Buradasınız
Kapitalizm Altında Yıllar Geçse de Acının Resmi Aynı
Gebze’den metal işçisi bir kadın

Bir süre önce, beklenen büyük Marmara depremi üzerine konuşuyorduk. İstanbul’un bu depreme hazır olmadığını ve 17 Ağustos depreminin ardından 21 yıl geçmesine rağmen hiçbir önlem alınmadığını tartışıyorduk. Daha tartışmalarımızın üzerinden çok zaman geçmeden, 24 Ocakta bu defa Elazığ 6,8 büyüklüğünde bir depremle sarsıldı. Üstelik karşımıza çıkan manzara hiç de hafife alınacak gibi değil. Bize 1999’da gerçekleşen Marmara depremini hatırlatıyor pek çok yönüyle.
Bu depremleri karşılaştırıp görelim, ne farkları ya da benzerlikleri var birbirlerinden. Depremlerden biri Ağustos ayının kavurucu sıcağında olmuştu. Diğeri ise dondurucu Ocak soğuğunda oldu. Biri batıda, diğeri ise doğuda meydana geldi. İklimi de farklı, mevsimi de. Biri sanayinin göbeğinde, diğeri ise ağırlıklı olarak tarıma ve hayvancılığa elverişli arazilerin yoğun olduğu bir yerleşim yerinde. Peki, ya yaşanan acılar? Onları ayırabilir miyiz birbirinden? Hangi deprem daha acı sonuçlar doğurmuş? Karar verebilir miyiz? Hemen unutabilir miyiz yaşananları? İki depremin arasından dile kolay 21 yıl geçmiş. Ama yaşanan acılar aynı. Bu süre zarfında iktidarlar değişti, sanayi gelişti, ihracat arttı, inşaat sektörü zirveyi gördü, teknoloji bir hayli yol kat etti. Peki, bütün bunlar gerçekten kimlere çıkar sağladı? Her şeyi yüksek perdeden anlatan muktedirler, bu durumu nasıl açıklayacaklar?
Egemenler ne kadar gizlemeye çalışırlarsa çalışsınlar, yaptıkları her hamlede bizim yaşamlarımızın onlar için zerre kadar değer taşımadığını bir kez daha gösteriyorlar. Deprem sonrası “devlet büyüklerimiz”, acil durum heyeti kurarak derhal “bölgeye intikal” ediyorlar. Bu heyetin içinde kimler yok ki. İçişleri Bakanı, Çevre ve Şehircilik Bakanı, Sağlık Bakanı, TBMM Başkanı, Diyanet İşleri Başkanı. Sorun büyük, görünen o ki halkı sakinleştirmeleri gerekiyor. Öyle ki, İçişleri Bakanı depremi “siyaset malzemesi yapmaya” çalışanlar hakkında soruşturma başlatacaklarını açıklıyor. Neden? Çünkü deprem “siyaset üstü” bir konu! Heyettekilerle birlikte deprem sonrası yapılan çalışmalardan bahsediyorlar televizyon ekranlarında. Ticaret Odasının bölgeye ulaşan 20 tırı, bilmem kaç bin battaniye falan filan… Diyanet İşleri Başkanı da şu açıklamayı yapıyor: “Kur’an-ı Kerim’de kıyamet ile zelzele kelimeleri aynı anlamı ifade ediyor. Milletimizin başı sağ olsun. Bundan sonra bize düşen onlara dua etmektir. Her olaydan ders çıkarıp, tedbirlerimizi almalıyız. Takdir Allah’ındır, kula tedbir düşer.” Bu tedbirleri alması gereken yetkililer, ülkeyi yönetenler neden yıllardır gerekli tedbirleri almıyor öyleyse?
