Buradasınız
Senin Memleket Nere?

Herkesin dilinde olan basit, masum bir soru… Ama aynı zamanda soranın da cevaplayanın da belli düşünce kalıplarına hapsolduğunu gösteren bir soru: Senin memleket nere? Fabrikada yeni işe başlayan birine, sokakta, otobüste, parkta tanıştığımız birine neredeyse isminden önce sorduğumuz bu soru nasıl bir ülkede yaşadığımıza dair önemli ipuçları veriyor.
Geçmişten farklı olarak Türkiye’de nüfusun büyük çoğunluğu bugün kentlerde yaşıyor. Çünkü kapitalizmin gelişmesiyle birlikte kentlere doğru yoğun bir göç yaşandı. Doğup büyüdükleri köy ve kasabalardan kopup büyük sanayi kentlerine gelen emekçi kitleler güvenebilecekleri, tutunabilecekleri bir dal arayışına giriyorlardı. Kent yaşamına henüz alışmadıkları o yıllarda insanlar tanıyıp bildikleri memleketlileriyle yan yana olmaya çalışıyor, kendilerini öyle güvende hissediyorlardı. Farklı bölgelerden gelen insanları ise tanımaya çalışıyorlardı. Her memleketin insanı farklı bir kültürle, farklı ortak özelliklerle yetiştiğinden “memleket nere?” sorusu insanları tanımanın da bir yoluydu. Elbette bu durum son derece normaldi.
Zaman akıp geçti ve o günden bugüne çok şey değişti. Kentlerin demografisi değişti, birkaç kuşak dedelerinin memleketinde değil, kentlerde doğup büyüdü. Kentler neredeyse birbirinin aynısı haline geldi. İşçiler, emekçiler olarak benzer mahallelerde yaşıyoruz, benzer yerlerde, benzer koşullarda, benzer ücretlerle çalışıyoruz. Benzer alışkanlıklara sahibiz, benzer sorunlar yaşıyoruz. Benzer alanlarda sosyalleşiyoruz. Aynı marketlerden aynı ürünleri alıp tüketiyor, aynı televizyon programlarını izliyor, aynı haber programlarına, reklamlara maruz kalıyoruz. Cep telefonlarında aynı sosyal medya platformlarında vakit geçiriyor, aynı oyunları oynuyoruz. Çocuklarımızı aynı parklara götürüyoruz… Yani işçi ve emekçiler olarak hangi memleketten olursak olalım artık aynı havayı soluyor, aynı ekmekle doyuyor, aynı kültürle yoğruluyoruz. Dedelerimizin, babalarımızın memleketi ne olursa olsun aynı işyerlerinde, aynı fabrikalarda çalışan, aynı emekçi mahallelerinde yaşayan insanlar olarak aramızdaki kültürel, geleneksel farklılıklar azalıyor, sınıfımız, sınıfsal kimliğimiz öne çıkıyor, birlikte hareket etmeye, dayanışmaya ihtiyacımız büyüyor.
Mesela deprem, sel, yangın gibi kitlesel ölümlere neden olan felaketler karşısında memleketimize bakmadan yan yana gelmeye çalışmıyor muyuz? Akbelen’de ormanın talan edilmesine, İliç’te, Amasra’da gerçekleşen iş cinayetlerine sadece o yörede oturanlar mı ses çıkarıyor? Belki yolumuzun hiç düşmeyeceği bir kentte doğanın yağmalanması, akarsulara barajlar inşa edilmesi, zeytinliklerin sökülüp maden ocağı yapılması bizi de etkilemiyor mu? Sorunlarımız memleket sınırlarını çoktan aştı. Bir emekli Muş’ta da Trabzon’da da aynı maaşı alıyor. Gebze’deki bir işçi ile Erzincan’daki bir işçi aynı vergi sorunuyla karşı karşıya kalıyor. Sefalet çukuru büyüdü, ekonomik yıkım herkesin derdi oldu. Böylece birbirinden ayrı sandığımız kaderimiz doğup büyüdüğümüz memleketin sınırlarını aştı, birleşti.
