Buradasınız
Bir Kapının Eşiğinde: Anahtar mısın, Kilit mi?
Tarihin çeşitli dönemlerinde büyük sorunlar yumağıyla boğuşan emekçilerin ilk tepkisi bir kurtarıcı aramak olmuştur. İnsanlar önce kolay görüneni dener; sorumluluk almak yerine birilerinin gelip onları kurtarmasını isterler. Ancak zaman en iyi öğretmendir. Yeterli zaman geçip de bir kurtarıcı gelmediği görüldüğünde, sorunların kendiliğinden yahut birileri lütfettiği için ortadan kalkmadığı anlaşıldığında ve çelişkiler artık katlanılmaz olduğunda işin başa düştüğü kavranır. Tarih bize bunun sayısız örneğini sunar.
Bir sistem olarak kapitalizmin Avrupa’da yaygın üretim biçimini almaya başladığı 1700’lerin sonu ile 1800’lerin ilk yarısında hâkim manzara şuydu: Kadını, erkeği, çocuğuyla işçiler günde 14-16 saat, posaları çıkıncaya kadar çalıştırılıyordu. İşçiler gerçek evlerde değil, kulübelerde yaşıyorlardı. Havasız, rutubetli, yıkık dökük, içinde eşya olmayan kulübelerdi bunlar. Bir kulübede genellikle 50’den fazla işçi yatıp kalkıyor, sabah işe giden bir işçinin yatağına, gece vardiyasından dönen bir başka işçi giriyordu. İşçi sınıfının bir önderi şöyle diyordu: “Kapitalizm yaş ve cinsiyetin, gecenin ve gündüzün tüm sınırlarını yıkıyor.” Çalışma ve yaşam koşulları öylesine tüketiciydi ki, işçiler daha 40 yaşına gelmeden ölüp gidiyorlardı.
İşçilerin bir kısmı, çekilmez yaşam koşullarının sorumlusu olarak gördükleri makineleri kırmaya başlamışlardı. Fransız işçiler makinelere zarar vermek amacıyla sabo denilen tahta ayakkabılarını makinelerin içine atıyorlardı. Nitekim sabotaj kelimesi de buradan doğmuştur. Ancak zamanla asıl düşmanın makineler değil sermaye düzeni olduğunu kavrayacaklardı. Çalışma koşullarını düzenleyen ve işçilerin haklarını güvence altına alan bir yasal düzenleme bile yoktu. Korkunç bir sömürü ve sefaletle yüz yüze gelen işçilerin tek bir seçeneği vardı; birleşmek ve hakları için mücadele etmek! İşçiler yasak olmasına rağmen sendikalar kurdular, aylarca süren grevler yaptılar. İşçi sınıfı nihayet en etkili ve en önemli gücünün farkına varmıştı.
Ama sendikalar kurmakla da yetinmediler. 1864 yılında İngiltere’de Uluslararası İşçi Birliği (Birinci Enternasyonal) kuruldu. Pek çok sendika ve işçi örgütünün parçası olduğu bu birlik, sermaye sınıfının fikirlerini reddediyor ve işçi sınıfının bağımsız örgütlenmesini savunuyordu! Kapitalizme karşı işçi sınıfının uluslararası birliğini, dayanışmasını ve ortak mücadelesini şiar edinmişti. Birlik, tüm ülkelerin işçilerini birleşmeye çağırıyordu! Böylece işçi sınıfının sömürüye karşı mücadelesi fabrikalar ve ülkeler ötesine taşınmış oluyordu. 1900’lere (20. yüzyıl) gelindiğinde ise işçi sınıfının kapitalizme karşı mücadelesi daha da büyüyecek ve 1917’de Rusya işçi sınıfı iktidarı ele geçirerek tarih yazacaktı.
Bu iki yüz yıllık süreç, bizler için çok önemli ve öğreticidir. İşçi sınıfı kimi zaman kurtarıcı beklemiş veya çaresizce makine kırarak öfkesini makinelere kusmuştur. Kimi zamansa kendisini asıl eylem ve gücün sahibi olarak, özne olarak görmüş, toplumsal gidişata müdahale etmiştir. Oy hakkından sigortalı çalışmaya, 8 saatlik işgününden işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerine ve bir kamu hizmeti olarak eğitime, sağlığa varıncaya kadar pek çok hak ve düzenleme işçi sınıfının kendi siyasetini yapması sayesinde hayat bulmuştur. Buradan hareketle söyleyebiliriz ki kim işçilerin kendi siyasetini yapması anlamsızdır diyorsa ya aldatılmıştır ya da aldatmak istiyordur.
