Buradasınız
Sermaye Sınıfına Haddini Bildirecek Olan Örgütlü İşçi Sınıfıdır!
Bartın Amasra’daki kömür madeninde meydana gelen grizu patlamasında 41 maden işçisi hayatını kaybetti, birçoğu da ağır şekilde yaralandı. Ailesi, eşi, çocukları, anne ve babası, dostları olan 41 insandan bahsediyoruz. Bu insanlar zengin sınıfın/burjuva sınıfın bir parçası değillerdi. Bizim insanlarımızdı; üreten, alın teri döken emekçi insanlardı. Onlar da herkes gibi yaşamayı seviyorlardı; yarınların daha güzel olduğu bir dünya hayal ediyor, ağız dolusu gülmek, mutlu olmak istiyorlardı. Ama kâr hırsıyla çatlayan ve sürekli “üretim, üretim” diyerek iş güvenliği önlemlerini umursamayan egemenler tarafından ölüme gönderildiler. Gazetemizin ilerleyen sayfalarında okuyacağınız gibi, facia bağıra bağıra gelmesine rağmen gerekli önlemler alınmadı. Öyle ki Sayıştay’ın “grizu patlama riski var” diye rapor yayınladığı 2019’da Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) genel müdürü, üretim müdürü dâhil birçok kişiye “başarı belgesi” vermiş! Başardıkları ne peki? Daha fazla üretim, daha fazla sömürü, daha fazla kâr! Yani birilerine başarı ve kâr getiren şey madencilere ölüm getirdi! Bu sonuç, aslında kapitalist sömürü düzeninin de özetidir. Zira burjuva sınıfın üzerinde oturduğu zenginlik dağı ve şatafatlı yaşamları emeğin yağmalanması, işçilerin yoksulluğa mahkûm edilmesi, acı ve gözyaşıyla mümkün olabiliyor!
Doğada ve toplumda meydana gelen hiçbir şey gerçekte tesadüf değildir. Çünkü tesadüf dediğimiz şeye daha ayrıntılı baktığımızda, sayısız faktörün/etkenin belirli koşullarda aynı anda bir arada olmasından meydana geldiğini görürüz. Amasra’daki madende meydana gelen grizu patlaması da sayısız ihmalin doğurduğu faktörlerin bir sonucudur. Metan gazı, normal sıcaklık ve basınçta kömür ocaklarında açığa çıkan ve büyük bölümü saf metandan oluşan, kolayca tutuşabilen bir gazdır. Bu gazın havayla karışımına grizu denmektedir. Bizzat Çalışma Bakanlığının hazırladığı broşürde belirtildiği üzere, “metan (grizu) patlaması, maden havasında yüzde 4-15 metan bulunduğu durumlarda gerçekleşebilir; en güçlü patlama ise yüzde 9,5 metan ihtivası ile meydana gelir.” Teknolojinin bunca ilerlediği, üretimin yapıldığı ortama ilişkin her türlü verinin anlık olarak toplanıp izlenebildiği bir çağda yaşıyoruz. Yani ortada bir bilinmezlik yoktur. İş kazalarının ve iş cinayetlerinin olmayacağı bir üretim planlaması neredeyse yüzde yüz mümkündür ama patronlar sınıfı bunu kârlı görmüyor. Önlem almayarak ve böylece maliyetleri düşük tutarak, bu arada işçileri yük hayvanı gibi çalıştırarak üretimi ve kârı patlatıyorlar. İşte işçilerin ölmesine yol açan bu kâr hırsı, bu ekonomik düzendir. Erdoğan iktidarı ise, “kader” ve “şehit” diyerek ihmallerin, iş cinayetlerinin üzerini örtmeye ve olup biteni meşru göstermeye çalışıyor. Şu soruları hepimiz sormalıyız: İşçinin ölümüne yol açacak bir üretim planı nasıl “kader planı” olabilir? Burjuvaların kârı ve sermayesi büyüsün, onların şımarık çocukları lüks ve şatafat içinde yaşasın diye madencilerin ölüme gönderilmesi “şehitlik” mi?