Yaşam ve çalışma koşulları aynı olanların birbirinden çok farklı bir kültürle şekillenmesi, düşünmesi, davranması mümkün değildir. Sorunları, ihtiyaçları, hatta dertleri aynı olan işçi ve emekçilerin birbirinden farklı davranmasının kime yararı var? Demek ki mesele memleketlerimizin farklı olup olmaması değil yaşam biçimimizin farklı olup olmadığıdır. Memleketleri ne olursa olsun patronlar, kapitalist egemenler bizden farklı yaşıyorlar çünkü onlar ayrı bir sınıf teşkil ediyorlar. Biz işçileri sömüren, sırtımızdan zenginlik biriktiren bir sınıf! Memleketi neresi olursa olsun işçiler benzer koşullarda yaşıyorlar çünkü bizler de ayrı bir sınıfız.
İnsanları memleketlerine göre değil bizim sınıfımızdan olup olmadıklarına göre ayırmalıyız çünkü karşımızdaki patronlar sınıfı da bizi memleket ayırmadan sömürüyor. Bir sınıf olarak memleketimize bakmaksızın hepimizi ücretli köleliğe mahkûm ediyorlar. Bu sömürüye karşı milyonlarca işçi ve emekçi olarak sınıf örgütlerimizde bir araya gelerek mücadelenin bir parçası olmalıyız. Sendikalar ve mücadeleci işçi örgütleri memleket ve etnik köken ayrımı yapmadan ortak talepler etrafında bir araya gelebileceğimiz, örgütlenebileceğimiz ve güçlenerek ortak mücadelemizle haklarımızı kazanıp yaşamı değiştirebileceğimiz araçlarımızdır. Doğup büyüdüğümüz yer neresi olursa olsun sırtımızı işçi örgütlerimize dayamalı ve sınıf kardeşlerimizle bir olmalıyız.
- Aşçı ya da Doktor… Çocuklarımız Ezilmekten Nasıl Kurtulur?
- Söyleyecek Sözümüz, Verecek Hesapları Olmalı
- Gazze ve İnsanlığın Onur Mücadelesi
- Bizi Güçlü Kılan Birlik ve Dayanışmadır!
- Emekten Yana Bir Bilim İnsanı: Alice Hamilton
- Kölelerin İsyanı, Ücretli Kölelerin Gücü
- İşçi Dayanışması 208. Sayı Çıktı!
- Brecht ve İşçiler İçin Sanat
- Örgütlü Olamayan Ucuz İşgücü Olur
- Komşunun Evi Yanarken…
- İşçi Gençlik Patronların Kölesi Olmayacak
- On Depo Benzin İle Ölçülen Emek
- Yaşadığımız Çağın Sorumluluğunu Almak, Guido Gibi Olmak!
- “Greve Çıktık, Elimize Ne Geçti?”
- Sağlıksız Bir Sağlık Anlayışı
- Kim Bu Herkes?
- Zeytin Ağacına Bile Düşmanlar!
- Sorunlarımızı Aşmak İçin Birlik Olmaya İhtiyacımız Var!
- İşçi Dayanışması 207. Sayı Çıktı!
- Yıkanan Eller, Hayatları Kurtulan Anneler ve Geleceğimiz
- Emekten Yana Bir Bilim İnsanı: Alice Hamilton
- Kölelerin İsyanı, Ücretli Kölelerin Gücü
- Komşunun Evi Yanarken…
- Yaşadığımız Çağın Sorumluluğunu Almak, Guido Gibi Olmak!
- “Greve Çıktık, Elimize Ne Geçti?”
- Kim Bu Herkes?
- Sorunlarımızı Aşmak İçin Birlik Olmaya İhtiyacımız Var!
- Yıkanan Eller, Hayatları Kurtulan Anneler ve Geleceğimiz
- Mücadele Geleneğimizin İzinde: Bayrak Elden Ele
- En Büyük Engelimiz Kapitalizmdir
- Grev Hakkımıza Sahip Çıkalım!
- Mücadele İçinde Dönüşenler: Derby’den 15-16 Haziran’a!
- Kurtuluş Ellerimizde, Örgütlü Gücümüzde!
- Sabırla, İnatla, İnançla: Sıra Bize de Gelecek!
- Tarihin Tekerleğini Geriye Çevirmek İsteyenler
- Kasırgalar Kimleri Vuruyor?
- ABD’den Türkiye’ye Ülkeyi Şirket Gibi Yönetenler
- Gençliğe Çağrı: Bize Kılavuz Gerek!
