlik ve burada çalışan emekçiler üzerinden anlatır. Çiftliğin sahibi Muzaffer Bey ve köyde yaşayan köylülerin yaşamları dönemin havasını yansıtır. Muzaffer köylülere zulmeden, toprağına el koyan, toprağı ve köy halkını kendi malı gibi gören bir toprak sahibidir. Köylü kan kusar, Muzaffer’i bir kaşık suda boğmak ister ama Muzaffer’e karşı ne kanun işler ne de yasa! Devlet, Muzaffer gibilerin her türlü kanunsuzluğunu görmezden gelir. Konağın balkonundan topraklarını izleyen Muzaffer’in zihin dünyasını şu sözlerle anlatır Orhan Kemal: “Balkon binlerce dönüm toprağını kucaklardı adeta. O, göre göre alışıp, iyice kanıksamışlıktan gelen bir görmezlikle sadece bakardı. Bu topraklar ona nereden, nasıl gelmiştir? Allah mı vermiş kul mu edinmiş? Umurunda bile olmazdı. İnsanlardan çok önce var olan bu topraklara dedesi, belki de dedesinin dedesi tırnaklarını geçirmişti ilkin. Kim, ne zaman geçirirse geçirsin, bu topraklar onundu. Devlet, sık değişen hükümetlerse, o ve onun gibilerin topraklarına bekçilik, jandarmalık etmekten başka görevi olmayan şeylerdi. Yoksa ne gereği vardı devletin, hükümetlerin.”
Orhan Kemal’in Muzaffer’in zihin dünyasından aktardığı bu gerçekleri egemenler ve onların iktidarları halktan gizlemek isterler. Türlü gözbağlarıyla emekçilerin asıl soruları sormasını engeller, zihinleri her türlü yalanla felç ederler. 1950 seçimlerine giden süreçte de böyle olmuştu. O yıllarda işçilerin ve köylülerin işsizlikten, yoksulluktan, baskılardan sıdkı sıyrılmış, yıllardır iktidarda olan CHP’ye karşı büyük bir öfke oluşmuştu. Toprak ağalarının 1950’li yıllara gelinen süreçte mevcut iktidarla olan ilişkileri, ağaların köylülere zulmü, ahlâksızlıklar ve haksızlıklar köylü ve işçileri bir arayışa itiyordu. Böyle bir zamanda ortaya çıkan Demokrat Parti (DP) halk tarafından bir kurtuluş olarak görüldü. Seçim sürecinde DP’nin söylemleri halktan büyük ilgi gördü. Halk ağaların ve beylerin düzenine olan tepkisi ve adalete olan açlığı nedeniyle umut gibi gösterilen DP’nin etrafında toplanmaya başladı. Yıllardır tek parti kadrolarında iktidarın bir parçası olan DP’liler işçi ve emekçilerin adalete olan susuzluğunun ve yoksulluklarının farkındaydılar. Toplumun genelinin neye muhtaç olduğunu çok iyi biliyorlardı. O güne kadar halka yaşatılan zulmün ve yoksulluğun bir parçası olanlar seçim sürecinde emekçilere yaşatılanlardan hesap sorulacağı ve artık haksızlığa son verileceği yalanlarını şehir şehir, köy köy her yerde dillendirdiler. Romanda DP propagandacılarının köy meydanlarında ve mitinglerdeki konuşmaları şu şekilde aktarılır: “Parti büyükleri bas bas bağırıyorlardı: Haksızlığa paydos artık! O gün bütün haksızlıkların hesap günü, ‘Ruz-u mahşer’ olacaktı. Mizan (terazi) kurulacak, ‘Defter-i amal (amel defteri)’ açılacaktı. Herkes ‘seyyiatının’ (günah, kötülük) hesabını verecek, kötüler iyilerden ayırt edilecek, adaletsiz düzen yıkılacak, hak ve adaletten başkasını tanımayan yeni düzen kurulacaktı.”
