Buradasınız
“Atılan İşçiler İşbaşı Yapana Kadar Üretim Yok!”
Emekli bir deri işçisi
Bugün işçilerin çok az bir bölümü sendikalı. Sendikalı işçi sayısı her geçen gün biraz daha azalıyor üstelik. Sendikasız birçok işyerinde işçiler patronların saldırılarına karşı bir savunma hattı oluşturmak için sendikalaşma yolunu seçiyorlar. Patronlar, işçilerin sendikalaştıklarını haber alır almaz önce öncü işçileri, ardından diğer işçileri birer ikişer işten atıyorlar. İşten atılan işçiler genellikle işyeri önünde direnişe geçiyor, çadır kuruyorlar. İşten atılan işçiler fabrikanın önünde beklerken, patron fabrikadaki işçileri harıl harıl çalıştırıyor, üretim sürüyor, çarklar dönmeye devam ediyor. Bugün işçiler örgütlü olmadığı için aralarında bir güven bağı yok. Bu nedenle aynı fabrikada bile işçiler işten atıldığında, geri kalan işçiler, “işten atılan arkadaşlarımız işbaşı yapana kadar üretim yok!” diye patronların karşısına dikilemiyorlar. Eski kuşak işçilerin geçmiş deneyimlerini genç işçi kuşaklarıyla paylaşması çok önemlidir. Yıllar önce üç işçi arkadaşımla birlikte işten atıldığımızda neler yaptığımızı, fabrikadaki işçi kardeşlerimizin bizim için neler yaptıklarını ve başka fabrikalardan işçi kardeşlerimizin bizim için yaptıklarını siz kardeşlerimle paylaşmak istiyorum.
Ben uzun yıllar çalıştıktan sonra deri işkolundan emekli olmuş bir işçiyim. Yıllar önce beş yıldır çalıştığım fabrikaya pazartesi sabahı işbaşı yapmak için gittiğimde üç arkadaşımla birlikte işten atıldığımı öğrenmiştim. Bir hafta önce pazar günü sendikada yeni örgütlenen bir fabrikanın işçilerinin başarısını kutlamak için toplanmıştık. Birçok fabrikadan beş yüzden fazla işçinin katıldığı toplantımıza polis saldırmıştı. Polisin bahanesi her zamanki gibiydi: “Sendikalara siyaset sokuyorsunuz.” Biz de, “yoo, biz yeni örgütlenen fabrikadaki arkadaşlarımızın başarısını kutlamak için toplandık” demiştik.
Bizim işten atılmamızın gerekçesi eski iş yasasının 17. maddesiydi. Yani “işyerinin huzurunu bozmak, işçileri isyana çağırmak” vs, vs. Yeni iş yasasının 25/2’nci maddesi olan bu maddeye göre tazminatsız işten atılmıştık. Patronların her saldırısına üretimi durdurarak cevap veriyorduk. Atılan işçiler geri alınana kadar havzadaki bütün fabrikalarda makineler bir çalışıyor bir susuyordu. O gün bizim dördümüzün işe giriş kartları yerinde yoktu. Diğer arkadaşlarımız kartlarını basıp fabrikanın bahçesinde toplandı. Kararlarımızı aldık, iş durdurduk. Civar fabrikalara ve bizim Çaybaşı’ndaki diğer fabrikaya saat 10’daki çay molasında işi durdurmaları için haber gönderdik. İşçi arkadaşlardan biri, fabrikanın yola bakan penceresinden diğer fabrikalara sesini duyurmak için bağırıyordu. Bütün arkadaşlar bahçeye inmişti. Diğer fabrikalardan işçiler iş durdurarak, pankartları, sloganları ile gelmişlerdi. Bizim fabrikanın işçi temsilcisi, “dört arkadaşımızın makineleri ve tezgâhları temizlendi, silindi, yağlandı. Yarın da kırmızı karanfiller getireceğiz” demişti. Başka bir fabrikadan bir işçi, “arkadaşlar işten atılan arkadaşların makinesinde, tezgâhında başka birinin çalışmaması, temizlenip her gün üzerindeki çiçeğin değiştirilmesi bize bırakılan bir mirastır. Buradan bize hak almayı, patronlar karşısında tek yumruk olmayı ve sınıf kavgasını öğretenlere bin selam olsun. Bunların en başında Rahmi ağabeyimizin emeğini ancak çok mücadele ederek ödeyebiliriz. Şimdi burada olsaydı sakalını sıvazlayarak ‘her mücadeleci işçi sınıfımıza borcunu çok mücadele ederek öder’ derdi” demişti.
