Buradasınız
Yoksulluk
Aydınlı’dan bir kadın işçi
İnsanın yoksulluğu tarif ederken beyni bazen duruyor. Yaşadıklarını anlatmaya kelimeler yetmiyor. Cümleler boğazına düğümleniyor. Nereden başlamalı acaba dedim kendi kendime. Marketin kapısından girdiğim andan mı, bir reyonun başında hangi parayla alacağımı yarım saat düşünmekten mi, pazarda bir tezgâhın başında yarım kilo domates almaya karar vermeye çalışırkenki ruh halimden mi, evladının canı bir şey istediğinde ağlayarak eteklerini çekiştirirken annenin “hayır olmaz, paramız yok” demesine şahit olduğum andan mı?
Çocuktum, Magnum dondurmalar çıkalı asır olmuştu. Reklâmda izler bakardık, alamazdık. Para biriktirmiştim de yetmemişti, çünkü çok pahalıydı. O yüzden Magnum dondurmayla 18 yaşımda tanıştım. Meyvelerden muzla tanışıklığım da pek uzak sayılmaz. Kışın yakacak odun, kömür olmadığında eski püskü giysileri yakarak ısınmaya çalışırdık. Eski evimiz sobalıydı. Annem kömür az kaldığı için idareli kullanır, mümkünse az yakmaya çalışırdı. Odadan dışarı çıkmak istemezdik. Sıkışmışsın, neredeyse altına edeceksin, sırf üşümemek için tuvalete gitmezdik. Sobalı odadan çıkmak zulümdü bize. Soba yansın diye yırtık ayakkabılarımızı gözden çıkartırdık, sırf o akşam cayır cayır yanacak o sobanın başında rahatça oturabilmek için. İyi bir ayakkabım zaten hiç olmamıştı. İçinde parmak uçlarım donardı. Okul için servise verecek paramız yoktu. Kilometrelerce yürürdüm. Hızlı adımlarla okula yetişmeye çalışırdım. Arkadaşlarım sorar hâlâ neden bu kadar hızlı yürüyorsun diye. Alışkanlık olmuş.
Annem ayı zor çıkarırdı. Üç beş de kenara atmaya çalışıyordu, acil bir şey olduğunda kimseye muhtaç olmamak için. Annem ve babam her gün düzenli kavga ederdi. Yoksulluğun çilesi annemin dilinde başlar babamın elinde son bulurdu. Kavgasız gürültüsüz günümüz geçmezdi. Bir de aman kimse duymasın bilmesin kavgalarımızı diye deve kuşu misali saklar, çekinirdik. Sanki bu sorunları bir tek biz yaşıyorduk. Öyle sanıyorduk. Öyle olmadığını mücadeleyle tanıştıktan sonra fark ettim. Yoksulluk ve imkânsızlıklar içinde boğuşan her işçi ailesinin yaşadığı sorunlardı bunlar ama üstünü hep kapatmaya çalışmışız. Üç kuruşa ev geçindirmeye çalışmanın yükü, en temel ihtiyaçlarını dahi alamama durumunun yarattığı psikoloji, sinir bozukluğu, kavganın başlaması için yeterliydi. İş bulamama, borç batağı, cinnet geçirmek için yeterli sebepler.
Çocukluğumuz yazın çalışarak geçerdi. Annem yaz olunca işe girmemiz için baskı uygulardı. Çocukluğumuzu bilmezdik zaten. Annem eve para getirmesi gereken bir yetişkin gibi görürdü bizi. Öyle düşünmek istemezdi ama geçim sıkıntısı onu böyle düşünmeye zorluyordu. Bunu o zaman fark etmezdim tabii, kızardım anneme. Tatile falan gitmek yok öyle, İstanbul gibi büyük bir şehirde yaşıyoruz ama bıraktım denize gitmeyi denizi yakından görmek bile 18 yaşıma kadar nasip olmadı. Ondan sonra da ayda yılda bir olmuştur.
Büyüyorsun haliyle okul bitiyor, işçi oluyorsun. Ama yoksulluğundan, sefaletinden hiçbir şey eksilmiyor. Ayı zor çıkartırsın. Gece gündüz durmadan çalışırsın, mesaiye kalırsın, ama para nereye gidiyor anlamazsın yada zaten cebine bile girmeden gider. Kira faturalar borçlar… Bir yerlere gelmek istiyorsan yanındaki işçi arkadaşını ezmen, rakip gibi görmen gerekiyor, ha bu arada işçi arkadaşım falan demeyeceksin. Beyaz yaka, mavi yaka bunlara dikkat etmelisin. Bana müdürüm hep “sen çok iyi yerlere geleceksin, böyle çalışmaya devam et” derdi. Bütün işleri öğrenmemi isterdi. Ama beni sevdiğinden değilmiş, ucuza kötü koşullarda çalıştırabilecek bir işçi olarak gördüğü içinmiş. O zamanlar işin bu tarafını göremiyordum. O yüzden samimiyetine inanıyordum. En nihayetinde kovarken bile “sen bizim kızımızsın” diyerek kovdu. O zaman anlamıştım kim kimin kızı, kim kimin babası.
Öyle çok çalışmakla para falan kazanılmıyormuş, sadece patronlara kazandırılıyormuş. Bunu anlamak benim için çok şeyi değiştirdi. Kazanan birileri varmış, o da patronlar sınıfıymış. İçinde yaşamış olduğumuz bu kapitalist sermaye düzeni hükmünü sürdürdükçe biz işçi ve emekçilerinin yoksulluğu hep devam edecektir. Sorunu doğru yerde, yaşamış olduğumuz kapitalist sitemde görüp, onu yıkmak için mücadele vermekten başka çaremiz yok.
