Buradasınız
Son 19 Yılda 28 Bin 380 İşçi Hayatını Kaybetti, Sorumlusu Kim?/II
Görüşü

İstanbul İşçi Sağlığı ve İşçi Güvenliği Meclisinin (İSİG) verilerine göre AKP’nin iktidara geldiği Kasım 2002’den bu yana en az 28 bin 380 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. İş Kazaları Kader Değildir, İşçi Ölümlerini Durduralım kampanyasıyla yüz binlerce işçiye ulaşan, bu yakıcı sorunu Meclisin, sendikaların gündemine taşıyan, işçileri ortak talepler ve mücadele hedefleri etrafında birleştiren UİD-DER, bu alanda da mücadelesini sürdürüyor. İSİG Meclisi’nin açıkladığı raporun ardından, UİD-DER İşçi Sağlığı ve Güvenliği Komitesi ile UİD-DER Hukuk Bürosundan uzmanlarla iş kazaları, iş cinayetleri ve önemli maddeleri sürekli ertelenen iş güvenliği yasası hakkında bir söyleşi gerçekleştirdik. Söyleşimizin ikinci bölümünü yayınlıyoruz.
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu sektörleri ağır ve tehlikeli, az tehlikeli gibi kategorilere ayırdı. İş cinayetlerinin en yoğun yaşandığı sektörler hangileridir, kazaların ve işçi cinayetlerinin en çok bu sektörlerde görülmesinin nedenleri nelerdir?
Aslında iş cinayetlerinin sektörlere dağılımına baktığımızda geniş bir çeşitlilik görüyoruz. Bu da bir bütün olarak sermaye sınıfının işçi düşmanlığını netlikle ortaya koyuyor. En fazla iş cinayetinin yaşandığıtarım/orman, inşaat, metal ve maden işkollarına baktığımızda örgütsüzlüğün ölüm getirdiği çok net ortaya çıkıyor. Tarım-orman işkolundan başlayacak olursak; dünya ve Türkiye nüfusunun önemli bir bölümü tarım sektöründe çalışıyor. Çoğu durumda çalışma açık alanda, işçi sağlığını ve iş güvenliğini öne alan güvenli ve modern tarım teknikleri kullanılmadan yapılıyor. Tehlikeli kimyasallar çok yaygın biçimde kullanılıyor. ILO verileri her yıl 250 milyondan fazla insanın tarımda iş kazalarından etkilendiğini ortaya koymaktadır. Dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de tarım/orman işkolu göçmen, kadın ve çocuk işçilerin yoğun olarak çalıştığı, sendikasız ve güvencesiz olduğu, iş güvenliği eğitimlerinin verilmediği, önlemlerin alınmadığı bir sektör. Bu ve bunun gibi nedenlerin bir bileşkesi olarak tarım-orman işkolu iş cinayetlerinde başı çekmektedir.
İnşaat sektörü Türkiye’de siyasi iktidardan en fazla destek alan sektör konumundadır. Ekonomik büyümeyi inşaat sektörü üzerinden sağlamaya çalışan ve devlet kaynaklarını özellikle bu alan üzerinden sermaye sınıfına aktaran iktidar; inşaat şirketleriyle/müteahhitlerle iç içe geçmiştir. İnşaat şirketleri için rant yaratmak ve palazlandırmak amacıyla şehir hastanesi, havaalanı, otoyol, tünel, baraj, toplu konut gibi büyük çaplı projeler ardı ardına hayata geçirilmektedir. Kentler gökdelenlerle beton ormanı haline getirilmektedir. Doğayı talan edilecek kaynak, işçiyi köle, işçi sağlığı ve güvenliğini maliyet, işçinin hak talebini cezalandırılması gereken bir hadsizlik olarak gören söz konusu firmaların üstlendiği bu projeler aynı zamanda çok sayıda taşeron şirketle birlikte yürütülmektedir. Hem maliyeti kısmak hem de projeleri siyasi propaganda malzemesi haline getirmek için işçiler çok yüksek tempo ve baskı ile kölelik koşullarında çalıştırılmaktadır. Ayrıca bu alanda tam bir denetimsizlik hüküm sürmektedir. Hatırlanacak olursa tepkilere rağmen yapılan İstanbul Havaalanının inşaatı sırasında çok sayıda iş cinayeti gerçekleştiği ancak bu cinayetlerin üzerinin örtüldüğü, gizlendiği bizzat havaalanı inşaatında çalışan işçiler tarafından gündeme getirilmiş ve basına yansımıştı. İnşaatın belirlenen açılış tarihine yetiştirilmesi için siyasi iktidarın yoğun baskı uyguladığı, bu baskının işçiler için çok uzun saatler yoğun tempoda ve iş güvenliği önlemleri alınmadan çalışmak, iş kazaları, iş cinayetleri anlamına geldiği ortadadır.
