Buradasınız
Yeniden Korkusuz ve Güçlü İşçiler Olmak İçin…
Dün, bugün, gelecek… Bu üç kelime zamanı anlatır. İnsanlığın dünden bugüne, bugünden yarına süreklilik halinde yürüyüşünü ifade eder. Geçmişin ayak izleri geleceğe açılır. Geçmiş, tüketilen ve öylece geride bırakılan bir zaman kesiti değildir. Tarih, geçmişin kayıt defteridir. Bu kayıt defterini bilmeyen, öğrenip örgütlenmeyen işçilerin aldatılması çok kolaydır. Bir zamanlar köle sahipleri, köleliğin bir kader olduğunu anlatıyorlardı iliklerine kadar sömürdükleri kölelerine. Çünkü kendileri için yeryüzü cenneti yaratmışlardı ve köleliğe dayalı düzen değişmesin istiyorlardı.
Günümüzde ise sermaye sınıfı, kapitalist sömürü düzeninin ebedi ve değişmez olduğunu propaganda ediyor. Sömürü düzeninde yaşamak sizin kaderiniz diyor. “Her koyun kendi bacağından asılır” anlayışını toplumda ve işçiler arasında hâkim kılmak istiyor. Kaderi bir olan, tasası ve kıvancı bir olan işçileri bölüp parçalamak istiyor. Sömürücü efendiler, emekçilerin tarih bilgisine ve bilincine sahip olmasını asla istemezler. Çünkü böyle bir durumda işçileri aldatamazlar, kapitalist sömürü düzeninin değişmez olduğuna inandıramazlar. Meselâ son 200 yıl içinde işçi sınıfının defalarca isyan edip ayağa kalktığını, sömürücülerin düzenini kökünden sarstığını, iktidara geldiğini bilen bir işçiyi, herhangi bir patron aldatabilir mi? Birleşen ve mücadele eden işçilerin patron karşısındaki duruşu nasıldır? İşten atılma korkusuyla eğilip bükülürler mi, yoksa alnı ak, başı dik bir şekilde haklarını mı savunurlar?
Dünya işçi sınıfının çok büyük ve şanlı bir tarihi vardır. İşçi sınıfının mücadele tarihini anlatan sayısız kitap yazılmış, film çekilmiş ve tiyatro oyunu sergilenmiştir. Nice şiirler, şarkılar yazılmıştır işçilerin onurlu direnişini ve kavgasını anlatan… Böylece geçmiş geleceğe bağlanmış, dünün deneyimleri bugüne aktarılmıştır. Bu toprakların işçi sınıfı da mücadele tarihinin sayfalarını nice deneylerle bezemiştir. Meselâ 111 yıl önce, tam da bu aylarda, o zaman Osmanlı sınırları içinde olan birçok kent işçi grevleriyle sarsılıyordu. 1908’de İstanbul’dan Beyrut’a, İzmir’den Selanik’e, Üsküp’ten Ereğli’ye, Kavala’dan Samsun’a ülke grevlerle çalkalanıyordu. Grevlerin en etkili olduğu alanlar tütün, maden, tersane, liman, tramvay, denizcilik, vapur ve elbette demiryolu işletmeleriydi. Neredeyse her sektörden işçiler greve gidiyor, ücretlerinin arttırılmasını, iş saatlerinin 10 saate düşürülmesini, haftalık tatil hakkı tanınmasını, ikramiye verilmesini ve iş güvenliği önlemlerinin alınmasını istiyorlardı. İşçi sınıfı, tüm ekonomik ve demokratik haklarını dişiyle tırnağıyla kazanmıştır. Örgütlü bir şekilde mücadele ettiği sürece haklarını korumuş ve geliştirmiştir. Tersi durumda ise haklarını kaybetmiştir.