Amasra’daki faciadan sonra “kader”, “şehit” kavramlarının yanı sıra “ateş düştüğü yeri yakar” atasözü de çok kullanıldı, kullanılıyor. İşçi Dayanışması’nın 169. sayısında kaleme aldığımız bir yazımızda, bu atasözünde dile getirilen bakış açısının yanlışlığına dikkat çekmiştik. “Çünkü mesele bir insanın yaşadığı acıyı bir başkasının aynı derecede hissetmesi değildir. Esas mesele bir acı, felaket ya da haksızlık yaşandığında bunu yaşayanlara sahip çıkmak, yaşanan sorunu tüm toplumun sorunu olarak görmektir. Ancak o zaman ateş başka yerleri yakmasın diye toplumsal sorunlara karşı birlikte mücadele edilebilir. «Ateş düştüğü yeri yakar» atasözü sorunu yaşayanlarla sınırlıyor ve aslında geri kalanların boş vermişliğini olağan kabul ediyor. Oysa ateş hiçbir zaman sadece düştüğü yeri yakmaz. Önlem alınmadığı ya da karşı konulmadığı takdirde başka başka yerleri de yakar, aynı acıyı başkalarına da yaşatır.” 2014’te Soma’da 301 madenci kardeşimizi kaybetmemize rağmen bunun hesabını soramadığımıza, iş cinayetlerine yol açan ekonomik düzenin aynen devam ettiğine ve yeni büyük faciaların kaçınılmaz olduğuna dikkat çekmiştik. Sürüp giden iş cinayetleri ve Amasra’daki katliam, ateşin herkesi yakabileceğini bir kez daha gösterdi.
İşçi sınıfının yeterince örgütlü olmadığı ve bu yüzden işçilerin tek başlarına kalıp tek başlarına düşündüğü dönemlerde egemen propaganda toplumda derinlemesine etki gösterir. Bugün Türkiye’de olduğu gibi, göz göre göre gelen işçi katliamını meşrulaştırmak için siyasi iktidarın kullandığı “kader” veya “şehit” kavramları sorgulanmadan kabul görebiliyor. İnsanlar, içine itildikleri pasif durumu haklı göstermek ve vicdanlarını rahatlatmak için “ateş düştüğü yeri yakar” diyerek sorunu kendilerinin dışına itebiliyor. Bu koşullarda, onlarca insanın ölüme gönderildiği bir faciaya işçi sınıfından ve toplumdan sert bir tepki gelmemesi, siyasi iktidarda ve sermaye sınıfında düzeyi giderek artan bir pervasızlığa yol açmaktadır. Mesela Soma’da 301 madenci yaşamını kaybetmesine rağmen, maden patronu çıkıp “asıl ben mağdur oldum” diyebildi. Elbette bu denli utanmaz ve had bilmez olmasının nedeni işçi sınıfının yeterince örgütlü ve güçlü olmamasıydı. Güçlü ve mücadeleci sendikalarda, UİD-DER gibi sosyalist işçi örgütlerinde ve partilerinde birleşmiş işçi sınıfının varlığını hayal edelim. Bu katliam karşısında işçi sınıfının yas ilan ettiği ve hesap sormak üzere genel greve gittiği koşullarda söz konusu patron aynı konuşmayı yapabilir miydi? Ya da iktidar sözcüleri “kader” ve “şehit” kavramlarını bu denli pervasızca kullanabilirler miydi?
Gazetemizin bu sayısında birçok yazıda dikkat çektiğimiz üzere, sermaye sınıfı örgütsüz işçileri bir sürü olarak görür ve onları sömürmek için hiçbir sınır tanımaz. Mesela yeni bir ekonomik düzen olarak kapitalizmin tarih sahnesine çıktığı dönemde işçiler tam anlamıyla sefalete itilmişlerdi. Lakin işçilerin örgütlenmesiyle ve böylece işçi sınıfı kimliğinin ve gücünün onun örgütlerinde vücut bulmasıyla her şey değişti. İşçi sınıfının örgütlü gücünü karşısında bulan sermaye sınıfının temsilcileri kendilerine çeki düzen verdiler. Emek karşıtı bir açıklama yapmadan ya da bir adım atmadan önce “işçi sınıfı ve işçi örgütleri ne der?” diye düşünmek zorundaydılar. 12 Eylül 1980 öncesinde Türkiye işçi sınıfı da ulaştığı güç sayesinde bu gururu yaşamıştır. Fakat ne zamanki işçi sınıfının örgütlü gücü zayıfladı, işte o zaman sermaye sınıfının temsilcileri tüm sınır tanımazlıkları ve şımarıklıklarıyla yeniden sahne aldılar.
