Buradasınız
“Burada Siyaset Yapmayın”
İzmir’den emekli bir işçi
Yıllar önce Aziz Nesin’in “Bu Memleket Batar Arkadaşım Batar” kitabını okumuştum. Zihnimde kaldığı kadarıyla olay bir kahvehanede geçiyordu. Kahvehanedeki bütün masalardaki konuşmalar aynı. Memleketin tepesindekiler halkı iliklerine kadar söğüşlediği, yoksulların ceplerinin dibinde kalan tek kuruşu bile ellerinden çekip aldığı halde ahali kahvehanelerde, sokakta, evde, fabrikalarda, kısacası hayatın her yerinde memleketin battığını, daha da batacağını tartışıp durmaktadır. Kahvehaneye her gün gidip aynı masaya oturup gazeteleri okuyan biri konuşmalara hiç katılmaz. Ayda yılda bir sadece “batmaz, batmaz” der ve susarmış. Aradan aylar yıllar geçer. Ahali memleketin neden batmayacağını hiç sormaz o kişiye. Yıllar sonra memleketin hali daha beter duruma gelir. Ahali nihayet hiç ciddiye almadıkları kişiye “batmaz, batmaz diyorsun. Bundan beter daha nasıl batacak?” diye sorarlar. Malum kişi şöyle der: “Herkes kuzu kuzu çalışıyor. Vergisini veriyor. Çalışanlar çalıştığı ve vergiler verdiği sürece memleket batmaz, batan halk olur.” Ahali bunu hiç düşünmediği için malum kişiyi adamdan saymadıklarına gani gani utanırlar. Sohbet ve tartışmaları bambaşka olmaya başlar.
Örgütsüz toplumlar canları yanmadan gerçekleri göremezler. Örgütlü şekilde mücadeleye girene kadar doğru bildiklerinin yanlış, yanlış bildiklerinin doğrular olduğunun ayırdına varmazlar. Siyasetin tepedekilerin işi olduğuna inandırılmışlardır yıllarca.
Bir haftadır memleketin onlarca yerinde çıkan yangınlar devam ediyor. Memleketin tepesindekiler bir yandan “biz çok güçlüyüz, hallederiz. Telaşa mahal yok” rahatlığı içindeler. Diğer yandansa “yangın var diyeni yakarım” diye bağırıyorlar. Her daim ahaliye yükseklerden, otobüs üstünden bakıp “keyif çayı” fırlatmaya devam ediyorlar. Şimdiyse yangınları alıcı kuşlar gibi gökyüzünden izliyorlar. Fırlatacakları çaylar yanan yerlere düşüp telef olacağından depolarda bekleyeduruyor. Yangınlarda canları yananlar yoksullar. Yangınları söndürmek için ölenler, elleri, yüzleri, ayakları yananlar yine yoksullar yani işçi ve emekçiler. Tepelerden bakan efendiler bir yandan “yangınları söndürüyoruz” derler. Sanki yanan kendi elleriymiş gibi. Sıkıştıklarındaysa “ben ellerimle mi söndüreceğim” derler.
Dün mahalledeki kahvehaneye gittim. Krizden önce kahvehanedeki tartışmaların odağında futbol olurdu. Duvar boyundaki televizyonda futbol izlenirdi. Haliyle ahali Diyarbakır karpuzu gibi ikiye yarılırdı. Milli maçlardaysa ahali yek bütün olurdu. Şimdilerdeyse bilmem kaç bin dolara takım değiştiren Lionel Messi bile gündemde yer alamamış ahali nezdinde. Televizyonlardaki sözümona tartışmacılar ahali yangınları, selleri, krizi, işsizliği unutup Messi’yi konuşsun diye yırtınıyorlar. Ama konuşmalar, tartışmalar dönüp dolaşıp pahalılığa, işsizliğe, sellere, yangınlara yani can yakan konulara geliyor.
Oyun oynayan tanıdıkların yanına oturdum. Bizim kahveci Metin Ustaya işaret ederek bir çay istedi komşum Ahmet abi benim için. “Çaylar Musa’dan” dedi yüksek sesle Ahmet abi. Kahvehanenin sahibi Musa “burada siyaset yapmayın. Ekmek teknemin kapatılmasını mı istiyorsunuz?” diye bağırdı. Ahmet abinin “yav Musa paket çay at demedik” demesinden son zamanlarda fırlatılan çay paketlerinin tartışma konusu olduğu belliydi. Musa “siyaset yapmak isteyen çıkıp dışarıda yapsın” diye kapıyı gösterdi. Ahmet abi “ben siyaset yapmıyorum ki. Aha gördüğün gibi televizyondakiler siyaset yapıyor. Git onları sustur” diyerek televizyonu gösterdi. Birçok masadan Ahmet abiye destek verenler oldu. Tartışmalar uzayınca birisi ayağa kalkarak “Musa kardeşim kapat şu televizyonu siyaset konusu kapansın. Yeter ya. Bizim derdimiz bize yeter” diyerek yerine oturup oyununa devam etti.
