Buradasınız
Türkiye’de İşgücü Maliyeti Yüksek mi?
Patronlar her ağızlarını açtıklarında Türkiye’de işgücünün çok pahalı olduğunu iddia ediyor, bu nedenle daha fazla sermaye yatırımı yapıp daha fazla işçi çalıştıramadıklarını söylüyorlar.
Hükümetler de her daim patronların bu söylediklerine hak verir ve isteklerini yerine getirmek için çalışırlar. Mesela son 10 yıldır AKP hükümetinin yaptığı budur.
Patronlar ya da onların temsilcileri öyle ateşli ve inandırıcı konuşuyorlar ki, birazcık saf ve sınıf bilincinden yoksun her işçi, söylenenlere inanabilir. Sanır ki patronlar gerçekten de işçileri düşünüyor.
Oysa patronların söyledikleri tümüyle yalandır!
Onların asıl amacı işgücü maliyetlerini düşürmek ve böylece daha fazla kâr elde etmektir.
Gelin, meseleyi anlamak için önce işgücünün ne olduğuna bir bakalım:
İşgücü, işçinin çalışma yeteneği/gücü ya da harcanmamış emeğidir.
Patron işçiyi işe alır ve işçi işgücünü, yani emeğini kullanarak üretim yapar.
Aslında işgücü de aynı diğer metalar (mallar) gibi satın alınan bir metadır. Patron işçiyi işe aldığında, işçinin işgücünü günlük, haftalık ya da aylık olarak satın almış olur.
Buradan da anlaşılacağı üzere işçinin aldığı ücret, patronun bir meta olarak işgücü için ödediği paradır.
Peki, işgücünün fiyatı (yani işçinin ücreti) patronların çokça şikâyet ettiği gibi yüksek midir?
Elbette değil. Esasında patronlar, işgücü karşılığında işçiye ödedikleri ücreti kısa zamanda işçinin sırtından çıkarırlar. İşçiler toplam çalışma süresinin çok kısa bir bölümünde harcadıkları emekle, aldıkları ücretin karşılığını patrona vermiş olurlar. Çalışma süresinin geri kalanında ise hiçbir karşılık almaksızın patronun cebine çalışırlar. Ama bu da patronlara yetmez.
Onlar işçileri daha fazla sömürmek ve kârlarını daha fazla artırmak için işgücü maliyetini alabildiğine aşağıya çekmeye çalışırlar.
Patronlar yatırım yaparken, çeşitli kalemler oluştururlar. Meselâ yeni makineler almak için ayrılan sermaye bir kalemse, işgücü satın almak için ayrılan sermaye de bir diğer kalemdir. İşte patronlar, her fırsatta bu işgücü kalemine ayrılan sermayeyi küçültmek için çalışırlar.
Öte yandan patronlar ve onların hizmetindeki hükümetler, sürekli olarak işçilerin kazanılmış haklarına saldırmaktadırlar. Nitekim yıllardır süren saldırılar sonucunda, sosyal haklar büyük ölçüde ortadan kaldırılmıştır. Bir avuç sendikalı ya da istisna bazı işyerleri dışında sosyal haklardan söz etmek artık mümkün değildir. Üstelik bu işyerlerinde verilen sosyal haklar da kuşa çevrilmiş durumdadır.
Bu arada ücretlere de büyük bir darbe indirilmiştir. Ücretlere ya zam yapılmamış ya da yapılan zam %5 ilâ 10 oranını geçmemiştir. Alım gücü (reel ücret) hesaba katıldığında görülecektir ki, aslında ücretler düşmüştür, düşmektedir.
Milyonlarca işçi asgari ücrete mahkûm edilmektedir. Oysa sadece açlık sınırı 1000 liranın üzerindedir. Yoksulluk sınırı ise 3 bin 300 liradır.
Tüm bu çarpıcı gerçekler, sosyal hakların ortadan kaldırıldığını, ücretlerin düşürüldüğünü ve işgücü maliyetinin oldukça aşağıya çekildiğini gözler önüne seriyor.
Ayrıca patronların devletten aldıkları teşvikleri de buraya eklemek lazım. Çeşitli teşviklerle patronların, SGK ve işsizlik sigortası prim payını devlet ödemektedir. Böylece patronlar açısından işgücü maliyetleri daha da düşmektedir.