Patronlar işçilere lütufta bulunmazlar. Örgütsüz ve dağınık işçileri kölece çalıştırmaktan, iliklerine kadar sömürmekten asla geri durmazlar. Sermaye sınıfını dize getirecek olan işçilerin mücadelesidir. Bu iki sınıf arasındaki mücadelenin sonucunu belirleyen, güçtür. Örgütlü olan, geçmişin deneyimlerinden öğrenen ve kararlı bir mücadele veren işçiler kazanır. Kendilerini güçlü hisseden işçiler her türlü engeli aşıp geçerler. Örgütlü ve güçlü olduğuna inanan işçilere hâkim olan haklılık duygusudur. Haklılık duygusu, örgütlü olmanın verdiği güçle kararlılığa dönüşür. Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihinde bunun sayısız örneği vardır. Meselâ 15-16 Haziran 1970’te İstanbul ve Kocaeli’de 150 bin işçi üretimi durdurdu ve sel gibi meydanlara aktı. Çünkü zamanın Adalet Partisi hükümeti, Kemal Türkler’in başkanlığını yaptığı DİSK’i kapatmak, işçilerin örgütlü gücünü kırmak istiyordu. İşçiler haklı bir öfkeyle sokaklara döküldü, hükümet ise o işçilerin karşısına asker ve tanklardan barikatlar ördü. Ama barikatlar işçileri durdurmaya yetmedi. O günlerde en önde yürüyen kadın işçilerden biri, yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
“Beyaz önlük ve ayakkabılarımızla, «haydi» lafını duyar duymaz çıktık. Topkapı’da polis kordonuna alındık. Geri dönmek üzereyken, biz buradan geçeceğiz diye karar verdik ve erkek-kadın el ele, kol kola kenetlenip polisi yardık. Askerleri de geçtik. Bunları nasıl yaptık, hâlâ anlamış değilim! Sonra Topkapı’ya, Şehremini’ye yöneldik. Derken surların orada askerle göğüs göğse geldik, yaşlı bir adama sanırım vurdular, benim de göğsüme genç bir subayın süngüsü geldi. Bir arbede yaşandı, onu da atlattık. Cağaloğlu’na kadar yol serbestti. Farklı fabrikalardan işçilerle Cağaloğlu’nda buluştuk. Dörtyol ağzında yeniden çatışma yaşadık. Bir tankın üzerine çıktım, bir askerle göğüs göğse geldik, ben onu tuttum, o beni, ama ben orada kalmayı başardım. Tankların üzerinden atlayıp karşı tarafa geçtik, köprünün açıldığını ancak Eminönü’ne geldiğimizde gördük. Ayakkabılarımın olmadığını da o zaman fark ettim, sadece benim değil arkadaşlarımın da ayakları çıplaktı. Anın heyecanından nasıl kaybettiğimizin farkında bile değildik…”
Aynı günlere tanıklık eden bir başka işçi ise, gücün verdiği cesarete vurgu yapıyor: “İşçiler korkusuz ve her şeyi hallederiz havasındaydı. «İşçiyiz, Güçlüyüz» hissi egemendi. Dünyada yaşanan bu tür eylemler bizi etkilemişti.” İşçileri korkusuz yapan, tankların üzerinden atlatan, süngü barikatlarını yardıran güçlü ve haklı olduklarına olan inançlarıydı. İnanıyorlardı, çünkü birleşip mücadele ettiklerinde patronların ne denli korkuya kapıldıklarını görmüşlerdi. Birleşen ve güçlerinin farkına varan işçilerin kendilerine olan öz saygısı artmıştı. Nitekim haklılık ve kararlılık duygusuyla, sonraki yıllarda da büyük mücadeleler verdiler. MESS patronlarının dayatmalarına aylar süren grevle yanıt veren bu işçilerdi. 1 Mayıs 1977’de 500 bin kişi olup Taksim Meydanını dolduran bu işçilerdi. O dönem bir fabrikada üst düzey yönetici olan Turgut Özal’ın yakasına yapışıp hesap soran bu işçilerdi. Patronlar karşısında ezilip büzülmüyorlardı. Haklı, başları dik ve kararlıydılar.
