Buradasınız
Bu Ekonomik Düzeni Değiştirsek Ne Olur?
İşçi Dayanışması’nda, yaşadığımız dünyayı ve kapitalist sistemi anlatan pek çok yazı yayımlandı bugüne kadar. Kapitalizm denilen ekonomik düzenin dünyamıza, işçi sınıfına ve insanlığın geleceğine ne kadar büyük bedeller ödettiğini her vesileyle anlatıyoruz. Açlığın, yoksulluğun, savaşların, sömürünün, çekilen acıların sorumlusu kapitalizmdir diyoruz. Peki, neden bunu söylüyoruz? Çünkü toplumu, toplumsal ilişkileri, siyaseti, üretimi ve bölüşümü belirleyen şey içinde yaşadığımız ekonomik düzendir. Başka bir ekonomik düzende yaşıyor olsaydık bambaşka bir toplumdan ve toplumsal ilişkilerden söz ediyor olurduk.
Kapitalizm özel mülkiyet ve kâr üzerine kurulmuştur. Üretim araçlarının özel mülkiyetini elinde tutan sermaye sınıfı, toplumun ihtiyaçlarını değil kârını düşünerek üretim yapar. Doğanın zarar görüp görmediğine, insanların acı çekip çekmediğine bakmaz. Bir işçi önderinin vaktiyle söylediği şu söz kapitalizmin özünü anlatır: Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser! Kapitalizmde devlet, medya, hukuk, eğitim, siyaset egemen olan sınıfın yani patronlar sınıfının çıkarlarına göre şekillenir. Devletin vergi yoluyla topladığı kaynaklar sermayenin ihtiyaçlarına göre kullanılır. Mesela kaynaklar asıl olarak eğitim, sağlık, konut gibi temel ihtiyaçlara ayrılmak yerine, sermayeye teşvik olarak veya ihale yoluyla aktarılır. Siyaset bunun aracı haline getirilir. Devletin kolluk güçleri, sömürüye itiraz eden emekçilerin üzerinde baskı kurmak için kullanılır.
Zengin azınlığın yoksul çoğunluğun emek gücünü sömürebilmesi sadece baskı ile olmaz. Çoğunluğun bu sömürüye aynı zamanda “ikna olması” gerekir. Bunun için de devreye ideolojik araçlar girer. Kapitalist sistemin topluma ve toplumun bireyleri olarak her birimize benimsettiği çeşitli düşünce kalıpları vardır; bu sayede sömürü meşrulaştırılır ve bir doğa yasasıymış gibi kabul ettirilir. Örneğin “Savaşların, yoksulluğun, acıların olmadığı, tüm insanların kardeşçe, barış içinde, özgür ve müreffeh yaşadığı bir dünyada yaşamak ister miydiniz?” diye bir soru sorsak, bu soruya “hayır” yanıtını verecek tek bir insan bulamayız. Ama bunun nasıl olacağı veya böyle bir dünyanın mümkün olup olmadığı sorularına pek az insan olumlu yanıtlar verebilir. Bunun nedeni bu sistemin topluma enjekte ettiği düşünce kalıplarının dışına çıkamayışımızdır. “Böyle gelmiş böyle gider”, “insan bencildir, ne yapsan değiştiremezsin”, “kapitalizm kötü olabilir ama daha iyi bir sistem yok”, “bu toplumdan bir şey olmaz” vb. Kafamızın içinde dönüp duran ve kendimize ait sandığımız bu fikirler gerçekte egemen sınıfın fikirleridir.
Sadece kapitalizme karşı mücadelede değil, ekonomik ve demokratik hakların genişletilmesi mücadelesinde de aynı düşünce kalıpları işçilerin önünde bariyerdir. Örneğin ücretlerin yükseltilmesi, iş güvenliği önlemlerinin alınması gibi talepler işçilerin haklı ve meşru talepleri değil midir? Peki, bu talepleri yerine getirmeyen patronlara karşı mücadele başlatan işçilere ne söyleniyor? “Bu yaptığınız yasalara aykırıdır!” Bu sözleri duyan sayısız işçinin korktuğunu biliyoruz. Ama korkunun örgütlü ve bilinçli olmamaktan kaynaklandığını da biliyoruz. Neden şu soruları sormuyoruz: “Hangi yasalar, kim yaptı bu yasaları, kime hizmet ediyor bu yasalar?” Yeri gelmişken bir soru daha soralım: İşçiler mücadelelerini sınırlayan düşünce kalıplarına mı hapsolacaklar, yoksa haklı ve meşru bir mücadele verdiklerini bilerek mi hareket edecekler? Hangisi işçilere kazanım getirir?
