Buradasınız
Van’daki Depremin Ardından 7,2’nin Altında Kalanlar!
Hacettepe Üniversitesi’nden bir işçi

Van depremi yirminci günü geride bıraktı ama ne yaşanılan acılar hafifledi ne de bölge halkının yaşadığı sorunlar, sıkıntılar çözüm buldu. Depremin üzerinden bunca zaman geçmiş olmasına rağmen hâlâ gidilmemiş köyler, ihtiyaçları giderilmemiş depremzedeler var. Bunun da nedeni devletin beceriksizliği, iş yapmak istememesi ve üstelik yapmak isteyenlere “bir şey yapılacaksa ben yaparım” mantığıyla engel olmasıdır. Van’a gönderilen onca yardım varken hâlâ insanların ihtiyaç malzemelerinden yoksun olması tamamen devletin ve AKP hükümetinin sorumluluğundadır. Gönderilen eşyaların dağıtılmasını bile beceremeyen devlet, mağdur edilen insanların sıkıntılarını görmezden geliyor. AKP hükümeti yardım malzemelerinin dağıtımının koordine edilmesini sağlamadığı gibi, yardım etmeye çalışan sendikaların ve özellikle de BDP’nin yardım araçlarını şehre almıyor, bunların yardımların dağıtılmasında yer almalarını BDP’nin hanesine yazılacak bir artı olarak görerek engelliyor. Bölgenin Kürt bölgesi olması dolayısıyla AKP hükümeti ve devlet yetkilileri özellikle böyle davranıyor. Yaşanan depremde ailelerini, sevdiklerini, yakınlarını yitirenler bir de bu sorunlarla uğraşmak zorunda bırakılıyor. Bu nasıl bir insanlıktır?
Hükümetin yaptıkları bununla da bitmiyor. Geçtiğimiz günlerde AKP’li bir milletvekilinin yaptığı açıklama aynen şöyleydi: “Bundan sonra ayni yardımdan çok nakit yardımında bulunulsun.” İnsanın aklına “e o zaman bu devlet niye var” diye sormak gelmez mi? Gelir elbette ki. Tamam, biz tabii ki oradaki kardeşlerimize elimizden geldiğince destek oluyoruz, olacağız da, bunda bir sıkıntı yok zaten. Ama sen de devlet olarak 1999 Marmara Depremini takiben önce geçici olarak yürürlüğe koyduğun sonra da kalıcı hale getirdiğin deprem vergilerini bugün depremzedelere ulaştıracaksın. Devlet olarak zaten bütçe ayırdığın eğitim, sağlık, altyapı vb. hizmetler için bir de bizim deprem vergilerimize el koymayacaksın. İşte o zaman çıkıp da aymaz bir şekilde bizlerden nakit yardımı yapmamızı istemene gerek bile kalmayacak. Elbette bu söylediklerimin olabileceğine ben de inanmıyorum. Olması gerekenlerin bunlar olduğuna eminim ama bu devletin bir sermaye devleti olduğunun farkında olduğumdan “onun” böylesi hassasiyetlerinin olmadığını, biz işçi-emekçilerin çıkarlarını değil patronların çıkarlarını koruduğunu gayet iyi biliyorum, biliyoruz. Van’da yaşanan deprem de bunun bir kez daha gün yüzüne çıkmasına neden oldu.