UİD-DER üyesi iş güvenliği uzmanı bir arkadaşımız inşaat sektöründe çalışma koşullarına ilişkin şu örneği veriyor: “Çalıştığım yerde dış cephe çalışmalarında kullanılmak üzere çift sütunlu çalışma platformu kuruldu. Platform sık sık arızalanıyor, biz de sürekli bildirimde bulunuyorduk. Platformun her tarafında korkuluk bulunması gerekirken ve işçinin çalıştığı ön taraf korkuluksuz olmasına rağmen çalışma izni çıktı. Sütunların aynı seviyede yukarı aşağı hareket etmesi gerekirken platformun bir tarafı sürekli aşağıda bir tarafı yukarıda kalıyordu. Bir işçi bunu düzeltmeye çalışırken diğer işçinin ayağı sıkıştı. Gerekli bakımların yapılmaması ve ihmaller yüzünden genç bir işçinin ayağı sütunla platform arasında sıkıştı ve dört parmağı koptu. Çok basit önlemler alınabilirken bu önlemler maliyet olarak görülüp alınmadı.”
Diğer bir iş güvenliği uzmanı üyemiz de şöyle diyor: “Kazaların nedeni işçileri önemsememek! Mevzuatta geçen şeyleri yapmış görünmek için yapmak! Örneğin çalıştığım şantiyede dış cephe çalışmalarında dikey yaşam halatı atıp imalata bu şekilde devam edilmesi gerekiyor. Ancak sadece yatay yaşam halatı atılıyor. Halatlar iskeleye bağlanıyor. İskeleyi ayakta tutan tijlerin eksikliği durumunda (firmalar imalatlarını devam ettirmek için kimseye haber vermeden tijleri söküyorlar) iskele sallanıyor, hatta devriliyor. Bu, kendini yatay halata ve aynı zamanda iskeleye bağlayan işçinin ölümüne sebep oluyor.”
Metal sektöründe de patronların zihniyeti aynı. Metal sektöründe dar alanda yoğun tempoda çalışma, fabrika içinde sürekli hareket halinde olan vinçler, forklifler, eritme potaları, üretim baskısı nedeniyle makineleri hızlandırmak üzere devre dışı bırakılan sensörler, makinelerin bakımının yapılmaması, bozuk makine aksamları, elektrik kabloları iş kazalarına davetiye çıkarıyor. Bu faktörler özellikle fazla mesailerle çalışan işçiler için tehlike oluşturuyor. Nitekim metal işkolu ağır ve tehlikeli işkollarından biridir. Ancak tüm tehlikelere rağmen yeterli önlem alınmayarak işçiler ölüme gönderiliyor.
Somalar, Ermenekler gibi kitlesel işçi katliamlarının yaşandığı madencilik sektörüne gelirsek… Sendikalılık oranlarının dibe vurması, örgütsüzlük nedeniyle güvenliksiz ortamlarda çalışmaya zorlanma, denetimsizlik, kaçak maden sayısındaki artış sadece tekil ölümlere değil Soma, Ermenek gibi büyük çapta katliamların yaşanmasına da yol açıyor. Bu vahim katliamların hesabının sorulamaması ve yargının bu katliamları umursamaması sermaye sınıfını cesaretlendiriyor; bu da yeni felaketlere zemin hazırlıyor.
Hatırlanacak olursa 1990’larda özel şirketlere maden arama faaliyetleri için izin verildi. Özel şirketler, Türkiye Taşkömürleri Kurumundan kiraladıkları maden alanlarında faaliyet yürütmeye başladılar. TTK kaçak maden ocaklarına engel olmadı. Maden alanlarını TTK’dan kiralayan özel şirketler, işçi çalıştırmadan, arama çalışması ve ek işlem yapmadan, kiraladıkları bu alanlarda kaçak ocaklar tarafından çıkarılan madenleri satın aldılar. Düşük ücretler karşılığında alınan bu madenler, birkaç katı fiyata TTK’ya satıldı. Bu politikayla TTK, bir yandan kamu kaynaklarını aktardığı özel maden şirketlerini palazlandırırken öte yandan maden işçilerinin hayatını da riske atmış oluyor.
