Buradasınız
Hacettepe Üniversitesi’nin “Oturmuş Düzeni”nde Bazı Değişiklikler Var!
Hacettepe Üniversitesi’nden bir işçi

Bundan tam bir yıl önce, çalıştığım iş yeriyle ilgili bir yazı yazmış ve buranın “oturmuş düzeni”nden bahsetmiştim. O zamanlar resmi tatilleri ve bayram izinlerini kullanmanın imkânsız olduğunu söyleyen işçi arkadaşlarımdan bahsetmiştim. “İşçiler örgütsüz davrandıkça işverenler bin bir bahaneyle bizlerin kazanılmış haklarını gasp ediyorlar” diyerek her yerde olduğu gibi burada da yaşanan durumu anlatmıştım. Gerek tanıdık vasıtasıyla işe alınmış olmanın gerekse de seçim öncesi kadro beklentisinin işçilerin birçok şeye susmalarına neden olduğunu da ayrıca söylemiştim. Şimdi ise aradan bir yıl gibi bir zaman geçti ve işyerim olan Hacettepe Üniversitesi’nde birçok gelişme yaşandı.
İşe başladığımdan beri bu “oturmuş düzenin” değişmesi gerektiğine dair, haklarımıza dair pek çok sohbet gerçekleştirdim arkadaşlarımla. Ve elbette yaşadığımız gerçeklerde reddetmeyecekleri bir duruma geldiğinden zaman içinde daha fazla geçerliliği oldu sözlerimin. Çünkü taşeron olarak çalışıyorduk ve maaşlarımız bizimle aynı işi yapan “kadrolu” iş arkadaşlarımıza oranla fazlasıyla düşüktü, seçim geçmişti ve bize “kadro” verilmemişti. Üstelik aynı kurum içinde birden fazla taşeron şirket ve her bir taşeronun uyguladığı farklı yaptırımlar vardı. Zaman geçtikçe birlik olmak gerektiğinde hemfikir olduk ve bunun yansımalarını da görmeye başladık.
Yakın zamanlarda kurum müdürümüz tarafından bizlere yönelik birkaç kez toplantı düzenlendi. Ve bizler işçi arkadaşlarımızla birlikte oturup neler talep edebileceğimizi, hangi sorunlarımızı dile getirmemiz gerektiğini konuştuk ve toplantı günü geldiğinde de bunlardan söz ettik. Örneğin bizler haftada 3 saat fazladan çalışıyor, resmi tatil günlerinde ve bayramlarda izinlerimizi kullanamıyor veya mesai ücretimizi alamıyorduk. Toplantıda bu konuyu özellikle konuştuk ve ısrarla hakkımız olanı istedik. Toplantının sonucunda alınan karar, hakkımızı mesai ücreti olarak değil ama ihtiyacımız olduğunda izin şeklinde kullanabileceğimizdi. Çünkü bizler hem izin hakkımızdan mahrum kalıyorduk hem de bir işimiz olduğunda izin alamıyor, onun yerine nöbet değişimine zorlanıyorduk ki o konuda bile sıkıntılar yaşıyorduk. Örneğin bir arkadaşımız nişanı olduğunu söylemiş ve o güne izin istemişti ve müdürümüz de ona “nişanı başka bir gün yapsan olmaz mı?” diye sormuştu, sorabilmişti. Yani bizi hem yasal hakkımızı kullanmaktan mahrum bırakıyorlar hem de ihtiyacımız olduğunda izin almamızı engelliyorlardı. O yüzden gerek fazla çalışma saatlerimizin gerekse de resmi izinlerimizin bu şekliyle kullanılmasına karar verilmesi bile bizim için önemli bir adım.
Ayrıca peş peşe yapılan toplantılarda ortaya çıkan fazla çalışma sorununa yönelik müdürümüz her birimize sorarak, istersek haftalık 45 saati aşmayacak bir nöbet çizelgesi hazırlayabileceğini ve kim ne şekliyle istiyorsa nöbetinin ona göre düzenleneceğini de söylemek zorunda kaldı. Ve tüm bunlar Hacettepe Üniversitesi bünyesindeki bir birimin oturmuş düzeninin değişebileceğinin de göstergesiydi işçi arkadaşlarım için. Çünkü bizler birlikte hareket etmenin gerekliliğini kavramış ve ona göre davranmıştık. Bu da uzun yıllardır sıkıntısı çekilen pek çok hakkımızın elde edilmesiyle sağlanmıştı.
