Buradasınız
Saldırılara Nasıl Karşı Koymalı? Maden-İş Örneği Yol Gösteriyor!

Kavurucu hava sıcaklıklarının etkisiyle bunaltıcı yaz günleri yaşıyoruz. Fakat bu yaz aylarını biz işçi ve emekçiler için çok daha bunaltıcı kılan bir gerçek var: Hızla yoksullaşıyoruz! Asgari ücret 20 Haziranda 11 bin 402 lira olarak belirlendiğinde 482 dolara karşılık geliyordu. Kararın resmi gazetede yayımlandığı 24 Haziranda 451 dolara, bir ay sonraysa 423 dolara kadar geriledi. Siyasi iktidarın büyük bir lütufta bulunuyormuş gibi övünerek açıkladığı zam henüz asgari ücretlinin eline geçmeden eridi gitti. Öte yandan Türk-İş, 31 Temmuzda 4 kişilik bir aile için açlık sınırının 11 bin 658 liraya ulaştığını duyurdu. “İşçiyi enflasyona ezdirmedik” denilerek belirlenen yeni asgari ücret sadece bir ay içinde açlık sınırının altına düştü. Gerçekten baş döndürücü bir hız, öyle değil mi?
Elbette bu koşullarda toplu iş sözleşmeleriyle alınan zamlar da hiçbir yaraya merhem olamadan aynı şekilde eriyip gidiyor. Sendikalı işçilerin ücretleri iyice asgari ücret düzeyine doğru geriliyor. Nitekim Merkez Bankası, yayımladığı bir araştırmayla asgari ücretin hızla yaygınlaşarak “genel ücret” haline geldiğini itiraf etti. Yani yoksulluk sınırı 38 bin liraya dayanmışken genel ücretler bunun üçte biri oranında seyrediyor. Öte yandan vergi dilimleri düşük tutuluyor, kıdem tazminatı tavanı türlü hilelerle düşürülüyor, KDV ve ÖTV oranları rekor düzeyde arttırılıyor. Bu durumda siyasi iktidar çay kaşığının ucuyla verdiğini kısa sürede sanayi tipi kepçeyle geri aldı demek hiç de abartı olmayacaktır. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek göreve geldiği ilk gün, “Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır” demişti. Sermaye sınıfının lügatındaki “rasyonel zemine” dönmenin anlamını hepimiz yaşayarak görüyoruz.
İşçi ve emekçilere bunlar reva görülürken teşvik, ihale, kredi, kamu-özel işbirliği projeleri adı altında tüm kaynaklar sermayeye akıtılmaya, peşkeş çekilmeye devam ediyor! Bunun da adı ekonomiyi korumak ve istikrarı sağlamak oluyor! Gerçek apaçık meydandadır: Ekonomik yıkımın bedeli, krizin faturası işçi ve emekçilere ödettiriliyor. Sermaye sınıfı mükellef Türkiye sofrasında yiyip içiyor, hesabı karnını doyuramayan işçi sınıfına ödetiyor! Grev yasakları, ormanını korumak isteyen köylünün karşısına jandarma çıkarılması, benzin zammını protesto eden çiftçinin tutuklanması gibi türlü siyasal baskılarla bu hesap kabartıldıkça kabartılıyor!
Hal böyleyken cevaplanması gereken soru şudur: İşçi sınıfı bu denli büyük saldırılara neden karşı koyamıyor, neden anlamlı bir yanıt veremiyor? Türkiye sermaye sınıfı nasıl oluyor da başka ülkelerde depremler yaratan bu kapsamlı saldırıları güçlü bir dirençle karşılaşmadan kolaylıkla hayata geçiriyor? İşçi ve emekçilerin yaşamını sarsan yoksullaşma dalgasının hoşnutsuzluk yaratmaması, tepki doğurmaması düşünülemez. Fakat neden hoşnutsuzluk ve tepki anlamlı bir sonuç yaratamıyor? İşçiler, emekçiler zamlara, hayat pahalılığına, düşük ücretlere, haklarının gasp edilmesine karşı hoşnutsuzluklarını çeşitli şekillerde dışa vuruyorlar. Hatta Türkiye’nin pek çok kentinde işçilerin eylemlerle tepkilerini ortaya koyduklarına şahit oluyoruz. Fakat bu eylemler neden büyüyüp yaygınlaşmıyor, etki yaratabilecek, sermaye sınıfının pervasızlığını biraz olsun dizginleyebilecek bir güce ulaşmıyor? Neden parçalı ve dağınık kalıyor?