Elazığ depremi sonrası incelenen 1521 binadan 76’sının yıkıldığı, 645 binanın ağır hasar aldığı, acil yıkılması gereken 12 bina tespit edildiği, 38 binanın orta derecede hasarlı, 503 binanın ise az hasarlı olduğu ve hasarsız 347 bina bulunduğu açıklandı. 39 kişinin depremde can verdiği, 1607 kişinin hastanelere kaldırıldığı da gerçeğin başka bir boyutunu oluşturuyor. Geride kalanların yaşadıkları ve bir ömür unutamayacakları acılar ise bir diğer boyutu…
Maliyetleri düşürerek kârına kâr katan patronlar oturmuyor, o dayanıksız binalarda. Biz bin bir zorlukla alıyoruz, kiralıyoruz o evleri. Bizler gözümüzü açmazsak daha çok can kaybedeceğiz. Yardım çadırlarına gelen bilmem kaç bin battaniye yeter mi acılarımızın üzerini örtmeye? Yeter mi solan yaşamları geri getirmeye? Egemenlerin timsah gözyaşlarına kanmamamız gerek. Onlar daha şimdiden, yeni dikecekleri binaların getireceği kârı hesaplıyorlar. Hem de daha ölülerimizin toprağı bile soğumadan. O yüzden bize düşen onların dediği gibi sabırla, sessizce beklemek değildir. Gerçekleri artık görmemiz gerek. Bu can pazarından kurtulmanın yolunun örgütlü olmaktan ve mücadele etmekten geçtiğinin farkına varmamız gerek. Çünkü örgütlülük hayat kurtarır. Tek başınaysan, enkazın altında yardım çığlığı atan cılız bir ses gibi olursun. Her geçen dakika kurtarılmaya dair umudun tükene tükene sesini duyurmaya çalışırsın hem de. Ancak örgütlüysen sesin gür çıkar. Daima yardımına koşacak birileri olur. Yalnız ve çaresiz olmadığını görürsün. Yaşanan acıların hesabı sorulur. Yenileri yaşanmasın diye önlemler alınır. Unutmayalım bizleri deprem değil, kapitalizm öldürür!
- İkinci Yılında Depremin Anlattıkları
- 6 Şubatta Emekçiler Haykırdı: “Unutmak Yok, Affetmek Yok, Helalleşmek Yok!”
- 6 Şubat Depremlerinin 2. Yılı: Felaketlerin Hesabını Örgütlü İşçiler Soracak!
- 6 Şubat Depremlerinde Yaşamını Yitirenler İstanbul’da Anıldı
- 1999’dan Bugüne Önlem Yok, Adalet Yok!
- Toplu Konut Değil, Toplu Mezar!
- Patronlara Yeni Teşvikler, Emekçilere Derinleşen Yıkım
- Felaketlerden Dayanışmayla Kurtuluruz
- Avcılar’da 6 Şubat Depremleri Anması
- Beşiktaş’ta 6 Şubat Anması: Unutmadık!
- Depremin Yıldönümünde Yükselen Sesler: Unutmak, Affetmek Yok!
- Hesap Sormazsak Aynı Acıları Yaşamaya Mahkûmuz!
- 6 Şubat 2023’ün Ardından
- 6 Şubat Depremlerinin Birinci Yılı: Asrın Kötülüğünü Unutma, Unutturma!
- Japonya’da Depremler Can Aldı
- 17 Ağustostan 6 Şubata: Bu Sesi Duyan Yok!
- Depremi Yaşadık, Cehennemi Yaşıyoruz!
- Samandağ Halkı: “Deprem Öldürmedi Asbestle Öldürecekler!”
- “Devlet Baba” Kime Hizmet Ediyor?
- Kader Değil Felaket!
Son Eklenenler
- Merhaba dostlar. 1 Mayıs’ı geride bıraktık. Bizler de genç işçiler olarak 1 Mayıs’ta UİD-DER’le birlikte alanlardaydık. Sınıfımızın saflarında olmanın heyecanını yaşadık. Duygularımızı sizlerle de paylaşmak istiyoruz.