Van depreminin ardından ortaya dökülen öyle rezillikler söz konusu ki, bunlardan biri de özellikle depremin peşi sıra yapılan milliyetçi, şoven açıklamalar oldu. Burjuva medyanın taşlaşmış yürekleri ağızlarından dökülen salyalarla bir kez daha meydana çıktılar. Yaşanan acılara bile saygı göstermekten uzak olan kimi zihniyetler ekranlardan milliyetçilik zehri akıttılar adeta. Habertürk spikeri Duygu Canbaş, Müge Anlı ve son olarak da spor yorumcusu Erman Toroğlu aynı ırkçı nefret söylemine kapılarak ne denli ileri gidilebileceğini gösterdiler. Habertürk televizyonu spikeri Duygu Canbaş’ın canlı yayında “Deprem her ne kadar Van’da da olsa hepimiz üzüldük” sözü ve Atv’de program sunan Müge Anlı’nın “Herkes haddini bilecek. Yeri geldi mi taş atacaksınız, kuş avlar gibi avlayacaksın, sonra yardım isteyeceksin. O polisler hemen yardımına koştu oradakilerin. O taş atanların eli kırılsın” sözlerinin ardından Erman Toroğlu da katıldığı bir programda şunları söyledi: “Deprem oluyor, bağırıyorlar; devlet nerde, yok mu devlet diye. Ulan sana kaçak yapıyı yaparken devleti aramıyordun da şimdi mi arıyorsun? Niye devleti istiyorsun? O zaman işine geldi, şimdi de devleti istiyorsun.” Toroğlu böylece, devletin halka güvenli barınma olanağı sağlama görevini yerine getirmemesi sonucunda yoksul insanların ellerindeki üç beş kuruşla derme çatma evler yapıp orada oturmalarının suçunu da o insanlara yüklüyor. Erman Toroğlu ayrıca göçük altından çıkarıldıktan sonra yaşamını yitiren 13 yaşındaki Yunus Geray’ın acılı babasına; “Bugün Yunus’un babasını dinledim, maddi olarak iyi olmadıklarını, çocuğun internet kafeye gittiğini söylüyor. 10 tane de çocuğu varmış. Kedi de çocuk yapıyor. Bakamıyorsan niye yapıyorsun? Sen bunu doğurtup etnik güç kazanmayı amaçlarsan devlet ne yapsın sana” diyerek Kürt halkına karşı nasıl bir kin beslediğini de ifşa etmekten çekinmedi. Üstelik bunlar sadece görsel medyada yer alanlar, bir de internetteki sosyal medya ağları üzerinde yapılan yorumlar var ki oralarda bu milliyetçilik zehri daha da yukarılara tırmandırılıyor. Onlara göre Kürt halkı bunları tamamıyla hak ediyor. Bunda en büyük katkı hiç kuşkusuz yakın bir zamanda başbakanın hizaya çektiği burjuva medyanındır. “Haber yapılacak yap” zihniyetinin yansımalarını da böylelikle görmüş olduk. Tüm bu ırkçı söylemler karşısında bizler uyanık olmalı ve bunlara karşı durarak yardıma ihtiyacı olan kardeşlerimize destek olmalıyız.
Van depremiyle ilgili söylenecek onlarca şey var. Deprem sırasında yüzlerce insanımız canını yitirdi, binlercesi yaralandı. Yıkılan evlerin altında umutlar, sevinçler, gözyaşları, acılar, kavuşmalar yani yüzlerce insanın yaşamı kaldı. Peki, neden? Bu acılar yaşanmak zorunda mıydı, gerçekten Kürt halkı bunu hak etmiş olabilir mi, peki öyleyse Marmara’da, Adana’da ve daha yüzlerce yerde yaşanan depremler niye? Elbette Kürt halkının böylesi bir şeyi hak ettiğini düşünmek kadar insanlık dışı bir mantık olamaz. Bu acılar yaşandı, yüzlerce, binlerce insan öldü, yıkılan binaların altında insanların yaşamları kaldı, çünkü kapitalizm kâra dayalı bir sistem. Kâr için sağlam mallar üretilmiyor, sağlam binalar yapılmıyor, yapılan binalar denetlenmiyor, sonra da yaşanan felaketlere “doğal afet” deniliyor. Oysa tüm bunların sebebi kapitalizmin kâr hırsından başka bir şey değil. İnsan yaşamının paradan daha önemsiz sayılması kapitalizmin özünden kaynaklanıyor. Bizler biliyoruz ki, gerekli önlemler alınmış olsa, doğa olayları sonucunda bugünkü felaketler kesinlikle yaşanmayacaktır.
Kasırgalar, seller, depremler, tsunamiler, yanardağlar değil kapitalizm öldürür!
Parasız Hayaller
- İkinci Yılında Depremin Anlattıkları
- 6 Şubatta Emekçiler Haykırdı: “Unutmak Yok, Affetmek Yok, Helalleşmek Yok!”
- 6 Şubat Depremlerinin 2. Yılı: Felaketlerin Hesabını Örgütlü İşçiler Soracak!
- 6 Şubat Depremlerinde Yaşamını Yitirenler İstanbul’da Anıldı
- 1999’dan Bugüne Önlem Yok, Adalet Yok!
- Toplu Konut Değil, Toplu Mezar!
- Patronlara Yeni Teşvikler, Emekçilere Derinleşen Yıkım
- Felaketlerden Dayanışmayla Kurtuluruz
- Avcılar’da 6 Şubat Depremleri Anması
- Beşiktaş’ta 6 Şubat Anması: Unutmadık!
- Depremin Yıldönümünde Yükselen Sesler: Unutmak, Affetmek Yok!
- Hesap Sormazsak Aynı Acıları Yaşamaya Mahkûmuz!
- 6 Şubat 2023’ün Ardından
- 6 Şubat Depremlerinin Birinci Yılı: Asrın Kötülüğünü Unutma, Unutturma!