Örgütsüz toplumlar, hakları için mücadeleyle tanıştıklarında o canhıraş savundukları sermaye sahiplerinin siyasetçilerinin tamamının karşılarında olduğunu görmeye başlarlar uykudan uyanmaya başlamış gibi. İşte o andan itibaren gerçek arkadaşlarının sınıf kardeşleri ve gerçek dostlarının işçi sınıfının sendikaları, dernekleri olduğunu kavrarlar. Çaydan ekmeğe, sudan tuza, şekerden sabuna hiçbir şeyin siyasetin dışında olmadığını kavrarlar. İşte bunun adı sınıf siyasetidir.
Metin Usta denmesinin nedeni işinin ehli bir demirci ustası oluşundandır. Milyonlarca işçi işten atıldığında kriz Metin Ustayı da teğet geçmemişti. Metin şimdilerde akrabasının kahvehanesinde yüz lira karşılığında yevmiyeci olarak çalışıyor. Kahvehanenin sahibi gerdanı sarkık Musa özel masasında alıcı kuş gibi masalardaki insanları gözler her daim. Eskiden önündeki kâğıda her çay için bir çizik atardı. Şimdilerdeyse önündeki bilgisayarda sipariş edilen çayı, ayranı, sodayı, kahveyi ayrı ayrı kaydediyor. Hesap eksik çıkarsa garson Metin Ustanın yevmiyesinden kesermiş. Elleri iri ve nasırlıdır hâlâ Metin Ustanın. Biraz da çaycılık yapmak ağır geliyor bizim Metin Ustaya. “Ahvalin ne âlemde” diye sordum çayı getirdiğinde. İri ve nasırlı ellerini iki yana açarak “bundan daha kötü mezara girmek olur” diyerek mesleğini ne kadar özlediğini anlatıyordu gözleri.
Örgütsüz toplumlar canları yanmadan gerçekleri göremezler. Örgütlü şekilde mücadeleye girene kadar doğru bildiklerinin yanlış, yanlış bildiklerinin doğrular olduğunun ayırdına varmazlar. Siyasetin tepedekilerin işi olduğuna inandırılmışlardır yıllarca. Oy verdikleri burjuva partilerini futbol takımı tutar gibi savunurlar. Fakat hakları için mücadeleyle tanıştıklarında o canhıraş savundukları sermaye sahiplerinin siyasetçilerinin tamamının karşılarında olduğunu görmeye başlarlar uykudan uyanmaya başlamış gibi. İşte o andan itibaren gerçek arkadaşlarının sınıf kardeşleri ve gerçek dostlarının işçi sınıfının sendikaları, dernekleri olduğunu kavrarlar. Çaydan ekmeğe, sudan tuza, şekerden sabuna hiçbir şeyin siyasetin dışında olmadığını kavrarlar. İşte bunun adı sınıf siyasetidir.
- “İstanbul’da Mezar Yeri Alamayız”
- Battaniyelere Değil Sınıfımıza Sarılalım
- Sağlıksız Gıdalara Mahkûm muyuz?
- Emekli Maaşı Ne Zaman Ödenecek?
- Hani Bu Topluma Güven Olmazdı!
- Sabancı’nın Mutlu Yaşam Sırları
- Rahat Yaşamın Sırrı
- Kent Ekmek Kuyruğu: “Ben Öyle İstediğim İçin”
- Sistem Ne Ölümüze, Ne de Dirimize Saygı Duyuyor!
- “7 Kitap, 7 Defter, 1 Litre Su, Yarım Ekmek”
- Siz Kimi Taşıyorsunuz Sırtınızda?
- Yalanlara Değil Birleşmeye İhtiyacımız Var
- Kupona ve Kuraya Bağlanan Umutlarımız
- “Artık Kiracı Kalmaz”, TOKİ’ye Hücum!
- Yoksulluk Utanılacak Bir Şey Değil!
- İşçi Aileleri ve Kreş Çilesi
- Yaz Tatilinde Kriz Var!
- “Yok mu Arttıran?”
