Buradasınız
Yeni Bir Döneme Doğru
Uzun zamandır Türkiye toplumunun çok yönlü ve çok katmanlı bir dönüşüm geçirmekte olduğunu söylüyoruz. Bu dönüşüm süreci toplumun barındırdığı çelişkilerden, sorunlardan, sosyal-kültürel-siyasal alandan bağımsız değildir. Eğitimin niteliksizleştiği, baskıcı tek adam rejiminin düşünmeyi, sorgulamayı baskıyla engelleyerek hayatın her alanına müdahale ettiği, kalıpçı düşünme biçiminin hâkim olduğu, kültürel çölleşmenin yaşandığı bir dönemdeyiz. Ama aynı zamanda kent nüfusunun yüzde 94’e ulaştığı, kadınların toplumsal yaşama çok daha fazla dâhil olduğu, üniversiteli ama işsiz genç sayısında muazzam bir artışın yaşandığı, teknolojik ilerlemeyle birlikte toplumsal ihtiyaçların ve beklentilerin çeşitlendiği, buna karşılık yoksulluğun büyüdüğü bir dönemdeyiz. İşte toplumun geçirmekte olduğu dönüşüm sürecini bütün bu ve benzeri faktörlerle birlikte düşünmemiz gerekiyor.
Toplumun yapısını, gelişimini ve dönüşümünü sınıflar mücadelesinden bağımsız düşünemeyiz. Hatta diyebiliriz ki yukarıda saydığımız bütün faktörler dolaylı-dolaysız sınıflar mücadelesiyle bağlantılıdır. İşçi Dayanışması’nın önceki sayısında yer alan “Nedir Bu Sınıflar Mücadelesi?” başlıklı yazımızda sınıflar mücadelesinin hayatın her alanında belirleyici olduğunu anlatmıştık. “Bu mücadele ezen ile ezilen, sömüren ile sömürülen arasındaki mücadeleyi kapsadığı gibi, sömürücü egemen sınıf arasında sürüp giden mücadeleyi de kapsar. Tarihsel-toplumsal gelişmeyi şekillendiren bunların toplamıdır” demiştik. Bununla ne kast ettiğimizi Türkiye’de 12 Eylül 1980 öncesine ve sonrasına bakarak da anlayabiliriz.
1970’lerin ikinci yarısında Türkiye’de sosyalist hareketin ve işçi sınıfının en örgütlü, en güçlü olduğu dönem yaşandı. Bu durum sendikalaşma oranlarının artmasından ücretlerin yükseltilmesine, genç kuşakların toplumcu fikirleri benimsemesinden kültür-sanat-edebiyat alanında üretkenliğin ve verimliliğin artmasına hayatın her alanında olumlu bir etki yaratmıştı. Köylerden kentlere göç eden emekçiler, hem mahallelerinde hem de gittikleri fabrikalarda örgütlü bir güçle karşılaşıyor, bundan etkileniyorlardı. Sadece sendikalarda değil derneklerde, gençlik ve kadın örgütlerinde, sosyalist partilerde örgütleniyorlardı. Emekçi gençler, kendi sınıflarının siyasetiyle yakından ilgileniyor, okuyor, tartışıyor, toplumcu/sosyalist fikirleri benimsiyorlardı. Toplumsal konuları, işçi sınıfının mücadelesini işleyen filmler, şarkılar yapılıyor, kitaplar, dergiler yayımlanıyordu. Düşünen, sorgulayan, toplumsal duyarlılığa sahip kuşaklar verimli bir toprakta yetişen buğday başakları gibi bereketli bir kültürel gelişim içindeydi.
Ne var ki işçi sınıfının örgütlü gücünden korkan sermaye sahipleri ve onların hizmetindeki ordu 12 Eylül 1980’de askeri faşist bir darbe yaptı. Tüm sendikalar, partiler, dernekler kapatıldı, kitaplar-filmler yasaklandı. Sosyalistler, öncü işçiler, sendikacılar, aydınlar, sanatçılar cezalandırıldı. Toplum baskı ve zorbalıkla korkutulup sindirildi. Egemenler sermaye devletinin otoritesine mutlak boyun eğen, sesini çıkartmayan kuşaklar yaratmak istediler. Bunun için geçmiş-gelecek bağlantısını kopartarak toplumsal hafızaya ağır bir darbe vurdular.
Darbeden sonra köyden kente nüfus akışı hızlandı, 90’larda toplumun yüzde 60’ı artık kentlerde yaşıyordu. Ancak kente gelen genç kuşaklar geçmiştekinden farklı olarak toplumu ilerletici, dönüştürücü, yol gösterici örgütlü bir güç bulamadılar. Üniversitelere giden gençler toplumcu fikirlerin “tehlikeli” ve “zararlı” olduğuna inandırıldılar. Bir taraftan dönemin ruhuna uygun müziklerle, filmlerle, Brezilya dizileri ile toplum uyuşturulurken, diğer taraftan bizzat devlet tarafından önü açılan tarikatlar emekçi mahallelerine yerleştiler. Böylece emekçiler sınıf kimliğinden uzaklaştırıldı, yerini dini kimlikler veya benzeri aidiyetler aldı. Demokratik ve ekonomik hak mücadelesi tırpanlandı, sosyalizm düşüncesi öcüleştirildi, toplumsal duyarlılık “aptallık” olarak damgalandı, bireycilik parlatıldı. İşçi sınıfının yeni kuşakları sınıflarından bihaber, bireyci ve apolitik olarak yetişti.
