Buradasınız
İşçi Sınıfının Çıkış Yolu Belli: İşsizlik ve Yoksulluğa Karşı Gücümüzü Birleştirelim!
Toplumun ezici çoğunluğunu oluşturan emekçiler, her sabah biraz daha yoksullaşmış olarak gözlerini açıyor yeni güne. Akşamdan sabaha ve hatta dakikalar içinde fakirleşiyoruz; ücretlerimizin değeri düşüyor ve alım gücümüz geriliyor. Eğer cep telefonlarında yoksullaşmamızı gösteren bir sayaç olsaydı, ücretlerimizin her saniye değer kaybettiğini, rakamların durmaksızın eksiye gittiğini, bazı anlarda ise düşme hızının şiddetinden dolayı alarm çaldığını görürdük. Yoksulluk uçurumundan yuvarlanmamızı tam olarak böyle hissetmesek de durum budur! İktidarın faizleri indirme kararı, bir kez daha dolar karşısında liranın çakılmasına neden oldu. Hemen belirtelim ki ister faizlerin düşürülmesi isterse yükseltilmesi kararı olsun; her ikisinin amacı da sermaye sınıfının önünü açmaktır. İktidar ve yandaş medyaya göre, faizlerin bir iki puan düşürülmesiyle piyasaya kredi pompalanacak ve üretim artacakmış! Türkiye ekonomisi çok boyutlu bir hastalığın pençesinde kıvranırken iktidarın bu adımı sorunları büyütmekten başka sonuç doğurmamaktadır. Neticede kazanan yine sermaye sınıfı ve özellikle köprü, tünel, hastane, havaalanı projelerini dolar üzerinden ihalelerle ve devlet garantili inşa eden yandaş sermaye olacaktır! Çünkü dolar yükseldikçe, kaynağı emekçilerin vergisi olan bütçeden bu şirketlere daha fazla para aktarılıyor.
Bir bütün olarak sermaye sınıfı palazlanırken, toplumun emekçi kesimlerinin paldır küldür yoksullaşması durdurulamıyor. Ekonomist dergisinin “En Zengin 100 Araştırması” raporuna göre; aralarında Çalık, Taha, Cengiz, Rönesans holdinglerin de olduğu yandaş sermaye gruplarının kimileri 16, kimileri 10 basamak sıçrayarak büyümüş! Elbette “En Zengin 100” listesinin tepesinde yine Koç, Sabancı, Eczacıbaşı, Ülker aileleri var. Türkiye ekonomisi eğik düzlemde ilerlemesine rağmen sermaye sınıfının sıçramalı büyümesinin anlamı şudur: İşgücü maliyetlerinin alabildiğine ucuzlaması, iş saatlerinin uzayıp çalışma koşullarının ağırlaşması ve mutlak sömürünün katmerlenmesi! Ücretlerin alım gücünün nasıl eridiğini emekçiler zaten günlük yaşamında derinden hissediyor ama bunu bir de rakamlar bazında görmekte fayda var. Mesela 2018’in Ocak ayında 427 dolara karşılık gelen asgari ücret, hâlihazırda 290 dolara gerilemiştir. Yoksullaşma sayacına Ocak 2021’de baktığımızda ise asgari ücreti 382 dolar civarında görürüz. Yani asgari ücret Ocak 2018’den bu tarafa 1315 lira, son 10 ayda ise 950 lira değer kaybetmiş. Her şeyin yolunda gittiğini söyleyen iktidar, neden hazineden bu parayı emekçilere ödemiyor ya da patronlar bu kaybı karşılamıyor? Üstelik kira ve gıda başta olmak üzere toplamda temel ihtiyaç maddelerindeki zamlar alıp başını gittiği için asgari ücretteki kayıp gerçekte çok daha fazladır. AKP-MHP iktidarı, sonunda özlemini duyduğu bir ideali yerine getirmiş ve Türkiye’deki asgari ücreti Çin’den daha aşağıya çekmeyi başarmıştır. Sermaye sınıfı için sevinç ve zenginleşme anlamına gelen bu durum, işçi sınıfı için kahır, kayıp ve yoksullaşmadır!
