Buradasınız
İşçi Sınıfının Tek Güvencesi Örgütlü Gücüdür

2022’nin başında patronların düşük ücret dayatmasına karşı Türkiye’nin dört bir yanında farklı sektörlerde iş durdurma eylemleri gerçekleşmişti. Ocak-Şubat arası dönemde binlerce işçinin katıldığı 100’den fazla işçi eylemi gerçekleşmiş, eylemlerin yaklaşık yarısı kazanımla sonuçlanmıştı. Hayat pahalılığı karşısında reel ücretlerin hızla erimesi, buna karşılık zamların düşük tutulması işçileri mücadeleye itmiş, bir fabrikada başlayan eylem bir diğerine sıçramış ve dalga dalga büyümüştü. Bu eylem dalgası emeğin gücünü, birlik olunduğunda kazanım elde edilebileceğini göstermesi bakımından önemliydi. Henüz eylemler sürerken İşçi Dayanışması’nın 167. sayısında şu değerlendirmeyi yapmıştık:
“Ortak talepleri doğrultusunda üretimi durdurup harekete geçen işçiler, patrona karşı mücadelede yapay ayrımları aşarak kardeşleşiyorlar. Siyasi iktidarın yıllardır topluma hâkim kılmaya çalıştığı etnik, kültür ve inanç temelli kimliklerin aşılması bakımından bu eylemler son derece önemlidir. Fiili grev biçimini alan bu eylem dalgası, kendini haklı gören işçinin mevcut yasaların getirdiği sınırlara takılmadığını göstermesi bakımından da önemlidir. Ancak ücret artışı talebi üzerinde yükselen işçi eylemleri dalgası örgütlü bir temele dayanmıyor. Bir hazırlık ve örgütlenme süreci üzerinde yükselmeyen ve dolayısıyla kendiliğinden gelen bu eylemler, büyük ölçüde sendikasız işyerlerini kapsıyor. Kimi sendikalar eylem sürecinden hemen önce veya sonra devreye girmişlerdir ama ücret artışı talebiyle başlayan mücadele, genel olarak işçilerin sendikalaşmasıyla sonuçlanmış değildir. İşçiler bir mücadele kültüründen ve geçmişin deneyiminden yoksundurlar. İşte bu da başlayan işçi eylemleri dalgasının en büyük eksiği ve zaafıdır. Çünkü fiili grev yapan ve hatta işyerini işgal ederek patronun karşısına çıkan işçiler, sendikalaşmadıkları ve örgütlülüklerini pekiştirmedikleri sürece birliklerini koruyamazlar.” [*]
Aynı yazıda önümüzdeki süreçte işsizliğin, hayat pahalılığının, yoksullaşmanın daha fazla can yakacağını, dünya genelinde yaşanan ekonomik krizin Türkiye’deki krizi daha da derinleştirdiğini söylemiştik. İçeride ise siyasi iktidarın politikalarının Türkiye işçi sınıfını hedef aldığını belirtmiş ve şöyle demiştik: “Örgütlenmeyen, sendikalarında ve diğer işçi örgütlerinde birleşmeyen, sermaye cephesinin karşısına emek cephesi olarak dikilemeyen işçi sınıfı, bu fırtınalı süreçte ağır bedel ödemekten kurtulamaz.”
O zamandan bugüne geçen 1,5 yıllık süreçte işçiler olarak örgütsüzlüğümüzün bedelini çok ağır bir şekilde ödedik, ödüyoruz. Elde edilen ücret artışları çok kısa sürede sabun gibi eridi, enflasyon yükselmeye, lira değer kaybetmeye devam etti. Asgari ücrete yılda iki kez zam yapılması da yoksulluğumuza derman olmadı, olmuyor. İşyerlerinde üretim baskısı, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınmaması, fazla mesailerle iş saatlerinin uzatılması, ağır ve yıpratıcı çalışma koşulları canımızı yakıyor. Geçtiğimiz 6 Şubat depremleriyse milyonlarca insanı aynı anda etkiledi, canımızı daha fazla yaktı. On binlerce insan hayatını kaybetti, yüz binlercesi evsiz kaldı. Üstelik depremin yaraları halen sarılmış değil.
