Buradasınız
Taşeronluk Yoksulluk ve Çaresizliktir
Ankara’dan İSİG uzmanı bir işçi

Büyük bir kriz ve çıkışsızlığa sürüklenen savrulan kapitalizm, bu çıkmazdan kurtulmak için acımasızca işçilere saldırıyor. Kapitalist düzenin bu saldırı yöntemlerinden biri, uzun zamandır uygulamaya koyduğu taşeronluk sistemi. Taşeronluk sistemi uygulanmaya başlandığı ilk yıllardan itibaren hızlı bir şekilde yayılmaya başladı. Şu anda neredeyse özel sektörün tamamına yayılan taşeronluk sistemi kamu sektöründe de yaygın. Taşeronluk fabrikalarda, inşaatlarda, madenlerde, sağlık, eğitim, hizmet sektörleri ve daha pek çok alanda uygulanıyor. Bu sistem, patronların zenginliklerine zenginlik katarken işçilere ise daha fazla yoksulluk ve çaresizlik sunuyor. Öyle ki, taşeronluk derinleştikçe çaresizlik de öyle yakıcı hale geliyor ki kocaman bir yanardağa dönüşüyor.
Sağlık Bakanlığı Türkiye’nin birkaç şehrinde büyükşehir hastaneleri yaptırıyor. Bu hastanelerin ikisi, biri Etlik diğeri de Bilkent’te olmak üzere Ankara’da yapılıyor. Erdoğan’ın Entegre Sağlık Kampüsü diye övündüğü Bilkent’teki hastanenin ve diğer hastanelerin inşaatlarını Bakanlık özel şirketlere yaptırıyor. Hükümete yakınlığı ile bilinen bu şirketler, inşaatları yaparken her türlü devlet desteğini de alıyorlar.
Bilkent’teki inşaat, 2013 yılında başladı. Bu inşaatta yaklaşık 10,000 işçi çalışıyor. Devletin taşeronluğunu yapan asıl şirket şu an bünyesinde 150’ye yakın taşeron şirket çalıştırıyor. Daha önce bu sayı daha fazlaydı ancak iflas eden şirketler olduğu için sayı düştü. Bu taşeron şirketlerin çoğunun bünyesinde de yine alt taşeron şirketler çalışmakta. Alt taşeron şirketlerin altında ise kalfalar çalışır. Kalfaların altında ise bölünen, ezilen işçiler...
Taşeronlaşmanın olduğu işyerlerinde işçiler birçok sıkıntı ile karşılaşıyorlar. Özellikle alt alta taşeronlaşmanın olduğu böylesi işyerlerinde sıkıntılar katmerlenerek artıyor. Bakanlığın asıl taşeron şirkete, asıl şirketin alt taşerona, alt taşeronun diğer alt taşeronlara, diğer alt taşeronların kalfalara ve kalfaların da işçilere ödediği maaşlar haliyle en büyük sıkıntı oluyor. Maaşlar işçilere gelene kadar dört ayrı yerden geçiyor. Bu da daha düşük ücretlere ve ödemelerdeki aksaklıklara sebep oluyor. İşçiler dört-beş ay öncesinin maaşlarını bile alamıyorlar. Bugün git yarın gel denilen işçiler sürekli oyalanıyor. Ödeme vaatleri sürekli tekrarlanarak devam ediyor. Üstelik maaşlar toplu bir şekilde verilmiyor. Bir kısmı (asgari ücret) maaş hesabına yatarken bir kısmı da elden veriliyor. Bu da işçi için daha düşük sigorta pirimi demekken işverene ise daha büyük vergi kaçakçılığı ve zenginlik anlamına geliyor. Bu işleyişin suç olması, işverenleri hiç mi hiç korkutmuyor. Çünkü işvereni her türlü koruyup kollayan bir düzen var. Dolayısıyla bu yasa ihlali de ya görmezden geliniyor ya da görünse de cezalar caydırıcı olmuyor. Yani yaptırımlar hep işverenin lehine uygulanıyor.