Diğer taraftan 10 milyondan fazla işçi sigortasız olarak çalıştırılmakta ve patronlar işgücü maliyeti içinde yer alan sigorta primlerini ceplerine indirmekteler.
Fakat tüm bunlara rağmen patronlar utanmadan işgücü maliyetlerinin yüksek olduğunu söylüyorlar. Meselâ kıdem tazminatına göz dikmelerinin bir gerekçesi de budur.
Bilindiği üzere kıdem tazminatının kaldırılması uzun bir süredir patronların gündemindedir. Patronlar, hem kıdem tazminatından kurtulmak ve böylece işçileri daha rahat işten atmak hem de işgücü maliyetini biraz daha aşağıya çekmek istiyorlar.
Görüldüğü gibi patronların, “işgücü çok pahalı” iddiası kocaman bir yalandır.
İşgücü maliyetleri oldukça düşük olmasına rağmen, işe yeni işçi alınmamakta ve çalışan işçilere daha fazla yüklenilmektedir.
İşsizlik tehdidi kullanılarak işçiler, fazla mesai adı altında daha uzun ve daha tempolu bir çalışmaya zorlanıyorlar. Kronometre hesaplarıyla işçiler adeta makine yerine konuyor, daha hızlı çalışmaları için baskı yapılıyor ve bir yarış atı gibi koşturuluyorlar. Sonuç bellidir: İki ve hatta üç işçinin işinin bir işçiye yaptırılması.
İşin bu tarafından bakınca, işgücü maliyetlerinin düşüklüğü daha çarpıcı bir görünüme kavuşuyor.
Neticede patronlar sermayelerini büyütüp zevki sefa içinde yaşarken, işçiler yoğun bir şekilde sömürülmekte ve tükenmektedirler.
Peki, bu durum tersine çevrilemez mi?
Elbette çevrilebilir. İşçi sınıfının örgütlü olduğu dönemlerde işçi ücretleri her zaman daha yüksek olmuştur. İşçi sınıfı, patronların elimizden aldığı sosyal hakları büyük mücadeleler vererek kazanmıştı. İşçi sınıfının sendikal ve siyasal örgütlülüğü zayıfladığı zamanlar, patronlar akbaba gibi hiç beklemeden işçilerin haklarına saldırır ve ortadan kaldırmaya çalışırlar.
Aslında patronların kapitalist kâr düzeni ortadan kalkıncaya kadar, işçiler için gerçek anlamda bir kurtuluş yoktur. Ama kurtuluşa giden yol en küçük haklarımız için bile dişe diş mücadele vermekten geçmektedir.
Şunu hiç unutmayalım: Patronların saldırılarını durdurmanın, ücretleri yükseltmenin ve sosyal haklarımızı geri almanın yolu, işçilerin örgütlenmesinden ve mücadele etmesinden geçiyor.
İşçilerin Sordukları/15
- Kapatılan Ocakların Susmayan Bandosu
- Umut Sende Bende Bizde...
- “Ne Olacak Bu Memleketin Hali?”
- Anastasya, Dilan ve Hafızamız
- Ülkeyi Şirket Gibi Yönetmek…
- İşçilerin Birliği ve Dayanışması Güçlendikçe Umut da Büyür!
- İşçi Dayanışması 199. Sayı Çıktı!
- Gerçek Adalet Mücadelemizle Gelir
- Özgür Olmak Demek…
- Hangisi Daha Zor?
- Olur Kardeşim Olur!
- Yiyorlar, İçiyorlar Hesabı Bize Ödetiyorlar
- 2025, 2024’ten Daha mı İyi Olacak?
- Ters Yüz Edilen Gerçekler: Suç Ne? Suçlu Kim?
- Dünya İşçi Sınıfının Birliği Yolunda Mücadelemizi Büyütelim!
- İşçi Dayanışması 198. Sayı Çıktı!
- Artan Zenginliğin Arkasında Büyüyen Yoksulluğumuz
- Kaynakları Tüketen Kim?
- Yaşadım Diyebilmek İçin!
