Buradasınız
Sermayenin ve İktidarın Saldırılarına Birlikte Karşı Duralım!
İşçiler, emekçiler, kardeşler!
2018’den bu yana uçurumdan aşağı yuvarlanan Türkiye ekonomisi adeta üstümüze çöktü. Hayat pahalılığı öyle bir noktaya ulaştı ki aldığımız ücretten hiçbir şey anlamaz olduk! Ay sonunu nasıl getireceğimizi düşüne düşüne içimiz kararıyor.
2019’dan bu yana enflasyon hızla tırmanıyor, ücretlerimiz eriyor, alım gücümüz düşüyor. Fakat son iki yılda enflasyon öyle bir hal aldı ki market raflarında etiketler günlük değişir oldu. Pazarcılar tezgâhlarındaki sebze-meyvelerin fiyatını yazmaya utanır, yarım kilonun, tanenin fiyatını yazar oldu. Pazara, markete gitmek artık gözümüzü fena halde korkutuyor. Mutfaklarımızda yangın var! Öte yandan İstanbul başta olmak üzere tüm kentlerde ortalama kiralar asgari ücret seviyesini yakaladı. Mazotun, benzinin litresi rekorlar kırıyor. Toplu taşımaya gelen zamlar neredeyse evden dışarı çıkmayı lüks haline getirdi. Kış gelmeden faturalar, okullar açılmadan eğitim masrafları aileleri kara kara düşündürmeye başladı…
Bizim durumumuz buyken siyasi iktidar, ekonomik sorunların ha bugün ha yarın çözüleceğini, hep birlikte düze çıkacağımızı iddia ediyor. İktidarın emrindeki TÜİK, gerçek enflasyon oranlarını gizlemek için türlü hilelere, oyunlara başvuruyor. Ama yalanlar, hileler iliklerimize kadar hissettiğimiz gerçekleri karartmaya yetmez. Hepimiz biliyoruz ki bizi daha da zorlu zamanlar bekliyor.
Nitekim daha önce market arabasını önüne katıp alışveriş yaparak fiyatların ne kadar uygun olduğunu göstermeye çalışan Erdoğan, bugünlerde “halkımızın bizar olduğu” yani bıkıp usandığı hayat pahalılığı sorunundan bahseder oldu. Daha düne kadar Türkiye’nin “şahlanma ve atılım dönemini” yaşadığından, tez zamanda refah ve zenginliğe ulaşacağımızdan bahseden iktidarın bugün ağız değiştirmesi boşuna değildir. Peki, halkı canından usandıran hayat pahalılığının sorumlusu kim? Hayat pahalılığıyla mücadele ettiğini söyleyen iktidar doğruyu söylüyor mu?
Kardeşler,
İktidar yıllardır sorunlarımızın geçici olduğu masalları anlatıyor, sabretmemizi, dişimizi sıkmamızı istiyor. Peki, gerçekte ne oluyor? Enflasyon, hayat pahalılığı, yoksulluk kalıcılaşıyor. Borç yükümüz büyüyor, geçinebilmek için fazla mesailer, ek işler yetersiz, çalışma koşullarımız katlanılmaz hale geliyor. Çünkü mevcut siyasi iktidar, yıllardır Türkiye’yi ucuz işgücü cenneti yapmaya, patronlar sınıfının kârını büyütmeye, sınırsız zenginleşmeye, yağmaya odaklanmış durumdadır. İşçi ve emekçileri yoksulluğa sürükleyen politikalar izlemekte, yarattığı ekonomik yıkımın bedelini de yine işçi ve emekçilere ödetmektedir. Nasıl mı?
Türk-İş, Ağustos ayında 4 kişilik bir ailenin açlık sınırının 12 bin 198 liraya, yoksulluk sınırınınsa 39 bin 733 liraya yükseldiğini açıkladı. 2024’e kadar geçerli olan asgari ücretse 11 bin 402 lira. Yani işçiler sadece yoksullukla değil açlıkla boğuşuyor. Ama siyasi iktidar “enflasyonla mücadele” adı altında 2024’le birlikte asgari ücrete yılda iki yerine bir kere zam yapmayı, böylelikle asgari ücretlilerin yanı sıra tüm toplu sözleşme zamlarını da düşük tutmayı planlıyor. İşçiler için bu saldırının anlamı açık değil midir?