Resmi rakamlara göre Bilkent’te yapılan inşatta 2013 yılından bu yana 3 işçi öldü ve ortalama 700 kaza oldu. Üstelik işçi ölümleri ve iş kazası kotası dolmasın diye birçok iş kazası kayda geçmiyor ve görmezden geliniyor. Buna rağmen patronlar pişkin pişkin işçi ölümleri ve iş kazası kotasının aşılmamış olmasıyla övünüyorlar. Çoğu Kürt olan gurbetçi işçiler şantiyede kalıyor. Şantiye içindeki yatakhanelerin koşulları oldukça sağlıksız. Çamaşırhane yok ve temiz nevresim ya da battaniye bulmak ise çok zor. İşçilerin kullandıkları yemekhaneler ile şeflerin kullandıkları yemekhaneler ayrı. Mühendis ve şeflerin kullandığı yemekhaneler daha temiz ve burada yemek çeşidi de daha fazla. İşçiler kesinlikle şeflerin kullandığı yemekhaneyi kullanamıyorlar. Üstelik bu yemekhaneler işçilerin çalıştıkları sahalardan uzak ve işçiler yemek için 10- 15 dakika yürümek zorunda kalıyorlar. Üstüne yemek sırasındaki bekleyiş de cabası. Ayrıca sahada yeterli sayıda ve temiz tuvalet olmaması büyük sıkıntılar yaşatıyor. Özellikle kadın işçiler bu konuda erkeklere göre daha muzdaripler.
İnşaat işkolu çok tehlikeli sınıfa giriyor. Dolayısıyla bu sektörde faaliyet gösteren şirketler yasa gereği iş güvenliği uzmanı çalıştırmak zorunda. Ancak şirketler az zamanda çok iş mantığı ile hareket ettiği için İş Güvenliği Yasasını ve iş güvenliği uzmanlarını kendilerine ayak bağı olarak görüyorlar. Bunları işlevsizleştirmenin türlü yollarını arıyorlar. Bu da çok zor olmuyor. Maaşını denetlediği firmanın sahibinden alan uzmanlar, şirketin üretimine engel olabilecek en ufak bir fiilden dolayı işten çıkarılma tehdidi ile karşı karşıya kalıyor. Uygunsuz ortamda çalışmayı durdurup uygun ortam sağlamaya çalışan bir uzman “hain” damgasını yiyerek şirkette istenmeyen uzman konumuna düşebiliyor. Çünkü patronlara göre çalışan her zaman işyerinin, işverenin menfaatini düşünmek zorundadır. Bundan dolayıdır ki güya daha güvenli çalışma ortamı oluşturarak iş kazası ve ölümlerini azaltmayı hedefleyen bu yasa, yürürlüğe girdiğinden beri işçilerin çıkarına hiçbir olumlu değişiklik yaratmadı. Tam tersine işçi ölümleri ve iş kazası sayısı her geçen gün arttı. Son yıllarda yılda 2 bine yakın işçi iş kazası geçirerek hayatını kaybetti.
Taşeronlaşmanın bu kadar yaygınlaştığı işyerlerinde taşeron sistemin gerçek yüzü bütün çıplaklığı ile ortaya çıkıyor. Ben İSİG uzmanı olduktan sonra taşeronun nasıl acımasız bir sistem olduğunu daha iyi gördüm. İşçilerin hayatlarından neler çalındığını, nasıl sömürüldüklerini, nasıl kandırıldıklarını, nasıl çaresiz kaldıklarını, nasıl korkutulduklarını yaşayarak gördüm. Korkuyorlar, borç içinde yüzerken ücretlerini alamamak ve bu işin sonunun ne olacağını bilememek onları korkutuyor. Patronların vaatlerinin yalan olduğunu bildikleri halde yine de inanmak istiyorlar. Çünkü çaresizler. Babasının cüzdanına bakarak “baba paran yok diye üzülme, al bu 5 lirayı cüzdanına koy” diyerek babaannesinden aldığı harçlığını babasına vermek isteyen 8 yaşında bir çocuk… Çocuklar yokluk içinde ve mutsuz yaşıyorlar.