İşçi-emekçiler bir taraftan hızla yoksullaşırken, öte taraftan da borç batağında boğuluyorlar. Hatırlanacağı üzere, 2008 küresel krizinde ABD gibi gelişmiş kapitalist ülkeler ekonomik çöküşü durdurmak için trilyonlarca dolar basıp piyasaya sürmüşlerdi. Bu ülkelerde faizlerin yerlerde süründüğü bu dönemde, sıcak paranın bir kısmı Türkiye’ye aktı. En önemlisi Türk banka ve şirketleri yurtdışından son derece ucuza borçlanarak hem inşaat ve benzeri yatırımlara kaynak sağladılar hem de tüketicilere kredi dağıttılar. Yani AKP’nin başarısı olarak propaganda edilen ve emekçilerde bu yönde algı oluşmasına neden olan bu dönemdeki ekonomik büyüme, sürekli şişen dış borç sayesinde mümkün olabildi. Özellikle bu dönemde borç/kredi sayesinde kimi emekçiler ev ve araba alabildi, tüketim kalıpları kısmen genişledi. Ancak bu, işçilerin mücadele ederek ücretlerini arttırması sayesinde değil borç sayesinde olabildi; üstelik reel ücretlerin eridiği bu dönemde işçiler borçlarını kapatmak için daha fazla çalışmaya başladılar. Nitekim işçilerin fazla mesaiye kalmak için yarışmasının bu dönemde başlaması tesadüf değildir.
2013’ten sonra sermaye akışı yavaşlayıp ucuza borç bulma dönemi kapanırken, Türkiye’nin toplam dış borcu 450 milyar doları aştı. Borç yükünün ağırlaştığı ve ekonomik kırılganlığın arttığı bir dönemde, gelmekte olan kriz, iktidarın izlediği dış politikanın basıncıyla 2018’de patladı. O günden bugüne ekonomi eğik bir düzlemde ilerliyor. Fakat yukarıda da vurguladığımız üzere, emekçiler yoksullaşıp borç batağı derinleşirken, sermayenin üzerine oturduğu zenginlik dağı yükseldikçe yükseliyor. İşçi Dayanışması’nın önceki sayısında (162) vurguladığımız üzere, Haziran 2021 verilerine göre bireysel kredi kullanan kişi sayısı 35 milyona yaklaşmış durumda. Toplam kullanılan kredi tutarı ise 875 milyar lira! Sadece İstanbul’da bireysel kredi kullanan 13 milyonun üzerinde insan var. Yani İstanbul’un yüzde 80’i borçlu. Üstelik bu kredilerin büyük bir kısmını sanıldığı gibi konut kredileri değil ihtiyaç kredileri oluşturuyor. Kısacası kiralar yükselmiş, faturalar kabarmış, enflasyon nedeniyle temel ihtiyaçları karşılamak daha masraflı hale gelmiştir.
İşsizlik, yoksullaşma, borç arttıkça emekçilerin öfkesi de büyüyor ve iktidarın oy tabanındaki kopuş hızlanıyor. Sokaktaki hoşnutsuzluk ve öfke özellikle gençler üzerinden kendini dışa vuruyor. Gitgide daha fazla içeriden çözülen ve güçsüzleşen tek adam rejiminin biriken toplumsal sorunları çözmeye dair ne enerjisi ne kabiliyeti ne de ekonomik gücü var. Bu yüzden iktidar bir kez daha Suriye’ye operasyonu gündeme getirerek, uluslararası alanda gerilimi ve içeride milliyetçiliği yükselterek ağırlaşan toplumsal sorunların üzerini kapatmaya çalışıyor. Erdoğan’dan iktidarın zihin dünyasının sokak versiyonu şakşakçılara kadar iktidar sözcüleri, gençler dâhil emekçileri horlayıp aşağılıyorlar. Erdoğan, kendilerinden önce ülkede buzdolabı olmadığını söylemeye getirirken, onun sokaktaki kopyaları gündelik yaşamın vazgeçilmez unsuru cep telefonu kullanımını lüks diyerek gençlerin başına kakıyorlar. Saraylarda zenginlik denizinde yüzenler, kibir ve körleşme hastalığının etkisiyle, emekçilerin kullandığı günlük yaşamın temel ihtiyaçlarını fazlalık olarak görüyor ve sanki kendileri ihsan etmiş gibi davranıyorlar. Birçok kez vurguladığımız gibi, onlarla aynı ülkede yaşamamız aynı sınıftan olduğumuz anlamına gelmiyor, bunu asla unutmayalım!
