Buradasınız
1 Mayıs: Gün Gelir Zorbalar Kalmaz Gider!

Türkiye’de siyasal gelişmelerin hızlandığı, her bakımdan zorlu, her bakımdan ağır bir süreçten geçiyoruz. İşçi ve emekçiler, emekliler, gençler olarak enflasyonun hız kesmesini, hayat pahalılığının son bulmasını, geçim derdinin hafiflemesini istiyoruz. Ama bu sorunlarımız derinleşip ağırlaşıyor. Toplum olarak üzerimizdeki baskının, kışkırtılan yapay kutuplaştırmanın, her yanda şahit olduğumuz şiddetin son bulmasını istiyoruz. Ama tam tersine toplumsal gerilim büyüyor, üzerimize çöken boğucu atmosfer iyice kesifleşiyor. Nefessiz kaldığımızı, adeta boğulduğumuzu hissediyoruz. İşte nefessiz bırakıldığımız böyle bir dönemde toplumda biriken öfke ve hoşnutsuzluk açığa çıktı. Ülke genelinde gençlerin, emekçilerin, emeklilerin, kadınların önemli bir kesimi meydanlara çıkarak tepkisini gösterdi. Bu tepkinin bir boyutuyla açığa çıkması anlamlıdır ancak sorunlarımızı çözmek için daha fazlasına ihtiyacımız var.
Her şeyden önce şunu bilmek gerekir ki zorlu toplumsal sorunların kolay, basit, kestirme, hızlı çözümleri yoktur ve olamaz. Bu nedenle, karşı karşıya olduğumuz siyasi ve ekonomik krizlerin kısa vadede çözülmeyeceğini, hatta derinleşebileceğini aklımızda tutmalıyız. Bu gerçek pek çok insanda, endişe ya da umutsuzluk yaratabilir. Ama burada çok önemli bir hususu hatırlamak gerekir: Korkunun, endişenin, umutsuzluğun esiri olmak sorunu büyütmekten başka işe yaramaz, korktuğumuzun başımıza gelmesini engellemez. Yapmamız gereken, bizi korkuyla felç etmek isteyen egemenlerin korkularının çok daha büyük olduğunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamak ve kurdukları tuzaklara düşmemektir.
Direngenliği elden bırakmak, ümitsizliğe kapılmak, korkunun bizi felçleştirmesine izin vermek bir mücadeleyi kaybetmenin en kestirme yoludur. Aynı zamanda egemenlerin değirmenine su taşımaktır. “Bu toplumdan bir şey olmaz, hiçbir şey değişmez” diyenler farkında olarak ya da olmayarak egemenlerin işine gelen fikirleri yaymaktadır. Emin olalım ki sorunlar büyüdükçe işçi ve emekçilerin bu sorunlara birlikte çözüm arama, sorunun kaynağına karşı birlikte mücadele etme iradesi de güçlenir. Birbirinden cesaret alan işçiler, emekçiler, gençler eninde sonunda korku duvarlarını aşarak harekete geçerler. Önemli olan topluma, dünyaya, gelişmelere işçi sınıfının penceresinden bakmayı, çözümü doğru yerde, kendimizde aramayı öğrenmektir. Sabırla, cesaretle, umutla, değiştirme azmi ve iradesiyle hareket edersek, işçilerin, emekçilerin birlik ve dayanışmasını, sınıf bilincini güçlendirmek için çaba sarf edersek eninde sonunda değişim yaratabileceğimizi bilmektir.
Atalarımız rüzgâr eken fırtına biçer demişler. Bu söz Türkiye’deki mevcut rejimin icraatlarının bir özeti gibidir. Hatırlayalım, Türkiye’de 7 Haziran 2015’te yapılan seçimlerde AKP tek başına iktidar olabilecek oya ulaşamadı. Erdoğan seçim sonuçlarını tanımayarak ülkeyi yeniden seçimlere sürükledi. 7 Hazirandan seçimlerin yenilendiği 1 Kasıma kadar ülke tarihinin en karanlık dönemlerinden biri yaşandı. Barış isteyen emekçiler, gençler, demokratik haklarını isteyen Kürt halkı cezalandırıldı. AKP’nin yeniden iktidar olmasıyla birlikte baskılar daha da arttı. 15 Temmuz 2016 ile birlikte ülkede adım adım bir faşist rejim inşa edildi ve kurumsallaştırıldı.