İşçi Dayanışması’nda pek çok kez bu soruların yanıtları ortaya kondu. Bu topraklarda işçi sınıfı hareketinin gelişmesini geciktiren tarihsel-kültürel arka planın, 1980 askeri faşist darbesinin, mevcut siyasi iktidarın işçileri yapay temellerde bölüp parçalamasının, milliyetçilikle zehirlemesinin etkileri üzerinde duruldu. Fakat yine pek çok kez vurguladığımız gibi bu arka plana rağmen işçi sınıfı çıkışsız değildir. Bu topraklarda sınıf hareketinde 1960’lar ve 70’ler boyunca yaşanan yükseliş hem bu arka planı aşıp geçmenin hem de saldırılara karşı durabilmenin yolunu göstermektedir: Mücadeleci sınıf sendikacılığı anlayışı, güçlü sendikalar, güçlü siyasal örgütler, güçlü işçi sınıfı!
1960’lı ve 70’li yıllar Maden-İş’in bu topraklarda mücadeleci sınıf sendikacılığı anlayışını var ettiği, bu sayede Türkiye işçi sınıfı hareketinin en güçlü olduğu, sermaye sınıfının hem ekonomik hem de demokratik ve siyasal haklara yönelik saldırılarına büyük bir dirençle karşı koyabildiği yıllardı. Çünkü Kemal Türkler ve mücadele arkadaşları Maden-İş’i gerçek bir işçi örgütü haline getirmişlerdi. Devletin ve patronların güdümündeki Türk-İş’in, işçi sınıfının genel çıkarlarına aykırı sendikal çizgisini reddetmiş ve 1967’de, mücadeleci bağımsız sınıf sendikacılığı yolunda DİSK’in kurulmasına önayak olmuşlardı. Maden-İş, DİSK’in temel direğiydi. Kemal Türkler, Maden-İş’in kapılarını mücadeleci, devrimci işçilere, sosyalistlere açtı. Maden-İş bu sayede Maden-İş oldu ve sınıf hareketinin önünü açtı. İşçi sınıfı güçlendikçe Maden-İş, Maden-İş güçlendikçe işçi sınıfı güçlendi.
Maden-İş, işçiler için büyük bir çekim merkeziydi. Toplantıların, tartışmaların yürütüldüğü, eğitimlerin yapıldığı, yeni örgütlenmelerin planlandığı, sorunların konuşulduğu gerçek bir sınıf örgütüydü. Maden-İş’e bağlı işyerlerinde düzenli olarak gerçekleştirilen eğitimlerde işçiler, işçi sınıfının tarihini, patronlar sınıfına karşı mücadelelerini, haklarını, siyasal çıkarlarını öğreniyorlardı. Bilinçlenen işçiler siyasal örgütlerinde de yer alıyor, aktif biçimde mücadeleye atılıyor, yeni işçileri mücadeleye kazanıyorlardı. Güçlerinin nereden geldiğini ve birleşince neleri başarabileceklerini kavrayan Maden-İş’li işçiler öğrendiklerini kendi işyerlerinden başlayarak hayata geçiriyorlardı. Toplu sözleşme süreçleri tüm bölüm ve ünitelerde bir araya gelen işçilerin taleplerini birlikte belirlemesiyle, bu talepleri için bir mücadele hattı çizmesiyle başlıyordu ve bu yöntem fabrikadan fabrikaya, sektörden sektöre yayılıyordu. Farklı işkollarından sendikalar 70’li yıllarda toplu sözleşme süreçlerinde Maden-İş’le birlikte hareket ediyor, birleşik, güçlü bir sınıf görüntüsü ortaya çıkıyordu.
İşçiler Maden-İş’in başını çektiği mücadelelerde sınıfsal temelde bilinçleniyor, tabandan başlayarak örgütleniyor, gerçek bir güç haline geliyordu. Maden-İş’in başkanı Türkler, sömürücü patronların karşısında eğilip bükülen, kendini ücret ve işkolu sendikacılığıyla sınırlayan bürokrat sendikacılardan değildi. İşçilerle kader ve ruh birliği içindeydi. Bu durum işçilerde sendikalarına karşı büyük bir güven yaratıyor, Maden-İş’in çağrıları işçilerde karşılık buluyor, işçiler en keskin mücadelelere en gözüpek biçimde atılıyorlardı. Bu toprakların işçileri Türkiye işçi sınıfı olarak birleşiyor, sermaye cephesinin karşısında işçi sınıfı cephesi olarak konumlanıyordu. DİSK çatısı altında sadece ekonomik haklarını değil demokratik ve siyasal haklarını da savunuyorlardı. Hükümetlerin, iktidarların karşısına dikiliyor, hesap soruyor, topluma öncülük ediyorlardı.
