Buradasınız
İnsanlık Kapitalist Girdaptan İşçi Sınıfının Mücadelesiyle Çıkabilir!

Tarihte birçok büyük kriz/buhran dönemleri yaşanmıştır. Eski olanın çürüyüp toplumun gelişmesinin önünde yıkıcı bir engele dönüştüğü ama yeni olanın da doğamadığı krizli, çalkantılı, sancılı dönemler… Var olan düzenin çivisinin çıkması, üretimin yapılış ve bölüşümün tarzının toplumsal çelişkileri alabildiğine büyütmesi, her alanda biriken devasa sorunların bir yumağa dönüşmesi böylesi tarihsel kesitlerin özelliğidir. Bu kaotik dönemleri belki de en iyi girdap kelimesi açıklıyor. Bir engelle karşılaşan su veya hava akıntısının dönerek ve çukurlaşarak kendi ekseninde dönüşüne, etrafındaki her şeyi içine çekip dibe itmesine girdap deniyor. Bugün dünya ve Türkiye’deki kaotik manzara tam da bir girdabı hatırlatmıyor mu?
Bilinen bir gerçektir; insanlar karşılaştıkları sorunlara kolay yoldan çözüm bulmak isterler. Fakat sözünü ettiğimiz ve içinden geçtiğimiz bugünkü kaotik çağda toplumsal sorunların kolay çözümü yoktur. Çünkü kapitalist sömürü düzeni insanlığın önüne devasa sorunlar çıkartmıştır. Öylesine bir dünyada yaşıyoruz ki, en basit sorunla en karmaşık sorun arasında veya yerel-ulusal görünenle uluslararası olan arasında derin, kopmaz bir bağ var. Mesela Türkiye’de işçilerin canını yakan gıda fiyatları ile emperyalist savaşın ve küresel iklim krizinin arasında bir bağ olması gibi…
Elbette bugün Türkiye’deki korkunç hayat pahalılığının baş sorumlusu tek adam rejimidir! Zira iktidarın azgın sermaye politikaları enflasyonu dünya ortalamasının çok çok üzerine çıkartıp hayat pahalığını bir yıkıma dönüştürüyor. Kuşku yok ki kapitalist sistemin yol açtığı büyük sorunlardan dolayı enflasyon tüm dünyada yükseliyor. Fakat buna rağmen ABD’de son 40 yılın zirvesine çıkan enflasyon oranı yüzde 9 bile değil; oysa Türkiye’deki gerçek enflasyon oranı yüzde 160’ın üzerindedir. Tek adam rejiminin resmiyet kazandığı 24 Haziran 2018 seçim sürecinde 4,8 lira olan dolar 17 liraya fırlamış, dört yıl içinde reel ücretler tepetaklak değer kaybetmiş, işçilerin alım gücü düşmüş, böylece emeğin milli gelir içindeki payı yüzde 37,8’den yüzde 31,5’e gerilemiş, işsiz sayısı ise 8 milyona yükselmiştir! Yani işçi düşmanlığında sınır tanımayan iktidarın uygulamaları dünyadaki gelişmelerle birleşerek emekçilerin üzerine çökmüştür.
Fakat bu yıkımı yaratan tek adam rejiminin kurulmasıyla dünyadaki kaotik sürecin birbirinden bağımsız olmadığını da akıldan çıkartmamalıyız. Hep dikkat çektiğimiz üzere işçiler, emekçi kadınlar ve gençler bu gerçekleri görmek zorundadır. Altımızı oyan ve insanlığı bir girdaba sürükleyen sorunlara sırtımızı dönemeyiz! Tarihte hiçbir zaman insanlığın kaderi bugünkü gibi ortaklaşmadı. Kapitalist sistem, küresel üretim zinciriyle tüm ülkeleri birbirine bağlamış ve bütünleşmiş bir dünya ekonomisi yaratmıştır. Basit bir örnek verelim: Elimizde tuttuğumuz cep telefonu Brezilya, Güney Afrika, Çin veya bir başka ülkenin işçilerinin emeğinin ortak ürünüdür. Bugünkü dünyada tüm ülkeler adeta aynı anda nefes alıp veriyor.