Bu dönemde demokratik haklar ortadan kaldırıldı. İşçi ve emekçiler arasında yapay kutuplaşma alabildiğine körüklendi. Suriye’den Libya’ya, Rusya’dan ABD’ye dış politikada maceracı ve tehlikeli bir tutum benimsendi. Koronavirüs pandemisi, sermaye sınıfına daha büyük kaynaklar aktarmak için bahane olarak kullanıldı. Siyasi iktidar kendisinin ve çevresine toplanan sermaye gruplarının çıkarlarını her şeyin önünde tuttu. İşçi ve emekçiler, ekonomik yıkımın faturasını en ağır biçimde ödemek zorunda bırakıldı. Başkanlık sistemine geçilen 2018’den itibaren yoksulluk her sene derinleşti, büyüdü, Cumhuriyet tarihinin yoksullaşma rekorları kırıldı. Tüm bu sorunların üzerine, 6 Şubat depremleri yaşandı. Rant, yağma ve talan politikalarının ulaştığı boyutlar yüzünden 100 bini aşkın insan öldü. Çok daha fazlası sakat kaldı, evini, işini, yaşama tutunabileceği imkânlarını kaybetti. Bu felakete rağmen sorumluların hiç biri hesap vermedi, deprem vergilerinin hesabı verilmedi, depremzedelerin yaraları sarılmadı. Bunun yerine depremin yıkıntıları üzerinden yeni rant alanları yaratıldı. Ülkeyi enkaza dönüştüren iktidar ömrünü uzatacak, bekasını sağlayacak uğursuz planlara kafa patlatmaya devam etti. İşte geride bıraktığımız 10 yıllık süreçte toplum, bu gerilimlerle, kriz boyutuna yükselen toplumsal sorunlarla, her alanda büyüyen yıkımın sancılarıyla boğuştu. Faşist rejimin baskıları altında adeta nefessiz kaldı. Bugün gelinen aşamada rejimin amacı İstanbul Büyükşehir Belediyesine ve hatta CHP’ye kayyum atamak gibi yöntemlerle muhalefet partilerinin varlık ve hareket alanını iyice daraltmak, rakip ve tehdit olarak gördüğü unsurları tasfiye etmektir. Toplumdaki hoşnutsuzluğu etkisizleştirmek, tepkinin açığa çıkmasını engellemek, toplumu zapturapt altında tutmaktır. Sömürüye, yağmaya, talana devam etmektir.
Bu rejimin nasıl yağma politikaları izlediğini, işçi, emekçi düşmanlığını gösteren bir örnek verelim: 2024 yılında vergi indirimi, vergi muafiyeti, teşvik adı altında kamu kaynaklarından patronların cebine akıtılan para 2,4 trilyonu buldu. Ama patronlar kriz nedeniyle işçi ücretlerini ödemekte zorlandıkları gerekçesiyle on binlerce işçiyi işten attı. Yılın başından bu yana günde ortalama 5 bin 365 kişi işsiz kaldı. Rejim, bizleri baskıyla sindirerek işte bu zulme birlikte itiraz etmemizi engellemeye çalışıyor.
Nasıl ki fay hatlarında biriken enerji eninde sonunda depremlere yol açarsa toplumda biriken öfke de gün gelir açığa çıkar. Nitekim rejimin 19 Martta başlattığı saldırı hamlesi, biriken öfkenin açığa çıkmasını sağladı. Baskılardan, zorbalıktan, adaletsizlikten usanan emekçiler rejime tepkilerini meydanlarda ortaya koydu. Bir hafta süren Saraçhane eylemlerinin ardından 29 Martta Maltepe’de Türkiye tarihinin en büyük mitingi gerçekleşti. Bu eylemler toplumun ezici çoğunluğunun mevcut iktidarla yönetilmeye razı olmadığını gösteriyor. Eylemlere katılanlar, kendileri için meselenin İmamoğlu ya da CHP olmadığını dile getiriyor. Ama ortaya çıkan tepkiye rağmen rejim saldırılarını sürdürüyor. Eylemlere katılanları polis şiddetiyle, gözaltılarla yıldırmaya çalışıyor, boykota destek verenleri vatan hainliğiyle suçluyor, tehditler savurmaya devam ediyor. Yavuz hırsız ev sahibini bastırır misali, eylem çağrısı yapanların ülkeye ve ekonomiye darbe vurmaya çalıştığını söylüyor. Çünkü iktidarını sürdürmek için topluma en ağır bedelleri ödetmeyi göze almış bulunuyor. Bu da gösteriyor ki bu saldırılara karşı toplumdan daha güçlü bir itiraz yükselmelidir.
Toplumun itirazının güçlenmesi, işçi sınıfının kendi talepleriyle, kendi örgütleriyle, kendi mücadele yöntemleriyle sahneye çıkmasıyla mümkün olabilir. Bunun yolu işçi sınıfının sendikal ve siyasal örgütlülüğünün, bilinç düzeyinin ve dolayısıyla faşizme ve sermaye sınıfına karşı mücadele iradesinin güçlenmesidir. Önümüz 1 Mayıs. İçinden geçtiğimiz bu kritik süreçte 1 Mayıs’a işçi sınıfına güç vererek, sömürüye, zorbalığa karşı mücadelemizi büyüterek hazırlanalım.
İşçi sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs’ta meydanlarda hep birlikte 1 Mayıs Marşımızı haykıralım: Günlerin bugün getirdiği baskı, zulüm ve kandır. Ancak bu böyle gitmez. Sömürü devam etmez! Gün gelir zorbalar kalmaz gider!
- 1 Mayıs: Gün Gelir Zorbalar Kalmaz Gider!
- İşçi Dayanışması 204. Sayı Çıktı!