Ne doğada ne toplumda ne de sınıflar arası ilişkilerde boşluğa yer var. İşçi sınıfının örgütlü gücü zayıfladıkça sermaye sınıfı güçlenmiş ve güçlendikçe neo-liberal politikalarla işçilerin haklarını daha fazla gasp etmiştir. İşçi sınıfının güçlü örgütlerini kaybederek siyaset sahnesinde varlık gösterememesi en büyük sorunumuzdur. Yoksulluğun çığ gibi büyümesi, genç kuşakların işsizlik ve geleceksizlik sarmalına itilmesi, tek adam rejiminin toplumu baskı altına alması ile Amasra’daki katliam arasında kopmaz bir bağ var. Bilelim ki birisini tersine çeviren işçi sınıfı, aynı anda ötekisini de durdurmayı başarır. Şairin dediği gibi karşımızda insan kılığında bir yağmacı sürüsü var; gidişatı tersine çevirecek ve onlara haddini bildirecek olan örgütlü işçi sınıfıdır.
Tehlike Yine “Geliyorum” Dedi!
İşçi Kadınların Pierburg Grevi
- Her İşyerine, Her Mahalleye Kreş İstiyoruz!
- Hayat Pahalı Ama Hayatımız Çok Ucuz!
- “Neyin Yoksa Ondan Sakın Vazgeçme Oğlum”
- Yarına Gidenler, Yarınlar İçin Mücadele Edenler
- Büyüyen Yoksulluk ve Sosyal Yardımlar
- Rakamların Ardına Gizlenen Gerçekler
- Sermayenin ve İktidarın Saldırılarını Püskürtmek İçin 1 Mayıs Ruhuyla Birleşelim
- İşçi Dayanışması 192. Sayı Çıktı!
- Bumerang Geri Döner!
- Engelli Koşu ve Örgütlülük
- “İş Barışı” mı Hak Arayışı mı?
- Dünden Bugüne Barış ve Adalet Özlemimiz İçin
- Yoksulluk Azaldı mı?
- Sermayenin Saldırılarına Karşı Birliğimizi Örgütleyelim!
- İşçi Dayanışması 191. Sayı Çıktı!
- Bir Ana ile Tanışmak…
- Sağlığımızı Mucizelerle Değil Birliğimizle Koruyabiliriz
- Koca Yusuf’tan Köroğlu’na, Onlardan Bize Kalan
- MESS Sözleşmesinden Çıkardığımız Bir Ders Var
- Patron Haklı mı?
- Her İşyerine, Her Mahalleye Kreş İstiyoruz!
- Hayat Pahalı Ama Hayatımız Çok Ucuz!
- “Neyin Yoksa Ondan Sakın Vazgeçme Oğlum”
- Yarına Gidenler, Yarınlar İçin Mücadele Edenler
- Büyüyen Yoksulluk ve Sosyal Yardımlar
- Rakamların Ardına Gizlenen Gerçekler
- Sermayenin ve İktidarın Saldırılarını Püskürtmek İçin 1 Mayıs Ruhuyla Birleşelim
- Engelli Koşu ve Örgütlülük
- “İş Barışı” mı Hak Arayışı mı?
- Yoksulluk Azaldı mı?
- Sermayenin Saldırılarına Karşı Birliğimizi Örgütleyelim!
- Sağlığımızı Mucizelerle Değil Birliğimizle Koruyabiliriz
- Koca Yusuf’tan Köroğlu’na, Onlardan Bize Kalan
- Unutma, Örgütlen, Hesap Sor!
- Bölünenler mi Birleşenler mi Kazanır?
- Örgütlülük İşçi Sınıfının Gücü, Toplumun Umududur!
- Asıl Düşman Olan Kim?
- “Dejavu” Sarmalını Kırmak İçin
- Derby’den Özak’a Sendikalı Olma, Sendika Seçme Hakkı
- Boyun Eğmek mi Birlikte Karşı Durmak mı?