Yolcu
UİD-DER’in Kampanyası İşe Yarıyor
- Emekliler “AÇIZ” Diyor, Onları Kim Duyuyor?
- Geleceğimizi Kurmak İçin Birliğimizi Büyütelim
- “Asıl Haber Biziz Be Abla”
- Sağlık Çalışanlarına Sağlıksız Yemekler
- Sorunlar Mücadeleyle Çözülür
- İşyerinde “Paralı Eğitim!”
- Onların İnsafına Bırakmayalım!
- “Sana Ceza Veriyorum Tayfun!”
- Emekli Maaşı Ne Zaman Ödenecek?
- “Çalışanlarımıza Rapor Vermeyin!”
- “Kırtasiye Ürünleri İkinci Ele Düştü”
- Örgütlü Olmak ve Toplu İş Sözleşmeleri
- Alo 170: Yanlış Numara Çevirdiniz!
- Turgut Özal, Gökova Santrali ve Sonrası
- TÜİK Kimin Hizmetinde?
- Emekliler Sendika Kuramazmış!
- Sorumluluk Almadan Kazanım Elde Edemeyiz
- Topluma Fildişi Kulelerden Bakmak
- Mücadele Edenler Mutlaka Kazanır!
- “Geçmiş Olsun” Yerine “Rapor Almayın”
Son Eklenenler
- “İşçi sınıfının Süleyman’ı”, işçilerin hocası Süleyman Üstün, 19 Mayıs 2007’de 80 yaşında hayatını kaybetti. Aslen öğretmen olan Süleyman Hoca, 1970’lerde DİSK’e bağlı sendikalarda işçilere eğitim vermeye başladı. Lastik-İş Sendikasının...
- “Diplomanıza ekleyeceğiniz her belge birdenbire size tüm kapıları açacaktır.” Üniversitede kariyer gelişimi dersinde hocamızın bizlere söylediği sözler bunlar. Bu dersin amacı kariyer planı yapıp ileriye dönük hedefler belirleyerek, “Daha rahat...
- Gün ağarıyor işçi semtlerinde/ Bir hareketlilik başlıyor / Ve sesler yükseliyor sokak aralarında/ Gelen bu sesler, bu sesler/ Bir haykırış bir isyan bir direnişin sesi/ Fabrikalardan taşıyor işçiler
- Tarihin en büyük filozoflarından biri olan Aristo, bundan yaklaşık 2300 yıl önce yazdığı bir eserine şu cümleyle başlar: “Bütün insanlar doğal olarak bilmek ister.” İnsanı insan yapan, onu doğadaki diğer canlılardan ayıran başlıca unsurlardan biri...
- Kapitalist sistem toplumun çoğunluğunu oluşturan işçi sınıfına, bu sınıfın bir parçası olan gençlere söz hakkı tanımıyor. Pek çok sorun yaşıyoruz ama itiraz hakkımız yok sayılıyor. Ağır çalışma koşullarına itiraz ediyorsun, patron “beğenmiyorsan...
- İktidarın 2024 yılı için “büyük zam” müjdeleriyle açıkladığı asgari ücret ve emekli maaşı zamları, yılın daha ilk üç ayında enflasyon yüzünden güneş gören kar gibi eridi. Milyonlarca emekliye reva görülen 10 bin liranın sefalet maaşı olduğu, asgari...
- Motokurye olarak çalışan Balıkesir Üniversitesi öğrencisi 20 yaşındaki Ata Emre Akman, 11 Mayısta sipariş bırakmaya gittiği adresten ayrılırken defalarca bıçaklanarak öldürüldü. Ata Emre’nin ölümünden sonra ülkenin pek çok kentinde protesto...
- Merhaba dostlar; bizler İstanbul’dan bir grup öğretmen olarak 1 Mayıs coşkusunu bu sene yine UİD-DER ile birlikte yaşadık. Rejimin baskılarının arttığı, işçi ve emekçilerin nefes alamadığı bir dönemde bizler alanlarda taleplerimizi haykırdık, dost...
- Merhabalar. 1 Mayıs öncesinde UİD-DER’in temsilciliklerinde düzenlenen “Sermayenin ve İktidarın Saldırılarına Karşı 1 Mayıs Ruhuyla Mücadeleye!” etkinliklerini izleyebilme fırsatı buldum. UİD-DER’li işçi abi ve ablalarımız etkinliklerde şarkılarla,...
- İzmir’de Bayraklı ve Çiğli belediyelerinde emekçiler haksız işten atmalara ve maaş kesintilerine karşı mücadele ediyor. Bayraklı Belediyesi’nde çalışan Tüm Bel-Sen üyesi kamu emekçileri ve belediye işçileri, ücretlerindeki haksız kesintileri 14...
- “Çöl kalsın gurbeti, çöl kalsın Zonguldak’ı...” Eşini maden kazasında kaybetmiş bir emekçi kadın, duyduğu acıyı bu sözlerle haykırır. Aslen bir öğretmen olan Hasan Kalyoncu, tayin olduğu Karadeniz şehirlerinde bunun gibi nice feryada tanık olur ve...
- Geçtiğimiz Ramazan Bayramında emekçilerin çoğunluğu çocuklarına bayramlık bile alamadan bir bayram geçirmek zorunda kaldılar. İmkânını bulup memleketine giden emekçiler yol ücretleri, yakıt parası derken ellerindeki üç kuruşu da tükettiler. İmkânı...
- Türkiye işçi sınıfı tarihindeki en büyük işçi katliamı olan Soma maden katliamının üzerinden on yıl geçti. Acımız da öfkemiz de taptaze. Ne yazık ki bu on yılda binlerce işçi kardeşimizi daha iş cinayetlerinde yitirdik. Kapitalist kâr düzeni her gün...