Zihinleri bulandırılan köylüler bütün umutlarını DP’nin iktidara gelmesine bağlamıştı. Yaklaşan seçimlerde çoğunluğu alacağı herkes tarafından görülüyordu artık. Tam da bu nedenle ağalar DP’ye akın ediyor, partinin önemli kademelerine getiriliyorlardı. Orhan Kemal kitabında beylerin ve ağaların seçim zamanı düşündüklerini şöyle yansıtır: “Halk nerede biz orada! Yarın halk bundan da bıktı mı, haydi biz de. Halkla beraber, halkın bulunduğu yerde. Benim anladığım en güzel halkçılık budur.” Yani beylerin ve ağaların o an çıkarları neredeyse onu parlatırlar, halk bu tuzağa düşerse onlar da orada olurlar. Sermaye sahipleri bukalemun gibidir. Her düşüncedeki iktidarlarla kendi çıkarları doğrultusunda hızlıca uyum sağlayabilirler. Beylerin parti değiştirmelerini gören köylülerde zamanla şu düşünce oluşur: “Bize zulüm edenler de bu partiye geçtikten sonra ne anlamı kalıyor ki yeni partinin.” Halk, kurtarıcı olarak gördüğü partide kendisine zulmedenlerin yükseldiğini görünce büyük bir şaşkınlığa ve hayal kırıklığına uğrar.
Seçimler yapılır ve 27 senedir tek parti iktidarını sürdüren CHP kaybederken DP büyük bir halk desteğiyle iktidara gelir. Ne var ki iktidar değişimi emekçilerin hayatlarında ciddi bir değişime yol açmaz, halkın beklentileri gerçekleşmez. Kitapta seçim sonrası olanlar şöyle anlatılır: “Seçimi, hiç ummadığı şekilde ezici bir çoğunlukla kazanan karşı parti ne ‘mizan’ kurdu, ne de ‘Defter-i amal’i açtı. Oysa ‘devr-i sabık’ yaratılması, şu kadar yılın hesaplarının sorulması bekleniyordu.” Ne ağalardan ve beylerden hesap sorulur, ne de haksızlığa paydos verilir. Velhasıl düzen değişmez, düzenden nemalananlar bu defa yeni partide buluşurlar.
Orhan Kemal, emekçilerin yoksulluğunu, sefaletini ve halkın bu şekildeki yaşayışının nedenlerini kitaplarında en güzel şekilde anlatır. Hanımın Çiftliği romanı da bizlere burjuva seçimlerden ve partilerden ne ummamız ya da daha doğrusu ummamamız gerektiğini gösterir. İşçilerin emeğinin sömürüsünden beslenen bu düzen değişmedikçe sefaletimizin son bulmayacağını gösterir.
Orhan Kemal’in Hanımın Çiftliği gibi sömürü düzenini faş eden ve işçileri bu sömürü çarkının manipülasyonlarına, aldatmacalarına karşı uyaran ve uyandıran romanları türlü çarpıtmalarla filmlere ve dizilere konu edildi. Esasları anlatılmak yerine, entrika ve yalanlar köpürtülerek senaryolaştırıldı. Fakat onların bu çabaları sosyalist aydın ve yazarlarımızı bizim gözümüzde daha da kıymetli hale getiriyor. Bu yüzden işçi sınıfımızın acılarını, sevinçlerini ve geleceğe olan umutlarını eserlerinde dile getiren yazarlarımızın bütün kitaplarını okuyup okutacağız. Bu sistemin bütün çelişkilerini en derinden kavrayıp, kavratacağız.
Değişim Küçük Adımlarımızla Başlar
- İşçi Sınıfının ve Ezilenlerin Gerçek Sanatçıları Mücadelemizde Yaşıyor
- Büyük İnsanlığın Safında Bir Kalem: Sabahattin Ali
- Uçurumun Kenarından Özgürlüğün Dünyasına
- Jack London: İşçi Sınıfının Kalbinden Bir Yazar
- Sömürü Düzenine Paydos Örgütlü İşçilerle Gelecek
- Karıncalar ve Filin Hikâyesi
- Uyandıran Masalcı Samed Behrengi’nin Ekini
- “Mübadele Öyküleri” İzmir’den Anlatıyor…
- Ana Romanı ve Bugüne Yansıyanlar
- Gözbağı ve İşçi Hüseyin’in Dönüşümü
- Erzurumlu Emrah’ın Hikâyesi, Bizim Hikâyemiz
- Savaşın Gerçek Yüzünü Anlatan İki Kitap
- Sarı Mehmet Olmak!
- Fakir Baykurt, “Gece Vardiyası” ve Göçmenler
- Şikago Mezbahaları ve Kapitalizm
- Cefakâr Galip Ustalar ve İnsanlığın Özgürlük Bahçesi
- “Ölümün Ağzı”
- Gücümüz Birliğimizden Gelir!
- Büyük Biraderler İş Başında!
- Rıfat Ilgaz: Ses Ol, Işık Ol, Yumruk Ol!