TMMOB Maden Mühendisleri Odası İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Komisyonu tarafından hazırlanan 2010-2020 yılları arasını kapsayan “madencilikte yaşanan iş kazaları” raporuna göre madenlerde grizu ve kömür tozu patlamalarından göçüklere, su baskınlarından ekipman bazlı kazalara kadar pek çok iş kazası yaşanıyor. Raporda 2010-2020 yılları arasında madenlerde 115 bin 950 iş kazası yaşandığı, bu iş kazaları sonucunda toplam 1042 maden işçisinin hayatını kaybettiği belirtiliyor. Aynı dönemde ayrıca 1220 meslek hastalığı kaydedilmiş. Tabi bu rakamlar tespit edilebilen iş kazaları ve meslek hastalıkları. Çünkü sektörde kayıt dışı işçilik de söz konusu. Özellikle kaçak madenlerde sigortasız işçi çalıştırıldığı için kayda geçmeyen pek çok iş cinayeti olduğunu varsaymamız gerekiyor. Daha geçtiğimiz ekim ayında Hakkâri-Çukurca karayolundaki Üzümcü köyünde kaçak olduğu belirtilen bir maden ocağında göçük meydana gelmiş ve iki işçi katledilmişti.
Sermayenin işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemelerini almaktan kaçındığı, devletin denetleme görevini yerine getirmediği bu koşullarda 2020 başında başlayan ve halen devam eden pandeminin iş cinayetlerine etkisi konusunda neler söylenebilir?
Son iki yılda Covid-19 pandemisi nedeniyle işçi ölümleri arttı. Çalışma koşullarının ağırlaşması, hastalık-karantina nedeniyle raporlu işçilerin yerine mesaili çalışma uygulanması, önlem alınmaması, toplumun bir kısmı evlerine hapsedilirken işçilerin bu şartlarda iç içe çalıştırılması, kalabalık servislerle işyerlerine ulaştırılması gibi nedenlerle Covid-19 adeta bir işçi hastalığı haline geldi. Mesela İstanbul’da varlıklı insanların yaşadığı semtlerin aksine işçi-emekçi nüfusun yoğun olduğu semtlerde vaka ve vefat sayısının çok olması bunun göstergesidir. İş güvenliği uzmanı bir arkadaşımız şu sözleriyle durumun vahametini ortaya koyuyor: “Çalıştığım şantiyede kurulan karantina koğuşları ‘toplama kampına’ dönmüş durumda. İşçiler belirti göstermeleri durumunda karantinaya alınmaktansa gizlice kaçacaklarından bahsediyorlar. ‘İnsanın öleceği yoksa da burada ölür’ diyorlar. En ağır koşullarda çalıştıklarını, mesai yaptıklarını, verilen yemeğin hiçbir şeye benzemediğini, mesafe, hijyen, bağışıklığı güçlendirme namına tek bir önlem bile alınmadığını belirtiyorlar.”
Yine bir iş güvenliği uzmanı çalıştığı şantiyedeki “önlemleri” şöyle anlatıyor: “Daha hijyenik koşulların sağlanması ve temasın olmaması gerektiği söylenen salgında öyle yapılmadı. Üst katta Covid-19 pozitiflerin, alt katta temaslıların olduğu karantina koğuşları oluşturuldu. Ancak mesela aynı tuvaletleri kullanmalarında sakınca görülmedi! Hastalığının 10. gününde olanla hastalığının 1. gününde olanları aynı koğuşa yerleştirdiler. Tek başlarına olmaları gereken çalışanlar daracık alanlarda bir arada tutuldu.”
