Buradasınız
17 Ağustostan 6 Şubata: Bu Sesi Duyan Yok!
Sıcak bir yaz gecesi saat 03:02’de büyük bir gürültü ve sarsıntıyla uyandı Kocaeli, Yalova, Sakarya, İstanbul… 17 Ağustos 1999 günü gerçekleşen depremle birlikte yerle bir olan kentlerden geriye onulmayan acılarıyla, ölüleriyle, sakatlarıyla, kayıpları ve evsizleriyle on binlerce çaresiz insan kaldı. Resmi rakamlara göre 18 bin gerçekte ise 50 binden fazla insan yaşamını yitirdi. O yıllarda enkaz bölgelerinden yükselen “Sesimi duyan var mı?” sorusu da adeta havada asılı kaldı. Çünkü aradan tam 24 yıl geçti ve bu feryat defalarca tekrarlandı, yürekler dağlanmaya devam etti. 9 Kasım 2011 Van, 24 Ocak 2020 Elazığ, 30 Ekim 2020 İzmir, 6 Şubat 2023 Maraş… Onlarca kent, yüz binlerce insan devletin ihmaller zincirinin kurbanı oldu.
Türkiye’nin deprem kuşağında bulunduğu asırlardır biliniyor. Üstelik fay hatlarının üzerinde bulunan bu topraklarda uzun yıllardır depremler, yıkımlar oluyor ve uzmanlar gerçekleşen bu doğa olaylarının devamının geleceğini, gerekli önlemler acilen alınmazsa sonuçlarının yine felaket olacağını belirtiyorlar. Ne var ki aradan geçen bunca yıla, gerçekleşen depremlere, yıkımlara, can kayıplarına rağmen önlemler alınmıyor, bu konuda somut bir adım atılmıyor. Tersine yıkımların önünü açacak ihalelerin, rantsal dönüşümlerin, imar aflarının önü açılıyor, sermayenin çıkarları doğrultusunda adımlar atılıyor. İnsan hayatını hiçe sayan bu pervasız politikaların, sermaye ve kâr odaklı yatırımların ağır sonuçlarını her defasında işçi ve emekçiler ödedi, ödemeye de devam ediyorlar.
6 Şubat depremlerinin üzerinden altı aydan fazla zaman geçti. Yaşanan can pazarı hafızalarda henüz çok taze. 10 kentin insanları, hayvanları, doğasıyla can vermesi, tarihi, kültürüyle yıkılması ve devletin ilk üç gün seyirci kalması, daha sonra seferberlik yerine OHAL ilan etmesi, dayanışma göstermek isteyenlere tehditler savurması, enkaz altındaki insanlar Twitter üzerinden iletişim kurarak kurtarılmayı beklerken Twitter’a erişim engeli getirmesi, enkaz başında sevdiklerinin çıkarılması için yalvaran insanların çaresizliği hafızalarda yerini koruyor. Enkaz altında kalan yakınlarını aylar geçmesine rağmen bulamayan çok sayıda insan var. 1999’dan 2023’e geçen 24 yılda hayatta kalanların adalet çığlığı ise hiç susmadı.
Bugün 24 yıl öncesine göre teknolojik anlamda ilerleme kaydedilmiş olsa da devletin zihniyetinde değişen bir şey olmadığını çok net görüyoruz. O dönem de depremin ardından emekçiler canla başla dayanışma için seferber olurken devletin refleksi aynıydı. Dönemin hükümeti de depremde hemen harekete geçmemiş, organize olamamış, bunun da ötesinde yardım etmek isteyenlere engel olmaya çalışmıştı. Dönemin başbakanı Ecevit “devletin eli gecikti” eleştirilerine iletişim sorununu ve yolların tıkalı olmasını gerekçe gösterirken, depremin 3. gününde depremde zarar görenlere kredi bağlanacağı açıklaması yapmıştı. Depremin üzerinden 1 ay bile geçmeden 8 Eylülde milyonlarca emekçiyi ilgilendiren emeklilik yasası Meclisten geçirilmiş, deprem bahanesiyle emekçilerin sırtındaki vergi yükü arttırılmıştı. Gelir ve Kurumlar Vergisi, Emlak Vergisi ve Motorlu Taşıtlar Vergisine ek vergiler getirilmiş, deprem için kullanılacağı vaadiyle “Özel İletişim Vergisi” adı altında yeni bir ek vergi çıkarılmıştı. Depremden yaklaşık üç ay sonra 26 Kasımda yayımlanarak sözde geçici olarak hayata geçirilen bu ek vergi 2003 yılında AKP iktidarı eliyle kalıcı hale getirildi. Fakat bu vergi ne depremin yaralarını sarmak ne de olası depremlere karşı önlem almak için kullanıldı. Vergiler bütçenin gelir kalemi olarak varsayıldı. Sadece Özel İletişim Vergisi ile 2000-2022 yılları arasında 88 milyar lira tahsilat yapıldı. İktidar sözcüleri ise “deprem vergileri nerede?” sorusuna “duble yol yaptık”, “bu tür şeylerin hesabını vermeye zamanımız yok” gibi cevaplar verdiler.