- Anna’nın Annesi ve Anneler Günü
- Baskılara, Zorbalığa, Sömürüye, Emperyalist Savaşa Karşı Umut Örgütlü Mücadelede!
Son Eklenenler
- İzmir’den İstanbul’a belediye çalışanları, ücretlerinin geç veya eksik ödenmesi, tazminatlarının ve yan haklarının ödenmemesi nedeniyle çeşitli eylemler yapıyor. Evlerini geçindirmekte zorlanan emekçiler, alacaklarının bir an önce ödenmesini talep...
- 600 bin kamu işçisini ilgilendiren Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü (KÇP) süreci, kamu işçilerinin taleplerinin görmezden gelinerek sefalet zammına imza atılmasıyla sonuçlandı. Harb-İş İstanbul Şube Başkanı Murat Yalçınkaya ile Kartal...
- Grev yerindeki bir sohbet sırasında bir işçi kardeşimiz çocuğunun aşçılık bölümünü seçtiğini anlatırken bu durumun onu üzdüğünü şu sözlerle dile getirmişti: “Biz istedik ki bizim gibi işçi olmasın, mühendis olsun, doktor olsun, ezilmesin. Ama olmadı...
- Biz Gebze’den bir grup UİD-DER’li işçi olarak Omsa Metal direnişini ziyaret ettik. Direnişçi işçilerle sorunlarımız üzerine sohbet ettik.
- Kapitalist sistemin tarihsel krizi, siyasi iktidarın sermaye sınıfının çıkarlarına göre yürüttüğü politikalar biz emekçileri derinden etkiliyor. Açlık sınırı altında kalan sefalet ücretlerine mahkûm edilmiş durumdayız. Bizler insanız, sadece...
- Metal işkolunda grup toplu iş sözleşmesi yaklaşıyor. Bu sözleşme MESS ve metal işkolunda örgütlü bulunan Birleşik Metal-İş, Türk Metal ve Çelik-İş sendikaları arasında gerçekleşecek. Biz işçiler bir araya geldiğimizde futbol üzerine konuşur, sohbet...
- BM destekli Entegre Gıda Güvenliği Aşaması Sınıflandırması (IPC), Gazze’de yaklaşık 500 bin kişinin yaşadığı yerleşim bölgesinde kıtlık ilan etti. Gazze’de açlıktan ölenlerin sayısı her geçen gün artıyor. İsrail’in uyguladığı bu soykırımı protesto...
- Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu, taleplerini iletmek için 22 Ağustosta konfederasyon genel merkez binası önünde toplanarak Cumhurbaşkanlığına yürümek istedi. Kamu emekçilerinin yürüyüşü polis tarafından engellendi. Emekçiler sendika binası önünde...
- Hatay’dan İstanbul’a emekçiler rant uğruna evlerinden, tarım arazilerinden, geçim kaynaklarından ediliyorlar. Hatay Samandağ’da gece vakti alınan acele kamulaştırma kararıyla arazilerine giren ve narenciye ağaçlarını söken iş makinelerini durduran...
- Türkiye’de sayıları 16 milyona yaklaşan emeklilerin büyük bölümü, açlık sınırının altında maaşlarla yaşamaya çalışıyor. Yaşlılık dönemlerini huzur içinde geçirmesi gereken emekliler; temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor, kiralarını ödeyemiyor,...
- Jack London’ın 1900’lü yılları resmettiği “Uçurum İnsanları” kitabını geçtiğimiz günlerde, arkadaşlarla birlikte okuduk. Yaşadığımız bazı şeyler nasıl da bu kitapta anlatılanları çağrıştırıyor.
- Hüzünlüsün, biraz durgun, biraz da dalgınsın kardeşim./ Evet ve tabii olmadan, hayat zor bizim için./ Her gün, günün en aydınlık, en sıcak, en soğuk, en kıpır kıpır saatinde/ Kapanmak dört duvar arasına, esaret saatlerine mahkum ve mecbur olmak...
- Siyasi iktidarın “aile yılı” ilan ettiği 2025’te nice ailenin ocağına ateş düştü, düşmeye de devam ediyor. Ocak ayında meydana gelen ve 78 kişinin hayatını kaybettiği Kartalkaya’daki otel yangını felaketiyle başladı yeni yıl. Ama bu felaket ne ilkti...