Öte yandan ücretlerimize zam geldiğinde gelir vergisi dilimleri aynı oranda yükseltilmiyor, bilinçli olarak düşük tutuluyor. Ücretlerimizden doğrudan kesilen gelir vergisi sinsi yöntemlerle arttırılıyor. Kâr rekorları kıran patronlara vergi muafiyeti getirilirken bizim zaten düşük olan ücretlerimizden alınan verginin yükseltilmesi adil midir?
7 Temmuzda yüzde 8 olan KDV oranı yüzde 10’a; yüzde 18 olan KDV oranı ise yüzde 20’ye yükseltildi. Sabun, bebek bezi, tuvalet kâğıdı gibi kimi temel ürünlerde KDV yüzde 8’den yüzde 20’ye çıkarıldı. Ardından akaryakıtta ÖTV vergisi arttırıldı, harçlar yükseltildi. Peki, pırlantadan, elmastan, lüks yatlardan ÖTV almayan devletin çiftçinin mazotundan, toplu taşımada kullanılan benzinden aldığı vergiyi arttırmasının anlamı nedir? Zengin patronlarla yoksul işçi ve emekçilerin tükettikleri ürünlere aynı oranda KDV ödemesi hakkaniyetli midir?
Siyasi iktidar bir soygunu da kıdem tazminatını fiilen gasp ederek yapıyor. Kıdem tazminatına tavan uygulaması getirilen 12 Eylül darbesinden bugüne kıdem tazminatı tavanı asgari ücretin 7,5 katından 1,75 katına kadar geriledi. En yüksek devlet memurunun emeklilik ikramiyesine karşılık gelen kıdem tavanı AKP iktidarı döneminde kamu çalışanlarının ücretlerinin iyice düşürülmesi nedeniyle adeta kuşa döndü. Eski kuşak işçilerin ev alabildiği kıdem tazminatının bu iktidarın tavan oyunuyla tırpanlanıp fiilen yok edilmesi bize ne anlatır?
Tüm bunlar işçi sınıfına yönelik apaçık yoksullaştırma politikaları değilse nedir? Bütçede oluşan yüz milyarlarca liralık açığı kapatmak için işçi ve emekçilerin kursağındaki lokmaya göz dikmek ekonomik yıkımın bedelini işçiye ödetmek değil midir? “Rasyonel politikalara dönüş” adı altında ekonomik yıkımın faturası işçiye kesilirken sermaye sınıfını sınırsızca kayırmak neyin rasyonelliğidir?
İşçi kardeşler,
Yeni açıklanan sendikalılık oranlarının da gösterdiği gibi aslında en temel sorunumuz, örgütsüzlük! Sermaye sınıfı biz işçilerin örgütsüzlüğünden istifade ederek adeta köpeksiz köyde değneksiz geziyor. İşçilere kölece çalışma koşullarını dayatıyor. Bu koşullarda iktidar yoksulluğu, hayat pahalılığını, iş cinayetlerini, depremi, seli kaderle, fıtratla, dış güçlerle açıklayıp sorumluluğu üzerinden atıyor. İstihdamı korumak bahanesiyle patronlara kredi kolaylığı getiriyor, teşvik desteği veriyor, sayısı 10 milyonu aşan işsizlerden esirgediği İşsizlik Sigortası Fonunu patronlara peşkeş çekiyor. Kur korumalı mevduat gibi uygulamalarla zenginleri daha da zengin ederken, kamu kaynaklarını sermaye sınıfına akıtırken, sıra emekliye, işçiye, emekçiye gelince “kaynak yok” diyor.