Bugün ileri teknoloji sayesinde tüm insanlığın karnını doyuracak üretim yapabilir; açlığı, yoksulluğu, işsizliği, hastalıkları ortadan kaldırabiliriz. Böyle bir dünya kuracak bilim, teknoloji ve gelişmiş insan gücü var ama kapitalizm buna izin vermiyor. Bir milyar insanın açlık çektiği, Afrika’dan Asya’ya insanların en basit hastalıktan kırıldığı dünyamızda, devletler, trilyonlarca doları silaha harcıyorlar. Bir minibüs dolusu süper zengin, dünya nüfusunun toplam zenginliğinden daha fazla servete hükmediyor! Çünkü kapitalist sistem böyle işliyor ve her geçen gün zenginlik dağı ile yoksulluk çukuru arasındaki mesafe genişliyor. Bu sistem öylesine tıkanmış durumda ki tüm toplumsal sorunlar anında krize dönüşüyor ve çözümü imkânsız hale geliyor. Tekrarlayıp duran ekonomik kriz ve emperyalist savaşa küresel göç krizi, iklim krizi, kuraklık, su krizi, gıda krizi, salgın ve benzeri krizler eşlik ediyor. Emeğin ve doğanın sömürülüp talan edilmesine dayalı böyle bir sistemin insanlığa bir gelecek sunamayacağı açık değil mi?
Teknolojinin bu denli geliştiği, üretimin küreselleştiği, milyarlarca insanın kentlerde toplandığı, insanlığın kaderinin gerçek anlamda ortaklaştığı günümüz dünyasına uygun yeni bir sistem gerekiyor. Kapitalizm insanlığın gelişmişlik düzeyiyle örtüşmüyor. İnsanın ezilip aşağılandığı ve onurunun kırıldığı kaotik bir dünya yaratan, özgürlükleri yok eden, rekabeti, bireyciliği ve şiddeti körükleyen bu sistem insanlığa deli gömleği giydirmiş durumda! Bu nedenle dünya nüfusunun en zengin yüzde 1’inin çıkarlarını güden bu sistemin çürümemesi ve emekçilerin buna isyan etmemesi mümkün değil!
Nitekim özellikle 2000’lerin başından bu tarafa dünyanın birçok ülkesinde emekçi isyanları patlıyor. 2000’lerin başında Latin Amerika boydan boya isyanlarla sarsılmıştı. Bunu 2010’da Arap halk isyanları izledi. Tam emekçilerin öfkesi yatıştı sanılırken 2018’de başlayıp 2019 yılı boyunca Şili’den Cezayir’e uzanan yeni bir isyan dalgası geldi. İçinde bulunduğumuz 2022 yılı ise Kazakistan’daki işçi isyanıyla açıldı. İşsizliğe ve hayat pahalılığına karşı dünyanın dört bir köşesinde işçi sınıfı eylemler düzenliyor. Sri Lanka ve Ekvador’da egemenleri korkudan titreten emekçi isyanları yaşanıyor. Ekvador’da çocuklarını besleyemeyen bir emekçi kadın şöyle diyor: Bu nasıl yaşamak! Emekçiler, insanı işsiz ve yoksul bırakan, ezip aşağılayan bu sistemde yaşamak istemiyorlar. İşçi sınıfı yeterli bir örgütlülüğe ve sağlam bir önderliğe kavuştuğunda emekçi isyanları mutlaka hedefine ulaşacak ve kapitalist düzen yıkılacak!
Kapitalizmin yarattığı kaotik durum ve güvenli liman arayışı bir başka eğilimi daha besliyor: Kurtarıcı bekleme! Vurgulayageldiğimiz üzere, böylesi dönemlerde kendini kurtarıcı olarak sunan otoriter liderlerin etkisi artar. Oysa tarih, toplumları kurtarmak için bir kurtarıcı gelmeyeceğini defalarca göstermiştir. Kurtarıcı olarak sahneye çıkanlar, daima emekçileri yıkıma sürüklemişlerdir. Çok uzağa gitmeye gerek yok; 2018 seçimlerinde bir kurtarıcı edasıyla sahneye çıkan Erdoğan’ın “siz bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra bu faizle, şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz” demesinin dördüncü yılında ülkenin hâli ortada! Bu gerçeğe rağmen sayısız emekçi, sanki önümüzdeki aylarda bir şey olacak, sihirli bir el değecek ve her şey değişecek beklentisi içindedir!