İşte toplum bu durumdayken 2000’lerin başında AKP iktidara geldi. Dünyadaki teknolojik gelişmeler bu döneme denk geldiği için “modern araçların” kullanılmasının yarattığı konfor AKP iktidarıyla özdeşleştirildi. Devlet kaynaklarını kendi yandaşlarına aktarmak için inşaata ağırlık veren AKP, köprü ve yolları gelişmişlik olarak yutturdu. Fakat toplum gelişiyormuş gibi görünürken, özellikle zorba tek adam rejimiyle birlikte sosyal-kültürel-siyasal gerileme devam etti. Demokratik hakları yok eden rejim, kin ve nefret aşıladığı toplumun dokusunda bozulmalara yol açtı. Her alanda niteliksizleşme ve yozlaşma yaşandı. Devlet kurumlarının içi tamamen boşaltıldı, eğitim tepeden tırnağa niteliksizleşti, yapay kutuplaşmanın derinleştirilmesiyle kimlik aidiyetleri daha fazla öne çıktı. Gençler arasında uyuşturucu kullanımı ve depresyon arttı.
Ancak unutmayalım ki her şey karşıtıyla birlikte vardır. Dönüşmekte olan toplum değişim istiyor. Tek adam rejiminin baskılarından, yarattığı yapay kutuplaşmadan, yoksullaşmadan bıkan milyonlarca emekçi değişim istiyor. İşçiler arasında sendikalaşma isteği, hak mücadelesi artıyor. Geçmişten farklı olarak emekçiler siyasete daha fazla ilgi duyuyor. Bilhassa depremden sonra sosyalist kimlik ve sosyalizm söylemi daha fazla meşruiyet ve itibar kazandı. Toplumun duyarlı hale gelmesi, demokratik hak ve özgürlük mücadelesinin, işçi sınıfının hak arama mücadelesinin güçlenmesi, hiç kuşku yok ki toplumun sosyal-kültürel-siyasal niteliğini de arttıracaktır. Esasında 12 Eylül 1980 darbesiyle açılan, toplumu her açıdan çoraklaştıran, işçi sınıfı mücadelesini gerileten ve siyaseti düzen partilerinin kirli ilişkileri olarak sunan dönem bir şekilde kapanıyor. Bu noktada, her alanda toplumun üzerine karabasan gibi çöken faşist rejimin son bulması, toplumdaki değişim dinamiklerinin daha fazla açığa çıkması bakımından tarihi bir dönüm noktası olacaktır.
- Her İşyerine, Her Mahalleye Kreş İstiyoruz!
- Hayat Pahalı Ama Hayatımız Çok Ucuz!
- “Neyin Yoksa Ondan Sakın Vazgeçme Oğlum”
- Yarına Gidenler, Yarınlar İçin Mücadele Edenler
- Büyüyen Yoksulluk ve Sosyal Yardımlar
- Rakamların Ardına Gizlenen Gerçekler
- Sermayenin ve İktidarın Saldırılarını Püskürtmek İçin 1 Mayıs Ruhuyla Birleşelim
- İşçi Dayanışması 192. Sayı Çıktı!
- Bumerang Geri Döner!
- Engelli Koşu ve Örgütlülük
- “İş Barışı” mı Hak Arayışı mı?
- Dünden Bugüne Barış ve Adalet Özlemimiz İçin
- Yoksulluk Azaldı mı?
- Sermayenin Saldırılarına Karşı Birliğimizi Örgütleyelim!
- İşçi Dayanışması 191. Sayı Çıktı!
- Bir Ana ile Tanışmak…
- Sağlığımızı Mucizelerle Değil Birliğimizle Koruyabiliriz
- Koca Yusuf’tan Köroğlu’na, Onlardan Bize Kalan
- MESS Sözleşmesinden Çıkardığımız Bir Ders Var
- Patron Haklı mı?
- Her İşyerine, Her Mahalleye Kreş İstiyoruz!
- Hayat Pahalı Ama Hayatımız Çok Ucuz!
- “Neyin Yoksa Ondan Sakın Vazgeçme Oğlum”
- Yarına Gidenler, Yarınlar İçin Mücadele Edenler
- Büyüyen Yoksulluk ve Sosyal Yardımlar
- Rakamların Ardına Gizlenen Gerçekler
- Sermayenin ve İktidarın Saldırılarını Püskürtmek İçin 1 Mayıs Ruhuyla Birleşelim
- Engelli Koşu ve Örgütlülük
- “İş Barışı” mı Hak Arayışı mı?
