Buradasınız
Farklı Ülkeler Aynı Sorunlar
Almanya’dan genç bir işçi
Yayınlandığı ilk günden beri işçi sınıfının sesi oldu İşçi Dayanışması. Tarihimizi, haklarımızı, kendi sınıf gerçekliklerimizi buradan öğrendik, öğreniyoruz. Çeşitli işyerlerinden işçiler yaşadıkları haksızlıkları bizimle paylaşıyor, biz de onların sesine ses, gücüne güç katmak için İşçi Dayanışması bültenini sınıf kardeşlerimize ulaştırıyoruz. Patronların medyası gibi “tarafsızlık maskesi” ardına gizlenmiyor, işçiden yana olduğumuzu her fırsatta dile getiriyoruz.
Gebze’den bir işçi arkadaşımızın “Farklı İşyerleri Aynı Sorunlar” başlıklı mektubunda dikkat çektiği üzere, İşçi Dayanışması bülteninde ve internet sitesinde yayınlanan mektuplar bize şu yalın gerçeği gösteriyor: “Hepimiz farklı işyerlerinde aynı sorunları yaşıyoruz.” Bu sorunları fabrika, şehir, ülke ayırt etmeksizin kapitalist çarkların döndüğü tüm dünyada, tüm işçiler yaşıyor. 30 yıldır Almanya’da işçilik yapan Mehmet Abi, 17 yaşından beri metal sektöründe çalışan Aynur Abla, Polonya’dan çalışmaya gelen genç işçi Peter ile yaptığımız sohbetlerde bu gerçeği bir kez daha anlamış oldum ve bunları sizinle paylaşmak istedim.
14 yaşında, Erzurum soğuğunda inşaatlarda başlıyor çalışmaya Mehmet Abi. “Kalem tutacak yaşta mala verdiler elime” derken gözleri o günleri bir kez daha yaşarcasına nemleniyor. “Sıvası, boyası, badanası derken işi erken kapınca İstanbul’a gönderdiler beni.” Orada taşeron bir firmada başlamış çalışmaya. Hünerli elleriyle kazandığını ailesine, en çok da okuması için kardeşlerine göndermiş. “Abi olmak baba olmakla aynı şeydir” demişti bir keresinde. Ben o sözünü anımsarken o anlatmaya devam ediyordu: “Kutu gibi barakalarda kalıyorduk. Maaşlarımız bir ödeniyor bir ödenmiyordu. Ne dil biliyorduk ne hak. Ses çıkarmadan yıllarca çalıştık öyle.” Sonra bir akrabasının “Almanya işçi arıyormuş, çok para vereceklermiş” demesi üzerine ardında sevdikleri, aklında hayalleri ile düşmüş yollara. “Hesapta burada çok rahat şartlarda yaşayacaktık. Birkaç sene para biriktirip sonra memlekete dönecektik.” Ancak evdeki hesap çarşıya uymamış olacak ki, nasırlı elleri ve işçi tulumuyla tezgâhının başında oturuyor, gözleri uzun uzun dalıyor. “Orada sen Kürt’sün dediler, burada Türk’sün dediler. Ayrımcılık kadar beter bir şey yok dünyada.” Yaşadığı ayrımcılık yüzünden uzun yıllar bir işte tutunamamış, en son yine taşeronun kapısını çalmak zorunda kalmış Mehmet Abi. “Taşeronsan hiçbir hakkın yok demektir” diyor. Bana çok tanıdık gelen bu ifadeyi biraz daha açıyor: “Kiralık kölelik gibi bir şey... İhtiyacı olduğu kadar çalıştırıyor. Ne iznin var ne tazminatın. Biraz ses çıkaracak olsan kapının önüne koyuyorlar.” “Peki, nasıl olacak abi?” diyorum. “Valla ben de bilmiyorum. Burada emeklilik yaşı 67 oldu. Biliyorsun burada sen şu yılda giriş yaptın durumu da yok. Yasa değişti mi çalışan herkesi kapsıyor. Şimdiden belim burkum ağrıyor, o yaşa kadar nasıl çalışırım, kim bana iş verir, bilmiyorum. Ancak bunun böyle gitmeyeceği aşikâr...”