Biz dört işçi 29 gün fabrikanın bahçesinde direndik. İçerideki işçi kardeşlerimiz bizim işimize geri dönmemiz için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlardı. Herkes hep birlikte iş durduruyor, iş yavaşlatıyor, fabrikanın ortasında toplanıyordu. En önemlisi iş çıkmıyordu. Civar fabrikadaki işçi kardeşlerimiz de iş durdurarak bizim yanımıza geliyorlardı. Fabrikanın bahçesi ve önü her gün miting alanı gibi dolup taşıyordu. Sendikamız hep yanımızdaydı ve diğer birçok sendikadan işçiler sınıf dayanışması için bizi yalnız bırakmıyordu. Patron, biz dört işçi için “iki dünya bir araya gelse onları geri almam” demişti. Lakin fabrikadaki arkadaşlarımız üretimi durdurunca, patron bizi geri almak zorunda kalmıştı. 29’uncu gün patron yanımıza gelerek, “geçin işinizin başına çalışın, bu meseleyi de unutalım” demişti. Bir gün sonra biz alkışlar arasında işimize ve makinelerimizin, tezgâhlarımızın başına dönmüştük. Direnişte geçirdiğimiz günlerin ücreti ve SSK primleri de tam yatırılmıştı.
Bugün işten atılan işçiler işlerine geri dönmek için fabrikanın önünde çadır kuruyor, fabrika çalıştığı saatler içinde bekliyorlar. Fabrikada çalışan işçiler ise en iyi durumda öğlen yemek molalarında kapıda bekleyen işçilerin yanına geliyor, mesai zili çalmadan fabrikaya dönüp çalışmaya devam ediyor. Direnişçi işçileri civar fabrikada çalışan işçiler de öğlen yemeklerini yedikten sonra 10-15 dakikalığına uğrayıp ardından fabrikaya dönüp çalışmaya devam ediyorlar. Aradan haftalar, aylar geçiyor, işten atılanlar kapıda bekliyor, içerideki işçiler çalışıyor, üretim sürüyor, siparişler zamanında yetişiyor. Yani patronun can damarı üretim devam ettiği için işçileri ne işlerine geri alıyor, ne de sendikayı muhatap alıyor. Çünkü bugün işçiler örgütlü değil.
Bizim o günkü örgütlülüğümüz de öyle bir anda olmamıştı. Çok uzun mücadelelerle ve ağır bedeller ödeyerek elde etmiştik elimizdeki hakları. Bugün de işçiler eski kuşak işçiler gibi birbirine sahip çıkabilir, işten atılan işçilerin işlerine geri dönmeleri için hep birlikte mücadele edilebilir. Sendikayı fabrikaya sokabilir, yeni haklar elde edebilir. Yeter ki fabrikada çalışırken, fabrika önünde direnirken, sendikalarımızda, derneklerimizde, mahallemizde örgütlenelim. Biz de gelecek işçi kuşaklarına örgütlenip, birbirine sahip çıkan, “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için mücadeleye” diyen bir anlayış bırakalım.
- Adres Doğru mu?
- Emekliler “AÇIZ” Diyor, Onları Kim Duyuyor?
- Geleceğimizi Kurmak İçin Birliğimizi Büyütelim
- “Asıl Haber Biziz Be Abla”
- Sağlık Çalışanlarına Sağlıksız Yemekler
- Sorunlar Mücadeleyle Çözülür
- İşyerinde “Paralı Eğitim!”
- Onların İnsafına Bırakmayalım!
- “Sana Ceza Veriyorum Tayfun!”
- Emekli Maaşı Ne Zaman Ödenecek?
- “Çalışanlarımıza Rapor Vermeyin!”
- “Kırtasiye Ürünleri İkinci Ele Düştü”
- Örgütlü Olmak ve Toplu İş Sözleşmeleri
- Alo 170: Yanlış Numara Çevirdiniz!
- Turgut Özal, Gökova Santrali ve Sonrası
- TÜİK Kimin Hizmetinde?
- Emekliler Sendika Kuramazmış!
- Sorumluluk Almadan Kazanım Elde Edemeyiz
- Topluma Fildişi Kulelerden Bakmak
- Mücadele Edenler Mutlaka Kazanır!