Dönelim günümüze… İşçi sınıfının mücadele örgütleri olması gereken sendikalar, sendikaları arpalıkları olarak gören bürokrat sendikacılar tarafından ele geçirilmiş durumda. Bu bürokratlar işçi sınıfının çözüm bekleyen ağır sorunları karşısında dostlar alışverişte görsün kabilinden, göstermelik basın açıklamaları yapmakla yetiniyorlar. Sendikalara siyaset sokmamak adına sendikaların kapılarını burjuva siyasetine sonuna kadar açarken mücadeleci sınıf sendikacılığı anlayışını, işçi sınıfının siyasetini savunan işçileri düşman olarak görüyorlar. Bilinçli, mücadeleci işçileri işyerlerinden attırmak için patronlarla işbirliği yapmaktan bile çekinmiyorlar. Tıpkı siyasi iktidarın yaptığı gibi fabrikalarda, grev ve direniş yerlerinde işçileri bölüp parçalayarak yönetmeye ve koltuklarını korumaya çalışıyorlar. Bu anlayışın Maden-İş’in ve Kemal Türkler’in sendikacılık anlayışıyla uzaktan yakından ilgisi yoktur ve işçilerde güven yaratması, işçilere cesaret vermesi mümkün değildir. Türkiye işçi sınıfının karşı karşıya bulunduğu saldırıları göğüsleyememesinin temel nedeni budur.
O halde sermaye sınıfının saldırılarına karşı koyabilmek için önce yolumuzun üstündeki ilk engeli kaldırmak zorundayız. Sendikalarımızı ayağa dikmek için uzlaşmacı, bürokratik sendikal anlayışla mücadele etmeliyiz. Kemal Türkler’in ve Maden-İş’in temsil ettiği mücadeleci sınıf sendikacılığı anlayışını yeniden hâkim kılmalıyız. İşçiler olarak işyerlerinden başlayarak örgütlenme, sermaye sınıfına karşı mücadelenin önünde engel teşkil eden uzlaşmacı sendikal anlayışı aşarak sendikalarımıza sahip çıkma, onları gerçek birer mücadele örgütü haline getirme görevi önümüzde duruyor.
- Yıkanan Eller, Hayatları Kurtulan Anneler ve Geleceğimiz
- Mücadele Geleneğimizin İzinde: Bayrak Elden Ele
- En Büyük Engelimiz Kapitalizmdir
- “Ekonomi Tıkırında” Masallarına Devam!
- Grev Hakkımıza Sahip Çıkalım!
- Mücadele İçinde Dönüşenler: Derby’den 15-16 Haziran’a!
- Kurtuluş Ellerimizde, Örgütlü Gücümüzde!
- İşçi Dayanışması 206. Sayı Çıktı!
- Sabırla, İnatla, İnançla: Sıra Bize de Gelecek!
- Tarihin Tekerleğini Geriye Çevirmek İsteyenler
- Kasırgalar Kimleri Vuruyor?
- ABD’den Türkiye’ye Ülkeyi Şirket Gibi Yönetenler
- Gençliğe Çağrı: Bize Kılavuz Gerek!
- Anna’nın Annesi ve Anneler Günü
- Baskılara, Zorbalığa, Sömürüye, Emperyalist Savaşa Karşı Umut Örgütlü Mücadelede!
- İşçi Dayanışması 205. Sayı Çıktı!
- “Kıyamet Sığınakları” ve Bizim Sığınağımız
- Bu Kadar Çok Parayı Nereden Buluyorlar?
- “Çingene Kızı” ve İşçi Sınıfının Birliği
- Nefes Almak İçin…
- Yıkanan Eller, Hayatları Kurtulan Anneler ve Geleceğimiz
- Mücadele Geleneğimizin İzinde: Bayrak Elden Ele
- En Büyük Engelimiz Kapitalizmdir
- Grev Hakkımıza Sahip Çıkalım!
- Mücadele İçinde Dönüşenler: Derby’den 15-16 Haziran’a!
- Kurtuluş Ellerimizde, Örgütlü Gücümüzde!
- Sabırla, İnatla, İnançla: Sıra Bize de Gelecek!
- Tarihin Tekerleğini Geriye Çevirmek İsteyenler
- Kasırgalar Kimleri Vuruyor?
- ABD’den Türkiye’ye Ülkeyi Şirket Gibi Yönetenler
- Gençliğe Çağrı: Bize Kılavuz Gerek!
- Anna’nın Annesi ve Anneler Günü
- Baskılara, Zorbalığa, Sömürüye, Emperyalist Savaşa Karşı Umut Örgütlü Mücadelede!
- “Kıyamet Sığınakları” ve Bizim Sığınağımız
- Bu Kadar Çok Parayı Nereden Buluyorlar?