Yüzbinlerce insanın felaketine yol açmış bir depremi hak gaspları ve saldırılar için fırsata çeviren devlet aklı bugün de işliyor. Üstelik daha büyük bir rant ve yağma iştahıyla… 99 depreminin ihmaller nedeniyle olduğu, devletin önlem almadığı, eksik, hatalı malzeme kullanan müteahhitlerin önünün açıldığı, kolonların kesildiği, imar izinlerinde denetimsizliğin olduğu defalarca yazıldı, dile getirildi. Fakat sonra ne oldu? AKP iktidarıyla birlikte deprem önlemleri tekrar hasıraltı edildi. “Sözüm ona depreme yönelik önlemler aldığını söyleyen iktidar, gerçekte milyonlarca canı göz göre göre ölüme sürükleyecek politikaları hayata geçirdi. Örneğin 99 depreminden sonra kurulan Ulusal Deprem Konseyi 2007’de lağvedildi. İnşaat firmalarının istekleri üzerine 2007, 2010 ve 2019’da imar yasasında değişikliklere gidilerek deprem güvenliğinden tavizler verildi. Belirlenen yüzlerce toplanma alanı yağmalanarak imara açıldı. 2001’de Acil Eylem Planı ile belirlenen ancak sonradan yapılaşmaya açılan alanlar saymakla bitmiyor; Forum İstanbul (Zeytinburnu), Starcity Outlet Center (Bahçelievler), Capacity AVM (Bakırköy), Ortaköy Ermeni Vakfı Arazisi (Beşiktaş), Kiptaş Tuzla 2-3 Etap Konutları (Tuzla), TOKİ Avrupa Konutları (GOP), DAP Royal Center (Maltepe), Çınar Olimpia Park Sitesi (Bağcılar), Ora AVM (Bayrampaşa)…[*] Deprem bölgelerinin depreme dayanıklı hale getirilmesi amacıyla başlatıldığı söylenen kentsel dönüşümün rantsal dönüşüm olduğu kısa sürede anlaşıldı. 6 Şubat depremlerinin ardından ise deprem bahane edilerek vergiler arttırıldı. “Milli Dayanışma Paketi” adı altında geçirilen torba yasayla deprem bölgesindeki ormanlık ve zeytinlik alanlar imara (yağmaya) açıldı. Daha yasa çıkmadan bölge inşaat şirketlerine ihale yoluyla peşkeş çekildi.
6 Şubat depremlerinin ardından depremzedelerden zaman isteyen iktidarın büyük bir şov eşliğinde düzenlediği yardım kampanyasıyla toplanan 112 milyar liranın 38 milyar lirasının depremzedelere harcandığı açıklandı. Neredeyse 20 yıllık deprem vergisine eş değer olan 74 milyar liranın akıbeti ise meçhul! “Büyük Türkiye” diye gösteriş yapan iktidar bugün hâlâ depremzedeleri sağlıklı konutlara yerleştirmiş değil, insanlar hâlâ hijyen ihtiyaçlarını karşılayamıyor, suya, ilaca erişemiyorlar. Moloz yığınlarının depremzedelerin kaldıkları çadırların yakınına dökülmesiyle temiz havaya bile erişemiyorlar! Bu duruma karşı çıktıklarında karşılarında jandarmayı buluyorlar. Evleri yıkılan emekçiler, kendi evlerinin kapı, pencerelerini almak istedikleri için suçlu ilan ediliyor, polisle tehdit ediliyorlar. Neden? Çünkü devlet yıkılan evlerin enkazını ihale yoluyla şirketlere satmış! Şirket yetkilileri de emekçilerin karşısına dikilip “bunları devletten satın aldık, siz alamazsınız” diyor. İşte bu da iktidarın depremzedelerin yaralarını sarma şekli!