- Japonya’da Depremler Can Aldı
- 17 Ağustostan 6 Şubata: Bu Sesi Duyan Yok!
- Depremi Yaşadık, Cehennemi Yaşıyoruz!
- Samandağ Halkı: “Deprem Öldürmedi Asbestle Öldürecekler!”
- “Devlet Baba” Kime Hizmet Ediyor?
- Kader Değil Felaket!
Son Eklenenler
- Petrol-İş Sendikasında örgütlü grevci TPI Kompozit ve Temel Conta işçileri ile grevlerini kazanımla sonuçlandıran DYO Boya işçileri ve sendika düşmanlığına, işten atma saldırılarına karşı direnen TEKSİF üyesi Digel Tekstil işçileri, İzmir Menemen...
- Yıllar önce çalışıp ayrıldığım işyerinden bir işçi arkadaşım anlattı. Patron ekonomik krizden dolayı iflas ettiğini, işyerini kapatacağını söylemiş işçilere. Sonra patronla birlikte oturup ağlaşmışlar; “ne güzel bir işyerimiz vardı, ne güzel bir...
- Başlıkta yer alan ifadeler, Hakkı Özkan’ın “Grevden Sonra” romanındaki öncü işçi Nuri’nin eşinin sözleridir. Nuri, grevde öncüdür; mayası sağlam, kararlı bir işçidir. Yazar Hakkı Özkan matbaa işçiliği yapmıştır, yaşadıklarını romana aktarmıştır. “...
- Gebze Sendikalar Birliği, İsrail devletinin Gazze’de yürüttüğü katliamı, emperyalist savaşı lanetlemek, Filistin halkının sesi olmak, işçilerin dayanışmasını büyütmek için Filistinli sendikacılarla birlikte Gebze Kent Meydanında bir eylem düzenledi...
- Kenya’da, geçtiğimiz sene Haziran ayında, IMF’nin dayattığı kemer sıkma politikaları doğrultusunda yeni vergi yasası hazırlanmıştı. Bu yasa tasarısı, işsizlik, yoksulluk ve artan hayat pahalılığıyla boğuşan işçilerin ve emekçi gençliğin öfkesini...
- Petrol-İş Sendikası Gebze Şubesinin örgütlü olduğu, Kocaeli Dilovası ve İzmir Çiğli’de üretim yapan DYO Boya fabrikalarında, düşük zam dayatmasına karşı greve çıkan işçilerin mücadelesi 44. gününde kazanımla sonuçlandı. İlk yıl için yüzde 73...
- İşçi sınıfının tarihsel mücadele mirasını yaşatmak ve bu mirastan güç alarak işçilerin birliğini büyütmek için çalışan UİD-DER, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişinin 55. yılı vesilesiyle 29 Haziranda, “Gelenekten Geleceğe: Umut Örgütlü Mücadelede!”...
- Petrol-İş Sendikasının örgütlü olduğu Kocaeli’nin Körfez ilçesinde faaliyet gösteren Gübretaş fabrikasında yüzde 30 sefalet dayatmasına karşı işçiler, 3 Temmuzda greve başladı. Devrimci Sağlık-İş Sendikasının, kamu işçilerine dayatılan sefalet...
- Geçtiğimiz hafta sonu, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişinin 55, UİD-DER’in kuruluşunun 19. yılı vesilesiyle Uğur Mumcu Kültür Merkezi’nde yüzlerce işçi arkadaşımızla yan yanaydık. Grevleri devam eden Petrol-İş üyesi DYO işçileri, DİSK’in kurucusu...
- Sivas katliamının 32. yılında Türkiye’nin birçok kentinde anma etkinlikleri ve eylemler düzenlendi. Katledilen 33 aydın ve sanatçı anıldı, katliam bir kez daha lanetlendi. Sivas katliamının unutulmadığının, tüm katliamların er ya da geç hesabının...
- Bak, ufukta görünen/ Özgürlüğün bayrağını sallayanlar/ Başı dik/ Gözleri umut umut bakanlar/
- Türk-İş’e bağlı sendikalarda örgütlü kamu işçileri, 2025-2026 yılı toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde siyasi iktidarın sefalet zammı dayatmasına karşı eylemlerine devam ediyor. 1 Temmuzda Türkiye genelinde kent meydanlarında kitlesel basın...
- İzmir Buca Belediyesi işçileri, birikmiş maaş ve alacakları ödenmediği için 18 Haziran’dan bu yana iş durdurmuş durumda. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 34. maddesi gereği yasal haklarını kullanan işçiler, belediye binası önünde maaş, gıda kartı ve diğer...