Bu toplantılar sırasında yaşadığım bir olayı da ayrıca anlatmak istiyorum. Yapılan toplantılardan birinde, bizlerin asıl işi yaptığımızı ama çalışma koşullarımızın buna göre düzenlenmediğini, haksız bir biçimde taşeron şirketler aracılığıyla çalıştırıldığımızı anlatıyordum. Ve bu konuda yaşanan bazı örnekleri anlattık birkaç arkadaşımla birlikte. Ancak bizim konuştuklarımıza daha fazla dayanamayan “gece amirimiz”, “bu işi yapmak istemiyorsan, bundan şikâyet ediyorsan burada çalışmazsın olur biter, kimse kimseyi burada zorla tutmuyor, dışarıda binlerce insan var burada çalışmak isteyen” dedi ve açık açık tehdit etti beni, bizi. Elbette onun bu tutumuna, sözlerine karşı susmadım ve bu işe ihtiyacım olduğunu, burada yaşadığım sıkıntılardan dolayı çekip gitmek yerine onları düzeltmeye çalıştığımı ve bundan sonra da çalışacağımı söyledim. Ayrıca bizim amirimiz olduğuna göre kurumun değil bizlerin haklarını savunması gerektiğini, bizim sorunlarımıza duyarlı olması gerektiğini, oysa kendisinin bunu yapmak yerine bir de bizi tehdit ettiğini ve bunu yapamayacağını söyledim. Diğer arkadaşlar da bana destek olunca bu sefer “yanlış anlaşıldığını” söyleyerek durumdan kurtulmaya çalıştı. Ama elbette söylediklerini hazmetmek, yok saymak o kadar kolay değildi. Kendisi de bizimle aynı işi yapıyor ancak safını bizden değil işverenden yana kullanmayı seçiyor. “Kadrolu ve şanslı azınlıktan” biri olduğunu düşündüğü için de hiçbir şeye karışmıyor.
Toplantı sonrasında arkadaşlarla özellikle konuştum bu konuyu. Bizi yıldırmaya, korkutmaya ve gözdağı vermeye çalıştıklarını ama bizim bunlara karşı durabilmemiz gerektiğini söyledim. Birçok arkadaş da benimle aynı fikirdeydi ve bu benim açımdan oldukça sevindiriciydi. Sonuç itibariyle ne olursa olsun biz talep ettiğimiz bazı haklarımızı elde ettik, önemli olan kısmı da bu.
Bunlar bizler için çok önemli gelişmeler elbette ancak asla yeterli değil, çünkü maaşlarımız hâlâ çok düşük ve asıl işi yapan taşeron işçiler olarak çalışmaya devam ediyoruz. Bu sorunların ortadan kalkması için de sürekli konuşuyoruz arkadaşlarla. Bundan öncesinde sendika lafı edildiğinde umursamayan, boş veren pek çok arkadaşım bugün bu sorunlarının çözümünün örgütlenmekle, sendikalaşmakla olabileceğini söyleyebiliyor. Elbette kolay olmayacak bir süreç bu. Ancak bilinçli işçiler olarak bize düşen de zaten bu zoru ortadan kaldırmak ve mücadeleye yeni işçiler kazanmak, haklarımızı elde edebilmek için mücadele etmek gerektiğini anlatmak. Çünkü ancak mücadele edersek haklarımızı kazanabilir, bize reva görülen insanlık dışı çalışma koşullarına ve sefalet ücretlerine karşı kazanım elde edebiliriz.
- Adres Doğru mu?
- Emekliler “AÇIZ” Diyor, Onları Kim Duyuyor?
- Geleceğimizi Kurmak İçin Birliğimizi Büyütelim
- “Asıl Haber Biziz Be Abla”
- Sağlık Çalışanlarına Sağlıksız Yemekler
- Sorunlar Mücadeleyle Çözülür
- İşyerinde “Paralı Eğitim!”
- Onların İnsafına Bırakmayalım!
- “Sana Ceza Veriyorum Tayfun!”
- Emekli Maaşı Ne Zaman Ödenecek?
- “Çalışanlarımıza Rapor Vermeyin!”
- “Kırtasiye Ürünleri İkinci Ele Düştü”
- Örgütlü Olmak ve Toplu İş Sözleşmeleri
- Alo 170: Yanlış Numara Çevirdiniz!
- Turgut Özal, Gökova Santrali ve Sonrası
- TÜİK Kimin Hizmetinde?
- Emekliler Sendika Kuramazmış!