- “Çingene Kızı” ve İşçi Sınıfının Birliği
- Nefes Almak İçin…
- Engelli de Saralı da Olsa Çalışacak!
- 1 Mayıs: Gün Gelir Zorbalar Kalmaz Gider!
- Uçurumun Kenarından Özgürlüğün Dünyasına
Son Eklenenler
- Modern tıbbın temel kurallarından biri elleri çok iyi yıkamak, el hijyenine dikkat etmektir. Peki, el yıkamanın bile geçmişte mücadele konusu olduğunu biliyor muydunuz? Ignaz Semmelweis, 1840’lı yılların sonunda, Viyana’daki bir kadın doğum...
- Hayat pahalılığı ve yüksek enflasyon karşısında işçi ücretleri erimeye devam ederken kamudan özel sektöre işçiler, düşük ücretlere karşı mücadele ediyor. Harb-İş Sendikası, 11 Temmuzda Ankara’da basın açıklaması yaparak sefalet zammı dayatmasına...
- Kamu çerçeve protokol süreci uzadıkça uzuyor. Savunma sanayi sözleşmesi hakem heyetine gönderildi. Diğer işkolları ise 3. teklifi bekliyor. Kamu çerçeve protokolü kamu işçilerinin asgari ücretini belirleyen bir protokoldür. Nisan 2024’te Anayasa...
- İspanya’nın Cadiz kentinde 23 Hazirandan bu yana süresiz grevde olan metal işçileri, 8 Temmuzda eylemlerini sonlandırdılar. Yetkili sendika UGT sendikasının işverenle imzaladığı ön anlaşmayı kabul etmeyen yaklaşık 30 bin metal işçisi, 18-19...
- 600 binden fazla kamu işçisini ilgilendiren Kamu Çerçeve Protokolü (KÇP) görüşmelerinde siyasi iktidarın dayattığı düşük zam oranları sağlık işçileri tarafından “sefalet dayatması” olarak değerlendiriliyor. Yüksek enflasyon ve ağır vergi yükü...
- Gebze Sendikalar Birliği, geçtiğimiz hafta İsrail’in Filistin’deki zulüm ve katliamını protesto etmek için bir eylem organize etti. Biz de UİD-DER’li işçiler olarak, zulme uğrayan Filistinli işçi ve emekçilerin haklı mücadelesine destek olmak için...
- 9 Temmuzda Hindistan genelinde milyonlarca işçi, emekçi, çiftçi ve genç, Modi hükümetinin işçi düşmanı politikalarına karşı ülke çapında greve çıktı. Kentlerden köylere, fabrikalardan tarlalara kadar yaşamı durduran dev grev, Hindistan’daki tüm...
- Annem, ablamla birlikte dördüncü katta oturur. Sokağa inmez ama mahallede, köyde, Almanya’daki akrabalarda ne olup bittiğini mutlaka bilir. Evden her çıktığımda balkonundadır. Selamlaşır, iki laf ederiz. Başımda bazen UİD-DER yazılı kırmızı şapkam,...
- Karanlık ve aydınlık… Ölüm ve yaşam… Emek ve sermaye… Sonsuz evrenimizde her şey karşıtıyla birlikte var. Sömürü ve zulüm varsa isyan da var. Sınır, din dil, ırk farkı tanımadan dünya meydanlarında tek ses tek yürek olan işçiler, işçi sınıfımız var...
- Emperyalist savaşın alevlerini büyüten, milyonlarca masum insanı, doğayı katleden, kentleri yok eden egemenler ne yaparlarsa yapsınlar emekçilerin birbirleriyle dayanışmasının önüne geçemiyorlar. İşçi ve emekçiler fabrikalardan limanlara,...
- İzmir Büyükşehir Belediyesi grevinde yaşananlar hakkında Marksist Tutum’da bir makale okudum. Tam da içimden geçenleri, cümlelere dökemediklerimi noktasına virgülüne kadar yansıtan bir yazıydı. Konuyu derinlemesine ele alan bu yazı her mücadelede...
- Zeytinlik alanları maden ve enerji işletmeciliğine açacak yasa teklifine karşı tepkiler sürüyor. Çeşitli illerden Ankara’ya gelen köylüler, talan yasasına karşı TBMM yakınında bulunan Cemal Süreya Parkı’nda direniş nöbetindeler.
- Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihinde önemli mücadeleler, dönemeç noktaları vardır. 1970 Haziran’ı bu tarihte önemli bir yere sahiptir. Bugün halen aşılamamış bir zirve olan 15-16 Haziran direnişi sürecinde, işçi sınıfı yapay kutuplaştırma...