Mayıs ayında doğalgazın enflasyon sepetine eklenmemesi gibi çeşitli alicengiz oyunlarıyla resmi enflasyon yine düşük tutuldu. Böylece yüzde 34 oranında yapılan asgari ücret zammı “emekçilerin enflasyona ezdirilmemesi” olarak propaganda edildi. Keza Temmuzda kamu emekçilerine ve emeklilere yapılacak zam da resmi enflasyon üzerinden olacak. Bunun anlamı reel ücretlerin dolayısıyla alım gücümüzün daha fazla erimesi, yoksulluk çukurunun derinleşmeye ve genişlemeye devam etmesidir. Yılın ikinci yarısı için 11 bin 402 lira olarak belirlenen asgari ücret açıklandığı gün 482 dolara karşılık geliyordu. Sadece bir gün sonra 32 dolar eriyerek 450 dolara düştü. Yalnızca 1 hafta sonra ise 438 dolara geriledi. İlk kez Temmuzda emekçilerin eline geçecek yeni asgari ücretin daha ne kadar eriyeceği belirsizdir. Kesin olan şudur ki lira değer kaybetmeye, her şeye zam gelmeye, dolayısıyla ücretler erimeye, emekçilerin yaşam koşulları ağırlaşmaya devam edecek.
Örgütsüzlüğümüzün en can yakıcı yönü ise siyasi iktidarın yapay kutuplaştırma tuzaklarına ve algı operasyonlarına kanmamızdır. Oysa yapay ayrımları aşarak birlik olduğumuzda neleri başarabileceğimizi 2022 eylemlerinde görmüştük. Şubat depremlerinde Türkiye’nin dört bir tarafından emekçilerin uzattığı dayanışma eli birlik duygumuzu daha da büyütmüştü. Peki, bu durum bize ne anlatıyor? Egemenlerin kirli eli ve dili aramıza girmediğinde pekâlâ yan yana gelebiliyoruz, dayanışabiliyoruz, ortak taleplerimiz etrafında mücadele ederek kazanım elde edebiliyoruz. Ama kazanımlarımızı, dayanışmamızı, birliğimizi sürekli kılabilmek için örgütlülüğümüzü sağlamamız gerekiyor. Aksi takdirde burjuva tuzaklara düşmekten kurtulamayız.
İşçi sınıfı örgütlü değilse, emek cephesi güçlü değilse işçiler kendi gündemlerinden uzaklaştırılır ve gündemi egemenler belirler. Seçim öncesi süreçte de bugün de olan budur. Bugün kendisine muhalif diyen ekonomistler, yazarlar, siyasetçiler iktidarın ekonomi politikalarını sermaye cephesinden tartışıyor, tartıştırıyorlar. İktidarıyla sözde muhalifiyle hepsinin hemfikir olduğu konu, çıkacak olan acı reçeteyi emekçilerin kabullenmesi gerektiği. İşçilerin gündemini de bu tartışmalar belirliyor. Örneğin yeni Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in “rasyonel zemine dönme” mesajı üzerinden ekonomide atılması gereken adımlar konuşuluyor. Rasyonel kelime anlamı olarak akla uygun demektir. Peki muhalif olduğunu iddia eden kimi ekonomistlerin de onayladığı bu “akla uygun” ekonomi politikaları neler? Faizlerin yükseltilmesi, vergilerin arttırılması, işsizliğin artması, kamu harcamalarının yani kamu emekçilerinin ve emeklilerin ücretlerine, sağlık, eğitim vb. kamu hizmetlerine ayrılan ödeneğin azaltılması… Kısacası ekonomik yıkımın bedelinin işçi ve emekçilere ödetilmesi… Bu politikalar patronlar sınıfı için akla uygun olabilir ama işçi sınıfı için kabul edilebilir değildir.
