Buradasınız
Yapay Kutuplaştırma Tuzağına Düşmeyelim
Kartal’dan bir öğretmen

“Birkaç yıl öncesine kadar geleceğe dair hayallerim vardı, şimdi hayal kuramadığımı fark ettim. Hayal kurmaya başladığım an devamını getiremiyorum. Çünkü hiç birisinin olamayacağını hemen anlıyorum. Çok büyük hayaller kurmuyorum. Bir ev, bir araba, çocuklarım üniversiteyi bitirip iş sahibi olsun, Türkiye yaşanacak bir ülke olsun... Ben hayal kurmak istiyorum. Bu kadarcık hayalimin bile gerçekleşemeyeceğini bildiğim bir ülkede nasıl mutlu olacağım? Bu haksızlık değil mi? Sanki her şey giderek daha kötüye gidiyor... Ama bunun sorumlusu, bu yıllardır başımıza çöreklenmiş olan AKP ve Erdoğan. Onlar iktidara geldikleri ilk yıllar hep daha güzel şeyler getireceklerine dair bizi umutlandırdılar. Ne yalan söyleyeyim, ben çok isteyerek onlara oy verdim. Onlara çok güvendim. Ama o güvenimi yerle bir ettiler. İktidarda kalmak için her şeyi yaptılar. Kimse sesini çıkaramasın, onları koltuklarından etmesin diye de toplumu kutuplaştırdılar, böldüler, aileleri bile!
“İnsanları öyle çok dolduruşa getiriyorlar ki, olan bitenden rahatsız olanları hemen öcü ilan ediyorlar. Ekonomi almış başını gitmiş, nasıl geçineceğimizi düşünüyoruz, bıraktık markete gitmeyi, pazara bile gidemiyoruz. Ama bundan şikâyet etmeye hakkımız yok! Neymiş? Bundan şikâyet etmeye kalktığımızda vatan haini olurmuşuz. Yalan söylemeliymişiz! ‘Ekonomi çok iyi’ demeliymişiz, ‘durumumuz çok iyi’ demeliymişiz! Mesela, dayım çok koyu AKP’li, evlerine gittiğimizde ‘ekonomi kötü, geçinemiyoruz’ dediğimde, ‘öyle bir şey yok, her şey çok güzel’ diyor. Bize çok kızıyor, ‘niye kötülüyorsunuz’ diyor. Sanki bize düşman olmuş, sanki aynı aileden değiliz. Ailemden bazıları için en önemli şey sanki AKP’li olmak! Adamlar nasıl bölmüş toplumu? Kendinden olan ve olmayan diye iki taraf yaratmış. Her iki taraf da birbirine düşman olmuş sanki. O yüzden de ne yapsa o tarafı razı ediyor. Aile içinde bile bu düşmanlığı, bu bölünmeyi yaratmış. Abim de dayıma anlatmaya çalışıyor. Ama dayım sanki o düşmanmış gibi davranıyor. Bize diyor ki ‘onu (Erdoğan’ı) sevmiyorsanız bile sesinizi çıkarmayın, susun bari muhalefet etmeyin’ diyor.
“Vallahi dayım bana düşman gibi davranıyor ama ben her defasında ona olan biteni anlatmaya çalışıyorum. Geçinemiyorum. Ne yapayım, ona yalan mı söyleyeyim? Öğretmenim ama geçinemiyorum. Onların durumu da çok iyi değil. Ben de yıllarca koyu AKP’liydim. Ne oldu? Sonunda gerçekleri gördüm. Bizim gibi milyonlarca geçim derdinde olan insanı düşünmek yerine kendi menfaatlerini, kendi rantlarını, kendi koltuklarını düşündüklerini gördükten sonra ben onlara oy vermekten vazgeçtim. Ailemde onlara bağlı olanların da, diğer insanların da çok geçmeden onlara oy vermekten vazgeçeceklerine inanıyorum. Eğer benim gibi zamanında koyu bir AKP’li bile onların gerçek yüzünü anladıysa diğer insanların da anlayacağına, değişeceklerine inanıyorum. Ama bunun için pes etmememiz lazım. Ailemizdeki, çevremizdeki AKP’lilere ‘anlamazlar, değişmezler’ deyip gerçekleri anlatmaktan vazgeçmememiz lazım. Herkes dilinin döndüğünce gerçekleri anlatmalı. Ben bıkmadan usanmadan dayımlara gerçekleri anlatmaya çalışıyorum. Her ziyaretimde dinlemek istemeseler de onlara yaşadığımız zorlukların müsebbibinin onlar olduğunu anlatıyorum. Çoğu zaman kavga etsek de vazgeçmiyorum.
“45 yaşıma geldim, ben güzel günler göremedim, bari çocuklarım görsün diyorum. Onlara ailelerin bile bölündüğü bir memleket bırakmak istemiyorum. Artık birlik olmamız lazım. Sadece aile içinde değil, işyerlerinde farklı düşüncede olduğu için birbirini düşman gören insanlar olmasını istemiyorum. İnsanların farklı siyasetteki bir insanı terörist olarak yaftalamasını istemiyorum. Bu adamlara karşı insanların birlik olmasını istiyorum. Çünkü eğer biz birlik olmazsak bu adamlar bugüne kadar yaptıklarıyla durmaz, kendi çıkarları için her şeyi yaparlar.”
