Buradasınız
Yüz Yıl Önce Değil, Bir Yıl Önce
İzmir’de emekli bir işçi
![](https://uidder.org/sites/all/modules/lazyloader/image_placeholder.gif)
Geçen gün Sefaköy’den bir işçi kardeşimizin Tuhaf Zamanlar başlığıyla bir şiiri yayınlandı. Bu şiiri okuduğumda ne zaman izlediğimi hatırlamadığım bir filmi anımsadım. Film bu ya, biri yüz yıl önce kendisini ve köpeğini dondurtuyor. Yüz yıl sonra tekrar hayata dönüyor köpeğiyle birlikte. İşte biz de bu adam gibi son bir yıldır toplumda her gün, her an karşı karşıya olduğumuz tuhaf demek hafif kalacak bir süreci yaşıyoruz. Tıpkı şiirde anlatıldığı gibi. Sanki yüzyıl önce yaşamış ama bir şekilde bugüne gelmiş insanlar gibiyiz.
Elbette yüz yıl önceki toplumla bugünkü toplum arasında bir hayli değişiklikler olması gayet normal bir durumdur. Ama bugünkü tuhaflıkların bu türden değişimlerle ilgisi yok. Sistemin efendileri her kötülüğün müsebbibi olarak gözle göremediğimiz bir virüsü gösteriyorlar. Öyle tuhaf yani… Bir yandan “korkmaya gerek yok. Her şey kontrolümüz altında” diyor, diğer yandansa her yeni gün virüsün yeni bir tehlikeli yanını önümüze koyarak korkutmaya devam ediyorlar. Sürekli koronavirüsün nasıl öldürdüğünü anlatıp türlü yollarla beynimizi esir almaya çalışıyorlar.
Oysa henüz ruhunu bu kan emicilere satmamış namuslu bilim insanları bu virüsten korunmanın yolunun sağlıklı ve dengeli beslenmekten, dengeli ve yeterli bir uykudan, sağlıklı konutlarda oturmaktan, temiz hava almaktan geçtiğini söylüyorlar. Yani egemenlerin virüsü ve salgını mistik bir havaya büründürüp bizleri korkunun esiri yapmak istemesine karşılık, aslında gereği yapılırsa asıl tehlikenin virüs olmadığını söylemiş oluyorlar. Lakin yoksullar, işçiler ve emekçiler, yani yeterli paraya sahip olmayan milyonlar sağlıklı koşulların hiçbirine sahip değiller.
Türkiye’de de durum farklı değil. Bugün iktidar koltuğunda oturanlar bir zamanlar “komşusu açken tok yatanlar bizden değildir” sözünü söylerlerdi. Şimdiyse “kuru ekmekle de olsa karnı doyuyorsa, aç değildir” diyenlerden oldular. Kendileri şatafatı dibine kadar yaşayan egemenler refahı paylaşmaktan ölümüne kaçıyor, yoksulların ölmeyecek kadar karınları doyuyorsa öpüp başlarına koymasını istiyorlar. Ancak birbirlerini tanımayan açların, yoksulların sesleri her geçen gün daha fazla yükseliyor.
Covid-19 yayılmaya başladığında o mübarek üçlüyü, maske-mesafe-hijyeni insanların beynine kazımışlardı. Bir komşum maskeyi 6 saat kullanıp attığını söylemişti. Aynı komşu şimdiyse maskeyi gece yıkayıp tekrar taktığını söylüyor. Neden diye sordum. Eliyle para işareti yaptı. Covid-19 bulaşması ile korkutulan işçi ve emekçiler fabrikalarda, hastanelerde, çalıştırılmaya devam ettiler. Virüs sanki çalışanlara bulaşmıyormuş da akşam karanlık çöktükten sonra tek vardiya olarak çalışıyormuş gibi getirilen yasakların saçmalığının gayet farkındalar. Egemenlerse zaten Covid-19’u içinde debelendikleri krize bir örtü olarak kullanıyorlar. Yoksulların sağlığını düşündükleri için değil, yalanları ortaya çıkmasın diye güya tedbir alıyor, insanları cezalarla korkutuyorlar. Asgari ücret iki bin üç yüz lira, yasak saatlerinde sokağa çıkan birine üç bin yüz elli lira ceza kesiliyor. Bu cezayı yazdıran egemenler yoksullara “maske-mesafe-hijyen” diyorlar. Ama kendileri kalabalık halinde, vur patlasın çal oynasın yemek davetlerinde toplanıyorlar. Yedikleri yemekleri, efuli, liçi, ejder meyvelerini yoksullar rüyalarında bile göremiyorlar.
Çöpten yiyecek toplayanlar, tencereleri et görmeyenler, soğuklarda ısınabilmek için battaniyelerle oturanlar egemenlerin nasıl bir şatafat içinde yaşadıklarını görüyorlar. Seslerini çıkarmaya başlıyorlar. Tek sorun bugün işçi ve emekçilerin seslerini toplu olarak, bir araya gelerek gür bir şekilde çıkaramamalarıdır. Yani örgütsüz olmalarından dolayı işçilerin, emekçilerin sesleri duyulmuyor. Egemenlerin asıl korkusu da zaten milyonların örgütlenip, karşılarına dikilmesidir.
Güneşi Patentleyebilir misiniz?
- “İstanbul’da Mezar Yeri Alamayız”
- Battaniyelere Değil Sınıfımıza Sarılalım
- Sağlıksız Gıdalara Mahkûm muyuz?
- Emekli Maaşı Ne Zaman Ödenecek?