Gerçeklik buyken, işçilerin faizlerin bir anda mı yoksa yavaş yavaş mı yükseltilmesi gerektiğini tartışması “akla uygun” mudur? Sermayenin gündemi işçilerin gündemi, sermayenin doğrusu işçilerin doğrusu olamaz, olmamalıdır. Esas akla uygun olan şey, sermayenin ve siyasi iktidarın kol kola vererek acı reçeteyi bize yutturmak istemesine karşı bizim ne yapmamız gerektiğini tartışmamızdır. İşyerlerinde verdiğimiz sendikalaşma mücadelesinin siyasi iktidardan güç alan patronlar tarafından yasa-hukuk tanımaksızın engellenmesine karşı neler yapabileceğimizi konuşmamızdır. İktidarın adalet sisteminin nasıl çalıştığını, bir aile mahkemesi tarafından işyerinde örgütlenmek isteyen sendikacılara nasıl olup da uzaklaştırma kararı verilebildiğini, haklarını arayan madencilerin ceza almasını, sendika yöneticilerinin gözaltına alınmasını sorgulamamızdır. İktidarın dümen suyundan giden sendika bürokratlarına karşı sendikalarımızı mücadeleci zemine çekmek için örgütlenmemizdir.
Kısacası yapay ayrımlar üzerinden bölünmeyi, yapay gündemlerle, yalanlarla oyalanmayı reddederek kendi sınıfımızın çıkarları etrafında birleşmemiz gerekiyor. Bugün işçiler olarak saldırılar karşısında savunmasız olmamızın tek nedeni birliğimizin, örgütlülüğümüzün zayıf olmasıdır. Unutmayalım ki işçi sınıfının tek güvencesi örgütlü gücüdür.
[*] Kazanmak İçin Güçlü Birlikler Kurmalıyız!, İşçi Dayanışması, No: 167, Başyazı
İşçi Dayanışması 183. Sayı Çıktı!
- “Kıyamet Sığınakları” ve Bizim Sığınağımız
- Bu Kadar Çok Parayı Nereden Buluyorlar?
- “Çingene Kızı” ve İşçi Sınıfının Birliği
- Nefes Almak İçin…
- Sadeleştirince Açığa Çıkanlar…
- Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!
- 1 Mayıs: Gün Gelir Zorbalar Kalmaz Gider!
- İşçi Dayanışması 204. Sayı Çıktı!
- Uçurumun Kenarından Özgürlüğün Dünyasına
- Fitre Asgari Ücretliye, Emekliye Veriliyorsa…
- Fiyonklu Kazıklar Çoğalırken
- Doğru Tarafta, Bizim Safta Olabilmek…
- Arenalardan TikTok’a Uyuşturma Araçları
- Özlemini Çektiğimiz Güzel Günler İçin Birleşelim!
- İşçi Dayanışması 203. Sayı Çıktı!
- Uyanmak İçin Sabırsızlanacağımız Günler İçin
- “Hey Kızlar Siz de Katılın Bize!”
- Hak Verilmez, Alınır!
- Hüsrevlerin Değil Ferhatların Destanıdır Hatırlanan
- Büyük Resmi Görelim, Birliğimizi Örelim!
- “Kıyamet Sığınakları” ve Bizim Sığınağımız
- Bu Kadar Çok Parayı Nereden Buluyorlar?
- “Çingene Kızı” ve İşçi Sınıfının Birliği
- Nefes Almak İçin…
- Engelli de Saralı da Olsa Çalışacak!
- 1 Mayıs: Gün Gelir Zorbalar Kalmaz Gider!
- Uçurumun Kenarından Özgürlüğün Dünyasına
- Fitre Asgari Ücretliye, Emekliye Veriliyorsa…
- Fiyonklu Kazıklar Çoğalırken
- Doğru Tarafta, Bizim Safta Olabilmek…
- Arenalardan TikTok’a Uyuşturma Araçları
- Özlemini Çektiğimiz Güzel Günler İçin Birleşelim!
- “Hey Kızlar Siz de Katılın Bize!”
- Hak Verilmez, Alınır!
- Hüsrevlerin Değil Ferhatların Destanıdır Hatırlanan
- Büyük Resmi Görelim, Birliğimizi Örelim!
- Patronlar Çok Para Kazanırken…
- Örgütlüysek Her Şeyiz, Örgütsüzsek Hiçbir Şey!
- Onlar “Kazanalım” Dedikçe Biz Kaybediyoruz
- Asgari Ücret Nasıl Yükseltilir?