Aynı iktidar bu haksızlıklara itirazımızı boğmak için elinden geleni yapıyor, demokratik ve siyasal haklarımızı ortadan kaldırıyor. Yapay kutuplaştırma politikalarıyla emekçileri Kürt Türk, Alevi Sünni, AKP’li CHP’li diye bölerek, birbirine düşürerek kendisinin ve sermaye sınıfının hoşuna gitmeyen her şeyi kolaylıkla yasaklıyor. Grevleri yasaklarla, işçi eylemlerini, direnişlerini polis şiddetiyle bastırmaya çalışan, hak arayan işçilerin önüne barikatlar diken, mücadeleci işçi ve sendikacıları gözaltına aldırıp tutuklatan bu iktidar değil midir? Ormanını, toprağını, deresini korumak isteyen emekçileri düşman gören, benzin zammını, elektrik kesintisini protesto eden emekçileri cezalandıran bu iktidar değil midir? İşçilerin zam talebini reddeden, işçileri işten atmakla cezalandıran kibirli patronları “hayırsever”, “baba” ilan eden bu iktidarın temsilcileri değil mi?
Kimden yana olduğunu her fırsatta gözümüze sokan, işçi ve emekçi düşmanlığında sınır tanımayan ama her seçimde, her dönemeçte, her hamlesinde emekçilerden destek isteyen bir iktidar var karşımızda. Bu iktidarın “sorunları yine biz çözeriz” demesi büyük bir aldatmacadan başka bir şey değildir. Sorunun kaynağı olanlar sorunları çözemezler. Dert de derman da bizdedir, kendi ellerimizdedir. Ama kangrenleşen sorunlarımızı çözemiyorsak, sermayenin ve iktidarın saldırılarına karşı koyamıyorsak olaylara kendi sınıfımızın penceresinden bakamadığımız içindir. Aramızdaki ayrı gayrılığı bir kenara koyup kendi sınıfımızın saflarında, kendi sınıfsal taleplerimiz etrafında bir araya gelemediğimiz içindir. Toplumu saran kasvetli ve boğucu atmosferin nedeni de budur.
İşçiler, emekçiler, kardeşler,
Bugün Türkiye’nin dört bir yanında, her sektörden işçiler eylemlerle, direnişlerle, iş bırakarak ücretlerini yükseltmek, çalışma koşullarını düzeltmek için mücadele ediyorlar. İşyerlerinde baskılara son verilmesi için, sendikalı olarak çalışmak için mücadele ediyorlar. Çok açık ki bu mücadeleyi aslında sadece kendi patronlarına karşı değil bir bütün olarak sermaye sınıfına ve siyasi iktidara karşı veriyorlar. Ama ne yazık ki bu mücadeleler örgütsüzlük koşullarında parçalı, dağınık ve cılız kalıyor, gerektiği ölçüde etki yaratamıyor. Çoğu kez anlamlı kazanımlarla sonuçlanamıyor. Peki, bu mücadeleler birleşirse, işçiler aynı hedefler doğrultusunda dayanışma ve birlik içinde hareket ederse? Bu durumda işçi sınıfı olarak önüne geçilemez bir güç olacağımız, saldırılara karşı durabileceğimiz, haklarımızı koruyabileceğimiz açık değil mi?
O halde mücadele örgütümüz UİD-DER’in çağrısına kulak verelim, işyerlerimizde, sendikalarımızda, mücadele alanlarında bir araya gelelim, sermayenin ve iktidarın saldırılarına birlikte karşı duralım.
- Onlar “Kazanalım” Dedikçe Biz Kaybediyoruz
- Ekranlar ve Çocuklarımız
- Suriyeliler Geri Dönecek mi?
- Asgari Ücret Nasıl Yükseltilir?
- Kumarla Köşeyi Dönenler Neye Dönüyor?
- İşçi Sınıfının Ortak Mücadele Dili: GREV!
- Umudumuzu ve Direncimizi Güçlendirelim, Mücadelemizi Büyütelim!
- İşçi Dayanışması 201. Sayı Çıktı!