Şimdi 12 Eylül 1980 askeri darbesinin neyi hedeflediğini bir kez daha düşünelim. Bugün de birçok hakkımız elimizden alınmış durumda, sırada ise kıdem tazminatı var. AKP hükümeti milyonlarca EYT’linin hakkını tanımıyor. Zira işçileri korkulacak, dikkate alınacak bir güç olarak görmüyor. Kutuplaştırma siyasetiyle işçileri bölüp parçaladığını düşünüyor. Ama nehirlerin okyanusa akışı durdurulamadığı gibi, işçi sınıfının sömürüye ve hak gasplarına karşı mücadelesi de durdurulamaz. İşçiler, eninde sonunda büyük kitleler halinde hakları için mücadele yolunu seçeceklerdir. Bu mücadelenin başarıya ulaşması için daha çok sayıda işçi geçmişin deneyimlerini öğrenmeli, tarih bilinci edinmeli, örgütlü bir güç haline gelmelidir. İşçi sınıfının yeniden korkusuz hale gelmesinin, işçilerin kendilerini güçlü, haklı ve gururlu hissetmelerinin yolu budur.
- 2025, 2024’ten Daha mı İyi Olacak?
- Ters Yüz Edilen Gerçekler: Suç Ne? Suçlu Kim?
- Dünya İşçi Sınıfının Birliği Yolunda Mücadelemizi Büyütelim!
- İşçi Dayanışması 198. Sayı Çıktı!
- Artan Zenginliğin Arkasında Büyüyen Yoksulluğumuz
- Kaynakları Tüketen Kim?
- Yaşadım Diyebilmek İçin!
- Sınır Tanımayan Irmaklar Gibi
- İşçinin Değeri Yok mu?
- Geleceğe Dönüşmek, Geleceği Büyütmek
- Sınıf Olarak Birleşelim, Yoksulluğa ve Sömürüye Hayır Diyelim!
- İşçi Dayanışması 197. Sayı Çıktı!
- Esirler Dünyasına Özgürlük Çağrısı: Enternasyonal!
- Ağıt Yakmasın Analar, Umut Türküleri Söylesin
- Hangi Milliyetten Değil Hangi Sınıftan Olduğundur Önemli Olan
- Cep Telefonu, Okul Gezisi ve Hayatın Gerçekleri
- Senin Memleket Nere?
- Sokak Köpeklerinin Katledilmesi Çözüm mü?
- Düşmanlığı ve Savaşları Nasıl Meşrulaştırıyorlar?
- İşçi Sınıfının Sömürüye Karşı Mücadelesi Durdurulamaz!
- 2025, 2024’ten Daha mı İyi Olacak?
- Artan Zenginliğin Arkasında Büyüyen Yoksulluğumuz
- Kaynakları Tüketen Kim?
- Yaşadım Diyebilmek İçin!
- Sınır Tanımayan Irmaklar Gibi
- İşçinin Değeri Yok mu?
- Geleceğe Dönüşmek, Geleceği Büyütmek
- Esirler Dünyasına Özgürlük Çağrısı: Enternasyonal!
- Ağıt Yakmasın Analar, Umut Türküleri Söylesin
- Cep Telefonu, Okul Gezisi ve Hayatın Gerçekleri
- Senin Memleket Nere?
- Düşmanlığı ve Savaşları Nasıl Meşrulaştırıyorlar?
- İşçi Sınıfının Sömürüye Karşı Mücadelesi Durdurulamaz!
- Zulme Karşı Çıkmanın Mutlaka Bir Yolu Vardır
- “Kendimiz İçin Yürüdük…”
- Bahis Oyunu Aslında Kimin Oyunu?
- Depremin Yaraları Kanamaya Devam Ediyor
- Ne Kadar Vergi Veriyoruz, Karşılığında Ne Alıyoruz?
- Dert Bizde Derman Ellerimizde, Birliğimizdedir!
- Direnç Çiçekleri İşçi Sınıfının Bağrında Filizlenir
Son Eklenenler
- İsrail, Gazze’de başlattığı savaş ve katliamı bir yılı aşkın bir süredir tüm dünyanın gözleri önünde sürdürüyor. Filistin sendikaları, tüm dünyadaki işçilere seslenerek bu savaşın ve soykırımın durdurulması talebiyle eylem yapma çağrısında bulundu....