Son Eklenenler
- Yaşanan depremlerin, yangınların, sellerin bir felakete veya katliama dönüşmesinin sebebi patronların kâr düzeni ve kâr hırslarıdır. Dolayısıyla bu yaşananlar sınıfsaldır. Tek tek kişilerin sorunu değil, bir bütün olarak işçi sınıfının sorunudur,...
- Tekstil Dokuma ve Deri İşçileri Sendikası (BİRTEK-SEN) Genel Başkanı Mehmet Türkmen 16 Şubatta ikinci kez gözaltına alındıktan sonra 17 Şubatta savcılık tarafından ifadesi alınmadan, tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildi ve tutuklandı. Türkmen’...
- İngiltere işçi sınıfı, Filistin halkı için yürüttüğü ulusal eylem günleri kapsamında 15 Şubatta başkent Londra’da bir kez daha meydanlara çıktı. Hükümet binalarının bulunduğu Whitehall’da toplanan çeşitli sendikalardan, siyasi partilerden ve sivil...
- 2025 yılı için asgari ücretin son derece düşük belirlenmesi işçileri şaşırttı ve haklı olarak öfkelendirdi. Pek çok işçi, “daha yüksek belirlenmesini bekliyorduk” dedi. Aynı öfke emekli maaşları için de söz konusu. Öte yandan metal işçileri de...
- Temel Conta işçilerinin grevi 10 Aralıktan bu yana sürüyor. İşçiler, yaklaşık bir yıl önce sendikalı olma kararı almış, Petrol-İş Sendikası Aliağa Şubesi’nde örgütlenmeye başlamışlardı. Petrol-İş Sendikası, Çalışma Bakanlığı’ndan yetki belgesini...
- Sırbistan’ın ikinci büyük şehri olan Novi Sad’in tren istasyonu 2022 yılında cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri kampanyası sırasında yapılmıştı. Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic de istasyonun açılış törenine katılarak, 60 yıl sonra bu istasyonu...
- Urfa’nın Viranşehir ilçesinde Kadıköy Güneş Enerji Santrali’nde (GES) Kalyon ve Eksim Real Enerji şirketlerinde çalışan işçilerin 11 Şubatta başlattığı iş bırakma eylemi tüm baskılara rağmen devam ediyor. Bezmialem Vakıf Üniversitesi şantiyesinde...
- 6 Şubat Maraş merkezli depremlerin üzerinden iki yıl geçti. Söylemesi dile kolay olan bu cümle alt metinde bizlere birçok şey anlatıyor. Dönüp geriye baktığımızda yaşanan onca acı ve keder bizlerin zihinlerinde tekrar tekrar canlanıyor. UİD-DER’li...
- Donald Trump bir kez daha ABD başkanı seçildi. Seçilir seçilmez de ilk bakışta deli saçması gibi görünen açıklamalar yapmaya başladı. Mesela Amerika’nın Grönland’ı alması gerektiğini söyledi. Bu, Trump’ın kafasından çıkmış çılgın bir fikir gibi...
- Antep Başpınar Organize Sanayi Bölgesinde sefalet zammına karşı direnişe geçen tekstil işçilerinin mücadelesi yasaklarla, baskı ve saldırılarla engellenmeye çalışılıyor. 14 Şubat günü, tüm saldırılara rağmen direnişlerini sürdüren Başpınar...
- Ağız ve Diş Sağlığı Merkezleri (ADSM), Ağız ve Diş Sağlığı Hastaneleri (ADSH) ve devlet hastanelerinde çalışan diş hekimleri ve sağlık çalışanları “Yüksek MHRS sayıları, kısıtlı süreler, eksik istihdam, sağlıksız ve güvenli olmayan birimler, düşük...
- Türkiye’de yasalarda her işçinin özgürce sendikaya üye olabileceği yazıyor. Ama resmi istatistiklere göre çalışanların yüzde 85’inden fazlası sendikasız. Sendikalı çalışmak yasal olmasına ve ücret, ikramiye, sosyal haklar bakımından avantajlar...
- Çok açık ki iktidarın “Aile Yılı” ilan etmesi aileler refaha kavuşsun diye değil, sermayenin ve iktidarın çıkarları içindir. İşçi aileleri için daha büyük yoksulluk, daha kötü çalışma koşulları, acı ve gözyaşı, hatta ölüm getireceği sır değildir.