Türkiye’de toplum çok yönlü ve köklü bir dönüşüm geçiriyor. Nüfusun yüzde 90’ından fazlasının şehirlerde yaşadığı ve işçileştiği, kadınların hayatın her alanında öne çıktığı, 10 milyona dayanan işsizlerin önemli bir kısmını üniversite mezunlarının oluşturduğu, çağın ihtiyaçları çeşitlenip artarken yoksullaşmanın derinleştiği, milyonlarca gencin gelecekten endişe edip yurtdışına gitmek istediği bir durumu Türkiye toplumu ilk kez yaşıyor. Kuşku yok ki önümüzdeki dönemde bu durumun önemli yansımaları olacak. Ancak 12 Eylül 1980 darbesiyle açılan süreçte örgütsüzlüğe itilen işçi sınıfının henüz bu çemberi kıramadığını unutmayalım. Yine asla unutmayalım ki sendikaların güçlü ve mücadeleci olmadığı, işçilerin sendikalarında ve diğer işçi örgütlerinde toplanmadığı, emekçi kadınların daha fazla sorumluluk almadığı, kapitalizmin lodosunu yiyen öğrencilerin pasifçe beklediği bir ülkede toplumsal sorunlar emekçilerin lehine çözülemez. Örgütsüz olan bir toplumda insanlar, daima bir kurtarıcının gelip onları kurtarmasını bekler. Fakat bir kurtarıcı gelmeyecek! Öyleyse sendikalarımızda, emekten yana örgütlerde ve UİD-DER’de daha fazla bir araya gelelim, birlik ve dayanışmamızı güçlendirelim, bu gidişata HAYIR diyelim!
- İşçi Dayanışması 199. Sayı Çıktı!
- Gerçek Adalet Mücadelemizle Gelir
- Özgür Olmak Demek…
- Hangisi Daha Zor?
- Olur Kardeşim Olur!
- Yiyorlar, İçiyorlar Hesabı Bize Ödetiyorlar
- 2025, 2024’ten Daha mı İyi Olacak?
- Ters Yüz Edilen Gerçekler: Suç Ne? Suçlu Kim?
- Dünya İşçi Sınıfının Birliği Yolunda Mücadelemizi Büyütelim!
- İşçi Dayanışması 198. Sayı Çıktı!
- Artan Zenginliğin Arkasında Büyüyen Yoksulluğumuz
- Kaynakları Tüketen Kim?
- Yaşadım Diyebilmek İçin!
- Sınır Tanımayan Irmaklar Gibi
- İşçinin Değeri Yok mu?
- Geleceğe Dönüşmek, Geleceği Büyütmek
- Sınıf Olarak Birleşelim, Yoksulluğa ve Sömürüye Hayır Diyelim!
- İşçi Dayanışması 197. Sayı Çıktı!
- Esirler Dünyasına Özgürlük Çağrısı: Enternasyonal!
- Ağıt Yakmasın Analar, Umut Türküleri Söylesin
- Gerçek Adalet Mücadelemizle Gelir
- Özgür Olmak Demek…
- Hangisi Daha Zor?
- Yiyorlar, İçiyorlar Hesabı Bize Ödetiyorlar
- 2025, 2024’ten Daha mı İyi Olacak?
- Ters Yüz Edilen Gerçekler: Suç Ne? Suçlu Kim?
- Dünya İşçi Sınıfının Birliği Yolunda Mücadelemizi Büyütelim!
- Artan Zenginliğin Arkasında Büyüyen Yoksulluğumuz
- Kaynakları Tüketen Kim?
- Yaşadım Diyebilmek İçin!
- Sınır Tanımayan Irmaklar Gibi
- İşçinin Değeri Yok mu?
- Geleceğe Dönüşmek, Geleceği Büyütmek
- Esirler Dünyasına Özgürlük Çağrısı: Enternasyonal!
- Ağıt Yakmasın Analar, Umut Türküleri Söylesin
- Cep Telefonu, Okul Gezisi ve Hayatın Gerçekleri
- Senin Memleket Nere?
- Düşmanlığı ve Savaşları Nasıl Meşrulaştırıyorlar?