Elbette bunun temel nedeni işçi sınıfının örgütsüz olması, kendi gücünün farkına varmaması ve siyasi bir güç olarak siyaset sahnesine çıkamamasıdır. Oysa emekçiler, birilerinin gelip onları kurtarmayacağını bilerek harekete geçmek ve inisiyatif almak zorundadırlar! Kendi sınıf örgütlerinde birleşen, bilinçlenen, değişip dönüşen işçiler bir kurtarıcı gelmeyeceğini, toplumsal kurtuluşun kendi ellerimizde olduğunu bilir, görürler! Tarihte kaotik, kriz ve sancılı dönemlerin aşılıp yeni bir düzenin kurulması ancak büyük toplumsal dönüşümlerle veya devrimlerle mümkün olabilmiştir. Böylece çürüyüp toplumun ileriye yürümesinin önüne bir ceset gibi serilen eski düzen tasfiye edilmiş, yeni bir dönem açılmıştır. İşte bugün kapitalist sömürü düzeninin yarattığı çıkışsızlık da ancak bir devrimle aşılabilir. Aslında dünyanın dört bucağında patlayan emekçi isyanları böyle bir arayışın ifadesidir. Emekçiler henüz hedeflerine ulaşabilmiş değiller ama şurası açık ki önümüzdeki dönemde devrim kavramı dünyanın gündemine daha fazla girecek!
TMK Kataforez’de Sendika Düşmanlığı
Müjdelerin Şahı: Kokteyl Maden Bulundu!
- Grev Hakkımıza Sahip Çıkalım!
- Mücadele İçinde Dönüşenler: Derby’den 15-16 Haziran’a!
- Kurtuluş Ellerimizde, Örgütlü Gücümüzde!
- İşçi Dayanışması 206. Sayı Çıktı!
- Sabırla, İnatla, İnançla: Sıra Bize de Gelecek!
- Tarihin Tekerleğini Geriye Çevirmek İsteyenler
- Kasırgalar Kimleri Vuruyor?
- ABD’den Türkiye’ye Ülkeyi Şirket Gibi Yönetenler
- Gençliğe Çağrı: Bize Kılavuz Gerek!
- Anna’nın Annesi ve Anneler Günü
- Baskılara, Zorbalığa, Sömürüye, Emperyalist Savaşa Karşı Umut Örgütlü Mücadelede!
- İşçi Dayanışması 205. Sayı Çıktı!
- “Kıyamet Sığınakları” ve Bizim Sığınağımız
- Bu Kadar Çok Parayı Nereden Buluyorlar?
- “Çingene Kızı” ve İşçi Sınıfının Birliği
- Nefes Almak İçin…
- Sadeleştirince Açığa Çıkanlar…
- Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!
- 1 Mayıs: Gün Gelir Zorbalar Kalmaz Gider!
- İşçi Dayanışması 204. Sayı Çıktı!
- Grev Hakkımıza Sahip Çıkalım!
- Kurtuluş Ellerimizde, Örgütlü Gücümüzde!
- Sabırla, İnatla, İnançla: Sıra Bize de Gelecek!
- Tarihin Tekerleğini Geriye Çevirmek İsteyenler
- Kasırgalar Kimleri Vuruyor?
- ABD’den Türkiye’ye Ülkeyi Şirket Gibi Yönetenler
- Gençliğe Çağrı: Bize Kılavuz Gerek!
- Anna’nın Annesi ve Anneler Günü
- Baskılara, Zorbalığa, Sömürüye, Emperyalist Savaşa Karşı Umut Örgütlü Mücadelede!
- “Kıyamet Sığınakları” ve Bizim Sığınağımız
- Bu Kadar Çok Parayı Nereden Buluyorlar?
- “Çingene Kızı” ve İşçi Sınıfının Birliği
- Nefes Almak İçin…
- Engelli de Saralı da Olsa Çalışacak!
- 1 Mayıs: Gün Gelir Zorbalar Kalmaz Gider!
- Uçurumun Kenarından Özgürlüğün Dünyasına
- Fitre Asgari Ücretliye, Emekliye Veriliyorsa…
- Fiyonklu Kazıklar Çoğalırken
- Doğru Tarafta, Bizim Safta Olabilmek…
- Arenalardan TikTok’a Uyuşturma Araçları
Son Eklenenler
- Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası taban maaş talebi, iş güvencesi ve özlük hakları için yıllardır yürüttükleri mücadelenin devamı olarak 25 Haziranda İstanbul Kadıköy’de bulunan sendika genel merkezi önünden Ankara’ya Milli Eğitim Bakanlığına...