- Zeytinyağı, Margarin, Süt Tozu
- Toplumsal Sorunların Bireysel Çözümü Mümkün mü?
- Gelişen Ufkumuz, Değişen Dünyamız
- Köşemize Çekilmiyoruz, Emekçi Gençlik Köşemizle Güçleniyoruz!
- Her Şeyi Paraya Bağlayanlar Kim?
- Devlet Bütçesi Kimin Bütçesi?
- İşçilerin Tek Çıkış Yolu Birlik, Dayanışma ve Mücadeledir!
- İşçi Dayanışması 200. Sayı Çıktı!
- Muhammed Ali’nin Haykırışı ve Gerçek Düşmanlar
- Kapatılan Ocakların Susmayan Bandosu
- Umut Sende Bende Bizde...
- “Ne Olacak Bu Memleketin Hali?”
- Onlar “Kazanalım” Dedikçe Biz Kaybediyoruz
- Asgari Ücret Nasıl Yükseltilir?
- Kumarla Köşeyi Dönenler Neye Dönüyor?
- Umudumuzu ve Direncimizi Güçlendirelim, Mücadelemizi Büyütelim!
- Zeytinyağı, Margarin, Süt Tozu
- Toplumsal Sorunların Bireysel Çözümü Mümkün mü?
- Her Şeyi Paraya Bağlayanlar Kim?
- Devlet Bütçesi Kimin Bütçesi?
- İşçilerin Tek Çıkış Yolu Birlik, Dayanışma ve Mücadeledir!
- Muhammed Ali’nin Haykırışı ve Gerçek Düşmanlar
- Kapatılan Ocakların Susmayan Bandosu
- Umut Sende Bende Bizde...
- “Ne Olacak Bu Memleketin Hali?”
- Anastasya, Dilan ve Hafızamız
- İşçilerin Birliği ve Dayanışması Güçlendikçe Umut da Büyür!
- Gerçek Adalet Mücadelemizle Gelir
- Özgür Olmak Demek…
- Hangisi Daha Zor?
- Yiyorlar, İçiyorlar Hesabı Bize Ödetiyorlar
- 2025, 2024’ten Daha mı İyi Olacak?
- “Geçinemiyorsan Memleketine Dön”
- Asgari Ücret Zammından Sonra…
- Asgari Ücret Asgari Zam Gördü!
- Rakip Değiliz
- Sağlık Alanında Birleşik Mücadele Şart!
- Metal İşçileri Yasak Tanımıyor, Grev Coşkusu Sürüyor
- Metal Sektöründe Bir Kez Daha Grev Yasağı
- Grevlerden Direnişlere İşçilerin Mücadelesi Büyüyor
- Direniş Çadırına Tezek Döktüren Korku
- Grev ve Direnişler Dayanışmayla Büyüyor
- Her Şeyin İçinde ve Her Şeyin Dışındayız
- Her Şey Karşıtıyla Vardır
- EYT’liler Emeklilik Haklarını Mücadeleyle Kazandılar
- Bu Cesareti Nereden Alıyorlar?
- İlk Adımlarını Direnişte Atan, “Eylem” Adını Alan Çocuklarımız
- “Hayal Vergisi” de İster misin?
- Türkiye’de Asgari Ücret Düşük Değilmiş!
- Geleceğimizi Kurmak İçin Birliğimizi Büyütelim
- Yine, Tekrar, Bir Daha Şahlanıyoruz!
- Ucuz Bir Hayatı Neden Bu Kadar Pahalıya Yaşıyoruz?
Son Eklenenler
- Sırbistan’da Belgrad ve Novi Sad başta olmak üzere ülke genelinde kitlesel protestolar devam ederken bir yandan da öğrenciler dersleri boykot ederek üniversiteleri işgal ediyorlar. Yunanistan’da 2023'teki tren kazasının yıldönümünde işçiler,...