- Yoksulluk Azaldı mı?
- Sermayenin Saldırılarına Karşı Birliğimizi Örgütleyelim!
- Sağlığımızı Mucizelerle Değil Birliğimizle Koruyabiliriz
- Koca Yusuf’tan Köroğlu’na, Onlardan Bize Kalan
- Unutma, Örgütlen, Hesap Sor!
- Bölünenler mi Birleşenler mi Kazanır?
- Örgütlülük İşçi Sınıfının Gücü, Toplumun Umududur!
- Asıl Düşman Olan Kim?
- “Dejavu” Sarmalını Kırmak İçin
- Derby’den Özak’a Sendikalı Olma, Sendika Seçme Hakkı
- Boyun Eğmek mi Birlikte Karşı Durmak mı?
Son Eklenenler
- Sarayları süsleyen altın, sultanların ve soyluların yaşamında zenginliğin en önemli ölçüsü olmuştur. Fakat bu zenginliği üreten zamanın köleleri ve günümüzün işçileri için bu maden her zaman acı, gözyaşı ve ölüm getirmiştir. Altın madenlerinde...
- Çalıştığım işyerinde uzun yıllardır çalışan ve EYT yasası çıktıktan sonra SGK’ya başvurup emekli olanlar var. Malûm, emeklilik maaşı iktidar eliyle kuşa çevrildi. Bizim patron da sayıları azımsanmayacak kadar çok olduğu için EYT’li işçileri bir an...
- DİSK, 3 Mayısta Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) Ankara’daki merkez binası önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. Burada konuşan DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, TÜİK’in enflasyon sepetindeki maddelerin fiyat listesini 2 yıla yakın bir...
- Geçenlerde yeğenimle sohbet ederken “kolajenlerin içerisinde en kalitelisi hangisi bilgin var mı?” diye sordu. Ben de doğal olarak “bir sağlık sorunun mu var, neden kolajen kullanma gereği duyuyorsun?” diye sordum. O da yarı utanarak “hep güzel...
- Dünya genelinde yoksulluk ve baskılar büyüyor, emperyalist savaşın alevleri gün geçtikçe yayılıyor. Kapitalist sömürü düzeninin yarattığı sorunlar, krizler derinleşiyor. İşçi sınıfı ise kapitalist sömürüye karşı mücadele etmekten, birlik olup...
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs’ta Türkiye’nin dört bir yanında yüzbinlerce işçi ve emekçi alanlara çıktı, ekonomik yıkımın bedelini ödemek istemediklerini haykırdı. Sendikaların ve demokratik kitle...
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs’ta bir kez daha dünyanın ve Türkiye’nin dört bir yanında işçiler meydanlara çıktılar. Kapitalist sömürüye, emperyalist savaşa, yoksulluğa, baskılara, eşitsizliğe, adaletsizliğe...
- İngiltere’de 7 Ekimden bu yana her Cumartesi ulusal çapta eylemler düzenleyerek Filistin halkının yanında yer alan işçi ve emekçiler, egemenlerin savaşına karşı meydanlarda yerlerini almaya devam ediyor. 20 Nisanda ülke çapında çeşitli kent...
- İtalya’da büyük işçi sendikaları iş cinayetlerine karşı binlerce işçinin katıldığı kitlesel bir miting düzenledi. 20 Nisan’da işçiler “Artık Yeter!” sloganıyla işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği, kamu sağlığı hakkı, adil vergi reformu ve...
- İşyerinde, sokaklarda, toplu taşıma araçlarında insanların yüzlerinden okunan yorgunluk ve mutsuzluk dikkatimi çekiyor. Öfke, mutsuzluk, umutsuzluk bir virüs gibi yayılmaya başladı. “Ama insanlar neden bu kadar mutsuz?” diye düşündüm kendi kendime....
- 1 Mayıs’ın gelmesiyle emekçiler, kadınlar, üniversiteli gençler, emekliler kendi taleplerini haykırmak için alanları doldurmaya hazırlanıyor. Ben de genç bir işçi olarak kendi talebimi haykırmak için alanda yerimi alacağım. Benim talebim çalışma...
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs yaklaşırken UİD-DER Mersin temsilciliğinde de “Sermayenin ve İktidarın Saldırılarına Karşı 1 Mayıs Ruhuyla Mücadeleye!” başlıklı etkinlik gerçekleştirildi. Etkinliğe çeşitli...
- Bugünün stajyer öğrencileri, yarının sağlık işçileri olarak 1 Mayıs’ta sesimizi duyurmaya geliyoruz. Kimimiz ailelerinden uzakta farklı şehirlerden gelip yurtlarda kalan, kimimizse aileleriyle İstanbul’da yaşayan öğrencileriz. Biliyoruz ki stajyer...