Bir metal işçisi ise işverenin talimatına uyan şoförün, servise binerken sosyal mesafeye uymaları yönünde işçilere uyarı yaptığını ama diğer taraftan artan vaka sayısı ve karantinalar nedeniyle işe gelmeyen işçiler olduğundan iki fabrikanın servislerinin birleştirildiğini anlatıyor. Bir başka metal işçisi “bu bahaneyle yemek hakkımızı elimizden alıp aylarca kuru sandviç ile çalıştırdılar, aç kaldık, sindirim sistemimiz de adeta çöktü” diyor. Bu şartlarda çalıştırılan, gece gündüz iliklerine kadar sömürülen işçilerin tuvalete gitmelerine bile izin verilmezken, nasıl olacak da işçiler sağlıklarını koruyacak? Yoğun çalışma temposu altında pestili çıkan işçi, nasıl olacak da virüse karşı önlem alabilecek? Yemekhanelerin böcek kaynadığı, yemeklerden kurt çıktığı, tuvaletlerin temizlenmediği, kısacası en temel sağlık önlemlerinin alınmadığı koşullarda işçilerin bireysel tedbirleri yeterli olamaz!
İşyerlerinde gerekli önlemlerin alınmasını sağlamayan, işçilerin hayatını umursamayan iktidar pandemi bahanesiyle sendikal örgütlenmeyi ve faaliyeti, toplu sözleşme görüşmelerini, toplantıları, eylemleri uzunca bir süre yasaklamaktan geri durmadı. İşçilerin sorunları, hastalığa yakalanma ve ölüm riski katlanarak arttı. Bu koşullarda İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin raporlarına da yansıdığı üzere iş cinayetleri de arttı.
(devam edecek)
- Nurtani İçin Adalet, Adalet İçin Mücadele Gerek
- Sorumluluğu İşçiye Yıkmanın Yolu: “Ya Güvenli Çalış Ya Hiç Çalışma”
- “Benim Suçumdu Abla”
- Toplu Konut Değil, Toplu Mezar!
- Örgütlenmeye İhtiyacımız Var
- Kâr Hırsı Doğayı ve İşçileri Katlediyor
- Gençlerimiz Ölmeye Devam Ediyor
- Kocaeli’de “MESEM’e ve Çocuk İşçiliğine Son”Eylemi
- Sağlıksız ve Kötü Çalışma Koşullarına Karşı Birleşelim
- Mesleki Eğitim mi Kâr Hırsı mı?
- Hayatımızı Değiştirecek Parolayı Unutmayalım!
- Gizli Açlık Tehlikesi Büyüyor
- Biz Mücadele Edersek Her Şey Düzelir!
- Hasköy Sanayi Sitesinden Sonra Şimdi Sıra Kimde?
- Ya Beni İşten Atarlarsa?
- İSG-SEN Ankara’da Siyah Baret Eylemi Yaptı
- Patronların Prestiji Yangın Riskinden Daha Önemli
- “El Cerrahisi 7/24 Yanınızda”
- Yangından Haberimiz Bile Olmadı!
- TMO Silosundan Fabrikalara Patlamalar ve Yangınlar Ne Anlatıyor?
- Nurtani İçin Adalet, Adalet İçin Mücadele Gerek
- İş Cinayetinde Ölen İşçiler Kusurlu Sayıldı
- Oba Makarna, ZSR, Amasra, Kartalkaya… İş Cinayetleri, Denetimsizlik, Teşvikler
- “Emekliler Yılında” 512 Emekli İş Cinayetlerinde Katledildi
- İşçilerin Canının Hiçe Sayılmasına Birlikte Karşı Duralım!
- Amasra Katliamının 10. Duruşması Görüldü
- İş Cinayetleri Artıyor, Hayatımız İçin Mücadele Etmeliyiz
- İran’da Maden Faciası: Kapitalizm Can Almaya Devam Ediyor
- Kocaeli’de Oba Makarna’daki İş Cinayeti Eylemle Protesto Edildi
- Oba Makarna’da İş Cinayeti
- Soma Katliamı Davası: “Parasına Göre mi İşliyor Bu Adalet?”
- Torunlar Center Katliamının 10. Yılında Kâr Hırsı Can Almaya Devam Ediyor
- İşçi Sınıfı Örgütlü Olursa İş Cinayetleri Son Bulur…
- Desan Tersanesinde İş Cinayeti Protesto Edildi
- İş Cinayetinde Ölen Zafer Açıkgözoğlu Anıldı
- Örgütlenmeye İhtiyacımız Var
- Hendek Katliamının Dördüncü Yılında Ailelerin Adalet Arayışı da Yası da Sürüyor!