- Erol Eğrek’in katledilmesinin sorumlusu yalnızca Çalık Holding değildir. Mahkeme kararına rağmen işçinin kazanılmış hakkını 10 yıldır ödemeyen Çalık Holding’e hiçbir yaptırım uygulamayan; patronları denetlemeyen, adaletsizlik ve cezasızlığı temel...
- Yaşanan her türlü baskı ve zorbalığa karşı, işçi sınıfı kendi saflarında gücünü birleştirmeli ve öfkesini doğru adrese yönlendirmelidir. 1 Mayıs bu birliğin ortaya çıktığı uluslararası bir mücadele günü olarak önemli bir yere sahiptir.
- 1980 darbesinin üzerinden 45 yıl geçti ama bıraktığı karanlık hâlâ silinmedi. O darbe devrimci hareketi ve örgütlü işçi sınıfını ezmek için yapıldı. Bugün hâlâ baskılarla karşı karşıyayız. Ama nasıl ki o karanlık günlerde Hasanlar, Haticeler...
- Her sene olduğu gibi bu 1 Mayıs’a da büyük bir titizlik ve ciddiyetle hazırlandık. UİD-DER ailesi olarak çocuklarımızla, gençlerimizle kadın erkek hep birlikte kapitalizmi teşhir ettik. Ekonomik, sendikal ve siyasal taleplerimizi dosta düşmana...
- İstanbul Sultangazi’de bulunan Bezmialem Validesultan Kız Anadolu İmam Hatip Lisesinin Okul Müdürü Refik Albayrak’a, İBB’nin dağıttığı ücretsiz yemeğin öğrencilere ulaştırılmasını sağladığı için Milli Eğitim Bakanlığı tarafından kınama cezası...
- Gebze Organize Sanayi Bölgesinde bulunan Alman sermayeli ERLAU Metal fabrikasında işçilerin direnişi sürüyor. Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze 1 No’lu Şubede örgütlenen işçiler kod 46 ile işten atıldı. Direnişin 26. gününde UİD-DER’li işçiler...
- Bazı kayıplar vardır ki ifadesi mümkün olmaz, sanki bir parçamızı alıp götürür. Pazar günü emekçi bir abimizi, bir değerimizi, bir rengimizi, “bu ülkede barışı savunan bir kişi bile kalsa umut vardır” diyen, savunduğu değerlerin bedelini...
- Bu yıl 1 Mayıs’ta Kadıköy’de yan yanaydık! Yağmur da yağdı, çamur da vardı ama biz çocuk, yaşlı, genç, engelli, üniversiteli, liseli, emekli, kadın, işçi, emekçi oradaydık. Omuz omuza, yürek yüreğeydik…
- İzmir’de belediye işçileri birbiri ardına greve çıkıyor. Narlıdere Belediyesi işçileri 6 Mayısta grev başlattı, bir gün sonra talepleri kabul edildi. Konak Belediyesi işçileri ise 7 Mayısta greve çıktı. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde çalışan...
- Bu 1 Mayıs’a kızım, torunum ve oğlumla katıldım. 1 Mayıs alanında çocuklarımın da yanımda olmasının heyecanımı ve mutluluğumu arttırdığını belirtmek isterim. Ben her yıl 1 Mayıs’a UİD-DER’le katılıyorum ve her zaman çok heyecanlanıyorum.
- TÜPRAŞ Rafineri'de kendilerine haber verilmeden taleplerinin çok altında zam oranlarına ve 3 yıllık sözleşmeye imza atılmasına tepki gösteren işçiler üretimi durdurarak, yürüyüş yaparak sözleşmeyi protesto etti.
- Hiçbir şey siyaset üstü değildir. Ekmekten suya, yediğimiz peynirin kalitesinden oturduğumuz evin sağlamlığına kadar her şey siyasetin içindedir. İş cinayetlerini “kader” diye yutturanlar, depremleri de “fıtrat” diye anlatıyorlar.