Deprem bölgesindeki eksiklikleri, yaşanan haksızlıkları, sermaye ve iktidar eliyle çevrilen dolapları saymakla bitiremeyiz. Evlerimiz, yaşam alanlarımız, doğamız, ekonomik ve siyasal haklarımız, en önemlisi de yaşam hakkımız hoyratça gasp ediliyor. Bugüne kadar yaşanan acı deneyimler gösteriyor ki mücadelenin, hak aramanın olmadığı yerde hak gaspı olur. 24 yıl sonra devletin ve sermayenin 6 Şubat depremlerinde sergilediği tutum birleşmekten ve mücadele etmekten başka şansımız olmadığını net bir biçimde anlatıyor.
- 1999’dan Bugüne Önlem Yok, Adalet Yok!
- Toplu Konut Değil, Toplu Mezar!
- Patronlara Yeni Teşvikler, Emekçilere Derinleşen Yıkım
- Felaketlerden Dayanışmayla Kurtuluruz
- Avcılar’da 6 Şubat Depremleri Anması
- Beşiktaş’ta 6 Şubat Anması: Unutmadık!
- Depremin Yıldönümünde Yükselen Sesler: Unutmak, Affetmek Yok!
- Hesap Sormazsak Aynı Acıları Yaşamaya Mahkûmuz!
- 6 Şubat 2023’ün Ardından
- 6 Şubat Depremlerinin Birinci Yılı: Asrın Kötülüğünü Unutma, Unutturma!
- Japonya’da Depremler Can Aldı
- 17 Ağustostan 6 Şubata: Bu Sesi Duyan Yok!
- Depremi Yaşadık, Cehennemi Yaşıyoruz!
- Samandağ Halkı: “Deprem Öldürmedi Asbestle Öldürecekler!”
- “Devlet Baba” Kime Hizmet Ediyor?
- Kader Değil Felaket!
- Boşaltılan Yurtlar ve Büyüyen Sorunlar!
- Depremin 40. Gününde İstanbul Emek Barış Demokrasi Güçlerinden Anma Eylemi
- Samandağ Dayanışması Su Sorununa ve Salgın Riskine Dikkat Çekti
- Samandağ Dayanışma Koordinasyonu: Dayanışma Yaşatır!
- 12 Eylül’den Önce 12 Eylül’den Sonra
- Barış, İşçi Sınıfının Mücadelesiyle Gelecek!
- Srebrenitsa Katliamının 29. Yılında Emperyalist Savaş Gerçeğini Bir Kez Daha Hatırlamak
- 12 Haziran: Kapitalizmin Çocuk İşçi Sömürüsü Büyüyor
- Haziranda Ölümsüzleşenlere…
- Süleyman Hocamızla Arının Balı, İşçinin Bilinci
- 28 Nisan: Yaşamak İçin Örgütlen!
- DİSK’e Giden Yol: Paşabahçe Grevi
- Kavel Destanı ve Grev Hakkı
- 24 Ocak Kararlarından Bugüne Sermaye İktidarlarının Zihniyeti Değişmiyor
- Şafaktan ve Ümitten Korkanlara İnat
- Maden-İş Geleneği, Singer Fabrika İşgali
- 1991 Madenci Yürüyüşü: Yerin Derinliklerinden Umudun Kararlı Adımlarına
- ABD’den Türkiye’ye, 1913’ten 2023’e
- 1991-95 Balkan Savaşı: “Kardeştik, Düşman Ettiler”
- 4 Aralık Dünya Madenciler Günü: Madencilerin Kaderi Ölüm Değildir!
- Dünya İşçilerinin Jones Ana’sı
- Uyandıran Masalcı Samed Behrengi’nin Ekini
- 17 Ağustostan 6 Şubata: Bu Sesi Duyan Yok!