- Hani Bu Topluma Güven Olmazdı!
- Sabancı’nın Mutlu Yaşam Sırları
- Rahat Yaşamın Sırrı
- Kent Ekmek Kuyruğu: “Ben Öyle İstediğim İçin”
- Sistem Ne Ölümüze, Ne de Dirimize Saygı Duyuyor!
- “7 Kitap, 7 Defter, 1 Litre Su, Yarım Ekmek”
- Siz Kimi Taşıyorsunuz Sırtınızda?
- Yalanlara Değil Birleşmeye İhtiyacımız Var
- Kupona ve Kuraya Bağlanan Umutlarımız
- “Artık Kiracı Kalmaz”, TOKİ’ye Hücum!
- Yoksulluk Utanılacak Bir Şey Değil!
- İşçi Aileleri ve Kreş Çilesi
- Yaz Tatilinde Kriz Var!
- “Yok mu Arttıran?”
- Bakan Nebati’den “Işıl Işıl” Yorumlar ve Uçurumlar
- “Nehir, Nehir, Çocuğumu Geri Verin!”
Son Eklenenler
- Bugün milyarlarca insan kapitalizmin yarattığı pek çok sorunla cebelleşiyor. İşsizlik, yoksulluk, iklim krizi, göç krizi, emperyalist savaşlar… Dünya üzerinde yaklaşık 300 milyon göçmen var. Türkiye’de Amerika’da, İspanya’da İngiltere’de ve daha...
- Geçtiğimiz günlerde Asya’nın en zengin ailesi olan Ambaniler’in Martta başlayan 4 aylık düğün maratonunda 250 milyon dolar harcadıklarına dair bir haber okudum. Mukesh Ambani’nin oğlu Anant’ın evlendirildiği şatafatlı düğüne dünyanın her yerinden...
- İstanbul 112 Ambulans çalışanları ve SES İstanbul Şubeleri, 26 Temmuz Cuma günü Avrupa İl Ambulans Servisi Başhekimliği binası önünde, yaşanan sorunlara çözüm bulunması talebiyle basın açıklaması gerçekleştirdi. Yapılan basın açıklamasına 112...
- Otoriter, faşist rejimlerin iktidarda olduğu dönemlerde toplumsal değerler aşındırılır, insanlar yalnızlaştırılır, bencillik ve bireycilik daha fazla öne çıkar. Zulme ve haksızlığa karşı çıkmak aptalca, kişisel çıkarları ön planda tutmak, bunun için...
- Kemal Türkler anılırken yaşadığı dönemle ve mücadele arkadaşlarıyla, sınıf mücadelesinde elde ettikleri kazanımlarla anılıyor. Bize öyle önemli bir miras bırakmış ki katledilişinin 44. senesinde bizler onu hâlâ aramızda ve kavgamızda hissediyoruz....
- İstanbul Çatalca’da bulunan, sucuk, salam, sosis gibi işlenmiş et ürünleri üretimi yapılan Polonez’de baskılar ve hukuksuzluklar artıyor, işçiler de sendikal haklarına sahip çıkmaya devam ediyor. Tekgıda-İş Sendikasının yeterli çoğunluğu sağlayarak...
- Siyasi iktidar Türkiye’nin dört bir yanını maden şirketlerine peşkeş çekmeye devam ediyor. Son olarak Emsa Enerji ve Madencilik şirketi Tokat’ta 30’dan fazla köyün yaylası ve su havzası olan Sorhun Obasında altın aramak için sondaj çalışmalarına...
- Sermaye sınıfının sendika düşmanlığına ve ücret gasplarına karşı işçilerin ve emekçilerin mücadeleleri sürüyor. İstanbul Çatalca’da Polonez işçileri patronun sendika düşmanlığına karşı direnişe geçti. Şişli Belediyesi işçileri ücretlerinin eksiksiz...
- “Fabrikadaki çoğu kadın 600-700 işçiye haklarının ellerinden gideceğini anlattığımızda protestoya katılmayı tereddütsüz kabul ettiler. Fabrikada sendikasız işçi yoktu. Kadınlar erkeklerden daha bilinçliydi. Sınıfsal olarak da meseleyi biliyorlardı....
- Başka dilde bir şarkı söylendiğinde sözlerini anlamayız. Yine de şarkıda akan hisler yüreğimize kolaylıkla işler. Elbette müziğin gücü ve evrenselliğidir bu. Ancak esas güç, egemenlerin ne yaparlarsa yapsınlar önüne geçemeyecekleri duygudaşlık...
- DİSK’in kurucusu, Maden-İş’in Genel Başkanı, Türkiye işçi sınıfının unutulmaz önderi Kemal Türkler, katledilişinin 44’üncü yılında Topkapı Mezarlığındaki mezarı başında anıldı. 22 Temmuzda gerçekleştirilen anmaya DİSK’e bağlı sendikaların üye ve...
- Türkiye işçi hareketinin yükselişe geçtiği 1960-1980 arası dönemi düşündüğümüzde bu yükselişe büyük katkısı olan Maden-İş geleneğini ve Maden-İş Genel Başkanı Kemal Türkler’i anmamak olmaz. Kemal Türkler, bu dönemin sembolü haline gelmiş isimlerden...
- Kemal Türkler… DİSK’in kurucusu, Maden-İş’in unutulmaz önderi… Dürüst, namuslu ve yüreği işçi sınıfından yana atan bir sendikacı… Katledilişinin 44. yıldönümünde büyük işçi önderi Kemal Türkler'i saygıyla anıyoruz.