Gelelim kapitalizmin yapı taşlarından biri olan özel mülkiyet konusuna. Bu sistemde üreten, emek veren işçilerdir. İşçilerin ürettiklerine özel mülkiyet yasasına dayanarak el koyan patronlar sermayelerini büyütür, yeni fabrikalar ve makineler alırlar. İşçiler ürettikleri zenginlikten kırıntı düzeyinde pay alırken patronlar lüks ve ihtişamlı bir hayat sürerler. Kapitalizmin ürettiği düşünce kalıplarıyla bakarsak bu durum gayet doğaldır. Çünkü özel mülkiyet dokunulmazdır, yasaldır, sorgulanamaz. Oysa bu düşünce kalıbını kırıp işçi sınıfının penceresinden baktığımızda bunun emek sömürüsü olduğunu rahatlıkla görürüz.
Peki, üretim araçlarının özel mülkiyetini kaldırsak ve tüm fabrikaları, makineleri toplumun ortak mülkü haline getirsek ne olur?Üretimi kâr amaçlı değil de toplumsal ihtiyaçları gözeterek yapsak ne olur? Çalışabilir durumdaki herkes insani koşullarda çalışsa ve ürettiğinden ihtiyacı oranında payını alsa ne olur? Çok açık ki sömürü, açlık ve yoksulluk biter. Herkes eşit, özgür ve mutlu yaşar. Patronların kâr hırsıyla talan edilen doğa huzura kavuşur. Bilim ve teknoloji sermayenin esaretinden kurtarılır ve insanlığa hizmet eder. Böyle bir durumda bu ekonomik düzenin adı artık kapitalizm olmaz, sosyalizm olur. İşte bu nedenle işçi sınıfının ve insanlığın kurtuluşu sosyalizmdedir.
- 2025, 2024’ten Daha mı İyi Olacak?
- Ters Yüz Edilen Gerçekler: Suç Ne? Suçlu Kim?
- Dünya İşçi Sınıfının Birliği Yolunda Mücadelemizi Büyütelim!
- İşçi Dayanışması 198. Sayı Çıktı!
- Artan Zenginliğin Arkasında Büyüyen Yoksulluğumuz
- Kaynakları Tüketen Kim?
- Yaşadım Diyebilmek İçin!
- Sınır Tanımayan Irmaklar Gibi
- İşçinin Değeri Yok mu?
- Geleceğe Dönüşmek, Geleceği Büyütmek
- Sınıf Olarak Birleşelim, Yoksulluğa ve Sömürüye Hayır Diyelim!
- İşçi Dayanışması 197. Sayı Çıktı!
- Esirler Dünyasına Özgürlük Çağrısı: Enternasyonal!
- Ağıt Yakmasın Analar, Umut Türküleri Söylesin
- Hangi Milliyetten Değil Hangi Sınıftan Olduğundur Önemli Olan
- Cep Telefonu, Okul Gezisi ve Hayatın Gerçekleri
- Senin Memleket Nere?
- Sokak Köpeklerinin Katledilmesi Çözüm mü?
- Düşmanlığı ve Savaşları Nasıl Meşrulaştırıyorlar?
- İşçi Sınıfının Sömürüye Karşı Mücadelesi Durdurulamaz!
- 2025, 2024’ten Daha mı İyi Olacak?
- Artan Zenginliğin Arkasında Büyüyen Yoksulluğumuz
- Kaynakları Tüketen Kim?
- Yaşadım Diyebilmek İçin!
- Sınır Tanımayan Irmaklar Gibi
- İşçinin Değeri Yok mu?
- Geleceğe Dönüşmek, Geleceği Büyütmek
- Esirler Dünyasına Özgürlük Çağrısı: Enternasyonal!
- Ağıt Yakmasın Analar, Umut Türküleri Söylesin
- Cep Telefonu, Okul Gezisi ve Hayatın Gerçekleri
- Senin Memleket Nere?
- Düşmanlığı ve Savaşları Nasıl Meşrulaştırıyorlar?
- İşçi Sınıfının Sömürüye Karşı Mücadelesi Durdurulamaz!
- Zulme Karşı Çıkmanın Mutlaka Bir Yolu Vardır
- “Kendimiz İçin Yürüdük…”
- Bahis Oyunu Aslında Kimin Oyunu?
- Depremin Yaraları Kanamaya Devam Ediyor
- Ne Kadar Vergi Veriyoruz, Karşılığında Ne Alıyoruz?