Gelelim bugüne. Bugün de işçi sınıfının örgütleri var ama zayıf düşmüş durumdalar. Bu nedenle sermaye sınıfı siyaset arenasında kendi borusunu öttürebiliyor. İşsizlik, yoksulluk, açlık, depresyon, savaşlar, doğa katliamları… Yeryüzü cennetini kurabileceğimiz bir çağda insanlık büyük acılar çekiyor. Bir kapının eşiğinde duruyoruz. Bu çürümüş sistemle insanlık daha fazla yol alamaz, ancak bu sistemi yıkarak sınıfsız, sömürüsüz bir toplumu kurabilir. Esas soru şudur: Anahtar mıyız, kilit mi? Bizden öncekilerin ayak izlerini takip edip bu dünyayı değiştirmek için çabalayanlardan mıyız, yoksa birileri bizi kurtarsın diye bekleyenlerden, “hiçbir şey değişmez” diyenlerden mi?
İşçi sınıfı örgütlü bir güç haline gelmeden, kendi örgütlerini güçlendirip büyütmeden siyaset yapamaz ve toplumsal gelişmelere müdahale edemez. İşçi sınıfının uluslararası birliğini, dayanışmasını ve kardeşliğini savunan UİD-DER gibi mücadeleci işçi örgütlerine ihtiyaç var. Kapitalizmin yarattığı sefalete karşı kurulan ilk sendikalardan Birinci Enternasyonal’e ve oradan UİD-DER’e gelen bir mücadele çizgisi var. Bu mücadele çizgisi insanın insana kul köle olmadığı, işsizliğin, açlığın, yoksulluğun, sömürü ve savaşların son bulduğu, özgürlük ve barış dolu bir dünya özlemini temsil ediyor. Bir kurtarıcının gelip bizi kurtarmayacağının farkında olarak sorumluluk alalım. Unutmayalım bizleri kurtaracak olan kendi kollarımızdır, eşiğinde durduğumuz kapıyı açacak anahtar örgütlü gücümüzdür.
- Zeytinyağı, Margarin, Süt Tozu
- Toplumsal Sorunların Bireysel Çözümü Mümkün mü?
- Gelişen Ufkumuz, Değişen Dünyamız
- Köşemize Çekilmiyoruz, Emekçi Gençlik Köşemizle Güçleniyoruz!
- Her Şeyi Paraya Bağlayanlar Kim?
- Devlet Bütçesi Kimin Bütçesi?
- İşçilerin Tek Çıkış Yolu Birlik, Dayanışma ve Mücadeledir!
- İşçi Dayanışması 200. Sayı Çıktı!
- Muhammed Ali’nin Haykırışı ve Gerçek Düşmanlar
- Kapatılan Ocakların Susmayan Bandosu
- Umut Sende Bende Bizde...
- “Ne Olacak Bu Memleketin Hali?”
- Anastasya, Dilan ve Hafızamız
- Ülkeyi Şirket Gibi Yönetmek…
- İşçilerin Birliği ve Dayanışması Güçlendikçe Umut da Büyür!
- İşçi Dayanışması 199. Sayı Çıktı!
- Gerçek Adalet Mücadelemizle Gelir
- Özgür Olmak Demek…
- Hangisi Daha Zor?
- Olur Kardeşim Olur!
- Zeytinyağı, Margarin, Süt Tozu
- Toplumsal Sorunların Bireysel Çözümü Mümkün mü?
- Her Şeyi Paraya Bağlayanlar Kim?
- İşçilerin Tek Çıkış Yolu Birlik, Dayanışma ve Mücadeledir!
- Muhammed Ali’nin Haykırışı ve Gerçek Düşmanlar
- Kapatılan Ocakların Susmayan Bandosu
- Umut Sende Bende Bizde...
- “Ne Olacak Bu Memleketin Hali?”
- Anastasya, Dilan ve Hafızamız
- İşçilerin Birliği ve Dayanışması Güçlendikçe Umut da Büyür!
- Gerçek Adalet Mücadelemizle Gelir
- Özgür Olmak Demek…
- Hangisi Daha Zor?
- Yiyorlar, İçiyorlar Hesabı Bize Ödetiyorlar
- 2025, 2024’ten Daha mı İyi Olacak?
- Ters Yüz Edilen Gerçekler: Suç Ne? Suçlu Kim?
- Dünya İşçi Sınıfının Birliği Yolunda Mücadelemizi Büyütelim!