Bu sömürü düzeni, bu taşeronlaşma sistemi yerle bir edilmedikçe ne biz işçiler ne de çocuklarımız hak ettiğimiz gibi yaşayamayacağız. Biliyoruz ki bugün çaresizlik içinde olan ve çocuklarına güzel bir gelecek sunamayan işçiler yarın böyle olmayacaklar. Kaybedecek bir şeylerinin olmadığını anlayan işçiler zincirlerini kıracak ve bu düzene başkaldıracaklardır. Örgütlü mücadele etmenin verdiği güçle kapitalist düzeni yerle bir edecekler. Bugün buna inanlar yarınları kuracak olanlardır. Ne taşeron ne de başka bir sömürü biçiminin olmadığı bir dünyayı yaratmak tüm sektörlerden, tüm halklardan, kadın-erkek, biz işçilerin ellerinde. Birleşelim, örgütlenelim, bilinçlenelim. Çocuklarımıza yokluğun, yoksunluğun olmadığı bir dünya armağan edelim.
Ayrılıklar Yalandır
“Ne Alâkası Var?”
- Çocuk İşçilikle Mücadele İşçi Sınıfının Örgütlü Mücadelesinin Büyümesiyle Mümkün
- 301’i, Soma’yı, O Günden Beri Hiç Unutmadık…
- Nurtani İçin Adalet, Adalet İçin Mücadele Gerek
- Sorumluluğu İşçiye Yıkmanın Yolu: “Ya Güvenli Çalış Ya Hiç Çalışma”
- “Benim Suçumdu Abla”
- Toplu Konut Değil, Toplu Mezar!
- Örgütlenmeye İhtiyacımız Var
- Kâr Hırsı Doğayı ve İşçileri Katlediyor
- Gençlerimiz Ölmeye Devam Ediyor
- Kocaeli’de “MESEM’e ve Çocuk İşçiliğine Son”Eylemi
- Sağlıksız ve Kötü Çalışma Koşullarına Karşı Birleşelim
- Mesleki Eğitim mi Kâr Hırsı mı?
- Hayatımızı Değiştirecek Parolayı Unutmayalım!
- Gizli Açlık Tehlikesi Büyüyor
- Biz Mücadele Edersek Her Şey Düzelir!
- Hasköy Sanayi Sitesinden Sonra Şimdi Sıra Kimde?
- Ya Beni İşten Atarlarsa?
- İSG-SEN Ankara’da Siyah Baret Eylemi Yaptı
- Patronların Prestiji Yangın Riskinden Daha Önemli
- “El Cerrahisi 7/24 Yanınızda”
- Hak Aramak Değil Grev Kırmak Vebaldir
- Bu Pahalılıkta Tatil Yapmak mı?
- “UİDER” Değil, “UİD-DER”
- Sırrı Abimizi Mücadelemizde Yaşatacağız
- Erol Eğrekler ve İşçi Sınıfı
- Patronlar “Kullan At” İşçi İstiyorlar!
- İşçi Sınıfı Olarak Ders Çıkaralım
- Grönland’ın Buzulları ve Egemenlerin Kâr Arzusu
- Dünü Unutmadan, Bugüne ve Geleceğe Bakabilmek…
- Emekliliği Kim Bitirdi?
- Servis mi Eziyet mi?
- Yamyam Fareler Gibi Olmamak İçin…
- “Keşke Bizim de Bahçeli Bir Evimiz Olsaydı”
- “Polonez İşçileri Kazanmış”
- Kumarla Köşeyi Dönenler Neye Dönüyor?
- Düşük Ücret Dayatmasına Karşı Örgütlü Mücadeleye
- “Geçinemiyorsan Memleketine Dön”
- Neden Hayattan Sıkılıyoruz?
- Rakip Değiliz
- Savaşı Kınamak Sorumluluktan Kurtulmaya Yeter mi?
Son Eklenenler
- Artık eski kuşak bir işçi olarak, gençliğimde başımdan geçen bir olayı anlatacağım. Yıllar evvel “iş kazası” nedeniyle biri ağır iki ayrı ameliyat olmuştum. Sonrasında bir buçuk seneye yakın yatalak kalmıştım. Bu sürenin 7 ayını evde geçirmiştim....