- Bakan Nebati’den “Işıl Işıl” Yorumlar ve Uçurumlar
- “Nehir, Nehir, Çocuğumu Geri Verin!”
Son Eklenenler
- Mersin’in Gülnar ilçesinde yapımı devam eden Akkuyu Nükleer Santrali şantiyesinde çalışan işçiler Ocak ve Şubat ayı ücretleri ödenmediği için 27 Martta iş bıraktı. Santralin Türkiye tarafının genel yüklenici firması IC İçtaş bünyesinde çalışan...
- Özak Tekstil işçileri sendika değiştirme hakkını kullanarak BİRTEK-SEN’de örgütlendikleri için patronun işten atma saldırısıyla karşılaşmış ve 27 Kasımda direnişe geçmişlerdi. Tüm baskı ve engellemelere rağmen sendikalarıyla birlikte mücadeleyi...
- Bayburt Grup’a bağlı Agrobay Seracılık’ta çalışan işçiler Tarım-Sen’e üye oldukları için tazminatları ve 2 aylık maaşları ödenmeden işten atılmışlardı. 22 Ağustosta direnişe geçen işçiler patronun yalanlarına, jandarma saldırısına, defalarca...
- İşçilerin, patronların saldırılarına karşı mücadelesi sürüyor, bu mücadelelerin bir kısmı anlamlı kazanımlarla sonuçlanıyor. Sendika düşmanlığına karşı direnişe geçen RC Endüstri işçileri patrona geri adım attırdı. Direnişin 20. gününde üretimi...
- Sermayelerini büyütmeyi her şeyin önüne koyan patronlar sınıfı dünyanın dört bir yanında iş güvenliği önlemlerini almayarak, doğayı tahrip edip felaketlerin önünü açarak işçilerin canını almaya devam ediyor. Türkiye’de ve dünyada depremlerde,...
- İtalya İşçi Sendikası UIL ülkede giderek artan iş cinayetlerine karşı 19 Martta Roma’da protesto gösterisi düzenledi. Sendika öncülüğünde yapılan eylemde giderek artan işçi ölümleri protesto edildi. İş güvenliği önlemlerinin alınmamasının işçilerin...
- Sorunlarımız giderek artıyor. Çevremde pek çok insandan “hiçbir şey değişmiyor” cümlesini duyuyorum. Onlara soruyorum: “Peki, değişmesi için sen ne yapıyorsun?” Herkes çözümü birbirinden bekliyor, sonra da “neden böyle” diye şikâyet ediyor. Sonuç...
- Hak gasplarına karşı işçilerin, emekçi kadınların ve emeklilerin hak arayışı sürüyor. Çeşitli işkollarından işçiler İzmir’den Manisa’ya, İstanbul’dan Ankara’ya kadar direnişlerle, yürüyüşlerle, basın açıklamalarıyla seslerini yükseltiyor.
- Başlıktaki sorunun cevabı aslında çok basit: kim karıştırıyorsa onun işine gelir doğal olarak. Çalışmakta olduğum işyeri ağır sanayi… Genç işçilerin yanı sıra çocuk ve yaşlı emeği sömürüsü de katmerli olarak yaşanıyor. Ücretlerin çevredeki...
- Türkiye’de mevcut siyasi iktidar, pek çok alanda politika değiştirdi, iç ve dış politikalarında keskin zikzaklar çizdi, defalarca doğrultu değiştirdi. Fakat doğrultusunu hiç değiştirmediği, istikrarını hep koruduğu bir alan var: Emek politikaları!
- Binlerce yıl önce atalarımızın avlanmak için kullandığı bumerang, atıldığı noktaya geri dönmesiyle bilinir. Bumerangın bu özelliğine atıfla, kişinin gösterdiği tutum ve davranışların sonuçlarının eninde sonunda kendisine geri dönüşü olacağını...
- Bursa’nın Gemlik ilçesinde faaliyet gösteren Borusan Lojistik A.Ş’de Liman-İş Sendikası’na üye olan 4 işçi işten çıkarıldı. Sendikalaştıkları için işten atılan işçilerin geri alınması ve sendikal baskılara son verilmesi talebiyle 21 Martta fabrika...
- Her işçinin belki bir tesadüf neticesinde ve o güne değin ilk kez duyduğu, duyduğunda da “işte aradığım cevap buydu” dediği sözler vardır. Sınıf temelinde örgütlü işçiler buna “kulağına kar suyu kaçırmak” da derler. Benim kulağıma kar suyunu kaçıran...