Bu sözler okulumdaki kadın öğretmen arkadaşlarımdan birine ait. İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığı seçiminin yenilenmesine karar verildikten sonraki gün, biz birkaç öğretmen arkadaşla neden böyle olduğu üzerine sohbet ederken o da AKP’ye öfkesini böyle dile getirmişti. Bu arkadaşım özellikle son bir yıldır toplumdaki kutuplaşmadan çok rahatsız olduğunu söyler dururdu. Ama bu kutuplaşmanın ailesi içinde bu düzeydeki yansımasından hiç bahsetmezdi. Onun ailesinde yaşananlar ne yazık ki on binlerce aile içinde yaşanıyor. Aileler mutlak surette aynı görüşten insanlardan oluşmuyor elbette. Kimi zaman kardeşler farklı siyasi görüşlerden, farklı partilerden olabiliyor. Anne, baba ile çocukları farklı görüşlerden olabiliyor. Asıl sorun artık bu farklılıkların düşmanlığa dönüşmesinde. Son yıllarda siyasi iktidar yapay kutuplaştırmayı giderek derinleştirdi. Karşısındaki muhalefeti marjinalleştirmek, yalnızlaştırmak ve etkisiz hale getirmek, kendine oy veren kitleyi de esir almak için bu kutuplaşmayı derinleştirmek için her şeyi yaptı.
Peki, 23 Haziran seçimlerinden sonra o arkadaşımın ruh hali nasıl oldu dersiniz? Uzun yıllardır çalıştığım okullarda seçim sonrası seçimin bu kadar konuşulduğu bir dönem yaşamamıştık. Hele de okulun bittiği bir seminer döneminde tatil planları konuşulacakken en çok konuşulan konu seçim sonuçları oldu. Seçimin sonucunda oy verdikleri adayın kazanmış olmasının sevincinden öte bir durum vardı. Krizden ve sorumlusunun iktidar olduğundan bahsedildi. İktidardakilerin kendinden olmayanları yok saydıkları, şimdiye kadar sesini çıkaranı baskıyla susturdukları ama bundan sonra işlerinin kolay olmayacağı konuşuldu. Toplumun her kesiminden insanların tüm bu sorunlara karşı sandıkta ortak tepki gösterdikleri konuşuldu. Sanki seçim büyükşehir belediye başkanı seçimi değildi. Seçimden önce de benzer konuşmalar yapılıyordu ama daha sessiz, daha az kişiyle ve daha çok aynı görüşten olanlarla. Ama şimdi bu konuşmalar daha yüksek sesle ve daha kalabalık ortamlarda ve daha önce AKP’ye oy vermiş olanlarla (bu sohbetler sırasında bu seçimde ilk kez AKP’ye oy vermediğini söyleyenler de vardı) yapıldı. Kutuplaşmanın ailesinin içine kadar girdiğini anlatan arkadaşım da bu sohbetlerde, bu seçimde umudunu kestiği insanların artık daha fazla bir oranda AKP’ye tepki gösterdiğini, toplumdaki kutuplaşmanın iktidarın istediği gibi sonuç vermediğini, toplum vicdanının farklı tepki verdiğini ve bunun kendisini umutlandırdığını anlatıp durdu. Onu uzun zamandır hiç böyle mutlu görmemiştim!
Biz işçilerin, emekçilerin doğal dürtüsü birlik ve kardeşlikten yana olmaktır aslında. Hele de zor zamanları yaşamaya başladığımızda, bu ihtiyaç kendini bize dayatır. Egemenler ne kadar bizi ayırmaya, birbirimize düşman etmeye, aramızda buzdan duvarlar örmeye çalışırsa çalışsın, su akar yolunu bulur. İnsanlar acı çeke çeke doğruya varırlar. Ve birlik olmalarının önündeki engelleri yıkmak için harekete geçerler eninde sonunda. 23 Haziran seçimlerinin gösterdiği bir şey var. Türkiye’de insanların büyük bir kısmı ekonomideki ve siyasetteki gidişattan memnun değil ve buna karşı birlik olma ihtiyacı giderek büyüyor. Tabii ki yaratılan kutuplaşmayı kırmak için birlik olmak gerekiyor ama bunu yalnızca sandıkta ortak tepki göstermekle sınırlı düşünmemek gerekir. İktidarların zorbalıklarına, işçi sınıfının haklarına saldırılarına karşı mücadele eden bir birlik yaratmamız gerekiyor. Başka yolu yok!
Bayram Gibiydi Çünkü…
İşçilerin Sordukları/72
- Adres Doğru mu?
- Emekliler “AÇIZ” Diyor, Onları Kim Duyuyor?
- Geleceğimizi Kurmak İçin Birliğimizi Büyütelim
- “Asıl Haber Biziz Be Abla”
- Sağlık Çalışanlarına Sağlıksız Yemekler
- Sorunlar Mücadeleyle Çözülür
- İşyerinde “Paralı Eğitim!”