- Artan Zenginliğin Arkasında Büyüyen Yoksulluğumuz
- Kaynakları Tüketen Kim?
- Yaşadım Diyebilmek İçin!
Son Eklenenler
- İşçi Dayanışması yayınlandığı ilk günden bu güne biz işçilere kocaman bir sınıf olduğumuzu, yaşamlarımızın, sorunlarımızın ve çözüm yollarının ne kadar yakın olduğunu anlatmaya devam ediyor. Yazıların kaleme alınmasından görsellerin hazırlanmasına,...
- İstanbul Planlama Ajansının (İPA) Ekim ayı araştırmasına göre, İstanbul’da ortalama stres seviyesi 10 üzerinden 6,9 çıktı. Aslında bu veri sadece İstanbul’u yansıtmıyor. Mersin olsun, İstanbul olsun hiç fark etmiyor: Stres seviyemiz artıyor,...
- Sevgili işçi kardeşlerim, başlıktaki sözlere gelmeden meramımın tamamını anlatmak için 6 ay geriye gitmem gerekiyor. Mayıs ayının son haftasında iki azı dişime kanal tedavisi için Dokuz Eylül Üniversitesi diş bölümüne randevu alarak gitmiştim. İki...
- “Zeytinyağlı yiyemem aman/ basma da fistan giyemem aman…” Kütahya ya da Bursa yöresine ait olduğu düşünülen bu türkü düğünlerde, keyifli eş dost toplantılarında hep bir ağızdan söylenir. Hatta eğlenceli ritmi karşılıklı oynamaya da teşvik eder....
- Hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı korkunç boyutlara ulaştı. Emekçiler olarak temel ihtiyaçlarımız olan barınma, beslenme gibi ihtiyaçlarımızı karşılamakta zorlanıyoruz. Aldığımız maaşlarla kirayı mı ödeyelim, karnımızı mı doyuralım diye kara kara...
- Kapitalist sistemde yaşıyoruz ve bu sistemin yol açtığı büyük-küçük pek çok sorunla boğuşuyoruz. Peki sorunlarımızı çözmek için ne yapıyoruz? Örneğin pek çoğumuzun ailesinde çocuk, hasta, yaşlı ya da engelli olduğu için bakıma muhtaç yakınlarımız...
- İşçi Dayanışması çıktığında her birimiz ilk görüşte etkilendiğimiz yazıyı seçiyoruz. Neden etkilendiğimizi, yazının bizi nasıl etkilediğini, neyi düşünmemizi sağladığını anlatıyoruz birbirimize. Bu yazıyı herhangi bir arkadaşımıza nasıl ve neden...
- Mutsuzluk ve umutsuzluk gençler arasında adeta bir salgın gibi yayılıyor. Etrafımıza, arkadaşlarımıza bakıyoruz, yaşamdan tat alamadığını söyleyenlerin sayısı her geçen gün artıyor. “Her günüm bir öncekiyle aynı”, “yarından bir beklentim yok”, “bana...
- Biz işçiler haftanın her günü vardiyalı bir şekilde 24 saat çalışırız. Yeri gelir Pazar mesai yaparız. Dinlenmeye, ailemize vakit ayırmaya zaman bulamayız. Sanki biz işçiler için hayat sadece çalışmaktan ibaretmiş gibi. Fabrikada mühendis bir...
- Eskiden her sorunun beni bulduğunu, bu sorunları yaşayan tek kişinin ben olduğumu düşünüyordum. Sonra UİD-DER ile tanıştım ve İşçi Dayanışması’nı düzenli olarak okumaya başladım. Bir genç olarak, gençlik yazılarını okudukça bu sorunları yalnızca...
- Ben büyük bir tekstil fabrikasında çalışıyorum. Başta Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek olmak üzere siyasi iktidar sözcülerinin, asgari ücret zammının hedeflenen enflasyon oranına göre yapılacağını her fırsatta söylemelerine rağmen asgari ücrete...
- Son günlerde sohbet edebildiğim her insana Türkiye’deki Suriyeliler hakkında ne düşündüklerini soruyorum. Devamındaysa nerede dünyaya geldiklerini, neden göçüp büyük kentlere geldiklerini soruyorum. Son olarak aile büyüklerinin nerelerden göçerek...
- Sevgili işçi kardeşlerim, 8 yaşına kadar babasız, 8 yaşından sonraysa hem anasız hem de babasız büyümüş sayılırım. 12-13 yaşıma kadar mahallede ve çalıştığım fabrikada anası-babası yanında olan arkadaşlarıma imrenmiş, onları kıskanmışımdır. O halimi...