Son Eklenenler
- İzmir’de belediye işçileri birbiri ardına greve çıkıyor. Narlıdere Belediyesi işçileri 6 Mayısta grev başlattı, bir gün sonra talepleri kabul edildi. Konak Belediyesi işçileri ise 7 Mayısta greve çıktı. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde çalışan...
- Bu 1 Mayıs’a kızım, torunum ve oğlumla katıldım. 1 Mayıs alanında çocuklarımın da yanımda olmasının heyecanımı ve mutluluğumu arttırdığını belirtmek isterim. Ben her yıl 1 Mayıs’a UİD-DER’le katılıyorum ve her zaman çok heyecanlanıyorum.
- TÜPRAŞ Rafineri'de kendilerine haber verilmeden taleplerinin çok altında zam oranlarına ve 3 yıllık sözleşmeye imza atılmasına tepki gösteren işçiler üretimi durdurarak, yürüyüş yaparak sözleşmeyi protesto etti.
- Hiçbir şey siyaset üstü değildir. Ekmekten suya, yediğimiz peynirin kalitesinden oturduğumuz evin sağlamlığına kadar her şey siyasetin içindedir. İş cinayetlerini “kader” diye yutturanlar, depremleri de “fıtrat” diye anlatıyorlar.
- Toplu İş Sözleşmesi (TİS) sürecinde olan belediyeler ile petrokimya sektöründeki fabrikalarda birer birer grev kararları alınıyor. İzmir’de Narlıdere Belediyesi işçileri grevin ilk gününde kazanım elde ederken Konak Belediyesinde 7 Mayısta grev...
- İşçi sınıfının 8 saatlik işgünü mücadelesi 1889’dan önce başlamıştı. Ancak 1 Mayıs 1889’da, 8 saat çalışma, 8 saat dinlenme ve 8 saat canımızın istediğini yapma talebiyle kitlesel olarak alanlara çıkıldı. 1 Mayıs bu başkaldırının ve daha adil bir...
- Genel-İş Sendikası İzmir 6 Nolu Şubenin örgütlü olduğu Narlıdere Belediyesine bağlı NARBEL’de çalışan işçiler toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine 6 Mayısta greve çıktı. NARBEL işçileri bir müddettir ücretleri eksik ve...
- Bu mektubumda sizlere sınıf temelinde örgütlü olmanın ne demek olduğunu dilim döndüğünce anlatmak istiyorum. Önce kendi deneyimimden, ardından da 1980 öncesi işçi kuşaklarının örgütlü mücadelesinden örnekler vereceğim.
- 15 Nisanda geçirdiği kalp rahatsızlığı nedeniyle 18 gün yoğun bakımda kalan ve 3 Mayısta yaşamını yitiren Sırrı Süreyya Önder on binlerce insan tarafından sonsuzluğa uğurlandı. Siyasi parti yöneticileri, sanatçılar, gazeteciler, Barış Anneleri, Kürt...
- Sırrı Süreyya Önder’i, Sırrı Abimizi kaybettik. O, işçilerin birliği, halkların kardeşliği mücadelesine katkılarıyla hep yaşayacak, yüreğindeki umut ve direncin sembolü olan gülümsemesiyle hep saygı ve sevgiyle hatırlanacak.
- İzmir Konak Belediyesine bağlı MER-BEL’de işçiler toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin tıkanması üzerine 2 Mayısta tam gün iş bıraktı. 31 Mart yerel seçimleri sonrası İzmir Çiğli Belediyesinde tasarruf bahanesiyle işten atılan ve verilen sözlere...
- Dünya işçi sınıfı bu sene de 1 Mayıs’ı baskıcı ve anti-demokratik uygulamaların, işçi sınıfına yönelik saldırıların katlanarak arttığı bir dönemde karşıladı. Öfkesini ve taleplerini tek ses, tek yumruk olup haykırmak isteyen işçi ve emekçiler ABD’...
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs, Türkiye genelinde kitlesel katılımla kutlandı. İstanbul başta olmak üzere birçok kentte alanlara çıkan yüz binlerce işçi ve emekçi, yaşadıkları ekonomik ve siyasal sorunlar...