- Güney Kore’de Fabrika Yangını: Kâr Hırsı Öldürüyor
- 12 Haziran: Kapitalizmin Çocuk İşçi Sömürüsü Büyüyor
- Soma’nın 10. Yılı: Unutmadık, Unutmayacağız!
Son Eklenenler
- İzmir’de belediye işçileri birbiri ardına greve çıkıyor. Narlıdere Belediyesi işçileri 6 Mayısta grev başlattı, bir gün sonra talepleri kabul edildi. Konak Belediyesi işçileri ise 7 Mayısta greve çıktı. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde çalışan...
- Bu 1 Mayıs’a kızım, torunum ve oğlumla katıldım. 1 Mayıs alanında çocuklarımın da yanımda olmasının heyecanımı ve mutluluğumu arttırdığını belirtmek isterim. Ben her yıl 1 Mayıs’a UİD-DER’le katılıyorum ve her zaman çok heyecanlanıyorum.
- TÜPRAŞ Rafineri'de kendilerine haber verilmeden taleplerinin çok altında zam oranlarına ve 3 yıllık sözleşmeye imza atılmasına tepki gösteren işçiler üretimi durdurarak, yürüyüş yaparak sözleşmeyi protesto etti.
- Hiçbir şey siyaset üstü değildir. Ekmekten suya, yediğimiz peynirin kalitesinden oturduğumuz evin sağlamlığına kadar her şey siyasetin içindedir. İş cinayetlerini “kader” diye yutturanlar, depremleri de “fıtrat” diye anlatıyorlar.
- Toplu İş Sözleşmesi (TİS) sürecinde olan belediyeler ile petrokimya sektöründeki fabrikalarda birer birer grev kararları alınıyor. İzmir’de Narlıdere Belediyesi işçileri grevin ilk gününde kazanım elde ederken Konak Belediyesinde 7 Mayısta grev...
- İşçi sınıfının 8 saatlik işgünü mücadelesi 1889’dan önce başlamıştı. Ancak 1 Mayıs 1889’da, 8 saat çalışma, 8 saat dinlenme ve 8 saat canımızın istediğini yapma talebiyle kitlesel olarak alanlara çıkıldı. 1 Mayıs bu başkaldırının ve daha adil bir...
- Genel-İş Sendikası İzmir 6 Nolu Şubenin örgütlü olduğu Narlıdere Belediyesine bağlı NARBEL’de çalışan işçiler toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine 6 Mayısta greve çıktı. NARBEL işçileri bir müddettir ücretleri eksik ve...
- Bu mektubumda sizlere sınıf temelinde örgütlü olmanın ne demek olduğunu dilim döndüğünce anlatmak istiyorum. Önce kendi deneyimimden, ardından da 1980 öncesi işçi kuşaklarının örgütlü mücadelesinden örnekler vereceğim.
- 15 Nisanda geçirdiği kalp rahatsızlığı nedeniyle 18 gün yoğun bakımda kalan ve 3 Mayısta yaşamını yitiren Sırrı Süreyya Önder on binlerce insan tarafından sonsuzluğa uğurlandı. Siyasi parti yöneticileri, sanatçılar, gazeteciler, Barış Anneleri, Kürt...
- Sırrı Süreyya Önder’i, Sırrı Abimizi kaybettik. O, işçilerin birliği, halkların kardeşliği mücadelesine katkılarıyla hep yaşayacak, yüreğindeki umut ve direncin sembolü olan gülümsemesiyle hep saygı ve sevgiyle hatırlanacak.
- İzmir Konak Belediyesine bağlı MER-BEL’de işçiler toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin tıkanması üzerine 2 Mayısta tam gün iş bıraktı. 31 Mart yerel seçimleri sonrası İzmir Çiğli Belediyesinde tasarruf bahanesiyle işten atılan ve verilen sözlere...
- Dünya işçi sınıfı bu sene de 1 Mayıs’ı baskıcı ve anti-demokratik uygulamaların, işçi sınıfına yönelik saldırıların katlanarak arttığı bir dönemde karşıladı. Öfkesini ve taleplerini tek ses, tek yumruk olup haykırmak isteyen işçi ve emekçiler ABD’...
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs, Türkiye genelinde kitlesel katılımla kutlandı. İstanbul başta olmak üzere birçok kentte alanlara çıkan yüz binlerce işçi ve emekçi, yaşadıkları ekonomik ve siyasal sorunlar...