- Dert Bizde Derman Ellerimizde, Birliğimizdedir!
- Direnç Çiçekleri İşçi Sınıfının Bağrında Filizlenir
Son Eklenenler
- Manisa’nın Soma ilçesinde AKP Batman Milletvekili Ferhat Nasıroğlu’na ait olan Fernas Madencilik’te Bağımsız Maden-İş Sendikasında örgütlenen işçiler, sendikalı oldukları için işten atılan işçilerin işe iadesi, sendikal hakların tanınması ve işçi...
- “En zorlu sürecin önemli bir kısmı geride kaldı. Cumhurbaşkanımız da söyledi. 2025, 2024’ten daha iyi olacak. 2026 da 2025’ten çok daha iyi olacak.” Bu sözler 1,5 yıldır ekonomiyi düze çıkarma bahanesiyle emekçilerin ümüğünü sıkan Maliye Bakanı...
- Filistin Eylem Komitesi’nin çağrısı üzerine sendikalar, demokratik kitle örgütleri ve siyasi partiler “Siyonist saldırganlığa ve Gazze’yi ateşe veren petrol akışına son!” şiarıyla 15 Ekimde, Taksim’de bir araya geldiler. Taksim Tünel Meydanından...
- Sendikalarının aldığı grev kararına ve atılan arkadaşlarının geri alınması talebine coşkuyla sahip çıkan As Plastik işçileri grevlerine devam ediyorlar. Biz de bir grup UİD-DER’li işçi olarak As Plastik işçilerinin grevini ziyarete gittik.
- Zaten zor şartlarda, iş güvencesinden yoksun ve düşük ücretlere çalışan biz işçiler her fırsatta patronların ve iktidarın hedefi haline geliyoruz. İstanbul Ticaret Odası Başkanının, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’a sunduğu talepler...
- İsrail’in Gazze’de yürüttüğü savaşın ve katliamın birinci yılı geride kalırken dünya meydanları emekçilerin “emperyalist savaşa hayır” sloganıyla yankılanmaya devam ediyor. İsrail’in 7 Ekim 2023’ten bu yana sürdürdüğü savaşın alevleri yeni bölgelere...
- Sendikalaştıkları için işten atılan ve buna karşı 89 gündür direnen Polonez işçileri, İstanbul’un çeşitli merkezlerinde gerçekleştirdikleri basın açıklamalarıyla Polonez ürünlerine boykot çağrısı yaptı. İstanbul’da Marmara Park AVM, Kadıköy İskele...
- Bir kadın olarak grevde olmaktan, hakkımı beraber çalıştığım işçi arkadaşlarımla birlikte aramaktan gurur duyuyorum. Grev çadırında beklerken, çadırımızın önünden sanayide bulunan farklı fabrikalarda çalışan işçi arkadaşlar geçiyor. Kimisi bizlere...
- Geçtiğimiz haftalarda Kocaeli’nde düzenlenen “İnsan Hakları Eğitim Kampı”nda gençlerle bir araya gelen Bilal Erdoğan’ın konuşması dikkat çekiciydi doğrusu. Geçen yıl 2023 genel seçimlerinden hemen önce sanki bir lütufmuş gibi yasalaştırılan EYT...
- Egemenler ve onların siyasetçileri suçu ve suçluyu tanımlarken de, adaletten bahsederken de “hukuk devleti” diye bir kavram kullanıyorlar. “Bu ülkede hukuk var” lafını dillerinden düşürmüyorlar. Onların iddiasına göre hukuk büyük sermaye sahibi...
- İsrail’in Gazze’de yürüttüğü soykırım bir yılı geride bıraktı. İsrail devleti milyonlarca insanın tepesine bombalar yağdırıyor. Geçtiğimiz bir yılda yarısı kadın ve çocuk olmak üzere 40 binden fazla insan katledildi. Bugün ise İsrail’in saldırıları...
- 28 Ağustostan 11 Eylüle kadar her gün grev çadırına gittim. Annemin fabrika önünde direniş yapması beni çok gururlandırıyor. Annem 47 yaşında, ben ise 11 yaşındayım. Grev alanından çok şey öğreniyoruz, bu durum hem beni mutlu ediyor hem de annemi....
- DİSK Uluslararası İlişkiler Dairesi Müdürü Kıvanç Eliaçık, NotaBene yayınlarından çıkan “Orta Doğu’da İşçiler ve Sendikal Hareket” kitabı vesilesiyle 22 Eylülde UİD-DER’in konuğu oldu, kitap üzerine güzel bir söyleşi gerçekleştirildi. Ortadoğu ve...