- İşçi Sınıfının Sömürüye Karşı Mücadelesi Durdurulamaz!
- Zulme Karşı Çıkmanın Mutlaka Bir Yolu Vardır
Son Eklenenler
- Aile Sağlığı Merkezi (ASM) çalışanları 1 Kasımda yürürlüğe giren Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği’ni protesto etmek için 5-6-7 Kasımda tüm Türkiye’de iş bırakma kararı aldı. Sağlık emekçileri İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere...
- 7 Kasım 1917’de Rusya’da işçi sınıfı devrim gerçekleştirdi ve siyasal iktidarı ele geçirdi. Bu devrim Rus takvimine göre 25 Ekimde gerçekleştiği için tarihe Ekim Devrimi olarak geçti. Ekim Devrimi, tüm dünyayı sarsmış, 20. yüzyılın akışını kökten...
- Dünya… Masmavi okyanusları, uçsuz bucaksız ormanları, kıtaları dolaşan nehirleri, heybetli dağlarıyla her yanından yaşam ve bereket fışkıran bu rengârenk gezegen… Bu gezegenin gözümüzün önündeki hali içler acısı! Çünkü tüm dünyaya egemen olan...
- İSİG Meclisi’nin raporuna göre Ekim ayında 164 işçi, yılın ilk on ayında ise en az 1540 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Türkiye’de iş kazaları ve iş cinayetleri en yakıcı sorunlardan biri olmaya devam ediyor. Her gün en az 5 işçi hayatını...
- Belediye işçileri artan hayat pahalılığı karşısında biraz olsun nefes alabilmek için ücretlerini yükseltmek istiyorlar. Buna karşılık belediyelerin yönetimleri ödenek olmadığı bahanesiyle işçilere düşük ücret dayatıyorlar. İstanbul ve İzmir’in ilçe...
- Tarih boyunca gelmiş geçmiş tüm sultanlar, komutanlar, yöneticiler, iktidarlar insanların ve toplumların algılarını şekillendirmeye, psikolojilerini yönetmeye odaklanmışlardır. Başka türlü egemenliklerini koruyamayacaklarını bildiklerinden toplumun...
- İngiltere’de 100 binin üzerinde insan Filistin halkıyla dayanışmasını göstermek ve emperyalist savaşa hayır demek için 2 Kasımda yeniden meydanlara çıktı. Başkent Londra’da 21. kez düzenlenen ulusal eylem gününde on binler hükümet binalarının...
- İspanya’da 29 Ekim Salı günü yaşanan sel felaketinde can kaybı 250’ye ulaştı. İspanya’nın doğusundaki Valencia bölgesinde etkili olan aşırı yağışlardan sonra meydana gelen sel felaketi büyük bir yıkıma neden oldu. Kurtarma ekipleri felaketten...
- Sevgili işçi kardeşlerim, yazının başlığı mücadele örgütümüzün ve işçi sınıfının çalışkan evlatlarından kadim bir dostuma aittir. Bir Afrika atasözü “aslanlar kendi tarihlerini yazana kadar, av hikâyeleri her zaman avcıların kahramanlığını...
- Genel-İş Sendikası İstanbul Anadolu Yakası 4 No’lu Şube ile Kartal Belediyesi yönetimini temsil eden SODEMSEN arasında yürüyen görüşmelerden olumlu bir sonuç alınamaması üzerine Kartal Belediyesi işçileri 30 Ekimde greve çıkmıştı. Belediye...
- Sendikaya üye olan işçilerin önüne çok çeşitli engeller çıkartılıyor. Sendikanın örgütlendiği işyerinde toplu sözleşme yapma yetkisi alması için hem işkolu hem de işletme barajlarını aşması ve Çalışma Bakanlığından çoğunluğu sağladığına dair yetki...
- Tarkett işçileri 18 Eylülden bu yana grevlerini sürdürüyorlar. Taleplerini, mücadelelerinin nasıl başladığını, grevlerini şöyle anlatıyorlar:
- Ücretlerini arttırmak, sendikalaşmak, ücret gaspına dur demek için çeşitli sektörlerden işçiler grev ve direnişlerini sürdürürken her geçen gün bunlara yenileri ekleniyor. Kartal Belediyesi işçileri Toplu İş Sözleşmesi (TİS) masasında anlaşma...