- 24 Haziranda Demir Yol-İş, Yol-İş, Türkiye Sağlık-İş, TES-İş, Koop-İş, Tez Koop-İş, Türkiye Sağlık-İş, Genel Maden-İş, Türk Harb-İş, Şeker-İş sendikalarına üye işçiler İstanbul’dan Adana’ya, İzmir’den Hakkâri’ye il ve bölge temsilciliklerinin olduğu...
- Aile hekimliği sisteminde Kasım 2024 tarihi itibariyle yürürlüğe giren “Eziyet Yönetmeliği”nin insan ve toplum sağlığını riske atacak bir diğer uygulaması da geçici koruma statüsündeki mültecilerin ve göçmenlerin aile hekimliklerindeki kayıtlarının...
- İsrail devletinin 13 Haziranda İran’a saldırmasıyla birlikte emperyalist savaşın alevleri, hızla yayılmaya devam ediyor. Bu savaşın arkasındaki güç olan ABD, 22 Haziranda İran’daki üç nükleer tesisi bombalayarak yangını daha da büyüttü. Emperyalist...
- İtalya’da SI Cobas, USB, FISI ve FLAI gibi sendikaların silahlanmaya ve savaşa karşı seferberlik çağrısına kulak veren on binlerce işçi greve gitti. 20 Haziranda “Silahları bırak, maaşları arttır!” sloganıyla taşımacılık ve ulaşım başta olmak üzere...
- Binaların, konutların, otomobillerin, mobilyaların rengârenk boyalarının üretildiği DYO Boya’da işçiler, 22 Mayıstan bu yana grevde. İzmir ve Kocaeli’deki DYO Boya işçileri, enflasyon ve vergiler karşısında eriyen ücretlerinin arttırılmasını istiyor...
- İzmir Belediyesinde çalışan yaklaşık 23 bin işçinin 29 Mayısta başlayan ve 7 gün süren grevi yoğun bir kara propagandaya maruz kaldı. Belediye işçileri aşağılandı, tembel olmakla, çok yüksek ücret istemekle, hatta “vatan haini” olmakla suçlandı....
- 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişinin 55’inci yılında; TPI Kompozit grevinin 36’ıncı, DYO grevinin 26’ıncı gününde anlamlı bir yürüyüş gerçekleşti. Çiğli Sanayi Sitesi içinden başlayıp İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesine kadar süren yürüyüşte iki...
- 12 Haziran, 2002’den bu yana “Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü” olarak kabul ediliyor. Ancak bugün çocuk işçi sayısı, 1800’lü yıllardaki gibi vahşi kapitalizmin pençesinde büyüyor. İşçi çocukları kölece koşullarda çalıştırılıyor, iş...
- İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraklerinden Beltur’da çalışan DİSK Dev Turizm-İş üyesi 3 işçi hukuksuzca işten çıkarılmaları üzerine 20 Haziranda direnişe geçti. Direnişin ikinci gününde Beltur Mecidiyeköy Meydan Tesisinde eylem yapan işçiler,...
- Geçtiğimiz günlerde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın aktardığı verilere göre, son dört yılda Alo 144 Sosyal Yardım Hattına başvuranların sayısı 34 milyonu aştı. Yine Bakanlığın paylaştığı bilgilere göre yaklaşık 14 milyon...
- UİD-DER 19 yaşında. İşçi mahallelerinde, fabrikalarda, okullarda, meydanlarda, grev ve direnişlerde birleşen işçilerin özverisiyle UİD-DER büyüdü, 19 yaşına ulaştı. “19 Yaşım” şiirinde Nazım Hikmet’in dediği gibi: “Benim ilk çocuğum, ilk hocam,...
- 15 Haziran 1970 sabahı, İstanbul ve Kocaeli sanki sıradan bir pazartesiye uyanmış gibiydi. Ama sokaklar başka türlü fısıldıyordu. Fabrika bacaları susmuş, presler durmuştu. Ne kayışlar dönüyor, ne makine gürültüsü yükseliyordu. Henüz üç yıl önce...