- Sorumluluk Almadan Kazanım Elde Edemeyiz
- Topluma Fildişi Kulelerden Bakmak
- Mücadele Edenler Mutlaka Kazanır!
Son Eklenenler
- 1 Mayıs 1977’de hayatını kaybeden emekçiler, DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin çağrısıyla Taksim Kazancı Yokuşunda bir araya gelinerek anıldı. “Yaşasın 1 Mayıs” pankartının açıldığı anmaya sendikalar, emekten yana kurumlar, siyasi partiler ve UİD-DER...
- İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi ve İstanbul Tabip Odası (İTO) 28 Nisan İş Cinayetlerinde Ölenleri Anma ve Yas Günü dolayısıyla Kadıköy’de Süreyya Operası önünde “Çocuk İşçiliğiyle Mücadeleye” şiarıyla basın açıklaması gerçekleştirdi.
- İşçi sınıfının Uluslararası Birlik Dayanışma ve Mücadele Günü 1 Mayıs’a sayılı günler kaldı. Tüm dünyada ekonomik yıkımın emekçileri, emekçi gençliği çıkışsız bıraktığı bir dönemde, Türkiye’de de baskıları, yasakları arttıran, korku iklimi yaratarak...
- Merhaba kardeşler. Biz İstanbul Avrupa Yakasında yaşayan kadınlarız. Kimimiz çeşitli sektörlerde çalışan işçileriz, kimimiz emekliyiz, kimimiz de ev emekçisiyiz. Ankara’dan, Gebze’den UİD-DER’li kadınların 1 Mayıs’ta haykıracakları taleplerini...
- Bizler genç işçi ve öğrencileriz. Kendimizi bildik bileli, “böyle gelmiş böyle gider” denildi bize hep. “Bu insanlardan bir şey olmaz, sen sesini çıkarırsan yalnız kalırsın”… Fakat geçtiğimiz günlerde neredeyse bütün kentlerde işçi ve emekçiler, ön...
- Bugün dünyanın pek çok ülkesinde büyük kitleler, sömürüye, baskılara, emperyalist savaşa karşı meydanlara çıkıyor, isyan ediyor, genel grevler örgütlüyor. Tarih gösteriyor ki sömürüye ve faşizme son verebilecek, kitlelerin isyanını başarıya...
- 1 Mayıs işçilerin çalışma koşullarını düzeltmek için bir araya geldiği tarihsel bir günün adıdır. Bizler de her yaştan, her meslekten işçiler olarak çalışma koşullarımızı düzeltmek için 1 Mayıs’ta bir araya gelmeli, taleplerimizi hep bir ağızdan...
- UİD-DER’li gençler 1 Mayıs’a hazırlanıyor. İstanbul Anadolu Yakasından genç kardeşlerimiz neden 1 Mayıs alanında olacaklarını anlatıyorlar.
- Zenginlerin milyonlarca dolar ödeyerek kendilerine “kıyamet sığınakları” inşa ettirdiklerini biliyor muydunuz? Sığınak deyince aklınıza öyle soğuk ve karanlık, daracık mahzenler gelmesin. Bu sığınaklarda yok yok! Yapay zekâ destekli tıbbi bakımdan...
- Sırrı Süreyya Önder, Türkiye’de önemli bir siyasi figür. Ama biz UİD-DER’li işçiler, onu, önce temsilciliklerimizde, ev buluşmalarımızda izlediğimiz Beynelmilel filmiyle tanıdık ve sevdik. Sonra “Kıdem Tazminatımızı Gasp Ettirmeyeceğiz!”...
- Mersin’de “1 Mayıs: Umut Örgütlü Mücadelede” adlı etkinliğimizin ardından biz emekçi kadınlar olarak 1 Mayıs’ta alanlarda haykıracağımız taleplerimizi dile getirdik. 1 Mayıs coşkumuzla tüm emekçi kadınları 1 Mayıs’ta birlik olmaya, dayanışmaya...
- Hizmet-İş Sendikasında örgütlü Ankara Altındağ Belediyesi işçilerinin 21 Nisanda başlayan grevi devam ediyor. İstanbul Şişli Belediyesi işçileri alacakları ödenmediği için 24 Nisanda belediye önünde eylem yaptı. 31 Mart yerel seçimleri sonrası İzmir...
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs, 1886’dan günümüze inatçı bir gelenek olarak yaşamaya devam ediyor. Türkiye’de 1 Mayıs’ın sembolü haline gelen 1 Mayıs Marşı, “Günlerin bugün getirdiği baskı zulüm ve kandır...