- UİD-DER’le 1 Mayıs’a katılan bir engelli arkadaşımız, dünyada 1 milyar engelli olduğunu söyledi. Bu rakam 8 milyarlık dünya nüfusunun yüzde 12,5’ine denk geliyor. Yani her 8 kişiden biri engelli! TÜİK verilerine göre de Türkiye’de en az 10 milyon...
- ABD’nin her yıl “özgürlük ve bağımsızlık günü” olarak kutladığı 4 Temmuz, bu yıl resmi törenlerin ve barbekü partilerinin ötesine geçerek işçi ve emekçilerin öfkesine sahne oldu. “Amerika’ya Özgürlük” sloganıyla onlarca şehirde gerçekleşen...
- Şüphesiz ki koşullar insanın ruh halini belirlemede çok etkili olur. Aynı şekilde tersine, bilinçlenen, ruh halleri değişen insanlar koşulları belirlemekte ve değiştirmekte çok etkili olur. Örneğin yoğun bir kış mevsimin yarattığı ruh hali, öyle bir...
- “Kamu imkânlarını amacı dışında kullanmak, kamuya ait işleri yavaşlatmak ya da aksatmak, verilen görevleri layıkıyla yerine getirmemek hem vebal hem de günahtır. Kamu hizmetlerini sunarken insanlar arasında ayrım yapmak, tanıdığı kişilere öncelik...
- Petrol-İş Sendikasında örgütlü grevci TPI Kompozit ve Temel Conta işçileri ile grevlerini kazanımla sonuçlandıran DYO Boya işçileri ve sendika düşmanlığına, işten atma saldırılarına karşı direnen TEKSİF üyesi Digel Tekstil işçileri, İzmir Menemen...
- Yıllar önce çalışıp ayrıldığım işyerinden bir işçi arkadaşım anlattı. Patron ekonomik krizden dolayı iflas ettiğini, işyerini kapatacağını söylemiş işçilere. Sonra patronla birlikte oturup ağlaşmışlar; “ne güzel bir işyerimiz vardı, ne güzel bir...
- Başlıkta yer alan ifadeler, Hakkı Özkan’ın “Grevden Sonra” romanındaki öncü işçi Nuri’nin eşinin sözleridir. Nuri, grevde öncüdür; mayası sağlam, kararlı bir işçidir. Yazar Hakkı Özkan matbaa işçiliği yapmıştır, yaşadıklarını romana aktarmıştır. “...
- Gebze Sendikalar Birliği, İsrail devletinin Gazze’de yürüttüğü katliamı, emperyalist savaşı lanetlemek, Filistin halkının sesi olmak, işçilerin dayanışmasını büyütmek için Filistinli sendikacılarla birlikte Gebze Kent Meydanında bir eylem düzenledi...
- Kenya’da, geçtiğimiz sene Haziran ayında, IMF’nin dayattığı kemer sıkma politikaları doğrultusunda yeni vergi yasası hazırlanmıştı. Bu yasa tasarısı, işsizlik, yoksulluk ve artan hayat pahalılığıyla boğuşan işçilerin ve emekçi gençliğin öfkesini...
- Petrol-İş Sendikası Gebze Şubesinin örgütlü olduğu, Kocaeli Dilovası ve İzmir Çiğli’de üretim yapan DYO Boya fabrikalarında, düşük zam dayatmasına karşı greve çıkan işçilerin mücadelesi 44. gününde kazanımla sonuçlandı. İlk yıl için yüzde 73...
- İşçi sınıfının tarihsel mücadele mirasını yaşatmak ve bu mirastan güç alarak işçilerin birliğini büyütmek için çalışan UİD-DER, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişinin 55. yılı vesilesiyle 29 Haziranda, “Gelenekten Geleceğe: Umut Örgütlü Mücadelede!”...
- Petrol-İş Sendikasının örgütlü olduğu Kocaeli’nin Körfez ilçesinde faaliyet gösteren Gübretaş fabrikasında yüzde 30 sefalet dayatmasına karşı işçiler, 3 Temmuzda greve başladı. Devrimci Sağlık-İş Sendikasının, kamu işçilerine dayatılan sefalet...