- Birleşik Metal-İş Gebze 2 No’lu Şubenin örgütlü olduğu Kaynak Tekniği (Lincoln Electric) fabrikasında işçiler, 2024 Eylül ayından bu yana süren toplu sözleşme sürecinde, ücret ve sosyal haklarda anlaşma sağlanamaması üzerine greve çıktı. Sabah...
- Bazen gün ağarmadan, bir bardak çay bile içmeden, bir tabak yemek yemeden yeri geldiğinde hoş bir sohbeti yarıda bırakarak gözümüz sürekli saatte, servis bekleriz. Hastanede, okulda, düğünde, misafirlikte bile bir telaşımız oluyor, işyerinin...
- Bolu Kartalkaya’daki Grand Kartal Otelde göz göre göre gerçekleşen katliam, iktidarın bugüne kadarki denetimsizlik ve cezasızlık politikalarının yeniden sorgulanmasına neden oldu. İktidar sahipleri her zamanki gibi “bu meseleye siyaset karıştırmayın...
- Egemen sınıfın siyasetçileri sıklıkla gençliğin öneminden bahsediyor ve gençliği kazanmanın gerekliliğinden dem vuruyorlar. Mesela geçen ay Erzurum’da “Gençlerle Buluşma” programına katılan Erdoğan şöyle seslendi gençlere: “Bizim keyfi yere feda...
- İngiltere’nin başkenti Londra’nın meydanlarında aylardır emekçilerin barış talebi yankılanıyor. 18 Ocak Cumartesi günü, Filistin halkıyla dayanışma kapsamında Londra’da düzenlenen 24. ulusal gösteriye on binlerce kişi katıldı. Sırbistan'da...
- Hatay’ın Payas ilçesinde bulunan Yolbulan Metal fabrikasında 219 gündür grevde olan işçiler, 24 Ocakta Payas Belediyesi önünde eylem yaptılar. 20 Haziranda greve çıkan işçiler, grevlerinin 217. gününde de fabrikanın önünden yürüyüş yaparak yolu...
- İş güvenliği önlemlerinin yetersizliği ve denetimsizlik sebebiyle iş kazaları yaşanmaya, işçiler iş cinayetlerinde ölmeye devam ediyor. Yakın tarihte yaşanan çeşitli iş kazaları ve bunlarla ilgili yayınlanan bilirkişi raporları patronların kâr hırsı...
- İşçi Dayanışması’nın ilk sayısı 2008 Nisan ayında yayın hayatına başlamıştı. Elbette çıkarken kardelenler gibi toprağında kök saldıktan sonra filiz vermişti. İşte o günden beridir 1 Mayıs meydanlarında kırmızı şapka ve önlüklerle gelincik tarlası...
- 24 Ocak 1980’de, sermaye sınıfının ortak talepleri doğrultusunda bir dizi ekonomik karar alınmıştı. Adına “yapısal dönüşüm programı” denilen bu kararların alınmasında IMF, Dünya Bankası gibi emperyalist güçler, bu süre zarfında kurulan hükümetler,...
- Sonradan görme bir burjuva olan Turkuaz Tekstilin sahibi Nihat Zeybekçi, asgari ücreti vatan-millet-Sakarya’ya bağlamak için cambazlık yapıyor. Asgari ücret 660 dolara karşılık geliyormuş. 2003’te asgari ücret 100 dolar ediyormuş. Bunlar yanıltıcı...
- Teksif Sendikasında örgütlenen İzmir/Gaziemir’de Digel Tekstil, İstanbul/Tuzla’da TKİS Blinds ve Kayseri’de Almer Tekstil işçileri, patronların sendika düşmanlığına ve işten atma saldırısına karşı mücadele ediyor. İBB’ye bağlı Beltur işçileri, 20...
- Bolu’da Kartalkaya Kayak Merkezinde bulunan Grand Kartal Otel’de 21 Ocakta gece saatlerinde meydana gelen yangında 79 kişi hayatını kaybederken onlarca kişi yaralandı. Yapılan açıklamalara göre yangın sırasında otelde kayıtlı 238 kişi bulunmaktaydı...