- Uçurumun Kenarından Özgürlüğün Dünyasına
- Fitre Asgari Ücretliye, Emekliye Veriliyorsa…
- Fiyonklu Kazıklar Çoğalırken
- Doğru Tarafta, Bizim Safta Olabilmek…
- Arenalardan TikTok’a Uyuşturma Araçları
- Özlemini Çektiğimiz Güzel Günler İçin Birleşelim!
- İşçi Dayanışması 203. Sayı Çıktı!
- Uyanmak İçin Sabırsızlanacağımız Günler İçin
- “Hey Kızlar Siz de Katılın Bize!”
- Hak Verilmez, Alınır!
- Hüsrevlerin Değil Ferhatların Destanıdır Hatırlanan
- Büyük Resmi Görelim, Birliğimizi Örelim!
- Sendikalaşmak Türkiye’de Neden Zor?
- “Aile Yılı” İlan Edenler Neyin Peşinde?
- Katliamların Sorumlusu Kim?
- Patronlar Çok Para Kazanırken…
- Örgütlüysek Her Şeyiz, Örgütsüzsek Hiçbir Şey!
- İşçi Dayanışması 202. Sayı Çıktı!
Son Eklenenler
- Türkiye’de siyasal gelişmelerin hızlandığı, her bakımdan zorlu, her bakımdan ağır bir süreçten geçiyoruz. İşçi ve emekçiler, emekliler, gençler olarak enflasyonun hız kesmesini, hayat pahalılığının son bulmasını, geçim derdinin hafiflemesini...
- Sosyal medya platformlarında her gün yeni bir trend beliriyor, insanlar yeni bir akımın peşinden koşturuluyor. Dün “lokma dünyası”, yakın zamanda “Dubai çikolatası” peşinde koşan insanlar, yarın farklı bir yiyecek ya da akımla tüketim sarmalına...
- Toplumun itirazının güçlenmesi, işçi sınıfının kendi talepleriyle, kendi örgütleriyle, kendi mücadele yöntemleriyle sahneye çıkmasıyla mümkün olabilir. Bunun yolu işçi sınıfının sendikal ve siyasal örgütlülüğünün, bilinç düzeyinin ve dolayısıyla...
- Elizabeth Gaskell’in Kuzey ve Güney adlı romanını okumaya başlamadan önce, kitabı okuduğunu düşündüğüm birçok mücadele arkadaşımın yorumlarını almak istedim. Biri önce dört bölümlük dizisini izlememi tavsiye etti, bir diğeri uzun bir özet gönderdi....
- 19 Marttan bu yana başta gençler olmak üzere protestolara katılanları polis şiddetiyle gözaltına alan, tutuklayan, tehdit eden rejimin saldırıları giderek artıyor. Saldırılar karşısında geri adım atmayan ve faşist baskılara itirazını dersleri boykot...
- İngiltere’de işçi ve emekçiler, başkent Londra’da hükümet binalarının bulunduğu Whitehall sokaklarına çıktı. Endonezya’da emekçiler, kabul edilen Silahlı Kuvvetler yasasını protesto etmek için sokaklara döküldü. Arjantin’de iktidara gelir gelmez...
- İşçi sınıfının yanında saf tutan, kalemini yoksulların, emekçilerin hayatını ve özlemlerini anlatmak için kullanan nice yazar, şair ve aydın geçmiştir dünyamızdan. 2 Nisan 1948’de yaşamdan koparılan Sabahattin Ali de bunlardan biriydi.
- Sevgili işçi kardeşlerim, İşçi Dayanışması’nın 202. sayısında ve UİD-DER web sitesinde yayınlanan “Hüsrevlerin Değil Ferhatların Destanıdır Hatırlanan” yazısını okudum ve sesli yorumunu defalarca dinledim. Bu yazı, sınıf bilinciyle hareket eden...
- Sevgili işçi kardeşlerim, işçi sınıfının büyüklerinden kulağımıza küpe olan bir söz vardır: “Ayağın taşa değse, kapitalizmden bil!” Sınıf bilinçli işçiler olarak, temas ettiğimiz her işçi kardeşimize bu sömürü düzeninin hepimize nasıl dokunduğunu...
- Yeşiline sevdalandım/ Mavisine…/ Gülen gözlerinden süzülen ışıltıya/ Bir şiir/ Bir şiir yolumuzu açar belki
- 29 Martta CHP’nin çağrısıyla Maltepe’de bir araya gelen 2 milyonu aşkın işçi, emekçi, öğrenci, emekli; faşist saldırılara, polis şiddetine, baskı ve yasaklara, adaletsizliğe karşı “Kurtuluş Yok Tek Başına Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz” diye haykırdı...
- Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), “Meydanlarda verdiğimiz demokrasi mücadelesini işyerlerine de taşıyoruz!” şiarıyla 28 Martta örgütlü olduğu işyerlerinde yarım gün iş bıraktı. Sabah saatlerinde işçiler işyerlerinde DİSK’in ortak...
- KESK İstanbul Şubeler Platformu, 26 Mart sabahı ev baskınıyla gözaltına alınan ve savcılık ifadesi dahi alınmadan çıkarıldığı mahkemede tutuklanan Eğitim Sen İstanbul Üniversitesi işyeri temsilcisi Levent Dölek ve tüm tutukluların serbest...