Aynur Abla ise 15 yaşında abisinin peşine düşüp gelmiş Almanya’ya. “İlk başta çok zor oldu” diye başlıyor anlatmaya: “Abimlerin evinde kalıyordum ve sürekli baskı altındaydım. Oradan kurtulmak için karşıma çıkan ilk kişiyle evlendim. Sonra evde de baskılar artınca bir işe girip kendi ayaklarımın üstünde durayım dedim. O gün bu gündür çalışıyorum işte...” Çalışma şartları nasıl diye soruyorum, “patronumuz çok düşünceli” diyor. “Baksana işçinin beli ağrımasın diye transpaletleri bile otomatikleri ile değiştirdi. Ama onun düşüncesi hasta oluncaya kadar... Bir kez raporlu izin aldığında müdürlerin bakışı değişiyor sana.” Türkiye’de kadın işçilerin yaşadığı sorunlardan bahsediyorum. Bir ben söylerken bir de o ekliyor. “Burada kâğıtta eşit görünüyoruz, aynı işleri yapıyoruz erkek işçilerle. Ama ne hikmetse maaşlarımız aynı olmuyor. Hatta emekli maaşlarımız bile aynı olmuyor.” Sonra gece vardiyalarının kadın işçiler için ne kadar zor olduğundan bahsediyor. O anlattıkça ben sorunların ne kadar benzer olduğunu fark ediyorum.
Peter ise 3 sene önce Polonya’dan gelmiş Almanya’ya, daha iyi bir gelecek ümidiyle. “Nasıl oldu bu kararı vermen?” diye soruyorum. “Buraya gelen arkadaşlar vardı. Daha iyi maaşlar ödendiğini, her ay saatlik ücretinin arttığını, eğer işimi düzgün yaparsam Polonya’da kazanabildiğimin 4-5 katını kazanabileceğimi söylediler.” Sonra bir de söylenmeyenlerden söz ediyor: “Burada fabrikalar sürekli küçülmeye gidiyor. Bir yerde bir seneni doldurmadan çıkartılıyorsun. Sonra her şey yeni baştan...” “Ancak masraflar sürekli artıyor. Kiralar maaşın yarısına ortak. Ailem benden para bekliyor ama ben kendime zor yetiyorum”. Sonra ekonomik krizden konuşuyoruz. Git gide yayılan, derinleşen krizden. Peter krizlerin eskide kaldığına, ekonomi biliminin çok geliştiğine inandığını söylüyor önce. Sonra dönüp yaşamlarımıza bakıyoruz. Her geçen gün artan hayat pahalılığına, emeklilik yaşının 70’e dayanmasına, fakir-zengin arasında açılan uçuruma... Ekranlardan duymaya alışık olmadığı sözleri duyunca başta yadırgadı beni Peter, sonra anlamaya başladı. Sorunlarımızın ne kadar benzer olduğunu görünce aramızdaki bütün yabancılık gitti sanki.
Tüm farklılıklarımıza rağmen ne kadar da benziyor yaşamlarımız birbirine. Farklı olsa da saçımızın, gözümüzün rengi; aynı saatlerde düşüyoruz yollara. Aynı yöntemle içiliyor al kanımız fabrikalarda. Farklı olsa da tenimiz, aynı renkte akıyor terimiz. Aynı çarkların arasında tükeniyor ömrümüz, geleceğimiz.
Çarkı bozuk bu düzen bize dünyanın hiçbir yerinde insanca yaşama fırsatı vermiyor. Dünyanın dört bir yanından milyarlarca insan gece gündüz demeden ömrünü çalışarak geçiriyor. Ama geçim derdi ve gelecek kaygısı ortadan kalkmıyor, giderek büyüyor. Ardı arkası kesilmeyen krizler, büyüyen eşitsizlikler, adaletsizlikler emekçilerin kursağındaki son lokmaya da göz dikiyor. İşçilerin emeği üzerinden kârlarını büyüten bir avuç asalak sınıf ise sefahat içinde yaşamaya devam ediyor. Bu dizginsiz sömürüye son vermek, hayatı emeğiyle var eden işçilerin tüm farklılıkları bir kenara koyarak el ele vermesiyle mümkün olabilir ancak.
- Adres Doğru mu?
- Emekliler “AÇIZ” Diyor, Onları Kim Duyuyor?
- Geleceğimizi Kurmak İçin Birliğimizi Büyütelim
- “Asıl Haber Biziz Be Abla”
- Sağlık Çalışanlarına Sağlıksız Yemekler
- Sorunlar Mücadeleyle Çözülür
- İşyerinde “Paralı Eğitim!”
- Onların İnsafına Bırakmayalım!
- “Sana Ceza Veriyorum Tayfun!”
- Emekli Maaşı Ne Zaman Ödenecek?
- “Çalışanlarımıza Rapor Vermeyin!”
- “Kırtasiye Ürünleri İkinci Ele Düştü”
- Örgütlü Olmak ve Toplu İş Sözleşmeleri
- Alo 170: Yanlış Numara Çevirdiniz!