- İspanya’nın başkenti Madrid’de on binlerce kişi 13 Ekimde konut ve barınma sorununa karşı sokaklara çıktı. “Konut bir haktır, işletme değil!” sloganıyla düzenlenen kitlesel protestoda ev kiralarındaki artışa karşı hükümetten acil önlemler alınması...
- Nakliyat-İş Epsilon NDT’de sendika düşmanlığına karşı eylem yaptı. Betek Boya işçileri işverenin sendikanın yetkisine itiraz edip mahkemeye başvurarak toplu sözleşme masasına oturmamasını ve süreci uzatma çabasını protesto etmek amacıyla vardiya...
- “Viral olmak” sosyal medya platformlarında yapılan bir paylaşımın veya internette bir videonun çok hızlı bir şekilde yayılması anlamına geliyor. Böylece söz konusu paylaşım ya da video on milyonlarca kişinin önüne düşerek gündemine giriyor. Görüntü...
- Kurulduğu günden beri işçilerin sınıf çıkarları temelinde mücadeleyi örgütleyen UİD-DER, EYT mücadelesi sürecinde de boş durmamıştı. Eylemlerde ve faaliyetlerde yer almış, mücadelenin bir parçası olmuştu. Ben de UİD-DER’li bir işçi olarak elimden...
- Çalışmakta olduğum işyerinde genç bir arkadaş işbaşı yapmıştı. Evli, 2 çocuk babası, neredeyse bütün mesaileri kovalayan, ek iş yapan biriydi. Ona göre çok çalışmalıydı, çünkü dört boğaz bakıyor, yetmiyor bir de banka kredisi ödüyordu. Mutfak...
- Manisa’nın Soma ilçesinde AKP Batman Milletvekili Ferhat Nasıroğlu’na ait olan Fernas Madencilik’te Bağımsız Maden-İş Sendikasında örgütlenen işçiler, sendikalı oldukları için işten atılan işçilerin işe iadesi, sendikal hakların tanınması ve işçi...
- “En zorlu sürecin önemli bir kısmı geride kaldı. Cumhurbaşkanımız da söyledi. 2025, 2024’ten daha iyi olacak. 2026 da 2025’ten çok daha iyi olacak.” Bu sözler 1,5 yıldır ekonomiyi düze çıkarma bahanesiyle emekçilerin ümüğünü sıkan Maliye Bakanı...
- Filistin Eylem Komitesi’nin çağrısı üzerine sendikalar, demokratik kitle örgütleri ve siyasi partiler “Siyonist saldırganlığa ve Gazze’yi ateşe veren petrol akışına son!” şiarıyla 15 Ekimde, Taksim’de bir araya geldiler. Taksim Tünel Meydanından...
- Sendikalarının aldığı grev kararına ve atılan arkadaşlarının geri alınması talebine coşkuyla sahip çıkan As Plastik işçileri grevlerine devam ediyorlar. Biz de bir grup UİD-DER’li işçi olarak As Plastik işçilerinin grevini ziyarete gittik.
- Zaten zor şartlarda, iş güvencesinden yoksun ve düşük ücretlere çalışan biz işçiler her fırsatta patronların ve iktidarın hedefi haline geliyoruz. İstanbul Ticaret Odası Başkanının, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’a sunduğu talepler...
- İsrail’in Gazze’de yürüttüğü savaşın ve katliamın birinci yılı geride kalırken dünya meydanları emekçilerin “emperyalist savaşa hayır” sloganıyla yankılanmaya devam ediyor. İsrail’in 7 Ekim 2023’ten bu yana sürdürdüğü savaşın alevleri yeni bölgelere...
- Sendikalaştıkları için işten atılan ve buna karşı 89 gündür direnen Polonez işçileri, İstanbul’un çeşitli merkezlerinde gerçekleştirdikleri basın açıklamalarıyla Polonez ürünlerine boykot çağrısı yaptı. İstanbul’da Marmara Park AVM, Kadıköy İskele...