- Onların İnsafına Bırakmayalım!
- “Sana Ceza Veriyorum Tayfun!”
- Emekli Maaşı Ne Zaman Ödenecek?
- “Çalışanlarımıza Rapor Vermeyin!”
- “Kırtasiye Ürünleri İkinci Ele Düştü”
- Örgütlü Olmak ve Toplu İş Sözleşmeleri
- Alo 170: Yanlış Numara Çevirdiniz!
- Turgut Özal, Gökova Santrali ve Sonrası
- TÜİK Kimin Hizmetinde?
- Emekliler Sendika Kuramazmış!
- Sorumluluk Almadan Kazanım Elde Edemeyiz
- Topluma Fildişi Kulelerden Bakmak
- Mücadele Edenler Mutlaka Kazanır!
Son Eklenenler
- İngiltere’de işçi ve emekçiler, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü soykırıma karşı her Cumartesi günü yüz binler olup meydanlara çıkıyorlar. Ulusal Demiryolu, Denizcilik ve Ulaştırma İşçileri Sendikası (RMT), bu eylemlere geniş katılım sağlıyor. UİD-DER,...
- Otobüs yolculuğunda 81 yaşında Menemenli bir Yörük amca ile tanıştım. O yaşında hâlâ kâğıt toplayarak geçimini sağlamaya çalıştığını anlattı. Çocukları olmamış. Eşinin küçük tarlalarının işlerinin dışında çalışmasına karşı çıkmış. “Benim kazandığım...
- 31 Mart 2024’te yapılan yerel seçimler sonrası CHP yönetimindeki İzmir Çiğli Belediyesi, bütçe yok diyerek 146 işçiyi işten attı. Verilen kararlı mücadelenin sonucunda 50 işçinin işe iadesi yapıldı. Yaklaşık 1 yıldır mücadele eden ve verilen sözlere...
- KESK Ankara Şubeler Platformu basın açıklaması yaparak Sayıştay’ın giyim yardımı ücretinin çalışanlardan geriye dönük olarak talep edilmesini protesto etti. Tüm Emeklilerin Sendikası, Türkiye genelinde düzenlediği eylemlerle düşük ücretlerle...
- İspanya’nın başkenti Madrid’de 25 Mayıs Pazar günü on binlerce emekçi sağlıktaki özelleştirme politikalarına karşı sokakları doldurdu. Kamu sağlık hizmetlerinin yıllardır sistematik olarak ortadan kaldırıldığını belirten sağlık işçileri ve emekçiler...
- Tren yolculuğumda, karşı koltukta cam kenarında oturan bir kadın dikkatimi çekti. Yüz çizgileri 50 yaşında gibiydi ama yaşı 38’miş. Eşini Soma’daki katliamda kaybetmiş bir madenci eşiydi. Manisa’da bir gıda fabrikasında çalışıyor, Soma’da çocukları...
- İnsanın gençlik dönemleri heyecan doludur, coşkuludur, dinamizm yüklüdür. Gençliğin bu hali var olanı sorgulayan, ezber bozan, sınırları zorlayan, değişim isteyen düşünce yapısının da temelini oluşturur. Bundan birkaç ay önce bu ifadelerle Türkiye...
- 1 Mayıs’ta da taleplerimizi haykırmak için meydanlardaydık. Sağlık ve eğitim başta olmak üzere her alanda kamu harcamalarının giderek daha çok kısıldığı, sağlık ve eğitim sisteminin çöktüğü, hizmetlerin daha niteliksiz ama daha pahalı hale geldiği...
- 2012 yılının Mayıs ayıydı. UİD-DER’in kış ayları boyunca sürdürdüğü “Kıdem Tazminatımızı Gasp Ettirmeyeceğiz” kampanyasında 62 bin imza toplanmıştı. UİD-DER’li işçiler, o dönemde milletvekili olan Sırrı Süreyya Önder ile beraber Meclis’te yapılan...
- Ruhen ve zihnen sağlıklı bir insan haksızlığa uğradığında, zulme tanık olduğunda rahatsız olur, bunu dile getirme, itiraz etme, tepkisini ortaya koyma ihtiyacı duyar. Normal koşullarda bu haksızlığın giderilmesini sağlamak ister. Gücü yetiyorsa bunu...
- Kapitalizm öyle bir ekonomik ve toplumsal düzendir ki insanların vefa, bağlılık, sevgi gibi duygularını bile istismar eder, tüketimi kışkırtmak için kullanır. Bunu öyle bir sinsilikle yapar ki normal koşullarda uzak durmamız gerektiğini düşündüğümüz...
- Geçtiğimiz günlerde bir marketin önünde, lise öğrencisi bir gencin beş market çalışanı tarafından depoya sürüklenmeye çalışıldığını gördüm. Müdahale ettim. Genç, iki parfüm çaldığını itiraf etti. Korkmuştu, gözleri büyümüştü. Market çalışanlarından...
- Erik ağaçları durmuşsa çiçeğe/ Işıldamışsa kavakların yaprakları/ Sular yürümüşse söğütlerin dallarına/ Sarmışsa madımaklar çimenleri/