- Turgut Özal, Gökova Santrali ve Sonrası
- TÜİK Kimin Hizmetinde?
- Emekliler Sendika Kuramazmış!
- Sorumluluk Almadan Kazanım Elde Edemeyiz
- Topluma Fildişi Kulelerden Bakmak
- Mücadele Edenler Mutlaka Kazanır!
Son Eklenenler
- İsrail, Gazze’de başlattığı savaş ve katliamı bir yılı aşkın bir süredir tüm dünyanın gözleri önünde sürdürüyor. Filistin sendikaları, tüm dünyadaki işçilere seslenerek bu savaşın ve soykırımın durdurulması talebiyle eylem yapma çağrısında bulundu....
- İspanya’nın başkenti Madrid’de on binlerce kişi 13 Ekimde konut ve barınma sorununa karşı sokaklara çıktı. “Konut bir haktır, işletme değil!” sloganıyla düzenlenen kitlesel protestoda ev kiralarındaki artışa karşı hükümetten acil önlemler alınması...
- Nakliyat-İş Epsilon NDT’de sendika düşmanlığına karşı eylem yaptı. Betek Boya işçileri işverenin sendikanın yetkisine itiraz edip mahkemeye başvurarak toplu sözleşme masasına oturmamasını ve süreci uzatma çabasını protesto etmek amacıyla vardiya...
- “Viral olmak” sosyal medya platformlarında yapılan bir paylaşımın veya internette bir videonun çok hızlı bir şekilde yayılması anlamına geliyor. Böylece söz konusu paylaşım ya da video on milyonlarca kişinin önüne düşerek gündemine giriyor. Görüntü...
- Kurulduğu günden beri işçilerin sınıf çıkarları temelinde mücadeleyi örgütleyen UİD-DER, EYT mücadelesi sürecinde de boş durmamıştı. Eylemlerde ve faaliyetlerde yer almış, mücadelenin bir parçası olmuştu. Ben de UİD-DER’li bir işçi olarak elimden...
- Çalışmakta olduğum işyerinde genç bir arkadaş işbaşı yapmıştı. Evli, 2 çocuk babası, neredeyse bütün mesaileri kovalayan, ek iş yapan biriydi. Ona göre çok çalışmalıydı, çünkü dört boğaz bakıyor, yetmiyor bir de banka kredisi ödüyordu. Mutfak...
- Manisa’nın Soma ilçesinde AKP Batman Milletvekili Ferhat Nasıroğlu’na ait olan Fernas Madencilik’te Bağımsız Maden-İş Sendikasında örgütlenen işçiler, sendikalı oldukları için işten atılan işçilerin işe iadesi, sendikal hakların tanınması ve işçi...
- “En zorlu sürecin önemli bir kısmı geride kaldı. Cumhurbaşkanımız da söyledi. 2025, 2024’ten daha iyi olacak. 2026 da 2025’ten çok daha iyi olacak.” Bu sözler 1,5 yıldır ekonomiyi düze çıkarma bahanesiyle emekçilerin ümüğünü sıkan Maliye Bakanı...
- Filistin Eylem Komitesi’nin çağrısı üzerine sendikalar, demokratik kitle örgütleri ve siyasi partiler “Siyonist saldırganlığa ve Gazze’yi ateşe veren petrol akışına son!” şiarıyla 15 Ekimde, Taksim’de bir araya geldiler. Taksim Tünel Meydanından...
- Sendikalarının aldığı grev kararına ve atılan arkadaşlarının geri alınması talebine coşkuyla sahip çıkan As Plastik işçileri grevlerine devam ediyorlar. Biz de bir grup UİD-DER’li işçi olarak As Plastik işçilerinin grevini ziyarete gittik.
- Zaten zor şartlarda, iş güvencesinden yoksun ve düşük ücretlere çalışan biz işçiler her fırsatta patronların ve iktidarın hedefi haline geliyoruz. İstanbul Ticaret Odası Başkanının, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’a sunduğu talepler...
- İsrail’in Gazze’de yürüttüğü savaşın ve katliamın birinci yılı geride kalırken dünya meydanları emekçilerin “emperyalist savaşa hayır” sloganıyla yankılanmaya devam ediyor. İsrail’in 7 Ekim 2023’ten bu yana sürdürdüğü savaşın alevleri yeni bölgelere...
- Sendikalaştıkları için işten atılan ve buna karşı 89 gündür direnen Polonez işçileri, İstanbul’un çeşitli merkezlerinde gerçekleştirdikleri basın açıklamalarıyla Polonez ürünlerine boykot çağrısı yaptı. İstanbul’da Marmara Park AVM, Kadıköy İskele...