Son Eklenenler
- UİD-DER’li işçiler, grevlerinin 9. gününde Mersen işçilerine dayanışma ziyaretinde bulundu. “İşçiler Boyun Eğmiyor Mücadele Ediyor! Yaşasın Sınıf Dayanışması!” pankartı arkasında grev çadırına yürüyen UİD-DER’li işçiler hep birlikte “Yaşasın Sınıf...
- Emekçi kadın kardeşimiz, nasılsın? Pek sorulmaz nasıl olduğumuz, neler hissettiğimiz ve en önemlisi ne istediğimiz. Bu düzende bir rol biçilmiştir biz emekçi kadınlara ve ona uygun davranmamız, rolümüzü iyi oynamamız beklenir bizden. Hem de öyle...
- Bizler kamuda çalışan sağlık emekçisi kadınlarız. 1 Mayıs yaklaşırken içimizdeki heyecan ve umutla bir araya geldik ve sağlık emekçileri olarak “neler talep ediyoruz?” diye konuştuk. Kadınların oldukça yoğun çalıştığı bir sektörde olmamıza rağmen...
- Sorunlarımız her geçen gün katmerlenerek büyüyor. Mutfak masrafları, faturalar, barınma sorunu, düşük ücretler… Ama yalnızca sorunları sıralamakla bir yere varamayız. Yaşadığımız sorunları çözüme kavuşturmak için öncelikle sorunun kaynağını...
- Mersin Çevre Platformu, MIP AŞ’nin limanı genişletmek amacıyla Atatürk Parkını kapatmasını Özgür Çocuk Parkında basın açıklaması ile protesto etti. Mersin halkı, şehir merkezinde bulunan Atatürk Parkının MIP A.Ş tarafından liman genişletme...
- 28 Nisan birçok ülkede iş kazalarında ve meslek hastalıklarında yaşamını yitirmiş işçileri anma günü olarak kabul edilmiş durumda. İlk defa Kanada Kamu Çalışanları Sendikası (CUPE), 1984’te kendi üyeleri için 28 Nisanı Yas Günü olarak ilan etti. Bir...
- ABD’nin New York şehrindeki Columbia Üniversitesi öğrencilerinin başlattığı Filistin halkıyla dayanışma eylemleri ülke çapındaki diğer üniversitelere de yayılarak büyüyor. ABD’nin 22 eyaletinde 40’tan fazla kampüste öğrenciler aynı taleplerle...
- Aralık 2023’te iktidara gelen faşist Javier Milei ve hükümeti, kemer sıkma politikalarıyla krizin faturasını Arjantinli emekçilerin sırtına yıkmaya devam ediyor. İktidara geldiği günden bu yana birçok protesto gösterisiyle Milei hükümetine...
- İşçi sınıfının kadınları olarak birçok sorun yaşıyoruz ve bu 1 Mayıs’ta bizim de yükselteceğimiz taleplerimiz var. Sohbetimiz sırasında emekçi kadın kardeşlerimiz hangi taleplerle 1 Mayıs’a katılacaklarını anlattılar.
- Bizler bir grup petrokimya işçisiyiz. Tüm sınıf kardeşlerimizi 1 Mayıs’ın birlik, mücadele ve dayanışma coşkusuyla selamlıyoruz.
- İşçilerin sendikalaşma hakkı, ücretleri patronlar tarafından gasp edilirken bu duruma itiraz eden, hakkını arayan işçiler cezalandırılıyor, darp ediliyor. Ancak saldırılara, baskılara boyun eğmeyen işçiler mücadeleyi sürdürüyor. İstanbul Finans...
- Tekirdağ Çorlu’da 8 Temmuz 2018’de meydana gelen tren katliamında 7’si çocuk 25 kişi yaşamını yitirmiş, 300’den fazla kişi yaralanmıştı. Katliama ilişkin davanın karar duruşması 25 Nisanda Çorlu Halk Eğitim Merkezi’ne kurulan 1. Ağır Ceza...
- Emekçi kadınlar olarak hayatın her alanında çeşitli sorunlarla karşılaşıyoruz. Bu sistem bizi sokakta katledip, savaşlarda öldürüyor. Emeğimiz yok sayılıp hayatımız değersizleştiriliyor. Bizler işçi sınıfının kadınlarıyız, ellerimizdeki hünerle...