Son Eklenenler
- İsrail devleti Filistin halkına yönelik saldırılarını her geçen gün arttırıyor. Filistin halkı yalnızca bombalarla, kurşunlarla değil abluka nedeniyle açlıkla da mücadele ediyor. Bölgede gıdaya erişim neredeyse imkânsız hale geldi. Ancak İsrail...
- Sırbistan’da geçtiğimiz yıl Kasım ayında Novi Sad şehrindeki bir tren istasyonunda meydana gelen çökme sonucu 16 kişi hayatını kaybetmişti. Yolsuzluk ve ihmalin yol açtığı bu felaketin üzerinden 9 ay geçti, ancak öğrenciler ve işçilerin öfkesi...
- Geçtiğimiz ay Emekçi Kadın köşemizde, 1840’lı yıllarda Ignaz Semmelweis adlı genç bir doktorun annelerin hayatını kurtaran mücadelesine yer vermiştik. Zorluklara, engellere, baskılara rağmen doğru bildiği yolda yürüyerek kadınların ve bebeklerin...
- Bundan 1162 yıl önce, 863’te köleler Abbasi İmparatorluğuna isyan ettiler ve bataklığın ortasında bir şehir kurdular. Bu şehrin adı El-Muhtare idi, yani “Özgürlük Kenti”… Bu bölge, Dicle ve Fırat nehirlerinin Basra Körfezine dökülmeden önce...
- 4 milyon kamu emekçisini ve 2,5 milyon emekliyi kapsayan toplu sözleşme sürecinde iktidarın ilk zam teklifi 2026 yılının ilk 6 ayı için yüzde 10, ikinci 6 ayı için yüzde 6; 2027’nin ilk 6 ayı için yüzde 4, ikinci 6 ayı için yüzde 4 olmuştu. İkinci...
- Kamu emekçilerinin 2026–27 yıllarını kapsayacak toplu iş sözleşmesi görüşmeleri başladı. Yaklaşık 6 milyon kamu emekçisi var ve aileleri ile birlikte düşünüldüğünde 20 milyon insanı ilgilendiren bir süreç başladı. Kamu işvereni yani devlet, 2026’nın...
- İşçi Dayanışması’nın sayfalarında dünyadan işçi mücadelelerine, yüz milyonlarca işçinin katıldığı grevlere, farklı millet ve inançlardan yüz binlerce emekçinin bir araya geldiği Filistin’le dayanışma eylemlerine, ülkeden ülkeye yayılan emekçi...
- 17 Ağustos 1999 gecesi Türkiye tarihinin en büyük felaketlerinden biri yaşandı. Kocaeli, Yalova, Sakarya, İstanbul ve Düzce’yi sarsan 7,4 büyüklüğündeki depremde 50 binden fazla insan hayatını kaybetti, çok daha fazlası yaralandı. Yüzbinlerce...
- Mersin’in Tarsus ilçesi 1. Organize Sanayi Bölgesi’nde faaliyet gösteren PMS Tıbbi Cihazlar fabrikasında 12 işçi, sendikaya üye oldukları için işten çıkarıldı. Tüm Taşıma İşçileri Sendikası (TÜMTİS), 16 Ağustosta fabrika önünde basın açıklaması...
- Sakarya Hendek’te bulunan, Birleşik Metal-İş Sendikasının örgütlü olduğu Koç Holding’in şirketlerinden Türk Traktör’ün tedarikçisi olan SAG Hidrolik fabrikasında bir işçinin işten çıkarılması sonrası 12 Ağustosta direniş başladı. TEKSİF Sendikasına...
- İsrail’in Filistin halkına yönelik saldırıları ve açlık politikası tarifsiz acılar yaşatmaya devam ediyor. Siyonist rejim, iki milyon Filistinlinin bölgeden sürülmesi anlamına gelecek olan Gazze’yi tam işgal planıyla saldırılarını tırmandırıyor....
- Pakistan’da binlerce tekstil işçisi, hakları için haftalardır mücadele ediyor. Arjantin’de emekliler her Çarşamba günü düzenledikleri protestolar devam ediyor. Tunus’un en büyük işçi sendikası Tunus Genel İşçi Birliği (UGTT) üyesi toplu taşıma...
- Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu KESK, 2026-2027 yıllarını kapsayan 8. Dönem Toplu İş Sözleşmesi görüşmelerine dair, Kamu İşveren Heyeti teklifinin açıklanmasının ardından, 13 Ağustos Çarşamba günü Türkiye’nin pek çok kentinde ortak basın...