- Sınır Tanımayan Irmaklar Gibi
Son Eklenenler
- Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Kömür İşletmeleri AŞ (KİAŞ) bünyesindeki Çayırhan Termik Santralinde çalışan madenciler, madenin özelleştirilmesine karşı 20 Kasımda direnişe başladı. Sabah 08.00’de gece vardiyası dışarı çıkmadı, gündüz...
- Emperyalist savaş Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın her yerinde kendini hissettiriyor. Egemenler yıllık bütçelerin büyük kısmını “savunma” adı altında savaş sanayisine ayırıyorlar. Burjuva siyasetçilerin politikaları hızlı bir şekilde sertleşiyor...
- Fotoğraftaki reklam panosu kaldırımın ortasında duruyor, gündüz gece. Arka tarafında medya maymunu Hülya Avşar sanki “hadi EYT’liler koşun, sakın geç kalmayın” dercesine sırıtıyor. Mağazada çalışan genç işçi kızımıza EYT reklamını sordum. Kendine...
- Bağımsız Maden-iş üyesi Fernas Madencilik işçilerinin direnişi çeşitli sendika ve işçi örgütlerinin desteği ile kazanımla sonuçlandı. Fernas patronu Ocak 2025’te işçilerin ücretlerine zam yapılmasını ve atılan işçilerin hak kaybı olmadan işe geri...
- Fransa’da devlet demiryolu şirketi SNCF’de örgütlü CGT-Cheminots, UNSA-Ferroviaire, SUD Rail ve CFDT-Cheminots sendikaları, 11 Aralıkta süresiz grev kararı aldı. Dört demiryolu sendikası, grev kararını SNCF’nin yük taşımacılığı birimi olan SNCF Fret...
- Gürcistan’ta madencilik şirketi Georgian Manganese’e ait Zestafoni ferroalyaj tesisi ve Chiatura manganez madeni 1 Kasımdan Nisan 2025’e kadar üretimi durdurduğunu açıkladı. Gürcistan’ın en büyük madencilik şirketi Georgian Manganese’in tesislerinde...
- Çocukların mutlu olduğu, gelecek endişesi taşımadığı, ayrımcılığa maruz kalmadığı; eşitlik, özgürlük, barış dolu bir dünyada yaşamalarını kim istemez ki? Fakat biliyoruz ki dünyamız çocuklar için sıcak bir yuva değil. Kol kanat gerdiğimiz...
- Gebze’de bulunan Grid Solutions ve Schneider Elektrik, İstanbul’da bulunan Hitachi Energy ve Bursa’da bulunan Arıtaş Kriyojenik fabrikaları için Birleşik Metal-İş Sendikası ile MESS arasında yürütülen toplu iş sözleşmelerinde anlaşma sağlanamaması...
- Gün geçmiyor ki her gün bir öncekine rahmet okutacak, canımızı yakan bir olay olmasın. Sistemin iyice çürümesi ve tarifsiz bir bataklığa dönmesiyle birlikte, bu çürümüşlük toplumda derin yaralar açıyor. Bunun sonuçlarından bir yenisi de İzmir’de...
- Bir film sahnesi: İngiltere’de bir madenci bandosu, Rodrigo’nun gitar konçertosunu çalmaktadır. Madencilerin emektar ellerinden ahenkli melodiler akıp giderken arka planda hükümet tarafından kapatılmak istenen bir madenle ilgili toplantılar, yürüyen...
- Bugün 18 Kasım. Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihinde önemli bir yer tutan Netaş Grevinin yıldönümü… Netaş işçileri, 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesinin baskı koşullarında bile işçilerin örgütlülüğünün patronları alt edebilecek güçte olduğunu...
- UİD-DER, grevlerinin 81. gününde MKB Rondo işçilerine dayanışma ziyaretinde bulundu. “Sermayenin ve İktidarın Saldırılarına Birlikte Karşı Duralım” pankartı ile grev yerine yürüyen işçiler; “MKB İşçisi Yalnız Değildir”, “Yaşasın Sınıf Dayanışması”...
- Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) ilk olarak 2001 yılında gündeme getirildi ancak AKP iktidarı 2018’de işçilerin iradelerinin dışında bu sistemi zorunlu hale getirdi. 2018 yılından beridir işçilerin maaşlarından her ay bu kandırmacaya para...