- Sungurlar Kazan Fabrikası Direnişleri
Son Eklenenler
- Soma Katliamında sorumluluğu olan ve daha önce yargılanmayan 28 kamu görevlisinin 10 yıl sonra yargılanmaya başlandığı davanın ikinci duruşması 12 Eylülde Soma 2. Asliye Ceza Mahkemesinde görüldü. Sanıklar bir kez daha mahkemeye getirilmezken, sanık...
- 78’liler Hareketi, 12 Eylül askeri faşist darbesinin 44. yılında İstanbul Taksim Kazancı Yokuşunda basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamaya 20’nin üzerinde kurum temsilcisi ve UİD-DER’li işçiler katıldı. “12 Eylül Tekçi Rejimle İç İçe Sürüyor”...
- İşçi sınıfının genç ve çalışkan evlatları, hepinize sınıfımızın samimi sıcaklığıyla merhabalar. Her birinizin mutlaka duyduğu, gördüğü, alıp okuduğu, hatta belki arkadaşlarınıza da önerdiği kişisel gelişim kitapları üzerine sizlerle hasbihâl etmek...
- Zaman hızla akıp gidiyor. Gündemimiz de aynı hızla değişiyor. Hiç düşündük mü, nasıl oluyor da yaşanan büyük olaylar, felaketler bile çok kısa sürede hiç olmamışlar gibi gündemden çıkıyor? Mesela Haziran ayında Diyarbakır ve Mardin’de çıkan orman...
- 12 Eylül askeri faşist darbesinin üzerinden 44 yıl geçti. Darbeyle hesaplaşamayan Türkiye işçi sınıfı uğradığı hak kayıplarını telafi edemediği gibi yeni kayıplar yaşadı, yaşıyor. Sınıfsal hafızaya vurulan ağır darbe yüzünden 1980 sonrası işçi...
- 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesiyle egemenler geçmişle gelecek arasındaki köprüleri yıkmak, işçilerin mücadele deneyimlerini unutturmak istediler. Toplumu baskı ve şiddetle susturdular, yıllarca sürecek bir karanlığa hapsettiler. Çekilen tüm...
- DİSK’in “Artık Yeter! Geçinemiyoruz! Gelirde, Vergide, Ülkede Adalet” şiarıyla düzenlediği eylemler devam ediyor. 10 Eylülde Gebze Kent Meydanında gerçekleşen eyleme DİSK’e bağlı sendikalarda örgütlü işçiler, DİSK Yönetim Kurulu, DİSK Birleşik Metal...
- Diyarbakır’ın Bağlar ilçesine bağlı Tavşantepe mahallesinde 21 Ağustostan beri kayıp olan 8 yaşındaki Narin, 19 gün sonra yapılan bir ihbar sonucunda, öldürülmüş ve cansız bedeni bir torba içinde dere kenarına bırakılmış olarak bulundu. Narin’in...
- Polisin saldırılarına, Emniyet Müdürünün tehdidine boyun eğmeyen direnişçi Polonez işçileri halaylarla, türkülerle, sloganlarla, dayanışmayla direnişlerini sürdürüyorlar. Tüm emek dostlarını direnişleriyle dayanışmaya çağırıyorlar.
- Hayat pahalılığı, yüksek enflasyon, reel ücretlerin düşmesi işçilerin yaşamını her geçen gün daha da zorlaştırıyor. Siyasi iktidarın ekonomik yıkımın faturasını işçi ve emekçilere kesen ekonomi programları ise sorunlarımızı katlanarak büyütüyor. Bu...
- İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ), geçtiğimiz haftalarda bir açıklama yaptı. Hem su sarfiyatını azaltacak hem de aile bütçesine katkı sağlayacak tasarruf önerilerini sıraladı. Aşırı kurak bir dönem...
- Tuzla Kimyacılar Sanayi Sitesinde bulunan, Selüloz-İş Sendikasının örgütlendiği MKB Rondo grevinin 11. gününde, UİD-DER coşkulu bir dayanışma ziyareti gerçekleştirdi. “İşçiler Boyun Eğmiyor Mücadele Ediyor” pankartı taşıyan UİD-DER’li işçiler, “...
- Yüzyıllar evvel yaşamış bir Alman filozof, şöyle demişti: “Sarayda yaşayan başka, kulübede yaşayan başka düşünür.” Bu sözler zenginlerle yoksulların dünyasının, düşünce ve hareket tarzlarının birbirinden çok farklı olduğunu anlatır. İnsanlar bu...